Header Ads

Yılmaz Güney Ölümünün 27. Yılında Anıldı

"Devrimci sanatı, devrimin hedefleri doğrultusunda sürdürülen mücadeleden bağımsız düşünemeyiz" diyen Yılmaz Güney ölümünün 27. yılında anıldı. Beyoğlu Sineması'nda gerçekleştirilen etkinliğe Yılmaz Güney'in eşi Fatoş Güney'in yanı sıra aralarında İstanbul BDP milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel, sinema eleştirmeni Atilla Dorsay, Hüseyin Karabey, Zeki Demirkurbuz, Can Dündar gibi isimlerin yer aldığı sinema yönetmenleri, oyuncular ve yazarlar katıldı.

CEZAEVİ ÖNÜNDE 3 YAŞINDAKİ OĞLUYLA GENÇ BİR KADIN

Yılmaz Güney'in yönetmenliğini yaptığı 'Duvar' filminin perde arkası görüntülerinin izletilmesiyle başlayan etkinlikte ilk sözü gazeteci, yazar Can Dündar aldı. Konuşmasına küçük bir öykü ile başlayan Dündar, şöyle konuştu: "1976 yılında geçiyor öykümüz. Ankara'da Kapalı Cezaevi'nin önünde genç bir kadın yanında 3 yaşındaki oğluyla cezaevi kapısı önünde bekliyordu. Kocası tutsaktı ve onu görmek için gelmişti. O gün cezaevi önünde fazladan bir güvenlik önlemi vardı. Önce ne olduğunu anlamaya çalıştılar ve sonra anladıklar ki sübyan koğuşunda isyan çıkmış ve o gün görüşlere izin verilmiyormuş. Bunu öğrenen genç kadın ve oğlu önce ne yapacaklarını bilemeden beklediler. O sırada genç bir adam beklemekte olan kadının eline bir bildiri sıkıştırdı ve o bildiride içerdeki mahkumların talepleri yazılıydı. Kış ayıydı ve soğuktu. Mahkumlar koğuşların ısıtılmasını, pencerelerin yapılmasını istiyorlardı, çünkü içeriye kar doluyordu. Günlük bir ekmek olan payın ikiye çıkarılması isteniyordu. Bildirinin en başında yer alan imza Yılmaz Güney'e aitti. Genç kadın bildiriyi aldı ve bu taleplerin duyurulması gerektiğine inanarak basına götürdü. Bütün basın organlarına ulaştırmaya çalıştı ve tahmin edebileceğiniz üzere sadece bir kaç yerde haber oldu.

O gün görüşemeden evine dönen genç kadının gece yarısı telefonu çaldı ve arayan eşiydi. Kendisinin Kayseri cezaevine nakledildiğini bildiriyordu. Çünkü sübyan koğuşunda çıkan isyanın onun ve arkadaşlarının kışkırttığı iddia ediliyordu ve bu bir iddia değil gerçekti. Bu suçlamayla Kayseri cezaevine gönderildi. Orada iki yıl içinde bir kitap yazdı. Romanın adı 'soba, cam ve iki ekmek istiyoruz'du. O romanın ardından Yılmaz Güney'in 'Duvar' filmi çıktı."

'Duvar' filmini ve Yılmaz Güney'in cesaretini ne kadar özlediğini farkettiğini söyleyen Dündar, "Biz halen Diyarbakır cezaevinin filmini çekemedik" diyerek hayıflandı ve şöyle devam etti: "Neyse ki Yılmaz Güney'in 'Duvar' filmi var ve onun bize bıraktıklarıyla idare ediyoruz."

Dündar daha sonra, 1976 yılında o cezaevinin önünde 3 yaşındaki oğluyla bekleyen ve o bildiriyi basına dağıtan, eşinin ardından Kayseri cezaevine giden ve sürgünde 'Duvar' filminin çekimlerine katkı sunan o genç kadını, Yılmaz Güney'in eşi Fatoş Güney'i çağırdı.

HERKESİN 'ADAM GİBİ ADAM' DEDİĞİ BİRİ

"Aramızda yeni ve eski kuşaktan dostlarımız var" diyerek konuşmasına başlayan Fatoş Güney, ilk kez 9 Eylül gününde insanların ve basının karşısında konuştuğunu ifade etti ve ekledi: "Bugün benim için çok özel ve acı dolu bir gün ve duyguluyum."

Fatoş Güney, Yılmaz Güney'i sinemacı, aktör, devrimci, Türklerin, Kürtlerin, Alevilerin, Sünnilerin kısacası her kesimden ezilenlerin ve dünya halklarının yanında yer almış, milliyetçisininde, ırkçısınında, sağcısınında, solcusununda, seveninde sevmeyeninde 'adam gibi adam' dediği bir insan olarak tarif etti.

Yılmaz Güney'inin filmlerinin yasaklandığını ve imha edildiğini, bu şekilde yeni bir kuşağın onu tanımasının engellenmeye çalışıldığını belirten Güney, "Bugün açılım dedikleri yapmaya çalıştıkları ve bir türlü yapamadıkları şeyi, demokrasinin olmazsa olmazlarını, yani insan hak ve özgürlüklerini, Kürt sorununu, töre ve kadın sorununu, hapishaneleri, insan onuruna aykırı olan her şeyi sorguladı Yılmaz Güney ve o bunu 30 yıl önce yaptı." dedi.

Yılmaz Güney'in 47 yıllık yaşamının 10 yılını hapishanelerde geçirmesine rağmen dünya sinamasına ölmez eserler bıraktığından, demir parmaklıklar, taş duvarlar arkasındakilerin çığlıklarını sinemayla dünyanın bir ucuna taşımayı başardığına dikkat çeken Fatoş Güney, kendi Yılmaz Güney'i içinse şunları söyledi: "Benim biricik oğlumun babası. Aynı idealleri ve insanlık kaygılarını, aynı yolu paylaştığım, adına vakıf kurup tek başıma zorlu uğraşlar verdiğim ve belki de artık sonuna geldiğim sevgilim..."

Konuşmasında duygulu anlar yaşayan Güney, konuşmasını Yılmaz Güney'in kendisine cezaevinden gönderdiği ve kendisine yazdığı cevap olarak gönderdiği mektupları okuyarak, "Galiba başardık Yılmaz'ım..." sözleriyle konuşmasını bitirdi.

'DAHA ÖTESİ GEREKİR'

Hüseyin Karabey, Asi Film olarak Yılmaz Güney'in filmlerini göstermek için ellerinden gelenleri yapacaklarını belirterek, konuyla ilgili çalışmalarını anlattı ve "Bu ülkenin beyni Yılmaz Güney. Sevenleri bugüne kadar hakettiği değeri gösterdi. Ama daha ötesinin gerçekleşmesi gerekir" dedi. Konuşmaların ardından 'Duvar' filminin gösterimi yapıldı.

haber: etha

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.