Header Ads

'Atom' Akkuyu'dan Yükselmeyecek!

- İREM ÖZTÜRK -
‘‘Ekinlerimiz azaldı, suyumuz, topraklarımız eskisi gibi değil. Adı geldi mahvolduk, kendisi geldiğinde ne hallere düşeceğiz kim bilir?” diyor Mersin Büyükeceli beldesi sakinleri. Santral kurulacak diye lise yapılmamış, yatırım yapılmamış, insanlar topraklarını ekememiş, iş bulamamış, çocuklarını okutamamışlar.

Arazilerine el konulmuş, imara kapalı. Köylüler atom üzerinden demokrasinin varlığını sorgular halde.

“Güneşimiz, suyumuz, rüzgârımız varken kullanamıyoruz, bahçe sulamak için para ödüyoruz” diyen halk, su üzerinden ekonomiyi de sorguluyor. Santral alanına kimse yaklaştırılmıyor, yasak bölge. Doğduğu, büyüdüğü köyde, kendi evinde istediği gibi hareket edemeyen insanlar toprak üzerinden bağımsızlığı da sorgular halde. “Bu kadar ısrar olduğuna göre bir bildikleri var herhalde” diyenler bile, “Ama bana kimse sormadı evimde atom isteyip istemediğimi!” cümlesini ekliyor.

Evlerinin içinde atom parçalanmak istenen insanların bizim desteğimize ihtiyaçları var. Onların evinde parçalanan atom, biz komşuların evine de düşecek. Arkamızı döndüğümüz, görmezden geldiğimiz sürece tehlike daha da yaklaşıyor. Santral kurulduğunda bu tehlikeye maruz kalacak komşuların sesi nerede? Büyükeceli köylüleri anlatıyor.

Büyükeceliler, nükleer karşıtı mücadele için 1994’te dokuz otobüse doluşup Ankara’ya gitmiş, Mersin’de eylemler yapmış, en önde yer almış insanların nükleer santrale olan nefretlerinde hiçbir değişme olmamış. Ama 40 yıllık mücadelede değişen bir şeyler var. 1973’ten beri süregelen “atom” sözü halkı yıldırmış, bıktırmış.
Gerek basın açıklamasında, gerek güneş panellerinin kurulumunda, ya da nükleerin her sözü geçtiğinde dinlenilecek insan, köye gidildiğinde uğranılacak kişi Neriman abla! Aslında durumu tek kelimeyle de özetliyor: “İstemiyorum!” Ama dinlediğinde uzun uzun da anlatıyor: “Buraya nükleer santral kurmak isteyenler ailelerini alsın, santralin yanında yaşasın, ben burada atom santrali istemiyorum.” Sonra devam ediyor: “Her gün beş vakit namazımın sonunda dua ediyorum Allah’a, bu zehri bize vermesin diye! Benim inancım tam, kurdurtmayacağız.”

Güneş Akkuyu’dan doğuyor

Mersin Nükleer Karşıtı Platform’un kotardığı ve Akkuyu’da 24 Temmuz’da başlayan ve 28 Ağustos’a kadar devam edecek Nükleer Karşıtı Kamp’a, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen 40 kişiyle beraber Greenpeace olarak 20 gönüllümüzle destek veriyoruz. Kampımız Büyükeceli’nin sahilinde.

Geçen yıl Greenpeace, Büyükeceli köyünün camisini güneş panelleriyle donatmış, planlanan nükleer santralin yanıbaşına temiz enerjiye olan inancı kurmuştu. Bu yıl da Büyükeceli’ye gelir gelmez Greenpeace gönüllüleri soluğu köyde aldılar. Birer çay eşliğinde başlayan sohbet yerini köy kahvesinde hararetli bir nükleer tartışmasına bıraktı.

Ağlanacak halimize gülüyoruz

Doğma büyüme Büyükeceli 71 yaşındaki Mustafa Kara, “Doğalgazı, elektriği kablolarla alıyoruz. Petrolü insan boyunda borularla getiriyorlar. Peki zehri evimize neden getiriyoruz, onu da alalım. Eğer Rusya bize çok lazımsa, onlara da gelin beraber bu bölgeyi turizme açalım diyelim” diyor. Mustafa amca, “Adımız komünist köye çıkacak” dedikten sonra gülmeye başlıyor ve bilindik bir sözü 40 yıllık demiyle söylüyor: “Bakmayın çocuklar, ağlanacak halimize gülüyoruz!”

Kahveden çıkınca köy halkıyla konuşmak için dolaşmaya başlıyoruz. Bizi evine konuk eden köylülerden biri, “Japonya’nın başına gelenlerden sonra hayır demeye başladım” diyor.

İnsanların bilinçlenmesi için bu kadar kötü şeyler yaşanması gerekmiyor. Taksim’deki Nükleersiz Türkiye Kampı’nda çok değerli bir konuğumuz vardı. Almanya’da yaşayan ve nükleer karşıtı projelerde aktif rol almış olan Yaman bey, tesadüfen kampımızı görmüş ve bize katılmıştı. Bir eylemde, güvenliği sağlamak üzere orada bulunan polisin “Şu anda bizim çocuklarımız için de çalıştığınızı biliyorum” dediğini anlatmıştı.

Köydeki turumuza devam ederken yaşlı bir çifte denk geliyoruz. Amca bir yandan atı zapt etmeye çalışırken bir yandan da “Yapacaklar yavrum, demek ki gerekli” diyor. Teyze o anda ineği sağmayı bir kenara bırakıp konuya dâhil oluyor ama eşiyle aynı fikirde değil. Şimdiden bu kadar zararını gördükleri atomun başlarına daha da iş açacağının farkında. Ama çuvaldızın yanında iğneyi de eksik etmiyor. Şikayeti biraz da köyden yana: “Buraların kıymetini bilemedik” diyor. “İş işten geçince anlayacaklar, çok yazık olacak.” “Ah bir yolu olsa” diye ekliyor, “Bir yolu olsa buradan gitmelerinin, son kozuma kadar kullanırım!”

Greenpeace’in camideki güneş panelleri projesi sırasındaki çekimlerden kısa bir belgesel hazırlanmıştı. Panellerin kurulumu, köylülerle yapılan röportajların olduğu videoyu yine köy meydanında hep beraber izledik. Geçen yıl, panellerin kurulumundaki tüm gönüllülerle sağlam arkadaşlıklar edinen panellerin fahri koruyucusu ve bu yıl liseye başlayacak Mehmet, katılımı beğenmedi ve bisikletine atlayarak arkadaşlarını toplayıp geldi.

Bu planlar hayal ürünü

Önceki günün koyu sohbeti gösterim sonrasında da devam ediyor. Santral lisansı ilk verildiğinde orada çalışan bir mühendis, “Bu santral planları hayal ürünü. Yapılmasının imkânı yok. Hele de bu kadar karşı çıkan insan varken!” diyor. Bir başkası, “Dünyanın hiçbir yerinde böyle güzel bir yerin katledilmesine izin verilmez. Hangi hükümet böyle bir şey yapmaya çalışsa yok olur” diye ekliyor.

Santralin kurulmayacağına dair inanç köyde hakim. Evine konuk olduğumuzda “Yıllarca karşı çıktık ama olacak artık, imzalar atıldı, yapılacak bu santral” diyen teyze film gösterimine geldiğinde bunu bir kez daha gördük.

Anlaşmanın imzalanmış olması santralin kesinlikle kurulacağı anlamına gelmiyor. Bütün dünyada bunun örnekleri var, hiçbir şey için geç değil. İnşaata başlanmadan bu proje durdurulabilir, başlandıktan sonra da durdurulabilir, hatta İran örneğindeki gibi kurulduktan sonra çalışmayabilir.

Göçebe mirasımızın getirdiği geçicilik hissini hâlâ yaşıyor olabiliriz. Ama buradaki kaynaklar kuruduğunda başka bir yere göç edip adına “zafer” diyerek bininci yıl dönümünde santral kapatmayı kutlama şansımız yok! Buradan başka evimiz yok, yaşayacak yerimiz yok. Önemli olan inanmayı bırakmamak, hepimize güç veren inancı dimdik ayakta tutmak. Güneş Akkuyu’dan yükseliyor, santral yapılmayacağı inancı da öyle!

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.