Header Ads

Tıksırtmak

- MURAT SEVİNÇ -
2002’den bugüne siyaset sahnesinin en açık sözlü siması hiç kuşkusuz Başbakan. İlk günden itibaren her konuda açık konuştu, her istediğini mevzuata yansıtmak için elinden geleni yaptı. Nasıl oluyorsa, hem muhafazakâr hem de demokrat olduğunu, manevi değerlere sadakatini, ceddine sevgisini ve karşı mahalle hakkındaki duygularını sıklıkla vurguladı. Önce, zinayı suç kapsamına sokmaya çalıştı, AB tepkisi karşısında vazgeçti. Hakkında çıkan beğenmediği karikatürlere dava açtı, kendisini eleştiren basına tavır aldı, “Yahudilerin” İsrail devletini meşrebince eleştirdi (tabii ticari ilişkilere dokunmadan), Irak’ta yüzbinlerce sivili katleden koalisyonu izleyip eleştirmekten kaçındı, katillerin yanına asker göndermek için tezkereyi parlamentoda oylattı. Kürt sorununda, henüz belirgin talepler yokken seçmen kitlesinin hoşuna gidecek işler yapıp “analar ağlamasın” diyerek Arınç’a, Aksu’ya gözyaşı döktürdü, F. Terim, O. Gencebay vb. ile kahvaltılar yapıp konuştu, konuştu! Basında bu toplantılar, “karşılıklı tartışıldı” ifadesiyle verildi. Ama Kürtlerin taleplerinin ucu görününce MGK kararının altına hemen imzasını atıverdi. 1930’ların CHP’sini diline dolayıp 2000’lerde yerel idarecileri taraftarı haline getirmeye çalıştı ve büyük ölçüde başardı. Türban sorununda, 2008 anayasa değişikliğinde CHP bile kırk yılın başı doğru bir iş yapıp “üniversite ile sınırlamak” kaydıyla kabul etmişken, inat edip o iki maddenin iptal edilmesini izledi ve en sonunda “kamuda da” serbest bırakmak istediğini açıkladı. Önce bir anayasa taslağı sipariş etti, zaman içinde beğenmez oldu ve gücünü sınamak için kısmi bir anayasa değişikliğine gitti. Bir iki kişiye hazırlattı ama nihai kararı kendisi verip “oylattı”. Söze “dünyada” ifadesiyle başlamak çoğu zaman yanlıştır ama bu kez gönül rahatlığıyla şu söylenebilir: Medeni hiçbir memlekette, bir kişinin “olsun” dediği anayasa değişikliği (1958’in Fransasını bir yana koyalım) kabul edilemezdi ama Türkiye’de oldu. Yani Başbakan, sigorta yasasını çıkarırken dahi fenalık geçirtilen Obama’nın kendisine özeneceği bir konum elde etti. Unutulmasın, 1982 Anayasası’nda bile son söz “beş generaldeydi”, bir değil. O değişikliklerin hangi amaca yönelik olduğu çok açıkken özellikle Geçici 15. Madde değişikliğiyle göz boyadı. Oysa değişiklik esnasında TBMM’de, CHP’nin darbecilerin hemen yargılanmalarını mümkün kılacak önerisi yine AKP’liler tarafından reddedilmişti. Ama şanslıydı, çünkü destekçileri bu rezaleti bile görmezden gelmeyi tercih etti. “Netekim” yargılanmadılar ve tabii ki yargılanmayacaklar.

Rekora doğru
Sonuçta 2010 acayipliğini yüzde 58 ile kabul ettirmeyi başardı. Sekiz yıl yüzde 10 seçim barajını indirmedi (seçimlerden sonra inecek!), oysa çok partili yaşamda rekor süre tek başına hükümet kalmayı başarmak üzere. Bırakın barajı, 2007 seçimleri öncesi “birleşik oy pusulası” oyunuyla Kürt adayların bağımsız yolla seçilmesini dahi zorlaştırmak istedi açılım insanı. Destekçiler bunu da görmedi, Arınç arada bir ağlıyordu ya neyimize yetmezdi? Askeri vesayet durumu yaratan yüzlerce hukuk metnine dokunmadı. Yargının düzgün işlemesini sağlayabilecek temel yasal düzenlemeleri de yapmadı, asıl amaç, tümüne “prestij kaybettirmekti” ve nitekim kaybettirdi. Kötü giden işlerin sorumlularıysa hiç değişmedi: Ergenekon, Kemalistler ve sarhoş komünistler! AKP’nin parlamenter sisteminde TBMM’ye karşı onlar sorumluydu! Yaşamsal Ergenekon soruşturması bile kötü iddianame ve lüzumsuz tutukluluklarla, değersizleştirildi.

İki baştan biri
2011 seçimlerine beş ay kaldı ve yüzde 10 barajıyla yapılacak “şeyin” adı seçim olamaz. Haziran’daki “zırvaya” beş ay kala Kars’taki heykel, Halit Ergenç’in göğüs kıllarının ne kadar gösterilmesi gerektiği ve alkol satışları tartıştırılmaya başlandı. Zamanında genelkurmay başkanları konumlarından tamamen bihaber, “yurttaş değil miyiz, düşüncelerimizi açıklarız” diyordu, kendisi de aynı yolu tuttu ve her konuda bıkıp usanmadan konuşmaktan vazgeçmedi!
Halihazırdaki manzarada, kendisini eleştirenlere, protestoculara tahammül edemeyen bir Başbakan, bakanları ve yardakçıları var. Yaptıklarını benimsemeyenlerin akıllarından kuşku duymaya 12 Eylül oylaması esnasında başlamışlardı, hız verdiler. GS taraftarının protestosuna verilen tepkilere bakın. Kulüp başkanı, protestocuların belirlenip stada alınmamasından söz edebiliyor. Bakanları, taraftarlıklarını “askıya alıyor”. 2011’de oluyor tüm bunlar. Herkes çekiniyor ve herkesten kendilerini sevmeleri, takdir etmeleri bekleniyor. 2011 yılında! Üçlü koalisyon döneminde Bahçeli ortak olunca, yazar çizer “aslında göründüğü kadar sert biri değil, vallahi çok iyi bir insan” gibi sözlerle acınası bir tavır takınmıştı. Son sekiz yılda da, konjonktüre bağlı bir iki ilerici hamle yapmış, otoriter zihniyetli İslamcı siyasetçiden, demokrat siyasetçi çıkarmaya çalışıyorlar. Olmuyor, olmayacak! Başbakan ve adamları, nasıl davranabiliyorlarsa öyle davranıyorlar, o konuşmaları Ergenekon gazozlarına ilaç attığı için yapmıyorlar.
Başbakan, başkan olmak (zaten “çeyrek başkanlığı” yarattılar) ve 1975’te Erbakan’ın Milli Görüş’te dile getirdiği anayasal sistemin bir benzerini kurmak istiyor; anlamıştık. Hocaları, hakkını boşuna helal etmiyor talebelerine. Bu, kırk yıllık bir siyasi proje, o da sır değil. Ama kendisi hâlâ, yalnızca bir Başbakan. Anayasa’da, aralarında hiyerarşi olmadığı vurgulanan üç devlet gücü var ve konumu, onlardan birinin “iki başından biri” olmak, hepsi bu. İnönü gibi, Bayar gibi, Peker gibi, Saraçoğlu gibi, Menderes gibi, Demirel gibi, Ecevit gibi, Özal gibi, Yılmaz gibi, Çiller gibi yalnızca bir Başbakan. Eşitler arasında birinci. Her şeyimiz değil, ülkenin her şeyi değil, her konuda ne düşündüğü merak edilmiyor, herkes sevmek ve takdir etmek zorunda değil. Bir zahmet o da bunu anlayıversin. Yalnızca bir Başbakan, hepsi bu! Hani “içkiyi yasakladık mı, tıksırana kadar içiyorlar” diyor ya, zaten yasaklayamaz, böyle bir yetkisi yok, dağ başında yaşamıyoruz. İnsanlar neyi yasaklamadığıyla değil, neleri serbest bıraktığıyla ilgileniyor. İleri demokrasiymiş; hadi oradan! Yurttaş, vasatına çoktan razı. Bu satırların yazarı, kendisini ve adamlarını sevip takdir edemedi, böyle bir özgürlüğü var, bir ormanda ve orman yasalarıyla yaşamadığının farkında. İnsanın tıksırası geliyor.

yazı ilk olarak radikal gazetesinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.