Header Ads

Hiç Kimse Yatağında Rahat Uyumasın

- AYÇA SÖYLEMEZ -
Adına Hayata Dönüş denen katliamın üzerinden 10 yıl geçti. Operasyonun emrini verenler, uygulayanlar, alkışlayanlar, bu yaptıklarının mükâfatını da alanlar aramızda dolaşıyor. Yine uğursuz bir 19 Aralık’ta başlayan Maraş katliamında olduğu gibi, 10 yıl önce de insanlığı bir kez daha öldürenler, adalet duygumuzu da bir kez daha paramparça ettiler. Çünkü biliyoruz, bir suçun cezasız kalması bazen en az o suç kadar acı verir. Burada ise devlet, bırakın cezayı bir de verdiği ödüllerle varlık nedenini bir kez daha hatırlattı bize. Unutmamıştık oysa kaç suçun ödül vesilesi olduğunu, insanlığa karşı işlenen suçların yasada değilse de vicdanlarda zaman aşımına uğramadığını. Maraş’ı da unutmadık, Bayrampaşa’yı da unutmadık, cezaevlerinde halen süren işkenceleri de unutmayacağız.

Bu suçlara karşı adalet için savaşan Avukat Güçlü Sevimli, “Hayata Dönüş Operasyonu, Koğuştan Hücrelere” isimli yeni çıkan kitabında hem katliamı hem de katliama giden süreci belgeleriyle anlattı. (1) Kitabın önsözünde Behiç Aşçı şöyle diyor: “Bu bizim için vicdani bir görev değil. Adalet duygumuzun, bağımsızlık ve demokrasi isteğimizin, verdiğimiz mücadelenin, ödediğimiz bedellerin gereği.”

Güçlü, “Kontrgerilla Hukuku” dediği uygulamanın 50’li yıllardan bu yana gelişimini,  hâkimiyetini nasıl kurduğunu ve bu yapıda F tipi sürecinin yerini yazdı. Kitapta, “12 Eylül ile devletin gizli anayasası haline geldi” denilen, aslında askeri kanadın temel mevzuatı olan Sahra Talimnamesi- 31, şöyle tanımlanıyor: “…düşman olarak nitelendirdiği sol muhalefete karşı, mevcut ceza yasalarında ve ilgili mevzuatta suç olarak tarif edilmiş tüm yöntem ve eylemleri mubah sayarak faaliyet yürütülmesi gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Bu kapsamda adam öldürme, adam kaçırma, bomba atma, işkence, baskın, spekülasyon ve psikolojik savaş doğrudan uygulanması gereken yöntemlerdir. Talimnameye göre tüm yasal kurallar ve normlar düşmana karşı mücadelede ayak bağıdırlar. Düşmana karşı ancak illegal yöntemlerle başarı sağlanabilir.” Tanıdık geliyor mu? Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası anlaşmalara göre, savaş halinde bile “düşman” askerlerine, yani savaş esirlerine uygulanması yasak olan birçok yöntem, konu devrimciler olunca meşrulaşıyor. Hayat Dönüş Operasyonu da işte bu meşruiyete dayanarak gerçekleştirildi.

Avukat Sevimli’nin kitabında, operasyon öncesi mahkûmlarla ve tutuklularla yapılan görüşmeler de yer alıyor. Bunlar, özellikle tutsaklar adına büyük çaba gösteren Mehmet Bekaroğlu’nun “Kandırıldık” diye özetlediği sürecin anlaşılması açısından önemli. Ellerinde kan olanlar ise saymakla bitmez: Dönemin hükümeti DSP-ANAP-MHP koalisyonunun başbakanı Bülent Ecevit’ti. Operasyonda hayatını kaybeden Nurten Demir’in annesi Ayşe Demir’in Adli Tıp morgu önünde “Ecevit çocuklarımızı önce devrimci yaptı, şimdi de öldürüyor” dediği Ecevit. (2) Operasyonu başından sonuna planlayıp yöneten Genelkurmay’ın başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, Adalet’in bakanı da Hikmet Sami Türk’tü. “Operasyonu “Devletin ayıbı temizlendi” diye tanımlayan dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, operasyonla ilgili açıklama yaparken, yanında Emniyet Genel Müdürü Turan Genç de vardı. F tipi cezaevlerinin mimarlarından olan, dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’a 2004 yılında Devlet Üstün Hizmet Madalyası verildi.” (3) Operasyonu yöneten Ankara Jandarma Özel Asayiş Komando Birliği (JÖAK) Komutanı Albay Burhan Ergin’in de diğerleri gibi iddanamelerde adı hiç geçmedi, bunun için söz almışlardı. Zaten davası 10 yıl sonra görülmeye başlanan Bayrampaşa Cezaevi operasyonunun ilk duruşmalarında yaşananlar da bu tertibatı bir kez daha açık ediyor. 12 kişinin öldüğü, 6 kadından 5’inin yanarak hayatını kaybettiği Bayrampaşa’daki katliamın sorumlusu olarak, olayın hiçbir karar mekanizmasında bulunmamış ve mahkemede de çoğunlukla ‘susma hakkını’ kullanan 39 er yargılanıyor. 11 Kasım’da yapılan basın toplantısında, katliamda sakat kalanların tedavisini yürüten TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, kadınların nasıl yandığını şöyle anlatmıştı: “Katliamda ‘Ne olduğu belli olmayan gaz bombaları kullanıldı’ dendi. Bu aslında fosfor gazıdır. İlk olarak Ulucanlar Cezaevi’nde, 1999’da kullanılmıştı. İnsanın derisini yakıp giysilerini yakmayan bomba fosfordur. Adli Tıp isterse bunu tespit edebilir.”

Daha önce de birçok kez söyledim, yine söyleyeceğim: Hayata Dönüş Operasyonu’nda 28 mahkûm öldü, sonrasındaki ölüm oruçlarıyla birlikte 122 kişi hayatını kaybetti, 600’den fazla insan sakat kaldı. Ama bitmedi. Ülkenin farklı cezaevlerinden hala işkence ve ölüm haberleri geliyor. O gün insanlığından utanmamış olanlar şimdi yüzlerinde üzgün ifadelerle sundukları haber bültenlerinde Bayrampaşa katliamına yer verirken, örneğin Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde bugün işlenmekte olan suçları da 10 yıl sonra mı fark edecekler? Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu’nun Tekirdağ 2 No.lu F Tipi Hapishanesi’nde yaşananlara dair hazırladığı raporda şöyle deniyor: “Cezaevlerinin kapalı ve dış dünyadan tecrit edilmiş yerler olması, ceza görmeksizin mahkûmların haklarını çiğneyen davranışlarda bulunulmasını mümkün kılabiliyor. Bu bazen örgütlü bir şekilde, bazen de tek bir görevli tarafından gerçekleştirilebiliyor. Cezaevlerinin cezai işlevine öncelik verilen bizim gibi ülkelerde, sürekli olarak yasal olmayan bir şekilde kaba kuvvete başvurmak ya da mahkûmları dövmek gibi, işkence ya da kötü muameleye varan uygulamaların personel tarafından ‘normal' davranış olarak görülmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktayız.” (4-5) Başka bir örnek de Zeynep Kuray’ın Birgün gazetesindeki haberinden: “PKK davasından müebbet hapse mahkûm olan ve 14 yıldır cezaevinde bulunan epilepsi hastası Cengiz Çelik’in yaklaşık 5 ay önce sürgün edildiği Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde doktor raporu hiçe sayılarak, geçirdiği nöbetler görmezden gelinerek hücreye kapatılmak istendiği belirtildi. Buna karşı çıkan Çelik'in gardiyanlar tarafından işkenceye maruz kaldığı iddia edildi.” (6) Bu sadece tek bir örnek, yüzlercesi var. Devlet, 10 yıl önceki katliamlarla “Hayata Döndürdüğü” F tiplerinde, zaten kendisi bir işkence olan tecritin yanı sıra her türlü işkenceyi kendine hak görmeye devam ediyor. Biz yataklarımızda rahat uyuduğumuz, başımızı diğer yöne çevirdiğimiz, sustuğumuz sürece de devam edecek. Devletin varlık nedeni ve koşulu bu, sizin varlık nedeniniz ne?

(1) “Hayata Dönüş Operasyonu, Koğuştan Hücrelere” A. Güçlü Sevimli, Çağdaş Hukukçular Derneği Yayınları, 2010.
(2)“Morg kapısında gözyaşı” http://www.medyakronik.net/arsiv/21120001.htm
(3) Çağdaş Hukukçular Derneği Basın Açıklaması http://bayrampasaicinadalet.com/index.php?pid=14
(4) ÇHD İSTANBUL ŞUBE CEZAEVİ KOMİSYONU TEKİRDAĞ F TİPİ CEZAEVİ RAPORU http://www.chd.org.tr/haber_detay.asp?haberID=367

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.