Askeri Zayiat: İntihar
- CANAN ESELER - |
Malum sürekli provoke edilen bir toplumda yaşıyoruz. Sürekli bir edilgenlik, çocuk şeytana uymuş hali mevcut. Bu edilgenlik halinin vaat ettiği gayet açık; ‘Suçluyum ama sor bir kere neden suçluyum?’ Cevap hali hazırda, ‘provoke edildim!’ Zira bu ‘provoke edilme’ de gitgide bir alışkanlıktan öte toplumla özdeşleşen bir hal almakta. Artık üzerlerinde hiç de öyle ayrıksı durmuyor yapılanlar. Geçtiğimiz günlerde Söke’de gerçekleşen bir olay da, bunun en açık kanıtıydı. Söylenenlere göre bir askerin 3 el ateş ederek intihar etmesiyle, ‘Askerlik Şubesine saldırı var’ söylentisinin yayılması ışık hızıyla gerçekleşiyor. Görmeye alışık olunan üzere yine provoke olan birtakım insanlar toplanıyor. Ancak anlaşılıyor ki, olay baskın değil, intiharmış. Televizyonda bunları izlerken, birinin ağzından şu cümleler dökülüyor, büyük bir heyecanla: “Çok şükür, intiharmış.” Bayram havası, baskın olmamış, intihar etmiş. Besbelli ki ölümle oynanan ehven-i şer oyunu kimseyi rahatsız etmiyor. Ve görülen o ki, ‘Yazık’ kelimesi bile fazlaca uzak oralara.
Kimse umursamıyor, diğer habere geçiliyor. Hatırlamıyorum, belki haber, ‘Söke’de sıcak gece’ diye veriliyor. Ölümün böylesine bir milliyetçilikle şekillendirilmesini kimse kanıksamıyor. Hesap soran yok. ‘Neden intihar etti?’ sorusunun cevabı ise muallak! Sadece herkesin birbirinden habersiz sakladığı sırrı var, çok şükür ordumuza bir zeval gelmemiş! Herkes bu sevinçle evine dönerken, intihar ettiği söylenen er Hakan Selekkaya ise TSK’nın 2010 askeri zayiat istatistiklerinde yerini alıyor.
20 YILDA 2 TABUR ASKER İNTİHAR ETTİ!
İnsan Hakları Derneği’nin Haziran 2010’da yayınladığı rapora göre, 20 yılda 401 asker şüpheli şekilde hayatını kaybetti.(1) Bu da TSK bünyesinde 20 yılda 2 tabur ya da 15-18 bölük askerin “intihar ve şüpheli ölüm sonucu yaşamını yitirdiği ortaya çıkıyor. Şüpheli ölüm; kaza kurşunu, intihar etme, eğitim sırasında mühimmat patlaması vs. gibi ölüm sebeplerini belirtmek için kullanılıyor. Belleğimizi biraz zorlarsak, geçtiğimiz sene bir üsteğmenin pimi çekilmiş bombayı, 25 yaşındaki er İbrahim Öztürk’ün eline vermesiyle Öztürk ve 4 arkadaşının gözgöre göre hayatını kaybettiğini ve bu olayın tutanaklara ‘kaza’ olarak geçtiğini hatırlayabiliriz. Öyle ki haberin Taraf gazetesinde yayınlanması sayesinde üsteğmen tutuklanabilmişti. Görülen o ki kimi zaman intihar ya da kaza, ‘sonuç’ değil sadece ‘araç’ olabiliyor.
Yine rapora döndüğümüzde şüpheli ölümlerin çoğunun Kürt kökenli askerlerden oluştuğu belirtiliyor ve askeri ölüm ve intiharlarda Türkiye’nin birinci sırada olduğu da ekleniyor. Alışıldığı üzere TSK ‘şüpheli ölümler’ üzerine açıklama yapma taraftarı değil.
2009 yılında BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın soru önergesi üzerine, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'a gönderilen belgelere göre ise 2000-2009 döneminde toplam 401 jandarma personeli intihar etti. (2) Ortalama olarak ise yılda 40 jandarmanın intihar ettiği belirtiliyor.
Orduda 2001 ve 2009 tarihleri arasında kaç intihar, kaç cinayet ve kaç kişinin kazayla öldüğüne ilişkin ise net bir rakam bulunmuyor. BDP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, 2009 yılında Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın cevaplaması için verdiği soru önergesinde aslında herkesin merak ettiği soruları sormuştu: (3)
“*Son 20 yıl içinde kaza olarak kayda geçen bomba ya da patlayıcı sonucu kaç asker yaşamını yitirmiştir?
*Son 20 yıl içinde intihar ettiği iddiasıyla kaç asker yaşamını yitirmiştir?
*Kaza ve intihar sonucu yaşamını yitiren askerlerden kaçının ailesi yargıya başvurmuştur? Yargısal süreç nasıl sonuçlanmıştır?
*Kaza ya da intihar sonucu yaşamlarını yitiren askerlerin illere (doğum yerleri) göre dağılımı nasıldır?”
*Son 20 yıl içinde intihar ettiği iddiasıyla kaç asker yaşamını yitirmiştir?
*Kaza ve intihar sonucu yaşamını yitiren askerlerden kaçının ailesi yargıya başvurmuştur? Yargısal süreç nasıl sonuçlanmıştır?
*Kaza ya da intihar sonucu yaşamlarını yitiren askerlerin illere (doğum yerleri) göre dağılımı nasıldır?”
Görüldüğü üzere henüz BDP dışında, “Bu çocuklar neden ölüyorlar? Neden kendilerini öldürüyorlar?” sorusunu soran da, bu soruya cevap verecek bir muhatap da yok! Her ne kadar şimdilik onların cevapları olmasa da, biz neden olduğunu çok iyi biliyoruz aslında. Belki de yazıyı, bilginliğini vicdanıyla harmanlayan Yıldırım Türker’in ‘Bombanın Pimi’(4) yazısından bir paragrafla bitirmek gerek:
”Ölümümüzü bize yaşatmak istiyorlar. Soluk soluğa çırpınarak; kaçınılmaz sona her an daha da yaklaştığımızı bilerek; yalvararak; yeterince asker, yeterince erkek, yeterince kahraman, yeterince milliyetçi, yeterince savaşçı olamadığımız için eteklerine yüz sürüp ağlayarak ölümümüzü yaşayalım.”
YORUM YAZIN