Header Ads

"Vicdani Red, Militarizm ve Anti Militarizm" Panelleri: "Sistemin Devamı İçin İnsanlar Asker ve Polis Yapılıyor"


Vicdani ret ile ilgili Cezayir Toplantı Salonu'nda paneller düzenledi. Paneller dizisinin ilk oturumunda, "Vicdani ret, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve madde" konusu tartışıldı.

Oturum öncesi Mehmet Ali Başaran "Askere Gitmeyin" adlı kitabını tanıttı. Başaran, kitabın halkı askerlikten soğuttuğunu ve sivil itaatsizliğe çağrı yaptığını söyledi. Kitapları ile ilgili herhangi bir davanın açılmadığını belirten Başaran, TCK 318. maddenin yok hükmünde olduğunu kaydetti.

Kitap tanıtımının ardından "Vicdani ret, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve madde" konulu panele geçildi. Moderatörlüğünü Nebiye Arı'nın yaptığı panele Benan Molu, YARSAV eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Av. Ömer Kavili katıldı.

Panelde ilk sözü Eminağaoğlu aldı. Askerliğin vatan hizmeti olarak sunulduğunu ifade eden Eminağaoğlu, askerliğin zorunlu olmamasına rağmen seçilme hakkı için askerlik yapmanın zorunlu kılındığını belirtti. Eminağaoğlu, 12 Eylül askeri faşist darbe sonrası Askeri Yüksek İdari Mahkemesi getirildiğini ancak bunun hala tartışılmadan devam ettiğini kaydetti. Sivil yargı sistemi ile askeri yargı sistemi arasında sadece askeri Anayasa Mahkemesi ile askeri avukatların olmadığını belirten Eminağaoğlu, askeri yargı sisteminin kurumsal ve hiyerarşik yapısına vurgu yaptı. HSYK Başkanı'nın MGK üyesi olduğunu hatırlatan Eminağaoğlu, askerin sivil yargıyı kuşattığını ve yargının yönetiminin MGK'nın denetiminde olduğunu belirtti.

Anayasada vicdani reddi destekleyen maddelerin olmasına rağmen, başka maddeler ile bu anayasal hakkın engellendiğini vurgulayan Eminağaoğlu, "Vicdani ret en insani hak ise Türkiye bu temel hakkı uygulamıyor" diye konuştu. Vicdani ret hakkını Türkiye ve Azerbaycan dışında Avrupa Birliği üyelerinin kabul ettiğini söyleyen Eminağaoğlu, AİHM'nin konu ile ilgili Türkiye'yi mahkum eden kararlarının olduğunu söyledi.

Eminağaoğlu'nun ardından söz alan Av. Ömer Kavili, devletin kendisinden olmayanı reddettiğini söyledi. Duruşma salonlarında yaşadıklarını aktaran Kavili, duruşma salonlarında hiyerarşinin olamayacağını, Türkiye adliyelerinde yargılamanın hiyerarşiye göre yapıldığını söyledi. Ardından söz alan Benan Molu ise kışlalarda yaşanan şüpheli asker ölümlerine değindi.

Kışlalarda intihar eden askerlerin genellikle aileleri, sevgilileriyle yaşanan problemden dolayı yaşandığı söyleyen Molu, MAZLUMDER'in 2012 yılında açıkladığı rapora göre; etnik ve dini nedenlerden dolayı askerlerin öldürüldüğünü belirttiğini hatırlattı. Devletin askere aldığı kişilere çeşitli belgeler imzalatarak olası intihar ya da ölümden kendisi üzerinden sorumluluğu attığını ifade eden Molu, "Bir askerin intihar ettiğinde ise yetkilerin gerekli her şeyi yaptık, kendisi sorumludur" dediğini söyledi.

Anti-militarizme karşı bir araya gelen gruplar tarafından, "Vicdani ret, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve Militarizm/Anti-militarizm bilmek sormak istediğiniz her şey" başlığı altında Beyoğlu Cezayir Toplantı Salonu'nda düzenlenen panelin öğleden sonraki kısmı "Militarizm ve anti militarizm" ile "Vicdani ret" başlıklı oturumlarla devam etti.

Etkinliğin öğleden sonraki bölümünde yapılan "Militarizm ve anti militarizm" başlıklı ilk oturumda sosyolog yazar Ali Akay, "Post modernizm ertesi ideolojinin ölümü ve anti militarizm" başlıklı bir sunum yaptı. Akay, sistemin artık düzenli askere ihtiyacı kalmadığını belirterek, "Artık profesyonel askerler olacak. Bu askerler daha iyi öldüreceklerdir. Yani aslında hayatta başka şansı olmayanlar askere gidip askerlik yapacaklar. Bugün dünyada askerlik yapanlar lanetliler" diye belirtti. "Nasıl oluyor da bu sistem kendi inanç sisteminde olmayan birini imha etmek hakkını kendinde görüyor?" diye soran Akay, şüpheli asker ölümlerinin devletin ırkçı yaklaşımının sonucu olduğunu söyledi.

'Kadının ikinci plana itilmesinde militer ruh başrol oynuyor'

Akay'ın sunumunun ardından "Türkiye'de Vicdani red" başlıklı oturuma geçildi.  Moderatörlüğünü yazar Işıl Özgentürk'ün yaptığı panele, yazar Kürşad Kahramanoğlu, yazar Aslı Erdoğan, akademisyenler Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu, Prof. Dr. Doğan Şahin, Dr. İncilay Erdoğdu, Fuat Ercan, Demir Küçükaydın ve Güray Tezcan panelist olarak katıldı.

Panelde ilk olarak konuşan yazar Aslı Erdoğan, ataerki ve militarizm başlıklı sunumunu yaparak, asker uğurlama törenlerine dikkat çekti. Erdoğan şunları aktardı: "En büyük hemşire töreni hiç olmadı. En büyük lider, en büyük silah, en büyük güç biz de. Son sözü de biz söyleriz. Gezi olayları sırasında da bir örnek, 'Mustafa Kemal'in askerliyiz' sözü. Bu örneklere yaşamın her alanında rastlıyoruz." Erdoğan, devletle ordunun bir arada olduğunu ve kadının rolünün ikinci plana itilmesinde militer ruhun başrol oynadığını söyledi.

'Bunları başka yerde söylesem linç edilebilirdim'

Erdoğan'ın ardından akademisyen Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu, "Eğitim ve militarizm" başlıklı sunumunu yaptı. Eğitim sistemi ile beyinlere "Mayınlar" yerleştirildiğini belirten Değirmencioğlu, "Okullarda yapılan törenler ve törenlerde söylenen şeyler militarizmin şekillendiği yerler. Mesela 5 yaşındaki çocuğun İstiklal Marşı'nı söylemeye başlaması çok komik ama Türkiye'de bunun için binlerce genç ceza almıştır, dayak yemiştir. Bunun da ötesinde söz konusu İstiklal Marşı şu anda iktidarda bulunan parti tarafından da çok önemsiyor" dedi. "Her şeyin çocuğun yararı ile ilişkili olması lazım" diyen Değirmencioğlu, Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni de hatırlattı.

'Militarizm özel okullarda da var'

Polis Haftası kutlamalarına da değinen Değirmencioğlu şöyle devam etti: "Çocuklara özellikle polis giysisi giydirilmesi polis aracına bindirilmesi militarizmin aracı olarak kullanılmalarına neden oluyor. 'Devlet okullarında militarizm vardır, başka okullarda yoktur' düşüncesi de yanlış." Türkiye'de okullarda asılan bazı pankartlara da dikkat çeken Değirmencioğlu, "Şehidim, emanetin şerefimdir" gibi bir pankartın okula asılmasını da buna örnek olarak gösterdi. Okullara verilen isimlere de değinen Değirmencioğlu, "Okullara şehit isimleri verilerek, Türkiye'yi bir şehit hafıza merkezine çevirmiş durumdular" dedi. Özellikle yakın zamanda yaşamını yitiren askerlerin isimlerinin park ve okullara verildiğini ifade eden Değirmencioğlu, Sincan'da 36 parka ve 4 fidanlığa yaşamını yitiren askerlerin isimlerinin verildiğini söyledi.

'Bu toplum neden sessiz kaldı?'

Değirmencioğlu'nun ardından Kürşad Kahramanoğlu bir sunum yaptı. Militarizmin yakıtının şovenizm olduğunu söyleyen Kahramanoğlu, "Türkiye'de kimse askere gitmek istemiyor. Artan bir nedenle vicdani ret oranları arttı. Eşcinseller de askere gitmek istemiyor. Türk ordusu da onları da askere almıyor. Başka hiçbir ülkede olmayan hastalık tanımını kullanıyorlar" diye belirtti. Eşcinsellerin, askere gitmeyi reddettiğinde ordunun kendilerinden kanıt istediğini hatırlatan Kahramanoğlu, bunun alçaltıcı, küçültücü bir uygulama olduğunu belirtti.

'Dilini yok saydığınızı halka hizmet veremezsiniz'

Kahramanoğlu'nun ardından "Sağlık ve militarizm" başlıklı sunumunu ise Dr. İncilay Erdoğan yaptı. Erdoğan, sağlık hizmetleri sunulurken yaşanan problemlere dikkat çekerek, "Dilini yok saydığınız kendisini yok saydığınız bir halka sağlık hizmeti de veremezsiniz. Bu yaşamın doğasına da aykırıdır" dedi. Sağlık hizmetlerini verirken, ekolojik, toplumsal ve kültürel birikim odaklı ilerlemek gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Doğa tahribatı mutlaka sağlıkla ilişkilendirilmelidir. Bireysellikten çıkmalıyız. Komünal bağı da kurmalıyız" diye konuştu.

Ülkeler bütçelerini savaşa arıyor!

Erdoğan'ın ardından Fuat Ercan, militarizm ve vergiler başlıklı sunumunu yaptı. Ercan, sistemin devam edebilmesi için insanların asker ve polis yapıldığına dikkat çekerek, AKP döneminde 90 bin kişinin polis olduğunu söyledi. Ercan, ABD'nin sanayileşmeden oranlarının düştüğünü ancak silah üreten firmaların karlarının arttığına dikkat çekerek, "ABD dünya silah ticaretinin yüzde 93'ünü elinde bulunuyor" dedi. Silah ticaretine değinen Ercan, Türkiye'de ise bütçenin büyük bir kısmının güvenlik harcamalarına gittiğine vurgu yaptı.

'Sistemler kendilerini var etmek için her türlü ezme sistemini kullanıyor'

Ercan'ın ardından Demir Küçükaydın, "Siyaset, örgütlenme ve militarizm" başlıklı sunumunu yaptı. Küçükaydın, sistemlerin kendisini var etmek için her türlü ezme sistemini kullandığını ve askerliğin de bunun bir yolu olduğunu söyledi. Küçükaydın'ın ardından Güray Tezcan, "Türcülük ve militarizm" başlıklı sunumunu yaptı. Hayvanlar üzerinde tahakküm kurulduğunu anlatan Tezcan, "Buyurganlık aslında militarizmin başlangıcıdır. Bunu en çok, hayvanlar üzerinde yapıldığında görüyoruz" dedi. Militarizmden en çok sirk hayvanlarının etkilendiğini söyleyen Tezcan, yüzbinlerce hayvanın denek olarak kullanıldığına vurgu yaptı. Hayvan deneklerinden geçen ilaçların aslında insanlar için de yeterli olmadığına dikkat çeken Tezcan, "Bilim kendi tahakkümünü koydu, bilim sorgulanamaz halde. Bunun sonucunda da dogmalaşma ve militarizm ortaya çıktı. Türcülük de ırkçılık gibi bir faşizmdir" dedi.

Etkinliğin son konuşmacısı ise, "Militarizm ve psikoloji" sunumunu yapan Doğan Şahin oldu. Şahin, insan saldırganlığının insanın değişmez bir parçası olduğunu savunan bilim insanları olduğunu söyleyerek, bunun tam karşısında da bilim insanları olduğuna vurgu yaptı. Bu tartışmanın uzun yıllardır devam ettiğini ve edeceğini vurgulayan Şahin, "Saldırganlık erkek doğasının doğal bir parçası olarak görülüyor. Bunun içinde yol yordam öğrenmesi gerekiyor. Erkekler saldırganlığı öğrenebilmek için askere gitmek istiyorlar" diye konuştu.

Program katılımcıların sorularının yanıtlanmasıyla sona erdi.

(etha/diha)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.