Header Ads

"Cezasızlığa Son" Konferansı: "Hukuk Eşittir Adalet Değildir"


International Freedom of Expression (IFEX), Uluslararası Cezasızlığa Karşı Mücadele Haftası kapsamında İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü'nde "Cezasızlığa Son" başlıklı bir etkinlik düzenledi. Etkinlikte, devletin işlediği ve cezasız kalan suçlardan örnekler verilirken, konunun medya ve hukuk boyutu da tartışılıyor.

Açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, "Hukuk eşittir adalet değildir. Arzulanan bu ama her zaman gerçekleşen bu değil" dedi. Cezanın ölçülü ve adilane ve öngörülen mağduriyetle bağdaşır olması gerektiğini söyleyen Tarhanlı, bu sistem işletilmediği durumda denklemin dışında kendine yol arayacak durumların ortaya çıkacağını kaydetti.



Human Rights Watch Türkiye Raportörü Emma Sinclair Webb ise işkence vakaları, polislerin serbest bırakılması ve iş kazaları gibi konuların cezasızlık konusu olarak sayılabileceğini söyledi. Webb, "Türkiye'de memurları yargılamak için belli izinler gerekiyor. Örneğin, Gezi olayları işkence olarak sayılmayacak büyük ihtimalle. Orantısız güç sayılarak onları yargılamak için gereken izni vali verecek. Ancak büyük bir engel bu. Çünkü vali bağımsız bir yetkili değil" diye konuştu.

Açılış konuşmalarının ardından etkinliğin ilk bölümünde çeşitli alanlar üzerinde cezasız kalan suçlar anlatıldı.

CEZASIZLIK DEVAM EDERSE KAN DAVASI BAŞLAR
2009 yılında polis tarafından öldürülen Baran Tursun'un babası Mehmet Dursun, oğlunun yaşam hakkının ihlal edildiğini söyledi. Katilin kapılarına gelerek oğlunun trafik kazası geçirdiğini söylediğini aktaran Tursun, "Oğlumuzun yaşaması için elinden geleni yaptığını söyledi. Ben de katile teşekür ettim. Türkiye'de oğlunun katiline teşekkür eden tek babayım" dedi.



Baran Tursun'un katiline 2 yıl ceza verildiğini ve ailelerindeki herkesin cezalandırıldığını kaydeden Tursun, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'na dayanarak işlenen cinayetleri uluslararası platformlara taşıdıklarını anlattı, "Taraflı yargı, dosyayı kapatadursun AİHM ve uluslarası platformların bu olayı Türkiye gibi düşünmediğini gördük" dedi.

Tursun, oğlunu bir polisin öldürdüğünü, 3 polisin delilleri kararttığını, 10 polisin yalancı tanıklık yaptığını, 3 yargıcın da 2 yıl ceza verdiğini söyledi. Tursun, "Ancak kanımıza dokunan şey görevlilerin ellerinde çocuklarımızın kanı olmasına rağmen görevlerinin başında olmasıdır. Cezasızlık devam ederse hukuk davası biter kan davası başlar" diye konuştu.

BEN KORKTUM, SİZ DE KORKUN
MLKP davası kapsamında geçtiğimiz günlerde müebbet hapis cezası ile 787 yıl hapis cezasına çarptırılan Özgür Radyo eski Genel Yayın Koordinatörü Füsun Erdoğan'ın avukatı Ali Sarısoy, bu davanın kendisi için şaşkınlıkla izlediği bir dava olduğunu kaydederek, "Dava kapsamında polis hem Füsun Erdoğan'ı Nazilli'nin Ocaklı köyünde MLKP'nin 4. kongresinde yakaladığını hem de 3 ay önceden fiziki takip tutanaklarıyla Füsun Erdoğan'ın o eve girdiğinin görülmediğini söylüyor. Bize diyorlar ki 'Bizden kork. Biz istediğimiz kişiye uygun örgüt bulmakta zorlanmayız. Delile de ihtiyacımız yok.' Ben korktum. Siz de korkun" dedi.

Haziran ayaklanmasında Eskişehir'de polis ve sivil faşistler tarafından katledilen Ali İsmail Korkmaz davasına ilişkin gazeteci İsmail Saymaz tanıklığını anlattı. Saymaz, davanın Kayseri'ye alınarak gözlerden kaçırılmak istendiğini belirtti. Saymaz, "Ali İsmail Korkmaz davası mağdurların bir kez daha mağdur, sanıkların bir kez daha güçlendiği bir dava olacaktır" dedi.

LGBT'LERE YÖNELİK SUÇLARDA CEZASIZLIK
"LGBT'lere yönelik suçlar ve cezasızlık" konusunda Ebru Kırancı söz aldı. Cihangir, Ülker Sokak, Avcılar Meis Sitesi, Şişli'deki saldırıları hatırlatan Kırancı, "Korkuyoruz, gerçekten ben de korkuyorum" dedi. Geçtiğimiz günlerde seks işçiliği yapan Didem'in boğazı kesilerek bütün parasının gasp edildiğini ve karakola yaptığı şikayetin önce dikkate alınmadığını söyleyen Kırancı, Didem'in daha sonra birkaç arkadaşıyla birlikte gitmesi üzerine şikayetinin işleme konulduğunu ve saldırganın yakalandığını söyledi. Kırancı, ancak saldırganın savcılık tarafından serbest bırakıldığını belirterek, "Bıçak bir santim daha ileri gitse yaşamını yitirecekti" dedi.

CİNSEL SUÇLARDA CEZASIZLIK: N.Ç. ÖRNEĞİ
"Cinsel Suçlarda Cezasızlık" konusunda N.Ç. örneği anlatıldı. Aralarında asker, polis ve kamu görevlilerinin olduğu çok sayıda kişinin cinsel istismarına maruz kalan N.Ç. davasında, "rızası" olduğu iddiasıya tecavüzcülere 4 yıl 2 ay ceza verilmişti.


N.Ç. konusunda tanıklığını anlatan Av. Eren Keskin, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüzün belgelendirilmesindeki zorluklara dikkat çekti. Adli Tıp Kurumu raporunun zorunlu olduğunu belirten Keskin, ancak kurumun devlet görevlileri ile ilgili bağımsız ve tarafsız raporlar vermediğine işaret etti. Cinsel işkencenin belgelenmesinin oldukça zor olduğunun altını çizerek, cinsel işkencenin belgelenmesi için psikolojik raporlar aldırıldığını da kaydeden Keskin, "ATK, siyasi iraden bağımsız bir kurum değil. Bu bir devlet politikası. Bu politika değişmediği sürece bu mağduriyetler devam edecek" diye konuştu.

Av. Keskin, N.Ç. konusunda ise "Benim için iki harfe sığdıralamaz. O benim kızım artık. Bu konu ile anılmak istemiyor çünkü o kadar acılar çekti ki. Bütün erkekler 4 yıl ceza aldı, iyi hali düzenleyen madde uygulandı. İki kadına ise erkeklerin iki katı ceza verildi hem de iffetsiz olduğu gerekçesiyle iyi hal uygulanmadı. Yani tecavüzcüler iffetli sayılırken, kadınlar iffetsiz sayıldı. 2003 yılında yurttan kaçarak yanıma geldi. O gündem beri hiç ayrılmadık. Bu davadan çok beni onun yaşadıkları ilgilendiriyor. O kadar çok acı yaşadı ki, fiziksel, ruhsal, psikolojik. Burada anlatmak mümkün değil. Ama çok kararlı, çok mücadeleci bir kız. Eğitimine devam ediyor" dedi.

Türkiye'yi yönetenlerin hiç değişmediğini belirten Keskin, "Kimi zaman Kemalist kimi zaman İslamcı oldu ama erkek egemen militer bakış açısı hiç değişmedi" diye konuştu. Geçmiş yıllarda bir bakanın, "Taş gibi polislerimiz var copa ne gerek var" dediğini hatırlatan Keskin, bu anlayışın değişmediğini ifade etti. Keskin, "Bugün Meclis başkanlığı yapan şahıs 'flört fahişeliktir' demiş bir adam. Kızlı erkekli evler tartışması yapılıyor" dedi.

GİZLİ BELGELERİN AÇIKLANMASI: ER UTKU KALI DAVASI
Etkinlikte Er Utku Kalı davası da konuşuldu.

Er Utku Kalı, 52 kişinin yaşamını yitirdiği, 146 kişinin yaralandığı Hatay Reyhanlı'daki katliamdan sonra, Redhack'in yayınladığı istihbarat belgelerini sızdırdığı iddiasıyla tutuklandı. Belgeler, emniyet, jandarma ve MİT arasındaki yazışmalarda El Kaide yanlısı grupların Hatay'da eylem yapacağı bilgisini içeriyordu. "Devletin gizli belgelerini temin ve açıklamak" iddiasıyla 25 yıla kadar hapisle suçlanan Er Kalı, 170 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Kalı'nın tahliyesinden birkaç gün önce RedHack konuyla ilgili yeni belgeler yayınlayarak, belgeleri Kalı'nın sızdırmadığına işaret etti.



Kalı'nın ablası ve avukatı Ceren Kalı, etkinlikte yaptığı konuşmada, kardeşinin 3 belgeye dayanarak tutuklandığını söyledi. Av. Kalı, bunları "santraldeki çöp kutusunda bulunduğu iddia edilen ve başka bir erin nöbet saatinde gelen istihbarat belgesi, kenarında Utku Kalı'nın ismi yazılı olan bir nöbet çizelgesi ve A5 boyutunda boş beyaz bir kağıt" olarak sıraladı. Belgelerde parmak izi incelemesi yapılmadığını anlatan Kalı, kardeşine gözaltında ve cezaevinde işkence yapıldığını da belirtti. Av. Kalı, hapishanede kardeşinin her görüşten sonra çıplak aramaya maruz kaldığını söyledi. Er Kalı'nın suçlandığı davalar çok hızlı ilerlerken, mağduriyetleriyle ilgili yaptıkları suç duyurularında hiçbir gelişme olmadığını belirten Av. Ceren Kalı, devletin 52 kişinin peşine düşmediğini, ancak masum bir erin peşine düştüğünü söyledi.

ÇOCUKLARA YÖNELİK SUÇLARDA CEZASIZLIK
Çocuklara yönelik suçlarda cezasızlık konusunda H. örneği aktarıldı. H. anne ve babası tarafından istismara maruz kalan bir çocuk. İlkokul 3. sınıftayken okuldan alınarak sokakta dilendirilmeye ve çalıştırılmaya zorlandı. Eve para getirmediği zaman dövüldü. Yaşadıklarına artık dayanamayan H. evden kaçtı. 10 gün boyunca sokakta yaşadıktan sonra evlerinin çatısına sığındı. Burada amcası tarafından bulundu. H, amcasına tüm yaşadıklarını anlatınca, amcası H'yi karakola götürdü. H, eve gitmek istemediğini belirtmesine rağmen polisler Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'na dahi başvurmadan çocuğu anne ve babasına teslim etti. Yapılan suç duyurusu üzerine anne ve baba hakkında dava açıldı, H. de devlet korumasına alınarak yurda yerleştirildi. Dava devam ederken baba yaşamını yitirdi, böylece annenin de sanık olduğu dava düştü. Anne hakkında sonrasında yapılan suç duyuruları sonuçsuz kaldı.

Konuyla ilgili tanıklığını anlatan H'nin avukatı Selmin Cansu Demir, "Uğur Kaymaz, Roboski'de öldürülen Bedran Encü, anaokulunda üzerine lavobo düşerek yaşamını yitiren Efe Boz, iş cinayetine kurban giden 13 yaşındaki Ahmet Yılmaz ya da N.Ç. gibi çocuklara uygulanan devlet politikası ya da politikasızlığı H'nin de başına gelmişti. Doğduğundan beri şiddetin her türünü yaşamış ama kendisini korumanın yollarını bulmuş. Ben onu tanığımda 10 yaşındaydı" dedi. Çocuğu korumakla yükümlü olan devletin yükümlülüklerini yerine getirmediğini söyleyen Av. Demir, H.'nin çevresindeki komuşlar, öğretmenleri ve diğer akrabaların da sessiz kaldığına dikkat çekti. Demir, bunun sebenini "çocuklar hak sahibi bireyler olarak görülmüyor" şeklinde açıkladı. Demir, "İnsanlığın çocuklara en iyisini sunma yükümlülüğü var" diye konuştu.

KÜRTLERE YÖNELİK SUÇLARDA CEZASIZLIK
"Kürtlere yönelik suçlarda cezasızlık" başlığında Ekspress Gazetesi'nin kapatılan DTP yöneticilerini hedef gösteren haberine yer verildi. Haberde, DTP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, MYK üyeleri, belediye başkanları ve milletvekillerden bazılarının isimleri yazılarak, "Türk ulusu işte karşında düşmanın. Topu Türk dümanı olarak sivil yurtseverlerin hedefi olacaktır. Üç bizden beş sizden, tamam mı devam mı demek gerekir. Şehit edilen her güvenlik görevlisine karşı bunlardan birinin aynı kaderi paylaşması toplumun genelinin isteği haline gelmiştir" denilmişti.

Konuyla ilgili hazırlanan VTR'de Demirtaş'ın Bolu Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunduğu, ancak savcılığın takipsizlik kararı verdiği hatırlatıldı. Haberin "Düşünce özgürlüğü" kapsamında değerlendirilmesine gelen yoğun tepkiler üzerine, dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in Yargıtay'a başvurduğu, ancak dairenin itirazı reddettiği belirtildi. İç hukuk yolları tükenince AİHM'e başvuru yapıldığı kaydedildi.

PINAR SELEK DAVASI
Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü'nde düzenlenen etkinliğin üçüncü bölümünde, ilk olarak Mısır Çarşısı patlaması nedeniyle müebbet hapis cezasına çarptırılan Pınar Selek'in kardeşi Av. Seyda Selek konuştu.

Avukat Seyda Selek, Pınar Selek'in sosyolog olarak Kürt sorununu incelerken çeşitli baskılara maruz kaldığını, gözaltına alındığını, işkence gördüğünü, Filistin askısı nedeniyle sol kolunun kalıcı hasar gördüğünü, ancak bu gözaltı sürecinde Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin herhangi bir soru sorulmadığını anlattı.

'ORTADA SUÇ YOK'
Bir Kürt çocuğundan işkence ile alınmış "Mısır Çarşısı'nı Pınar Selek ile biz patlattık" ifadesi üzerine davanın Pınar Selek'in üzerine yıkıldığını söyleyen Seyda Selek, başka tanık olmadığını, üstelik ortada suç olmadığını söyledi.

Patlamanın gaz kaçağından kaynaklandığı yönündeki bilirkişi raporu olduğunu, bomba uzmanları ve ATK'nın otopsi raporlarında bombaya dair tek bir bulgu bulunmadığını hatırlatan Selek, bunun üzerine Pınar Selek'in iki buçuk yıl sonra tahliye edildiğini kaydetti. Ancak polisin davaya müdahil olduğunu ve imzası olmayan yeni bir bilirkişi raporu hazırlandığını belirten Selek, "Bombaya dair bulgu bulunmaması bu olayın bomba olmadığı anlamına gelmez" denildiğini aktardı, mahkemenin bu raporu dikkate aldığını ekledi.

Rapor daha sonra çürütülmesine rağmen ve Pınar Selek, yerel mahkemede 3 kez beraat etmesine rağmen, Yargıtay'ın her seferinde kararı bozduğunu hatırlatan Seyda Selek, mahkeme başkanının izinli olduğu bir duruşmada yeni heyetin beraat kararından vazgeçerek müebbet hapis cezası verdiğini hatırlattı.

Av. Seyda Selek, "Bu saatten sonra adalet talebim yok. 16. seneye girdik. Artık geçmiş olsun ama artık yeni mağduriyetler olmasın. Devletin komplosunun açığa çıkmasını istiyorum. Pınar'ın özgürce ülkesinde yaşamasını diliyorum" diye konuştu.

HRANT DİNK DAVASI
Davası 5 yıl sonra hiçbir örgüt bulamadan sonuçlanan Hrant Dink cinayeti konusunda Av. Cem Halavurt konuştu. Dink cinayeti davasının, Yargıtay'ın bozduğu İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davadan ibaret olmadığını, kamu görevlilerinin yargılandığı Trabzon'daki dava ve aynı zamanda kamu görevlileri hakkında yaptıkları ve takipsizlikle sonuçlanan suç duyuruları olduğunu ifade etti.

Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi cinayetlerinden olan Dink cinayetinin, arkasında çok ciddi bir kamuoyu desteği olmasına rağmen aydınlatılmadığını belirten Halavurt, bundaki temel sebebin, Ermeni soykırımının devletin kurumlarında yarattığı refleks olduğunu kaydetti. Tetikçiler dışında kimsenin yargılanmadığını kaydeden Halavurt, Trabzon Emniyet Müdürlüğü yetkililerinin istihbarat aldığı halde cinayetin önüne geçmediğini, ancak bu sebepten yargı önüne çıkmadıklarını anlattı.

Trabzon ve İstanbul'da bulunan ve cinayete ortak oldukları düşündükleri devlet görevlilerinin korunduğunu dile getiren Av. Halavurt, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir cezasızlık olayı olduğunu ifade etti. Halavurt, Dink davası sonucunun "Belki bu kez adalet sağlanır" diyenlerde hayal kırıklığı yarattığına işaret ederek, ekledi: "Siyasi cinayetlerin cezasız kalabileceği gerçeği toplum hafızasına bir kez daha kazınmıştır" dedi.

AZINLIK RAPORU DAVASI
Etkinlikte gündeme getirilen bir diğer olay, Prof. İbrahim Kaboğlu ve Prof. Baskın Oran'ın 2004 yılında hazırladığı Azınlık Raporu oldu. Raporun açıklanmasının ardından İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran hakkında linç kampanyası başlatıldı. Hükümet yetkililerinden gazetelere kadar hedef gösterilen Kaboğlu ve Oran hakkında 301. madde ve "halkı kin ve düşmanlığa tahrik"ten dava açıldı. Mahkeme, davayı düşürürken, Kaboğlu ve Oran "Ya beraat etmeliyiz ya da mahkum olmalıyız" diyerek Yargıtay'a başvurdu. Kaboğlu ve Oran'ın, kendilerini hedef gösteren ve tehdit eden gazeteci, sendikacı ve politikacılar hakkında yaptığı suç duyuruları ise sonuçsuz kaldı.

Etkinlikte konuşan İbrahim Kaboğlu, raporla ilgili devlet katında başta olmak üzere pek çok alanda bilgi kirliliği yaratıldığını belirtti. Kaboğlu, İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun bugün 11 kişiden oluştuğunu ve hemen tümünün Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı tarafından atandığını söyledi.

Prof. Baskın Oran ise "Suç ortağım İbrahim Kaboğlu'nun verdiği bilgiler dışında, cezasızlık olayının hangi sözler söylendiği zaman ceza alınmadığına ilişkin örnekler vereceğim" dedi.

Oran'ın verdiği ilk örnek, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in "Entel fitne, entel zırva, hergele meydanında açıkladılar ve Türkiye'nin ek yerine jilet attılar" sözleri oldu.

Bunun dışında eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, "Uydurma azınlıklarınızı alın gidin de Avrupa'nıza sokun", dönemin AKP milletvekili Süleyman Sarıbaş, meclis kürsüsünde "Entel devşirme takımı... Kimin adına çalışıyorlarsa millet bunları tükürüğü ile boğar.... Barzani'nin danışmanlığın da yapan eski sosyalist şimdilerde liboş, AB'ye girersek finoş olacak zatlar... Türklüğü içine sindiremeyen Türk düşmanı hainler... Azınlık arayanlar analarına babalarının kim olduğunu bir daha sorsunlar" dedi.

Oran, Sarıbaş'ın son sözü için "Bu cinayette hafifletici sebeptir" derken, bu ve gazetelerde yazılan daha pek çok hakaret ve tehdidin, mahkemeler tarafından "eleştiri sınırı içinde" denilerek suçsuz bulunduğunu anlattı.

Oran, mahkemelerin yaptıkları başvuruları "Zora başvurmadığı sürece eleştirilere katlanmak zorundadır", "Tepki eleştiri hudutları içindedir", "'Bir avuç zibidi; kendisini gülünç olacak şekilde kısa ve dar giyen' ve 'yersiz zamansız konuşan' anlamlarına gelir. Rapor tepki görmüştür. Davacılar hakkında halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve devletin organlarını alenen aşağılamaktan dava açılmıştır", "kamu yararı", "rapora yönelik düşünce açıklaması" gibi gerekçelerle bütün başvuruları reddettiğini aktardı.

(etha/başka haber/twitter kaynakları)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.