Avrupa Basınında Bugün (22 Ağustos 2013)
İngiltere Basını
Independent gazetesi, manşetinde “Suriye’nin en karanlık günü” diyor.
Gazete, muhalefetin, Huta’ya kimyasal başlıklı füzeyle saldırı düzenlendiği ve 1300 kişinin öldüğü yolundaki iddiasının Esad hükümeti tarafından reddedildiği aktarıyor. Haberde Şam yönetiminin “teröristler ve uluslararası medyadaki destekçilerini” asılsız haberler yaymakla suçladığı aktarılıyor. Gazete, muhalefetin YouTube’da yayımladığı görüntülere atıf yaparak “şoke edici görüntülerin” iç savaşta “korkunç bir dönüm noktasını” simgeleyebileceğini belirtiyor.
'Kırmızı çizgiler unutuldu'
Financial Times gazetesi, aynı konuyla ilgili haberinde saldırıyla ilgili görüntülerin Birleşmiş Milletler silah denetçilerinin ülkede olduğu bir dönemde gündeme getirilmesinin şüphe uyandırdığını, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa’nın Birleşmiş Milletler’i muhalefetin iddialarını ivedilikle incelemeye çağırdığını belirtiyor.
Manşetinde “Barbarca bir eylem” diyen Times gazetesi de videonun sahte olmadığını, ancak her şeyi açıklayamadığını vurguluyor.
Dialy Telegraph’ta David Blair imzalı bir analizde ise ABD Başkanı Barack Obama’nın Suriye’de kimyasal silah kullanılmasını “kırmızı çizgi” ilan ettiği anımsatılarak şöyle deniyor:
“Bundan tam bir yıl önce Obama kimyasal silah kullanılırsa, hatta kimyasal silah transferi yapılırsa kırmızı çizgisinin geçilmiş olacağını ve hesapların değişeceğini duyurdu. Eğer Şam yakınlarında yüzlerce kişi gerçekten gaz saldırısına uğradıysa Esad, Obama’nın uyarısının birinci yıldönümünde kırmızı çizginin tam üstüne basmış olacak.
'Esad bedel ödemiyor'
Ama bir süredir Obama’nın sözlerinin gerçek hayatta karşılığı olmadığı görülüyor. Geçen yıl içinde ABD, İngiltere ve Fransa Suriye’nin birçok kez zehirli gaz kullandığını gündeme getirdi. Buna karşılık olarak Amerika sessizce kırmızı çizgisini yeniden çizdi. İlk verilen söz unutuldu. Eğer son haberler doğruysa Saddam Hüseyin’in Halepçe’de kullandığından daha büyük ölçüde kimyasal silah kullanıldı demektir. Bu durumda Esad sadece Amerika’nın kırmızı çizgilerini test etmekle kalmıyor, düşmanlarına ellerinden gelenin en kötüsünü yapmaları için meydan okuyor. Senatör John McCain’in dediği gibi Esad kimyasal silah kullandığı için hiçbir bedel ödemediği için yeniden bu silahları kullanırsa şaşırmamalıyız. “
Esad yönetimine yönelik yaptırım girişimlerinin BM Güvenlik Konseyi’ni daimi üyesi Rusya ve Çin’e takıldığı belirtilen yazıda Konsey’de birlik sağlanamadığı için müdahale ihtimalinin çok zayıf olduğu, içerdiği tehlikeler nedeniyle isyancıları silahlandırma seçeneğinden de uzak durulduğu belirtiliyor. Yazının sonunda şöyle deniyor:
“Olağanüstü toplantılar yapıyorlar, Birleşmiş Milletler denetçilerinden kimyasal silah iddialarını araştırmalarını istiyorlar ve bunun ölümlerin meydana geldiği yerde hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini biliyorlar.
Suriye politikaları çaresizliğe dönüştü. Eğer yüzlerce kişi zehirlendiyse, ölenlerden biri de Obama’nın “kırmızı çizgi” inandırıcılığı olacak.”
Independent’te yar alan bir haberde Amerikan Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’in sözlerine atıf yapılarak Obama yönetiminin, isyancıların iktidarı ele geçirdiklerinde Amerika’nın çıkarlarını desteklemeyeceğine inandığı için Suriye’ye sınırlı müdahaleye bile karşı olduğu vurgulanıyor.
'Suriye'de ABD'nin çıkarlarını koruyacak bir taraf yok'
Yazıda şöyle deniyor:
“Amerikan askerlerinin Suriye’ye gönderilmesini gerektirmeyen füze saldırısı ve diğer seçenekleri bile dışlayan Dempsey, bir Kongre üyesine gönderdiği mektupta, Amerikan yönetiminin Esad’ın hava gücünü etkisiz hale getirip savaşın dengesini isyancılar lehine değiştirme kabiliyeti olduğunu belirtti. Ama general böyle bir yaklaşımın Amerika’yı Arap dünyasında başka bir savaşın içine çekeceğini, etnik düşmanlıkların pençesindeki bir ülkeye barış getiremeyeceğini söyledi. Amerikan Genelkurmay Başkanı 19 Ağustos tarihli mektubunda ‘Suriye’de iki taraftan birini seçebileceğimiz bir durum yok. Birçok taraftan birini seçmek zorundasınız. Seçeceğiniz taraf hem kendi çıkarlarını hem de bizim çıkarlarımızı korumalı. Ama bugün öyle değiller’ dedi.
'Arsenal Fenerbahçe'yi yıktı'
Şampiyonlar Ligi Play Off turunun ilk maçında Arsenal’in Fenerbahçe’yi 3-0 yenmesi gazetelerde geniş yer buluyor.
Independent, Arsenal teknik direktörü Arsene Wenger’e zaman kazandıran bu zaferin, gelecek Salı günkü rövanşı bir formalite haline getirdiğini ve takımın grup aşamasının eşiğinde olduğunu yazıyor.
Gazete galibiyetin Cumartesi Premiere Lig’in açılışında Aston Villa’ya evinde 3-1 yenilmenin şokunu yaşayan Wenger’in imdadına yetiştiğini kaydediyor.
Guardian’da Arsenal’in İstanbul’da Fenerbahçe’yi yerle bir ederek Wenger’e biraz nefes alma fırsatı verdiğini, takımın yaşadığı tek olumsuzluğun Koscielny’nin sakatlığı olduğu belirtiliyor.
Gazete Arsenal’in maçın başından sonuna üstün olduğunu ve maça umutlu başlayan Fenerbahçe’yi cezalandırdığını, taraftarların maç bitmeden çok önce umutlarını yitirdiğini kaydediyor.
Times gazetesi de sonucun Wenger üzerindeki baskıyı hafiflettiğini, gollerden sonra Fenerbahçe taraftarlarının içine düştüğü sessizliğin teknik adama müzik gibi geldiğini, takımın 2 Eylül’de transfer sezonu kapanmadan önce kasasına 25 milyon sterlin indirmesinin hemen hemen garanti olduğunu aktarıyor.
Almanya BasınıBasın turumuza Kölner Stadt Anzeiger gazetesinin devrik lider Hüsnü Mübarek’in tahliye edilmesini ele aldığı yorum ile başlıyoruz.
"Mısır, son 8 günde, güvenlik güçlerinin kendi ülkesinin vatandaşına saldırıları sonucu, modern tarihinin en kanlı katliamını yaşadı. Yine de Mısır’ın birçok ufak siyasi partisi medyada boy gösterip ulusun temizlenmesi için bu kanlı dramın haklı olduğunu savunuyor. Mübarek’in tahliye edilmesi belki onların gözünü açar. Ve karşılarında görecekleri şey, ordu tarafından kurtarılan 2011 devrimi değil, aksine Mübarek’in ve devletinin yeni ve demirden bir kostümle geri dönüşü olacaktır."
Düsseldorf’ta yayımlanan Almanya’nın en önde gelen ekonomi gazetelerinden Handelsblatt, İngiliz Guardian gazetesine ajan baskınının ardından, Başbakan David Cameron’ın liderlik becerilerini irdeliyor.
"İlk bakışta ikinci sınıf bir ajan filminden çıkma bir eşek şakası gibi görünen şey, istihbarat çalışanlarının şüpheli tutumları sayesinde, ucu Başbakan David Cameron’a dokunan politik bir skandal olma potansiyeline sahip. Zira Guardian’ın nahoş görülen haber yapma biçimine yapılan arsız müdahale, besbelli birkaç işgüzar ajanın işi değil, aksine Başbakan tarafından bizzat emredilen bir iş. Cameron dinleme skandalını kendi meselesi haline dönüştürdü. Zira Guardian’a yapılan baskın, sadece iktidardaki yöneticilerin liderlik gücüne olan kuşkuyu uyandırmakla kalmıyor, aynı zamanda o kişilerin hukuk devleti ve basın özgürlüğü anlayışına olan kaygıları da tetikliyor."
Straubinger Tagblatt/ Landshuter Zeitung ise seçimlere haftalar kala Alman Maliye Bakanı Schäuble’nin Yunanistan’a ilişkin yaptığı sürpriz açıklamaya değiniyor.
"Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble ne düşündü acaba? Genel seçimlerden bir ay önce Yunanistan’ın üçüncü bir yardım paketine ihtiyacı olduğunu söylerken, acaba kontrolünü mü kaybetti? Tabii ki de değil. Schäuble siyasetin eski kurtlarından. Ve sadık biri. O nedenle, ağzından böyle vahim bir cümlenin kaçmış olması, düşünülür gibi değil. İşin içinde daha ziyade Angela Merkel ile kararlaştırılmış ve iyice düşünülmüş bir strateji var. Almanya Başbakanı ve onun veznedarı, konunun seçimden çok kısa bir süre önce hararetlenmesini engellemek istiyor."
Basın turumuzu Reutlinger General Anzeiger gazetesinin Suriye’deki gelişmelere ilişkin yorumu ile noktalıyoruz.
"Suriye rejimi, zehirli gaz kullandığı iddialarını reddediyor ve isyancıları suçluyor. Yalan ve gerçek hiçbir zaman bir savaşta olduğu kadar birbirine yakın değildir. Suriye rejimi, önce BM uzmanlarının ülkeye girmesine izin verip sonra da zehirli gaz kullanacak kadar aptal olabilir mi? İsyancılara karşı yavaş yavaş üstünlük kazanıyor gibi görünse de Esad’ın özgüveni bu kadar yüksek olamaz. Diğer yandan BM yetkilileri müfettişlerine yola çıkmadan önce, rejim birliklerinin sinir gazı kullanma olasılığının en az dört olayda yüksek olduğunu anlatmıştı."
Hollanda BasınıAB dışişleri bakanlarının bugün Brüksel'deki Mısır'ı görüşeceği buluşma, gazetelerde geniş yer buluyor. Hollanda'dan De Telegraaf konuyu şöyle yorumluyor:
"Şiddetin sert bir biçimde kınanmasının yanı sıra başka önlemler gündeme gelebilir, çünkü askerî rejim Batı'nın sadece öfke ve heyecan sergilemesiyle çok da ilgilenmiyor. Avrupa bu nedenle yardım programları ve her türlü askerî yardımı derhal durdurmak ve ilişkileri mümkün mertebe asgariye indirmekle iyi yapar. ABD bu yönde bir adım attı. Batı aynı zamanda siyasi baskı ile şu an iktidarda olanlarla görüşmeler yapılmasına çabalamak ve ülkede durumun yeniden yatışması için her şeyi yapmak zorunda. Mısır bölgede yeni gerginliklerin çıkmasına sebep olabilecek çok büyük ve önemli bir ülke."
Norveç BasınıAvrupa basınının ağırlık verdiği konu, İngiliz Guardian gazetesinin, Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu NSA skandalını ortaya çıkardığı için hükümetin yoğun baskısına maruz kalması. Norveç'in sosyal demokrat Dagsavisen gazetesi, konuyu şöyle yorumluyor:
"Bu simgesel bir siyasetti: İngiliz hükümetinin gözetleme politikaları hakkındaki hoş olmayan skandalların ifşa edilmesini durdurma hakkına sahip olduğunu gösterdiği bir güç gösterisi. Bu yanlış anlaşılmamalı. Çünkü bu İngiltere gibi bir hukuk devletinden daha çok, otoriter bir polis devletini hatırlatan, şoke edici bir güç gösterisi. Genel Yayın Yönetmeni Alan Rusbridger çıkardığı derste haklı: Bağımsız gazeteciliğe yönelik tehdit gerçek ve giderek artıyor. 2013 yılında arkada dijital bir iz bırakmaksızın normal bir hayat sürmek ya da gazetecilik yapmak uygulamada olanaksız. İngiliz hükümetinin tepkisi, Edward Snowden'ın ifşa ettiği sırların ne kadar önemli olduğunu gösteriyor."
Avusturya BasınıAvusturya'dan Die Presse aynı konuyla ilgili yorumunda İngiliz hükümetini eleştiriyor ve şu satırlara yer veriyor:
"Edward Snowden'ın ifşa ettiği veri skandalında Başbakanlık ve İngiliz gizli servisi bir kez daha ABD'nin işgüzar suç ortağı olduğunu göstermiş oldu. Amerikalı gazeteci Glenn Greenwald'in hayat arkadaşının Heathrow Havalimanı'nda sorgulanması, durumu daha da gerdi. Snowden'in ifşa ettiği sırların yayımlandığı Guardian gazetesine yönelik kaba ve ahlâka aykırı baskı ve şantaj, sansasyonel biçimde basın özgürlüğünün ihlâl edilmesi anlamına geliyor. Buradaki muamma, Guardian'ın bu konuyu yedi düvele duyurmak yerine neden iki lafın arasında, dikkat çekmeden dile getirdiği. Pitbullu bu konuda daha fazla sinirlendirmek istemediği açık."
Letonya BasınıLetonya'nın Latvijas Avize gazetesi, 'Rusya Ukrayna ile AB sözleşmesi imzalanmasını engellemek istiyor' başlıklı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
"Rusya giderek daha etkili bir biçimde Ukrayna'yı AB ile ortaklık anlaşması imzalamaması için ikna etmeye çabalıyor. Ukraynalı yetkililer ile AB'den temsilciler Litvanya'nın Vilnius kentinde Kasım ayında anlaşmaya imza koymayı planlıyor. Moskova'nın o tarihe kadar baskısını daha da artırması bekleniyor. Rusya son olarak Ukrayna'yı bir ticaret savaşı ve Rusya-Ukrayna sınırındaki Ukrayna'dan gelen kamyonların daha sıkı kontrol edileceği ile tehdit etti. Ukraynalı işadamlarının bu nedenle iki milyar dolardan fazla kayba uğrama tehlikesi var."
(dw türkçe/bbc türkçe)
YORUM YAZIN