Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (15 Ağustos 2013)


İngiltere Basını
İngiliz gazetelerinde bu sabah, Mısır’daki kanlı Çarşamba’yla ilgili haber ve analizler öne çıkıyor. Gazetelerin önemli bölümü Cezayir deneyimini hatırlatarak iç savaş uyarısı yapıyor.

Bugün ‘Mısır’ın Utanç Günü’ manşetiyle çıkan Independent’ta, deneyimli Orta Doğu uzmanı gazeteci Robert Fisk’in analizi göze çarpıyor.

Fisk yazısında temel olarak, Kahire’de dün yaşananların Mısır için trajik bir dönüm bir noktası olduğunu ve ülkenin yaralarını sarmasının yıllar alacağını belirtiyor.

Fisk: Mısır’da bölünme meydana geldi
Fisk özetle şunları söylüyor:

“Dünkü şiddet Mısır toplumu içinde, iyileşmesi yıllar alacak acımasız bir bölünme yarattı. Solcular, laikler ve Hristiyanlarla Sünni köylüler arasında, halkla polis arasında, Müslüman Kardeşler’le ordu arasında bir bölünme. Muhammed El Baradey’in dün gece istifa etmesinin nedeni buydu. Kiliselerin yakılması bu korkunç işin kaçınılmaz, doğal sonucuydu.”

“1992’de Cezayir’de, 2013’de Kahire’de Müslümanlar adil ve demokratik bir şekilde seçilerek iktidara geldi ve sonra iktidardan çekilip alındılar. Müslüman Kardeşler’in ne kadar hata yaptığının önemi yok. Demokratik bir şekilde seçilmiş olan Muhammed Mursi ordu tarafından devrildi. Bu bir darbeydi ve John McCain bu kelimeyi kullanmakta haklıydı.”

“Dün Mısır’da bir şey öldü. Asıl olarak süresi dolan şey Mısır’ın Arap ulusunun ebedi annesi olduğu düşüncesiydi. O ulusal ülküde Mısır tüm insanlarını çocukları olarak görüyordu. Polis ve hükümet yanlılarının yanında Müslüman Kardeşler mağdurları da Mısır’ın çocuklarıydı. Onlar halkın düşmanlarına, teröristlere dönüştüler. Bu, Mısır’ın yeni mirası.”

Cezayirleşme uyarısı
Times’ta Hugh Tomlinson imzasıyla yayınlanan analizde de Cezayir iç savaşı hatırlatması yer alıyor.

Tomlinson özetle şunları söylüyor:

“1992 yılında Cezayir'de bir İslamcı zaferden korkan ordu, yönetime el koydu. Bu, 10 yıl süren bir iç savaşa ve binlerce kişinin ölümüne neden oldu. Mısır aynı yoldan aşağı iniyor gibi görünüyor.”

“Rabaa’daki ölümler, demokrasi geriye çekildiği için ordunun savunucusu haline gelen muhalefet destekçileri tarafından kutlandı. Hüsnü Mübarek’in Arap Baharı’yla devrilmesinin üzerinden üç yıldan az bir süre geçmişken Mısır’ın tek kurtarıcısı olabilecek askeri diktatör kültü, bu kez Mısır’ın askeri lideri Abdel Fattaj el-Sisi nezdinde değer kazanıyor.”

“Müslüman Kardeşler onlarca yıllık baskı döneminde varlığını sürdürdü. Kırsal kesimde güçlü bir desteğe sahip ve hâlâ iyi örgütlenmiş durumda. Yeraltına çekilmeye zorlanmayacak.”

‘Umut istifalarda’
Daily Telegraph’ta ise Daniel Levy imzasını taşıyan analizde Arap dünyasının karışıklık içindeki bir dönemden geçtiği, ortadaki boşluğu ancak Mısır’ın doldurabileceği, bunun için Mısır’ın işleyen bir pozitif model yaratması gerektiği ancak son yaşananların bunun önüne geçtiği vurgulanıyor.

Levy, yaşananlar karşısında en çok umut edilecek şeyin yönetim kademesinden gelecek olası istifalara olduğunu söylüyor. Levy’ye göre Baradey’in açtığı yoldan diğer siyasetçilerin gelmesi önemli bir etkide bulunabilir. Levy ayrıca “Yeter” diyen askeri yetkilerin de çıkıp istifa etme ihtimali bulunduğunu da söylüyor.

Guardian’daki analizse gazetenin Orta Doğu editörü Ian Black’e ait.

Yine Black de Cezayir İç Savaşı hatırlatmasını yaptıktan sonra dün yaşananların ardından Mısır’ı bekleyen en büyük tehlikenin ülkede şiddetin artması ve yayılması olduğunu belirtiyor.

Dünkü müdahaleyi eleştiren Black bununla birlikte ülkedeki krizin çözümü için tüm taraflara görev düştüğünü söylüyor.

Black özetle, “İki taraf için de kaçınılmaz bir şekilde çıkarılacak ders, Mısır’ın problemlerini çözmek için zalimce bir güce değil karşılıklı politik anlaşmaya ihtiyacı olduğudur” diyor.

Financial Times’ın analizindeyse Türkiye’ye de değinilmiş.

Gazete, Mısır’ın bir iç savaşa sürüklenmemesi için uluslararası kamuoyunun Mısır ordusuna baskı yapması gerektiğini yazıyor.

Ancak Financial Times’a göre bu baskı Müslüman Kardeşler’e de yapılmalı. Gazete bu noktada Türkiye ile Katar’ın önemli roller edinebileceğini, aracılık yapabileceklerini belirtiyor.

İngiliz kameramanın ölümü
İngiliz gazetelerinin tümü sayfalarında dün Mısır’da yaşamını yitiren İngiliz kameraman Michael Deane’le ilgili haberleri de aktarıyor.

Daily Telegraph, Sky News kameramanı Michael Deane’le ilgili haberinde Deane’in kısa bir biyografisine yer vermiş.

Buna göre Deane Almanya’nın Hanover kentinde doğmuş ve İngiltere’nin Northampstonshire kentine büyümüş. 1980’lerde CNN’nin Roma’daki bürosunda çalışmış ve 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgalini takip etmiş. 1998’de Washington’da Sky News’a katılmış ve 2011 yılında Orta Doğu’daki gelişmeleri takip etmek üzere Kudüs’e yerleşmiş.

Times, görgü tanıklarının Deane’in keskin nişancılar tarafından vurularak öldüğünü söylediğini aktarıyor.

Times vurulma sırasında Deane’in birlikte çalıştığı Sky News Orta Doğu muhabirinin canlı yayında olduğunu belirtiyor.

Almanya Basını
Mısır'daki gelişmeler, Köln/Bonn havaalanında bir Türk'ün polis tarafından darp edilmesi ve Avrupa'da konjonktürde kaydedilen canlanma, Alman basınında öne çıkan yorum konuları...

Die Welt gazetesinin yorumunda Müslüman Kardeşler'in önündeki seçenekler irdeleniyor:

“Maalesef iş olacağına vardı. Mısır’da düşman cepheler, bir yanda ordu, diğer yanda Müslüman Kardeşler birbirine girdi. İslamcılar, özgür seçimlerle işbaşına gelmiş cumhurbaşkanları Mursi’nin devrilmesinin ardından müzakereye yanaşmıyor. Ordu iktidarında mevcut duruma karşı savaşmak ancak mağlubiyetle sonuçlanabilir. Müzakere için yol aramak daha zekice olur. İslamcılar bir ‘milli diyalog’ yoluyla hem bir iç savaşı önleyebilir, hem de kendi çıkarlarının bir bölümünü koruyabilir. Bunun koşulu ise uzlaşı. Peki, Müslüman Kardeşler bunu yapabilecek durumda mı? Genç üyeleri arasında mevcut liderlerden daha az radikal olan çok sayıda beyin var. Çözüm işte bu açıklıkta olabilir.”

Rheinische Post gazetesinin yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

“Mısır’daki görüntüler Suriye’yi andırıyor. Göstericiler panik içinde kaçışıyor, fonda makineli tüfek sesleri geliyor, ambülânslar yetmediği için yaralılar hastanelere kamyonlarla taşınıyor. Cumhurbaşkanı Mursi’yi deviren ordu, başından beri diyaloga ve iktidarı paylaşmaya razı değildi. Aynı Müslüman Kardeşler gibi. Şimdi ise bu anlaşmazlık dramatik bir zirveye ulaştı. Protestoların bastırılması, kendilerine bağlı medya organlarının kapatılması ve liderlerinin tutuklanmasının ardından İslamcılar şimdi iki seçenekle karşı karşıya. Ya pes edip boyun eğecekler ya da yeraltından karşı saldırıya geçecekler. Mısır’ı zor bir dönem bekliyor. İnsan hakları yine ayaklar altına alınırsa güvenlik yerine uluslararası izolasyon tehdidiyle karşı karşıya kalacaklar. Ekonomik canlanma yerine yoksulluk gelecek çünkü turistler ve yatırımcılar ülkeye sırtını dönecek. Dayanışma yerine dinsel çatışma ve iç savaş tehlikesi baş gösterecek. Dün, tarihe Mısır’ın yıkılmaya başladığı gün olarak geçebilir.”

Geçiyoruz Almanya'ya... Hafta başında bir yakınını uğurlamak için Köln-Bonn Havalimanı'na giden bir Türk vatandaşı, polis tarafından darp edilmişti. Tageszeitung gazetesi, şiddet kullanan polislerin genelde hak ettikleri cezayı almamasını irdeliyor ve hükümeti eleştiriyor.

“Köln-Bonn Havalimanı'nda bir Türk aile babasını şuursuz bir şekilde coplayan polisler, etrafta o kadar seyirci ve tanık ile çevrili oldukları halde, belli ki kendilerini gayet güvende hissettiler. Bu yaptıklarının kendileri için kötü sonuçları olmayacağından emin olabilirler, zira şiddet kullanan polislerden neredeyse hiç hesap sorulmuyor… O nedenle Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları örgütleri uzun zamandır, dayakçı polislerin daha iyi cezalandırılması için, bağımsız şikâyet mercilerinin kurulmasını talep ediyor. Bu, polis teşkilatının da yararına olur. Zira teşkilat içerisindeki yüz karaları, tüm kurumun imajına zarar veriyor. Ama teşkilat bunu bloke ediyor ve hükümet de bu hassas konuya yaklaşmaya cesaret edemiyor.”

Märkische Oderzeitung, Avrupa İstatistik Kurumu'nun son açıkladığı veriler ışığında konjonktürdeki canlanmayı konu alıyor:

“Enflasyon ve düşük faizlerin, tasarrufları adım adım kemirdiğini birçok Alman anladı. O nedenle artık tasarruf etmekten hoşlanmıyor, alışverişten ise bir o kadar keyif alıyorlar. Son derece düşük faiz oranları ile Euro krizinin üstesinden gelme politikası, yıllarca pinti tüketici olarak nitelenen Almanları, elindeki parayı harcamaya teşvik etti. Buna bir de Euro konusunda yaşanan türbülanslar ve kurtarma operasyonlarının ortak para birimine ve bankalara yönelik güveni sarsması eklendi. Böylece takı ya da mobilya gibi para dalgalanmalarından etkilenmeyen mallara olan ilgi arttı. İşte tüm bunların sonuçları gayet somut ve olumlu: Aylarca tasarruf önlemleri nedeniyle ‘kısık ateşte’ seyreden konjonktürün belirgin şekilde alevlenmesini kesinlikle tüketiciye borçluyuz.”

(dw türkçe/bbc türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.