Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (10 Mayıs 2013)




İngiltere Basını
İngiltere’de yayımlanan gazetelerde, Suriye’deki çatışmaların perde arkasıyla ilgili haberler dikkat çekiyor.
Times ’ın Suriye’yle ilgili haberinin başlığı şöyle: “Türkiye, Esad’ın katliamlarının etnik temizlik stratejisi olduğunu söylüyor.”

Haberin çıkış noktası, Akdeniz kıyısındaki Banyas’ta geçen hafta yüzlerce kişinin, Devlet Başkanı Beşar Esad yanlısı Alevi milisler tarafından öldürüldüğü iddiası.

Haberi destekleyen iki unsurdan birisi, Türkiye’de yasadışı THKP-C Acilciler örgütünün lideri olarak tanınan Mihraç Ural ’ın konuşmalarını içeren bir video kaydı.

Aslen Antakyalı olan ve on yıllardır Suriye’de yaşayan Ural’ın burada, Suriye rejimine muhalif İslamcı militanlarla savaşmak için ‘Mukaveme Suriye’ adlı bir örgüt kurduğu konu olmuştu.

Times, video kaydında Ural’ın şu sözleri sarf ettiğini aktarıyor: “Banyas teröristlerin denize tek erişim yoludur. Banyas’ı kuşatmak son derece acildir (…) Banyas’ı kuşatmak ve sonra temizliğe başlamak… Mukaveme Suriye olarak bizler devreye girip savaşı desteklemeliyiz.”

Hatay’ın Yayladağı ilçesinde Times gazetesine açıklama yapan Suriyeli muhalif Ömer Huzeyfe , Banyas’taki Sünni köylerinde, çoğunluğu kadın ve çocuk olan 800 civarında kişinin öldürüldüğünü iddia ediyor.
Huzeyfe’nin iddialarına göre, Alevi milislerin üç saat içinde evlerini terk etmesini istediği köylülerin kimileri Hristiyan köylerine sığınmış, kimileri de dağlara kaçmış.

Huzeyfe şöyle diyor: “Bu rejimin son kozu; Alevi devleti istiyorlar. Bunu yaratabilmek için çok sayıda insanı öldürmek, diğerlerini de terk ettirmek zorundalar. Bu ellerindeki tek çözüm ve şimdi bunu sahada uyguluyorlar.”

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ’nun bir toplantı için bulunduğu Londra’daki şu açıklamasına da haberde yer veriliyor: “Banyas olayında bizi kaygılandıran husus şu; artık ülkenin tümünü kontrol altına almak mümkün değilse, belli bir bölgeyi etnik temizliğe tabi tutup o bölgede etkin olma stratejisine geçmiş olması.”

Guardian gazetesinin Orta Doğu Editörü Ian Black , Suriye’deki çatışmalara son vererek bir geçiş hükümeti kurulması için ABD ve Rusya arasında varılan mutabakatı irdeliyor.

Hafta başında Moskova’da görüşmeler yapan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, “Devlet Başkanı Esad’ın geçiş hükümetinin bir parçası olmayacağını” tekrarladığına işaret ediyor Black.

Bu arada, hem başlıca Avrupa ülkeleri hem de ABD, isyancıları silahlandırma seçeneğini elinde tutuyor.
Moskova’da, bir geçiş hükümeti konferansı kararı alınmasının ardından, bazı Suriyeli muhaliflerin ABD’yi “sözünden caymakla” suçladığını belirten yazar, bu kaygıları dindirmek için ABD’nin Şam Büyükelçisi Robert Ford’un İstanbul’daki muhalefet liderleriyle görüştüğünü aktarıyor.

Black, analizini şöyle noktalıyor: “Washington, Esad’ın akıbetiyle ilgili olarak kasten muğlak bir dil kullanıyor olabilir, belki Suriye Devlet Başkanı’nın daha sonra istifa etmeyi kabul edeceği bir formülü düşünerek.

Ancak Esad, hiçbir çekilme işareti vermiyor. Bu arada, Suriye hükümeti, ABD-Rusya açıklamasını memnuniyetle karşılarken, terörle mücadele hakkını saklı tuttu, bütün rejim muhaliflerini kastederek.

Konferansa katılma şartı olarak silah aktarılmasına son verilmesinde ısrar edecek gibi gözüküyor.”

Financial Times , Suriye’deki çatışmaların başka bir cephesine mercek tutuyor.

Haberde, Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin, Suriye’deki Kürtlere askeri eğitim verdiği belirtiliyor.

Bölgesel Yönetim’in Başbakanı Neçirvan Barzani , eğitimin savunma amaçlı olduğunu söylüyor.

Barzani’nin ifadesine göre amaç, “Suriye’deki Kürt yerleşimlerinin El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi gibi grupların savaş alanına dönüşmesini engellemek.”

Suriye’nin iç işlerine karışmak istemediklerinin ve Suriyeli Kürtler için özerklik talep etmediklerinin altını çizen Barzani, esas amaçlarının Suriye’deki Kürtlerin birlik sağlaması olduğunu dile getiriyor.

Haberde, Türkiye’den çekilen 2 bin civarında PKK militanının, Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin sınırları içine gireceğine de dikkat çekiliyor.

‘Arap Baharı’ denilen devrim ve iç savaşlar dizisinin en kanlı bölümlerinden birinin yaşandığı Libya’daki durum, Financial Times ’taki bir haberde konu ediliyor.

Haberde, ülkenin batısındaki büyük kentlerden Misrata’da yönetimin halen silahlı milislerde olduğu aktarılıyor.

Habere göre, kendilerini “ülkeyi diktatör Muammer Kaddafi’den kurtaran esas güç” olarak gören bu milisler, zaman zaman bakanların önünü kesiyor, parlamentoyu kuşatarak yasa tasarıları dayatıyor.

Bu tasarılardan biri, Pazar günü parlamentoda onaylandı. Kaddafi yönetimi altında görev yapanların yeni rejimde üst düzey makamlara gelmesini engelleyen yasa nedeniyle, eski bir diplomat olan Meclis Başkanı Muhammed Megaryef de koltuğundan olabilir.

Milisleri savunan aşiret lideri ve milletvekili Abdülrahman el Sivehli , milislerin yasanın geçmesini sağlamak üzere başkent Trablus’a gitmesini şöyle açıklıyor: “Gençler oraya silahla giderken amaçları saldırmak değil, saldırıya uğrarlarsa kendilerini savunmaktı. Libya’da hâlâ eski rejimle bağlantılı güçler var ve silahlılar.”

Sivehli, hükümetin istediği gibi milislerin silahsızlanması için “henüz doğru zaman olmadığını” savunarak şöyle diyor: “Halkın, eski rejimin kültürüyle ve kişilikleriyle kesin bir kopuş yaşandığından emin olması lazım. Bu henüz olmadı. Tecrit yasası sadece gerekli bir adımdı.”

Misrata’dan milletvekili seçilen, ancak hayatı tehlikede olduğu gerekçesiyle Londra’ya taşınan Hasan el Emin ise “diğer şehirler gibi Misrata’nın da gasp edildiğini” öne sürüyor.

Kentteki hapishaneyi idare eden Şeyh Fethi Deraz da, milisler tarafından hukuksuzca tutuklanan çok sayıda kişinin aylardır hapiste tutulduğunu belirterek, yargı memurlarının da korktukları için buna sessiz kaldığını anlatıyor.

Deraz, “Devlet zayıf, devlet yok. Trablus’taki çıkarlarını bile koruyamaz” diyor.


Fransa Basını
Liberation | Ferguson efsanesi sahadan ayrılıyor
Birleşik Krallık, Manchester United’in 27 yıldır antrenörlüğünü yapan “Fergie” lakaplı Alex Ferguson’un emekliye ayrılacağı haberiyle şoka girmiş durumda.
Ferguson ölmedi ancak açıklamanın ardından yaşananlar sanki Ferguson ölmüş gibi bir görüntü çiziyor. Ülkenin birçok yerinde Ferguson adına anma törenleri düzenleniyor. Birçok gazetenin ilk sayfasını “tüm zamanların en büyük futbol yöneticisine” ayırdığı ülkede, bazı gazeteler özel ekler bile çıkarıyor.
Antrenmanların yapıldığı sahaya 27 yıldır her sabah olduğu gibi 06.50’de giden Ferguson, öncelikle ayrılacağını 700 kişilik personele duyurdu.
Haberin yayılmasıyla Manchester United’in New York borsasındaki hisseleri düştü. Twitter’da Ferguson’un ayrılışıyla ilgili 1 milyon 400 bin tweet atıldı. Bu sayı, Margaret Thatcher’ın ölümünü bile geride bıraktı.

Le Monde | Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) direktörlüğüne, Brezilyalı Roberto Azevedo seçildi
“Dünya Ticaret Örgütü krize saplandı. Zengin ülkeler artık, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'den oluşan BRIC ülkelerine, karşılığı olmadan ticari kolaylık sağlamıyor. Onları, ekonomik rekabette kendileriyle aynı koşullara tabi tutulacak kadar gelişmiş kabul ediyorlar. Kalkınmanın eşiğindeki ülkelerse henüz yeterince gelişmediklerini öne sürerek, zayıf ekonomilerini koruyabilmek için ayrıcalıklı uygulamalar talep ediyorlar. Dünya Ticaret Örgütü'nün müstakbel direktörü, bu kilitlenmeden örgütü kurtarmak zorunda. Zira aksi takdirde dünya ekonomisinin büyümesini tehdit eden korumacılığın, güçlü ülkelerin uyguladığı eski sinsi ticari uygulamaların geri dönmesi tehlikesi doğar.”

Almanya Basını
Alman basınının yorum konuları Suriye’deki iç savaşa odaklı. Yorum konularından biri de eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi’nin yargılanmasına ilişkin.
Almanya'da dün resmi bayram tatili olması nedeniyle sadece gazetelerin internet baskıları yayınlandı. Bu nedenle bugünkü Alman basınından seçtiğimiz yorumlar daha ziyade Suriye'deki iç savaşa odaklı. Bir yorum da eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin yargılanmasına ilişkin.
Süddeutsche Zeitung, ABD Başkanı Barack Obama'nın Suriye politikalarını ele aldığı “Kazanılacak Bir Şey Yok, Ama Kaybedilecek Çok Şey” başlıklı yorumunda özetle şu görüşlere yer veriyor:
“Başkan Obama Suriye'ye (askerî) bir müdahaleye karşı çıkıyor. Ama müdahale olmazsa her şey büyük bir olasılıkla daha da kötüye gidecek. Nihayetinde barış başkanı Obama, büyük bir facianın gözler önünde devam etmesine izin vermiş olacak. Suriye'de şimdiye kadar 80 bin kadar insan öldü, sayısız insan ülkeden kaçıyor. Irak'tan farklı olarak ABD Suriye'de bir iç savaşa meydan vermez, iç savaşın çıkmasını engellemiş olurdu. ABD, 2003 yılındaki gibi bir ‘gönüllüler ittifakı' aramak zorunda kalmazdı, zira Avrupalılar Amerikalıların nihayet müdahalede bulunmasından sevinç duyarlardı. Başkan Obama nereye gideceği belli olmayan böyle bir anlaşmazlığa akılcı bir biçimde yaklaşmak istemekte haklı. Ama müdahalede bulunmadığında ortaya çıkacak feci sonuçlar da ortada. Bu nedenle Obama Fransa ve İngiltere ile görüşerek, en azından uçuşa yasak bölgenin oluşturulmasına ve savaşın bir an önce sona erdirilmesine çalışmalıdır. Bu, direnişçilere yardım edecek, sivilleri de koruyacak bir girişim olur. Bunun alternatifi sadece Ortadoğu'nun kalbinde yıllarca sürecek bir kıyımı pasif bir biçimde seyretmek olurdu.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung 'da yer alan “Esad İçin Rus Füzeleri” başlıklı yorumunda ise şu satırları okuyoruz:
“Son İsrail saldırılarından sonra Moskova'nın Suriye rejimini modern uçaksavar sistemleri ve füzelerle silahlandırmak istediği söylentileri kol geziyor. Böylece Esad'ın eline, bir süre önce NATO'nun Türkiye'de konuşlandırdığı hava savunma sistemi benzeri silahlar geçmiş olacaktır. Bunları Suriye Ordusu'nun kullanabilmesi için Rus askeri eğitimcilerinin önümüzdeki günlerde Suriye'de olacağı da bildiriliyor. Eğer Esad rejimi gerçekten bu silahlara sahip olursa, o zaman İsrail saldırıları da, Amerikalı senatörlerin ısrarla talep ettiği uçuşa yasak bölge girişimi de en azından riskli olurdu. Rusya, Batılı ülkelerin protestosuna rağmen ‘Rus tipi Patriotları' Esad rejimine sevk edecek olursa, rejimi sadece askerî yönden güçlendirmiş olmayacak, aynı zamanda Suriye krizi konusunda bu ay içinde ortak konferans kararı almış olan Amerika ile Rusya arasındaki cepheleşmenin de kemikleşmesine yol açacaktır.”
Kölner Stadt-Anzeiger ise haber-yorumunda, Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry'e atıfta bulunarak, “Kerry hızlı çözüm için baskı yapıyor” başlığını kullanıyor:
“ABD'nin en üst düzey diplomatı konumundaki Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye'deki iç savaşın aşırı gruplar güçlendirilmeden ya da kimyasal silahlar yanlış ellere geçmeden bir an önce sona erdirilmek zorunda olduğunu belirtiyor. Kerry, bunun herkesin öncelikli hedefi olması gerektiğini de vurguluyor. Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry, 21-22 Mayıs tarihlerinde yeniden Ortadoğu'ya giderek, Ortadoğu barış sürecini canlandırmaya çalışacak. Kerry, Rusya'nın ‘İkinci Cenevre' diye adlandırılan bir Suriye konferansı düzenlenmesine sıcak bakmasına ise müteşekkir olduğunu vurguluyor.”
Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesi farklı bir konuyu, İtalya’nın skandallarla gündemden düşmeyen eski başbakanı Silvio Berlusconi hakkında verilen 4 yıllık hapis cezası onanmasını yorum sütunlarına taşımış:
“Milano mahkemesinin yargıçları, medya kralı olarak bilinen Berlusconi'nin 7 milyon 300 bin euro tutarında vergi kaçırdığı iddiasıyla bu yeni kararı aldılar. Mahkemenin kararı henüz yürürlüğe girmiş değil. Ama İtalyan halkı yeni oluşturulan (ve içinde Berlusconi'nin partisinin de yer aldığı) büyük koalisyonun başarısızlıkla sonuçlanmasından endişe ediyor. Berlusconi'nin koalisyonu dağıtmayacağı yönündeki taahhüdü ne kadar kalıcı olur bilinmez. Önümüzdeki pazartesi günü ise Milano'da Berlusconi hakkında ‘Bunga Bunga' diye anılan dava devam edecek. Başsavcılık Berlusconi'nin görevini kötüye kullandığı ve reşit olmayan yaştaki hayat kadınları ile ilişki kurduğu şeklindeki iddialarından bir santim bile geri adım atmış değil. Bu mahkemenin kararı da pazartesiden birkaç gün sonra belli olacak.”

Diğer

Wall Street Journal Europe | Özgürlüklerinin bedeli 8 milyon dolar
Üç kadını on yıl boyunca alıkoyarak tecavüz eden Ariel Castro dün Cleveland, Ohio’da hakim karşısına çıktı. Duruşma boyunca hakimle göz göze gelmekten kaçınan Castro sadece avukatıyla konuştu. 10 dakika süren davanın ardından sanık için 8 milyon dolar (14 milyon TL) kefalet istendi.
Castro’nun avukatı Kathleen Demetz savunmasını henüz sunmadı. Savcılık iddianamesinin ardından Castro’nun 30 gün içinde savunmasını yapması gerekiyor. Sanık dört adam kaçırma ve üç tecavüz suçlamasıyla yargılanıyor.
İşsiz olan Castro’nun 8 milyon dolarlık kefaleti ödemesi mümkün görünmüyor. Ariel Castro’nun aynı evde yaşayan diğer iki kardeşi Onil ve Pedro ise gözaltı süresinin ardından serbest bırakıldılar.



BBC Türkçe

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.