Header Ads

Tarih 2 Temmuz 1993’tür Hâlâ...

- RENGİN ARSLAN -
Dünya tarihini pek çok açıdan okumak mümkün. 21. yüzyıla kadar gelen sürece bir ilerlemeler tarihi olarak bakabilirsiniz. Hangi yüzyılda neyin icat olunduğunu, hangi dönemde ne tür düşünce akımlarının zihinleri bir adım öteye taşıdığını dikkatle inceleyebilirsiniz. Sanat tarihine bakarsınız ya da. Resimler, heykeller, romanlar, şiirler, yeni yeni metin türleri vs.

Tamamına asla hakim olamayacağımız bu dünya tarihinin bir başka tarafı da katliamlar tarihidir. Evet, dünya tarihini bir katliamlar silsilesi olarak da okunabilir. Ve emin olun, -ne yazık ki- bu konuyu da kapsamlı olarak öğrenmeye çalıştığınızda karşınıza hayli uzun bir liste çıkacaktır.

Açıkçası dünyaya, katliamlar tarihi açısından bakan bir çalışma var mı, varsa kaç ansiklopedi ebadında veya sadece kurumsal bazda kabul edilen katliamlar mı bu tür bir çalışmaya dahildir bilemiyorum. Fakat dünyaya bir süredir bu gözle bakıyorum. İspanyolların Amerika kıtasındaki yerlilere reva gördüğü vahşetten tutun da, ta bugüne, Irak’a kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış bir tarih “anlatısı” bu: Kan tarihi...

Üzerinde yaşadığımız ve bir gıdım daha güzelleştirmek için öyle veya böyle didindiğimiz bu toprak parçasının üzerindeki katliamlar, yıkımlar ise ne yazık ki henüz “tarih kitaplarına girecek kadar” tarih olamadı. 2011 yılının Temmuz ayında “reşit” olan bir katliam var. Sivas’taki çığırtkanların sesleri hâlâ kulaklarımızda. 20. yüzyılda, bir binanın etrafındalar. Yüz ifadeleri, içlerindeki ilkel nefret ve öldürme arzusuyla, olayın biz şahitlerini binlerce yıl önceki barbar bir kabilenin infaz sahnelerine taşıyabilecek bir sahne... 1993’ün Temmuz ayına bu ilişkin görüntüler, sonrası, devletin en tepesinden yapılan utanmaz açıklamalar...

Sanmasınlar ki unuttuk. Tarih 2 Temmuz 1993’tür hâlâ.

Kurumsal bir katliamdır. Başbakanlık, iç işleri bakanlığı, valilik nezdinde onaylanmış, ses çıkarılmamış ve sonuçları görmezden gelinmek istenmiş bir katliamdır. Göz göre göre oldurulmuştur. Devlet erkanı ölüm raporlarına yazılacak saati beklemiştir. Devlet 35 kişinin Ortaçağ manzaraları eşliğinde katledilmesini beklemiştir. Devlet, onurlu insanı ateşi bulduğuna pişman etmiştir. 

Üstelik 18. yılını, hesabını görmeden geçirdiğimiz o yangın yerinin izleri ardından “kurumsal” düzen o veya bu şekilde yakmaya devam ediyor. Sivas’ta canımızdan kopardıkları 35 aydından biri olan Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok Akatlı’dan haber aldık bu hafta. Kendisi bir utanç vesilesi olan “Bilim ve Kültür Merkezi”nin anma levhasına babasının adının, katilleriyle birlikte yazılmasına isyan etmişti. “Hemen!” demişti, “kaldırın!”

İki katilin adını, maktulleriyle aynı levhaya yazan gaddarlık, kendini bilmezlik, aymazlık ve bunu yaparken yüzlerine giydikleri pis gülümseme başka bir yazının konusu. Fakat işin farklı bir boyutu bunu yapanları “onaylayan” Doğuş Üniversitesi’nin tavrıdır. Kurum, yazın ilk aylarında işe başlayan Zeynep Altıok Akatlı’yı bu tür açıklamaların bünyelerine “zarar vereceğini” söyleyerek işten çıkardı. Böylece üzerinde yaşadığımız bu toprak parçasında yapılan bir katliamla ilgili çok net bir tavır almış oldu. En açık ifadesiyle “Babanın katillerinden hesap sorma,” dedi. “Kurumsal kimliğimize zarar verir,” 

Bunu utanmadan dile getirebilecek bir “rahatlık” ancak sermayenin kendini içinde bulabileceği bir durumdur. Aynı zamanda sermayenin ve kar-zarar hesaplarının, yıllık bilançoların dahil edildiği, tabelada adı “üniversite” olarak geçen bir “kurumun”, özgür düşünce, eğitim, özerklik gibi kavramlara ne kadar uzak olduğunu da gözler önüne seren bir vak’adır. .  Ve ne yazık ki üzerimizde gün be gün daha ağır şekilde hissettiğimiz baskı ve sindirme politikalarının yansıması açısından bakıldığında istisna değildir. Etrafımızı saran, gittikçe kirlenen, yozlaşan, “kraldan çok kralcı” olan sermaye sahibi güruhun bir parçasıdır. 

’80 kuşağının hafızasının “zayıf” olduğunu beynimize çakanlara söylemek isterim. Unutturma harekatının bilinçli olarak yeniden kurgulandığı günlerde, mücadelenin önemli bir aşaması da hatırlamaktır. Bugün hâlâ 2 Temmuz 1993’tür. Unutmuyoruz. 

Metin Altıok’un dediği gibi,  “Genişleyen halkalar çizerim / Bir düşün uyanık imgesine"

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.