CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke: Siz milli değil misiniz? Niye 78 milyon dolara uçak aldınız?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Böke, “Vatandaşa ‘dolar bozdur’diyenler, vatandaşın cebinde zar zor biriktirdiği üç kuruş doları bozdurduktan sonra, o dolarla kendilerine 78 milyon dolara uçak alıyorlar. Uçak! 78 milyon dolara. Hani milli olanlar Türk Lirasına dönecekti? Siz milli değil misiniz? Niye 78 milyon dolara uçak aldınız? Üstelik de vatandaşı bu süre içerisinde ‘dolar bozdur’ diyerek bu işe itmişken.” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Doç. Dr. Selin Sayek Böke’nin Merkez Yönetim Kurulu toplantısı sonrası yaptığı basın açıklaması şöyle:
Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başında izleyen sevgili vatandaşlarımız, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Her hafta olduğu gibi bu hafta da Cumhuriyet Halk Partisinin MYK’sının Türkiye’nin gündemine dair yaptığı değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak için bir aradayız. Hepiniz hoşgeldiniz.
Maalesef bir kez daha şehit haberleriyle buluşmuş oluyoruz. Bugün El-Bab’dan yine şehit haberi var. Öncelikle şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, sevenlerine ve tüm Türkiye’ye derin bir sabır diliyoruz ve istiyoruz ki, Türkiye’yi maceralara sürükleyen bu Erdoğan savaşında artık ne can kaybı olsun, ne de ekonomiyi sekteye uğratan vergiler ve bu savaş vergileriyle boğuşmak zorunda bırakılan vatandaşlarımızın ağır tablosu devam etsin. Bu işin bitmesi gerekiyor.
EKONOMİK KRİZ YAŞAMAMASI İÇİN HÜKÜMETİN OLAĞANÜSTÜ DURUMA BİR SON VERMESİ GEREKİYOR
Biraz önce de söylediğim gibi bitmesi gereken bir olağanüstülük var. Bu olağanüstülük kendisini bu savaş sonucunda şehitlerle yüreğimizden yaralayarak günlük hayatımızın bir parçası yaptığı gibi aynı olağanüstülük ekonomide de devam ediyor. Halen hükümetten beklediğimiz ciddiyette sorunu doğru tespit ettiğini gösteren, sorunu doğru tespit edebildiği içinde çareyi doğru bir biçimde ortaya koyduğunu ifade edebilecek bir çerçeve görmüş değiliz. Sürekli bir EKK beklentisi var. Yapılması gerekenleri oysa biz bundan birkaç hafta önce açıklıkla ifade etmiştik. Ancak görüyoruz ki, ‘uyarıları duyduk’ demiş olmasına rağmen hükümet bu uyarıları can kulağıyla dinlememiş, detayını anlamamış ve ne yapılması gerektiği konusunda herhangi bir fikre sahip değil.
Bir kez daha ifade etmek gerekiyor. 80 milyonun bir ekonomik kriz yaşamaması için hükümetin ciddiyetle bu olağanüstü duruma bir son vermesi gerekiyor. Bırakın son vermeyi maalesef bu durumu derinleştiren ve vatandaşı gittikçe daha zor durumda bırakacak adımları atmakta ısrar eden bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Ortada olan sıkıntının bir krize dönüşmemesinin tek yolu var o da günü kurtaran adımlarla bizi oyalamak değil, Türkiye’nin çok ihtiyaç duyduğu derin yapısal sorunlarını giderecek ekonomik adımları atabilecek siyasi zemini yaratmaktan geçiyor.
Bakın Türkiye çok uzun zamandır 4 temel yapısal sorunla baş başa bırakılmıştı. Bunlarla ilgili uyarılarımızı yıllar içerisinde hükümete her fırsatta yaptık. Bugün ortaya çıkıyor ki bu yapısal sorunlar çözülmediği için, bu hükümet reform yapmadığı için, ısrarla yapısal reform lafını edip arkasını bir türlü getirmediği için, bugün de üzerine yeni siyasi riskler ekleyerek OHAL’le Türkiye demokrasisini yıkarak, KHK’larla hukuku yok ederek, vatandaşın can ve mal güvenliğini ve mülkiyet hakkını gasp edeceğine dair adımları sürekli atarak, atma tehdidini savurarak ortaya çıkarttığı tablo Türkiye’yi dünyadan çok olumsuz bir biçimde ayrıştırıyor. Bu ayrışmanın bir kısmı yeni değil. Türkiye bir süredir zaten ekonomik olarak çok zorlu bir sürece doğru ilerliyordu.
KATMA DEĞER YARATMAYAN BİR ÜRETİMİN GELİR YARATMASI MÜMKÜN DEĞİL
İzin verirseniz yapısal sınırlarına ulaşmış olan bu ekonomik durumu tarif etme ihtiyacı duyuyoruz. Maalesef bu durumu ortaya çıkarmış olan AKP’nin politikaları ve ekonomi anlayışı olduğu için AKP’nin ekonomik çareleriyle de bu yapısal sorunların çözülmesini beklemek mümkün değil. Bu uzun süredir devam eden yapısal sorunlar uzun süredir Türkiye’yi yavaş yavaş ama derin bir biçimde dünyadan kopartıyor. Türkiye kendisine benzeyen ekonomilere kıyasla dünya içerisinde en kötü performans gösteren ülkeler sınıfına gittikçe daha derin bir biçimde kendine yer bulmaya başlıyor. Türkiye’de en önemli sorunumuz yaptığımız üretimin katma değer yaratmıyor olması. Katma değer yaratmayan bir üretimin gelir yaratması da mümkün değil. Katma değer yaratabilen bir üretimin ortaya çıkması için bu becerilere sahip gençlerin var olması gerekiyor. Ekonominin ihtiyaç duyduğu becerileri edindirmediğimiz gençler maalesef teknoloji üretemiyor, katma değer yaratamıyor, yaratamadığı için de gelir elde etmek mümkün olmuyor. Bu tahribatın temelinde insan kaynağımıza yaptığımız tahribat yatıyor.
Bu nedenle Türkiye ekonomisindeki gelirsizliği sadece bugünkü sorunlarla tarif etmek doğru olmaz. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde eğitimde yaşadığımız tahribat, eğitimdeki tahribatın yol açtığı katma değeri düşük üretim ve bu üretimin yaratamadığı gelir olduğunu tespit etmemiz gerekiyor.
Bakın, verilerle konuşma ihtiyacı var. Bu işi bilenler böyle yaparlar. Türkiye’de 2008 yılında kişi başına gelir düzeyi 10 bin 382 dolardı. 2008 yılından bugüne neredeyse 8 yıl geçti. 8 yılın sonunda bugün Türkiye’nin geliri bırakın artmayı 9 bin doların altına doğru hızla eriyor. 8 yıl yorulduk, çalıştık, terledik, iş aradık bulamadık, umudumuzu kaybettik. Bulduğumuz işlerde asgari ücrete mahkum olduk. Asgari ücretle açlık sınırının altında bir gelirle çocuklarımıza bir gelecek inşa etmeye çalıştık. Sonuçta ne oldu? Türkiye bütün bu çalışmalarımıza, emeğimize, yorgunluğumuza, alın terimize rağmen kötü yönetildiği için bugün 2008’den daha fakir. 2015 yılında zaten 10 bin doların altına gerilemişti gelirimiz. Bugün 2015’teki 9 bin 261 dolarlık geliri dahi yakalayamayacağımız bir Türkiye ekonomisiyle karşı karşıyayız. Bu sorun sadece 1 ayın, sadece 3 ayın, sadece geçmiş 6 ayın sorunu değil. 2008’den beri AKP iktidarlarının ortaya koyduğu ekonomik anlayış Türkiye’yi, 80 milyonu fakirleştiriyor. Bunu orta gelir tuzağı olarak tarif edenler esasında içine düşülmesi zorunlu bir tuzak olduğunun söylenmesine izin veriyorlar. Doğru bir orta gelir yaşanmaktadır Türkiye’de ve maalesef gittikçe düşmektedir. Ama bu içine düşülmesi zorunlu olan bir tuzak değildir. Başka bir ekonomik anlayışla, başka bir yönetim anlayışıyla Türkiye’yi kendine dert edinen bir siyasetle Türkiye’nin bu gelirinin düşmesi değil, artması, hatta 2 – 3 katına çıkartılması mümkündür.
Yine veriler bize yapılan üretimin niteliğinin de zaman içerisinde bozulduğunu gösteriyor. İmalat sanayimiz içerisinde ihracatın yüksek teknoloji barındıran kısmı 100 birimlik ihracatın içinde 2015 yılında teknolojinin payı 2… 2, 1, 2. Bundan birkaç yıl önce 2000’lerde bu pay iki katından fazlaydı. Demek ki bir şey olmuş bu 15 yıl içerisinde. 15 gün değil, bir ay değil, 15 Temmuz değil, 15 yıl içerisinde bu ülkede üretimin içerisindeki teknolojinin payı gittikçe azalmış. 15 yılda ortaya konan ekonomik anlayış Türkiye’yi teknoloji ve katma değer üretemeyen bir yere sıkıştırmış.
Aynı oran Güney Kore’de yüzde 26.9. Neredeyse her üç birimlik ihracatlarının bir biriminde katma değer var. Türkiye’de 100 birimlik ihracatın içinde sadece iki birimde katma değer ve teknoloji var. Macaristan ve Çek Cumhuriyeti benzer başka ülkelerde yüzde 14 civarında teknoloji var. Türkiye kendine benzeyen ülkelerden yapısal olarak AKP’nin ekonomik anlayışı sonucunda zaten 15 yıl içerisinde yavaş yavaş uzaklaştırıldı.
EĞİTİM, 15 YILDIR REFORM ADI ALTINDA TAHRİP EDİLDİ
Neden sorusunun yanıtı dün uluslararası PISA sonuçlarıyla ortaya çıktı zaten. Türkiye PISA sınav sonuçlarına göre, yani uluslararası karşılaştırmaya imkan veren, her çocuğun kendi dilinde ama ortak bilgiyi sınayan girdiği sınavlardaki sonuçlara göre Türkiye hem matematikte, hem fen bilimlerinde, hem de kendi dilinde okuma becerilerinde 35 OECD ülkesi arasında Meksika’dan sonra en düşük puana sahip ülke. Çocuklarımız matematik sorularına yanıt verememişler. Çocuklarımız fen bilimleri sorularına yanıt verememişler. Çocuklarımız kendi dillerinde okuduklarını anlama becerilerinden yoksun bir sonuçla karşı karşıya bırakılmışlar. Üstelik tarihsel olarak da Türkiye’nin sınav sonuçları açısından yıllar içerisinde ciddi bir kötüleşme var. 2015 PISA sınav sonuçlarında en büyük düşüşü göstermiş olan ülke Türkiye. Mesele 15 günün meselesi değil. Mesele bir 15 Temmuz meselesi değil. Mesele 15 yıldır eğitimin reform adı altında tahrip edilmiş olması meselesidir.
Türkiye ekonomisinin bu tuzaklara itilmiş olmasının en temel sorumlusu AKP’nin ahbap çavuş ilişkileri üzerine inşa etmiş olduğu çarpık ekonomik düzendir. 14 yıllık AKP iktidarları boyunca Türkiye ekonomisinde verimliliği arttıracak, bu tuzaklara düşülmesini engelleyecek hiçbir reform yapılmadı, reformların yapılma iradesi ortaya konmadı. Oysa eğer Türkiye’de o küresel paranın bol olduğu dönemde bu paralar verimlilik için, çocuklarımızın eğitimi için, okuduklarını anlayabilmeleri için, matematik sorularını yanıtlayabilmeleri için, bilimi, fen bilimlerini öğrenmeleri için harcanmış olsaydı bugün Türkiye ekonomisi ve Türkiye’nin çocukları bambaşka bir yerde olurlardı. AKP hükümetlerinin Türkiye’yi mahkum ettikleri bu çarpık ekonomik düzen ve reform iradesinden yoksun tavır zaten uzun süredir Türkiye’nin dünyadan negatif bir biçimde ayrışmasına sebep oluyor. Öyle ki, Türkiye zaten birkaç yıldır “Kırılgan 5’li” diye tarif edilen dünyadaki en kırılgan 5 ekonomi arasında sayılıyor.
HANİ İLK 10’A OYNAYAN TÜRKİYE?
Yine veriyle konuşalım. Dünyadan olumsuz ayrıştığımızı gösteren bir veri Türk lirasının değeri. Son 2 yıl içerisinde 150 ülke arasında parası en çok değer kaybeden ülkeler sıralamasında Türkiye 12’inci sırada. 150 ülke arasında 12’incilik. Kırılgan 5’linin anlamı bu işte. Paranız herkesin parasından daha çok değer kaybediyor. Mesele yapısal bir mesele. Mesele 3 ayın, 6 ayın, 1 yılın meselesi değil. Uzun süredir Türkiye ekonomisi bütün dünya ekonomilerinden sadece kendisine benzeyenlerden değil, bütün dünya ekonomilerinden olumsuz bir biçimde ayrılıyor. Bu yapısal sorunların derinleşiyor olduğu dün PISA sınav sonuçlarıyla ortaya çıktığı gibi bundan birkaç hafta önce uluslararası fen ve matematik eğilimleri TIMSS verisiyle de ortaya çıkmıştı. Türkiye fen bilimleri ve matematik alanlarında dünya sıralamasında en kötü durumdaki ülkeler arasında. Matematikte 4. sınıf öğrencilerinde 49 ülke arasında 36’ıncıyız. 8. sınıf öğrencileri arasında 39 ülke arasında 24’üncüyüz. Fen bilimlerinde 4. sınıflar seviyesinde 39 ülke arasında 21’inciyiz. Hani ilk 10’a oynayan Türkiye, hani gücünü gösterecek Türkiye?
PISA sınav sonuçlarında tarihsel başarısızlıkta esasında son 10 yıldaki tahribatı somutlaştırıyor. Fen Bilimlerinde 2006 yılındaki performansımıza geri döndük. 10 yıl. 10 yıldır bu ülke de binalar yapıldı, okullar inşa edildi ama içine çocuklarımızı bu sınavda başarılı kılacak bilimi öğreten, rasyonel düşünceyi öğreten, fırsat eşitliğiyle 80 milyon insanın çocuğunun erişeceği imkanları yaratmayan bir anlayış ortaya konduğu için Türkiye Fen Bilimlerinde bugün 2006 yılından daha kötü durumda. Matematik ve okuma becerilerinde 2003 yılından daha gerideyiz. Türkiye dünyadan kopuyor ve kendi tarihinden AKP’nin yarattığı tahribat sonucunda kopartılıyor.
TÜRK LİRASI 150 ÜLKE ARASINDA EN ÇOK DEĞER KAYBEDEN 4 ÜLKE ARASINA GİRDİ
Şimdi bu yapısal sorunların üzerine bir de siyasi riskler eklendi. OHAL’le demokrasi kaldırıldı. KHK’larla hukuk yok edildi. Başkanlık iddiasıyla rejim tehdit ediliyor. Kendi siyasi iktidarı uğruna bütün dünyayla kavga ediliyor. Bu siyasi riskler Türkiye’nin zaten olumsuz ayrıştığı dünyadan iyice kopmasına yol açıyor. Yine veriyle ifade edelim; 3 Ekim’den itibaren yani OHAL’i yeniden uzatma kararıyla beraber başlayan süreçte, başkanlık iddiasının alevlendirildiği süreçte, Avrupa Birliğiyle inatlaşıldığı dönemde bu dönem içerisinde Türk Lirası 150 ülke arasında en çok değer kaybeden 4 ülke arasına girdi. İlk 12’deydik. Korkunç bir tabloydu. Üzerine siyasi risk ekleyenler bugün Türkiye’yi liderliğe koşturuyorlar. Hangi konuda liderliğe? Parası en çok değer kaybeden, ekonomisi dünyadan en çok kopan ülke olma liderliğine. Kırılgan 5’linin içerisinden bir lider çıkartıyorlar. Eğitim başta olmak üzere ivedilikle, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu reformların yapılması çağrısını bir kez daha yapıyoruz. Aynı şekilde siyasi riskleri ortadan kaldırıp çok ihtiyaç duyulan güveni inşa etmek için acil adımların atılması talebimizi de iletiyoruz. Atmadığınız her adım 80 milyonu çok zor koşullara doğru mahkum ediyor. Bu vatandaş sizin iradesizliğiniz sebebiyle fakirleşmeye asla mahkum edilmemeli. Bakın Türkiye dış finansmana bağımlı AKP modeliyle işliyor yıllardır. Bugün hızlanarak yaşadığımız sıkıntı işte bu modelin varlığından kaynaklanıyor. Böyle bir model inşa ettikten sonra güvensizliği tetikleyecek her siyasi risk yaratan adımınız Türkiye’yi zor koşullara itiyor. Sadece Kasım’ın başından bu güne net sıcak para çıkışı, dışarıdan Türkiye’ye yapılan yatırım 2.5 milyar doları Türkiye’den kaçmış vaziyette, sadece 11 Kasım’dan 1 Aralık’a kadar. Bütün bunlar vatandaşımız için zorluk anlamına geliyor. Zorlaşan bu koşulların vatandaşımızı daha fazla ezmemesi için buradan açık çağrı yapmaya devam ediyoruz. Vatandaşa ‘dolar bozdur’ diyenler, vatandaşın cebinde zar zor biriktirdiği üç kuruş doları bozdurduktan sonra, o dolarla kendilerine 78 milyon dolara uçak alıyorlar. Uçak! 78 milyon dolara. Hani milli olanlar Türk Lirasına dönecekti? Siz milli değil misiniz? Niye 78 milyon dolara uçak aldınız? Üstelik de vatandaşı bu süre içerisinde ‘dolar bozdur’ diyerek bu işe itmişken.
BUGÜN ASGARİ ÜCRETLİ DÜNDEN DAHA FAKİR
Dün Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplandı. Vatandaşımızı zorluklarla karşı karşıya bırakmayın diyen bizler bu komisyonun faaliyetlerini yakından takip ediyoruz. Asgari ücret; yani hayatınızı sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğunuz en az parayı tarif eder. Bugün Türkiye’de açlık sınırı 1 416 lira. Net asgari ücret 1 300 lira. Vatandaşınıza aç kalın diyorsunuz. Biraz önce tarif ettiğim ekonomik zorlukların ortadan kaldırılabilmesi için ilk atılabilecek adım bu asgari ücret komisyonunda atılabilir. Eğer gerçekten bugünkü sorunları gidermek için iş yapacağız diyorsanız EKK’yı falan beklemeyin buyurun asgari ücret tespit komisyonunda 6.5 milyon asgari ücretliyi ve onlarla birlikte ücreti değişecek milyonları hayatını gelin düzeltin. Eğer niyetiniz gerçekten vatandaşın ekonomisini düzeltmekse. Biliyorsunuz simit ve çay üzerinden bir asgari ücret hesabı yapılır yıllardır Türkiye’de, bir anımsatma yapma ihtiyacı duyuyorum.2002 yılında 5 kişilik bir ailenin her öğünde çay ve simit aldığı koşullarda 100 birimlik asgari ücretinden bu çay ve simit harcaması sonrası cebine 27 lira kalıyordu. Bugün aynı ailenin 100 birimlik asgari ücretten cebine kalan miktar 13 lira. Bugün asgari ücretli dünden daha fakir. Eğer gerçekten bu ekonomide var olan yaşamsal sorunları çözme niyetiniz varsa nereden başlayabileceğinizi bir kez daha buradan size ifade etme ihtiyacı duyuyoruz.
Türkiye bu zorlukları yaşamayı asla hak etmiyor. Türkiye büyük bir ülke, Türkiye dinamik bir ülke, Türkiye potansiyeli çok yüksek bir ülke. Biz Türkiye’nin tüm vatandaşları olarak özellikle bugün ve özellikle daha yüksek bir sesle bir kez daha başka bir gelecek mümkün demenin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Biz Türkiye’ye ve geleceğine gönülden inanıyoruz.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Soru- Sayın Genel Başkanın Adana’da yaptığı bazı açıklamalar vardı. Bu noktada bazı gazetecileri alkışlattığı için parti içinden de bazı eleştiriciler vardı eski Genel Başkan Sayın Deniz Baykal gibi, Tanju Özcan gibi. Özellikle bu eleştirileri nasıl değerlendirirsiniz? Bir diğer yandan da Tanju Özcan’la ilgili bir disiplin süreci başlatılabileceği konuşuluyordu böyle bir şey var mı?
Selin SAYEK BÖKE- Cumhuriyet Halk Partisinin her konudaki demokratik ilkesel tutumu açıktır. Dün ne düşünüyorsak bugün de aynı şeyi düşünüyoruz. Basın özgürlüğü bir demokrasinin olmazsa olmazıdır. Ancak vicdanlarda zaten yargılanmış olan özellikle balyoz, Ergenekon gibi travmalardan sonra yargılanmış olanların, vicdanlarda yargılandığı gerçeğini de asla göz ardı etmiyoruz. Bu vicdanlar o hesabı zaten kapattılar. Biz demokrasinin ihtiyaç duyduğu bütün ilkeleri sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Bunu yaparken parti içerisinde demokrasiyi de inşa edecek, Sayın eski Genel Başkanlarımızın kendi fikirlerini, eski genel başkanlarımız olarak ifade etmesinin bir demokrasi olduğunu anımsayarak bugünden sonra da siyasetimizi yapmaya devam edeceğiz.
Soru- Tanju Özcan’la ilgili bir süreç var mı?
Selin SAYEK BÖKE- Herhangi bir şey yok. Olsaydı ifade ederdim zaten.
Soru- Efendim ekonomik kriz iktidar tarafından dış güçlerin bir oyunu gibi de lanse ediliyor. Buna katılıyor musunuz?
Selin SAYEK BÖKE- Katılmadığımı biraz önce detaylı bir biçimde ifade ettim. 15 yıldır Türkiye’de çarpık bir ekonomik düzen inşa ediliyor. Bu çarpık ekonomik düzen zaten Türkiye’yi dünyadan kopartıyor. Bu düzeni inşa eden de AKP’nin ta kendisi.
Soru- Efendim Sayın Kılıçdaroğlu’nun eski başdanışmanının gözaltına alınması yine gündem de. Bu konuyla ilgili önceden açıklamalar oldu ama toplantı da bu konu dile getirildi mi, herhangi bir değerlendirmeniz olacak mı?
Selin SAYEK BÖKE- Cumhuriyet Halk Partisi FETÖ ile ilgili soruşturma da siyasi ayağın ortaya çıkartılması gerekliliğini başımıza bu bela sarıldığı günden beri söylüyor. Cemaat yapılanmasının Türkiye’ye nasıl bir tehdit oluşturduğu gerçeğini en somut biçimde ortaya koymuş olan parti biziz. Ve 15 Temmuz’da yaşanmış olan o korkunç olaydan sonra şunu söyledik; hızla, bugün cemaatin bütün ayaklarını temizleyin. Ama biliyoruz ki cemaati bu devletin bir parçası yapmış olan en temel unsur siyaset kurumudur. İlk temizliğin siyaset tarafından yapılması gerekir. Siyasette de burada en büyük sorumluluğun AKP’ye düştüğü gerçeğini hiçbir şey örtemez. AKP ve cemaat suç birliğini örtmek için kendilerine hedef ve yöntem arıyorlar, hızla. En kapsamlı biçimde kimseyi ayırt etmeden siyasi bir amaç uğruna birine saldırıp diğerine saldırmayan bir yaklaşımla bu işin çözülmesi ihtiyacı aşikar. Bir kez daha bu çağrıyı da buradan yapmış olalım.
Soru- Selin Hanım, Sayın Başbakan Rusya’da mecliste başkanlık sistemi eksenli bir anayasa değişikliği teklifi için meclise bir paket sunulacağı ifadesi var. CHP’nin başkanlığa karşı olduğunu biliyoruz ama pakette basına yansıyan kadarıyla yedek vekillik ve seçilme yaşının 18’e düşürülmesi gibi hükümlerde var. CHP böyle bir paketin o iki maddesine nasıl bakar?
Selin SAYEK BÖKE- Bu maddeler önce bir meclise gelseler iyi olur tabi. Sürekli kulisler üzerinden siyaset yapma alışkanlığı Türkiye’yi çok anti demokratik bir yere kilitledi zaten. Yaklaşımın kendisinde ciddi bir hata var. Tekrar ifade edelim. Milletvekilinin yedeği olmaz, milletvekilinin arkasında 80 milyon var zaten. Hangi yedekten bahsediyoruz? Demokrasi dediğiniz şey vatandaşın verdiği oya sadece o sandıktan sizi seçtirdiği için değil, demokrasiye sahip çıktığı için değer vermekten geçer. Bununda tek yolu vardır; güçlendirilmiş bir parlamenter demokrasi. Biz bu ciddiyetle yaklaşmaya devam edeceğiz. Dünkü pozisyonumuz neyse bugünkü pozisyonumuzda aynı.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
YORUM YAZIN