CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke: Başkanlıkta ve OHAL'de ısrar Türkiye ekonomisini komaya sokmak üzere
CHP Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel BaşkanYardımcısı ve Parti Sözcüsü Doç. Dr. Selin Sayek Böke, “Türk lirası Türkiye’de işler kötü yönetildiği için, siyasi risk iktidar olduğu için değer kaybediyor. Böyle olduğu için kendisine benzeyen para birimlerinin iki katı kadar değer kaybediyor. Böyle olduğu için dış dünyadan gittikçe daha çok kopuyor Türkiye. Türkiye’nin en büyük ekonomik riski AKP’dir.“ dedi.
Böke, Türkiye’nin içine sürüklendiği ekonomik krize ilişkin CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:
Türkiye ekonomik olarak olağanüstü bir durumla karşı karşıya. Türkiye ekonomisi çok uzun zamandır kötü yönetiliyor ve biz bunu çok uzun zamandır dile getiriyoruz. Ancak bugün ilk kez Türkiye’de ekonomik bir olağanüstü hal yaşandığını, Türkiye’nin bir ekonomik krizin eşiğinde olduğunun altını çizmek ve kamuoyunu aydınlatmak için sizlerle bir aradayız.
BU ÇILGINLIK HALİNE SON VERİLMEZSE BU TERAZİ BU SIKLETİ ARTIK ÇEKEMEYECEK
Türkiye, bugün yönetememezlik ve devlet aygıtının çökmesi kaynaklı bir reel sektör krizinin eşiğinde. Ve eğer tek adam rejiminin çılgınlığı devam ederse, eşiğinde olduğumuz bu reel sektör krizi hızla ve kolaylıkla bir mali krize ve takip eden bir bankacılık krizine dönüşebilir, tetikleyebilir durumda.
Bu ne 1994 krizine, ne 2001 krizine, ne de 2009 krizine benzemiyor. Bu farklı. Bu bir finansal sektör krizi değil, bu bir reel sektör krizi, deprem dalgası yaygın. Reel sektör krizi 2001 krizine benzemeyecek olabilir ama sonuçlarının o krizden daha ağır olma potansiyeli çok yüksek. İlk defa Türkiye bir krize vatandaşları borçlu olarak, işsizliği çok yüksek ve yapışkan olarak, şirketleri ve bankaları yaygın bir borçluluk içerisinde yakalanıyor. Tüm siyaset kurumunun bugün tarihsel bir sorumluluğu var. İktidarın en temel sorumluluğu sebep olduğu bu durumu değiştirmektir. Bizim de sorumluluğumuz çatlayan bu testi kırılmadan gerekli uyarıları yapmak ve çözüm önerilerini sunmaktır.
Bugün sizlerle bunun için toplandık. Türkiye’de hemen bugün eğer siyasetin istikameti acilen değiştirilmezse, bu çılgınlık haline son verilmezse bu terazi bu sıkleti artık çekemeyecek.
TÜRKİYE SON 6 YILLIK İŞSİZLİK REKORUNU KIRIYOR
Bugüne kadar ekonomi kötü gidiyor ama gemi yüzüyor diyenlerimiz olabilir. Ama artık bu gemi yüzemeyecek. Bugüne kadar durum kötü ama sesimizi çıkarmayalım ki ayakta kalalım diyen şirketlerimiz olabilir. Ama gelinen noktada artık ayakta kalmak çok güçleşecek. Bugüne kadar demokrasi sıkıntısı büyük, ama biz ekmeğimizin peşindeyiz diyenlerimiz olabilir. Ama bilmeliyiz ki, artık o ekmeği bulmak zorlaşacak. Ekonomi kötü olsa da bir şekilde para bulunuyor, sosyal yardımlarımız var, maaşımız yatıyor diyen yurttaşlarımız olabilir. Ama bilmeliyiz ki, bu iş böyle giderse o denizde bitmek üzere. Bugün göstergeler bize aynı şeyi söylüyor. Olağanüstü bir durum var ve son haftalarda yaşıyor olduğumuz bu durum ne yazık ki hükümetin söylediği gibi geçici değil. Ne yazık ki, hükümetin söylediği gibi sadece dış kaynaklı değil, ne yazık ki hükümetin yapmaya çalıştığı gibi basit birkaç ekonomi politikası hamlesiyle çözülebilir, düzeltilebilir değil. Ekonomimiz ne yazık ki hükümetin söylediğinin aksine hiçte sağlam değil. Bunu sadece siyasi kimliğimle söylemiyorum. Bunu hayatını ekonomistliğe adamış, mesleğini konuşan bir insan olarak sizinle paylaşıyorum. Kafasını kuma gömenler çok geç olmadan kafalarını o kumdan çıkartmalılar. Gözü kendi sarayından başka hiçbir şey görmeyenler artık akıllarını başlarına almalılar. Aman tadımız kaçmasın diyerek sessiz kalanlar bugün bir şey yapılmazsa tatlarının çok daha fazla kaçacağını artık bilmeliler. Bu buzdağının bir görünen yüzü var, bir de derinlerde görünmeyen kocaman bir kütlesi var. Görünen yüzünde çok açık veriler var, hepimizin günlük hayatında yaşadığı ve gördüğü veriler. Görünen yüzünde işsizlik var. Daha geçtiğimiz hafta açıklanan işsizlik verileri Türkiye’de yeni bir rekora işaret ediyor. İşsizlik %11,3’e ulaşmış. 3 milyon 493 bin kişi çalışmak istiyor, iş arıyor ama bulamıyor. 2 milyon 514 bin kişi iş dahi aramıyor, umudunu kaybetmiş. Yani Türkiye’de 6 milyon 7 bin kişi çalışmaya hazır ama ya umutsuz, onun için iş dahi aramıyor, ya da aradığı halde iş bulamıyor. Türkiye bununla son 6 yıllık işsizlik rekorunu kırıyor. Yarım milyon kişi, sadece yarım milyon kişi bu yıl işsiz kalmış.
3 EKİM’DEN BUGÜNE TÜRK LİRASI YÜZDE 13’ÜN ÜSTÜNDE DEĞER KAYBETTİ
Buzdağının görünen yüzünde Türk lirasının hızlı değer kaybı var. Türk lirası 2016 yılının başından itibaren %15 değer kaybetmiş. Ama bu değer kaybının %90’ı Ekim ayının başından itibaren yaşanmış. Değer kaybının hızlandığı tarihe baktığınızda karşınıza 3 Ekim çıkıyor. 3 Ekim bakanlar kurulunun OHAL’in uzatılacağı haberini bizimle paylaştığı gün. O günden bugüne Türk lirası %13’ün üzerinde değer kaybetti. Yani OHAL’in uzatılması siyasi risk yaratıyor, öngörülebilirliği öldürüyor, ekonomimizi boğuyor. Türk lirasındaki en büyük değer kayıplarının yaşandığı günlere baktığınızda sorunun ne olduğu çok açık bir biçimde ortaya çıkıyor. En büyük değer kaybı OHAL’in uzatıldığı gün yaşanıyor. En büyük değer kaybı başkanlık tartışmasının alevlendirildiği gün yaşanıyor. En büyük değer kaybı AB ile, batı ile iplerin gerildiği gün yaşanıyor. En büyük değer kayıpları siyasi riskler, bu iktidar tarafından bilinçli bir şekilde arttırıldığında yaşanıyor. Türkiye’nin en büyük riski AKP iktidarının ta kendisidir.
Yani hükümetin iddia ettiği gibi mesele Amerika’da yaşanan seçimler değil. Öyle olmadığının en somut göstergesi Türk lirasının kendisine benzeyen para birimlerine kıyasla daha çok değer kaybediyor olmasında gözüküyor. Türk lirası Türkiye’de işler kötü yönetildiği için, siyasi risk iktidar olduğu için değer kaybediyor. Böyle olduğu için kendisine benzeyen para birimlerinin iki katı kadar değer kaybediyor. Böyle olduğu için dış dünyadan gittikçe daha çok kopuyor Türkiye. Türkiye’nin en büyük ekonomik riski AKP’dir.
TÜRK LİRASININ DEĞER KAYBI CEBİNİZDE DOLAR OLSA DA, OLMASA DA HEPİMİZİ FAKİRLEŞTİRİYOR
Cebimde dolar yok bu beni ilgilendirmez diyenlerimiz olabilir. Ya da hatta pervasızca bu Amerika’nın parası değil mi Amerika düşünsün diyenleriniz de olabilir. Ama size üzücü bir haberim var. Türk lirasının bu değer kaybı cebinizde dolar olsa da, olmasa da hepimizi fakirleştiriyor.
TÜRKİYE’NİN KISA VADEDE ÖDEMESİ GEREKEN 167.8 MİLYAR DOLARLIK BİR BORCU VAR
Hepimiz bugün Türk lirası değer kaybettiği için dünden, sadece dünden daha fakiriz. Nasıl derseniz yanıtı verilerde açık. Türkiye’nin kısa vadede ödemesi gereken 167.8 milyar dolarlık bir borcu var. Bu borç hepimizin. Şirketler borçlu. Dolayısıyla o şirkette çalışan işçilerde o şirketin borcuna ortaklar. Bankalar borçlu. Dolayısıyla o bankalardan kredi kartı alarak tüketmiş olan, tüketici kredisi almış olan vatandaşlarımız da o bankaların dış borcuna esasında ortaklar. Bu borç Türkiye’nin borcu ve bu borç Türk lirası değer kaybettikçe bugün çok daha pahalı. 2016’nın başında ödememiz gereken toplam borcun Türk lirası değeri 493 milyar liraydı. Türk lirasının değer kaybıyla bugün ödememiz gereken borcun değeri 570 milyar TL. Yani Türkiye bu sene geliri artmadığı halde, hatta düştüğü durumda 77 milyar daha borçlu. Türkiye bugün 77 milyar Türk lirası daha fakir. Neden? Türk lirası değer kaybettiği için. Neden? AKP bir siyasi risk oluşturduğu için. Neden? Tek ihtirasları başkanlık olduğu için.
BENZİN POMPADA BUGÜN DÜNDEN DAHA PAHALI
Bununla bitse belki iyi denebilir. Bununla da bitmiyor. Şirketlerimizin net döviz pozisyonunda açık var. Yani şirketlerin dolar borçları var, bu borçları karşılayacak dolar varlıkları yok. Aradaki fark 210 milyar dolar. Türk lirası her 1 kuruş değer kaybettiğinde şirketlerimiz 2.1 milyar Türk lirası zarar yazıyorlar. Bu sene Türk lirası 40 kuruşun üzerinde değer kaybetti. Sadece bu sene Türk lirasının bu değer kaybı sonucunda şirketlerimiz 96.9 milyar Türk lirası zarar yazdılar. Zarar yazan şirketler bizim şirketlerimiz. Bizim çalıştığımız şirketler. Zarar yazan şirket önünü göremiyor, üretmeyi durduruyor. Belki azaltıyor. İstihdam yaratmayı bırakıyor. Var olan işçisini işten çıkarmak zorunda kalıyor. Belki önce yarı zamanlı diyor ama sonunda üremediği için işsizliğe katkıda bulunmak zorunda kalıyor. Yani şirketlerin dolar açığı Türk lirasının her 1 kuruşluk değer kaybında işsizlik olarak doğrudan bize, hepimize dokunuyor. Ve Türk lirası her değer kaybettiğinde hepimizin hayatına zam olarak geri dönüyor. Benzin pompada bugün dünden daha pahalı, çünkü bugün Türk lirası daha değersiz, çünkü bugün o benzin dolar cinsinden aynı fiyatla olsa bile Türk lirası cinsinden daha pahalı. O benzini kamyonuna yükleyip domatesini, biberini, patlıcanını pazara getiren çiftçi için bugün hayat ve üretim daha pahalı. Bugün o pazara inen anneannem için, Ayşe teyze için, Mehmet amca için o biber daha pahalı, o patlıcan daha pahalı. O et artık alınamaz bir et. Neden? Çünkü Türk lirası değer kaybetti. Neden? Çünkü Türkiye’de siyasi risk var. Neden? Çünkü OHAL’i uzatmakta ısrar eden, bu çılgınlığı sürdürmeyi kendine dert ve mesele edinmiş olan, Türkiye’yi görmezden gelen bir iktidar var. Onlar yüzünden bugün enflasyon 2 puan daha yüksek.
Buzdağının görünen kısmında bir de büyüme var. Türkiye büyüyemiyor. Belki 27 çeyrek sonra ilk defa Türkiye’nin bırakın büyümeyi, bırakın durgunluğu artık küçülüyor olduğu ihtimali üzerinde herkes konuşmaya başladı. İşsizlik dediğimiz zaten bunun sonucu. Yani kısacası buzdağının görünen kısmı olağanüstü bir gidişata işaret ediyor. Ama korkarım ki, buzdağının bu görünen kısmının altında çok derin ve büyük bir kütle yatıyor.
DIŞ FİNANSMAN İHTİYACI YILLIK 200 MİLYAR DOLARIN ÜZERİNDE
İzin verirseniz bu buzdağının görünmeyen kısmını da paylaşmak istiyorum. Türkiye’ye para gelmiyor, hatta gelen para çıkıyor. Çıkamayan çıkmak için fırsat kolluyor. Musluklar kurudu. Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı yıllık 200 milyar doların üzerinde. İşler böyle gitmeye devam ederse bu rakamın artacağı çok açık. Ve finansman ihtiyacı arttıkça, üstelik finansman bulmanın zorlaştığı bir dönemde arttıkça Türk lirasının değer kaybı hızlanacak ve artacaktır. Böyle giderse 3.80’leri, 4’leri görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Türkiye ekonomisi AKP’nin inşa ettiği çarpık düzen sonucunda dış kaynaklara bağımlı. İşte bağımlı olduğumuz o kaynaklar AKP’nin kötü siyaseti sonucunda kuruyor. Bu kaynak gelmeyince de ekonomik sistem duruyor. Sadece musluklar kurumuyor. Türkiye’deki para da tedirgin ve gitmek için fırsat kolluyor. Bu dolarizasyon eğilimi AKP’nin isteyerek, bilerek kurduğu düzenin bir sonucu. Bu yüzden de Türk lirası dolar kuru hepimiz için önemli hale geldi. Bu yüzden dolar azıcık değer kazansa, biraz rüzgar esse, nerede eserse essin Türkiye zatürre oluyor.
PİYASA DURMUŞ VAZİYETTE
Finansal piyasalarda zorluk dövizle sınırlı değil. Geçtiğimiz haftalarda devlet borçlanmak üzere piyasaya gitti. Kendi kağıtlarına Türkiye Cumhuriyeti devleti müşteri bulamadı. Geçen hafta yapılan hazine ihalesinde hazinenin kapısını çalan olmadı. Sonunda hazine borcunu kamu bankalarına sattı. Üstelik son zamanlarda ödemediği kadar yüksek bir faizden. Bankalar, onlar durumda değilmiş gibi bir tablo çiziliyor ama bilançolarında görünenin çok ötesinde riskler taşıdıklarını artık herkes biliyor. Vatandaş tüketici kredilerini ödemekte zorlanıyor. Kobi, esnaf işini yapabilmek için aldığı borcu geri ödeyemez durumda. Piyasa durmuş vaziyette. Böyle olunca bankalar içinde ödenemez krediler bir riske ve ileriye dönük bir soruna dönüşüyor. Reel sektör iş yapamaz halde. Kimse birbirine güvenmiyor, kimse önünü göremiyor. Etrafta bir iki sohbet yapmanız yeterli. Sokağınızdaki bakkalla konuşun, köşe başındaki çiçekçi Seyit’le konuşun, sorun. Size şu cümleyi söylüyor. Piyasada para yok abla, dönmüyor. Ekonomi durmuş. Piyasa dönmüyor, para yok dedikleri esasında iş dünyasının birbirine güvensizliğinden dolayı durmuş olan ekonomiye işaret ediyor. Ya tedarikçim FETÖ’cü diye yaftalanırsa, ya bayime yarın birden el konulursa endişesi bütün iş dünyasını sarmış vaziyette. Bakkalından Türkiye’deki en büyük şirketine kadar kimse birbirine güvenemiyor.
KİMSE YARINI GÖREMİYOR
Sorun hepimizin sorunu bu deprem dalgası büyük, can ve mal güvenliği OHAL kapsamında tamamen ortadan kaldırıldı. Hukuku yok ettiler. Kimse birbirine, işin kötüsü kimse kurumlara güvenmiyor. Böyle olunca da kimse birbiriyle iş yapmıyor. Banka, ya memur yarın bir KHK ile işten çıkartılırsa endişesiyle kimseye kredi vermiyor. Memur müdüründen, müdür müsteşarından, müsteşar bakanından şüpheleniyor. Hepsinin şüphesi ortak, ya yarın FETÖ’cü listesinde bu isimler çıkarsa diye düşünüyor. Kimse hiçbir kağıda ve karara imza atmak istemiyor. Böyle bir ekonomi işleyemez. Böyle bir ekonomi iş yaratamaz. Böyle bir ekonomi Türkiye için bir yarın inşa edemez. Güvensizlik bu ekonominin can damarını kesiyor. Can güvenliği yok, mal güvenliği yok, ekonomi de güven yok. Kimse yarını göremiyor. Devlet aygıtı tamamen bitirilmiş. OHAL kapsamında hukuk yok edilmiş. Devlet tamamen durdurulmuş böyle olunca insanlar sadece paraları için güvenli limanlar değil, canları içinde güvenli limanlar arar hale geliyorlar. Herkes gözünü ve yarınını başka bir yerde inşa etmek zorunda kalıyor.
EKK HER ZAMANKİ REFORM VAATLERİYLE VE HAMASETLE KARŞINIZA ÇIKIYOR
Bu karanlık listeyi daha da uzatmak mümkün, uzun lafın kısası bu iş çok ciddi. Bu iş; dış komployla falan açıklanamaz. Ekonomi sağlam diyerek bu iş yok sayılamaz. Bu iş havuz medyasına yazdırmayla geçiştirilemeyecek kadar ciddi. Bu tabloyu gören bir bakan utanmadan dolarını satmadığı için vatandaşı suçluyor. Çözüm üreteceğiz diye toplanan EKK her zamanki reform vaatleriyle ve hamasetle karşınıza çıkıyor. Doğrusu nasıl böyle oldu sorusunu yanıtlama ihtiyacı ortaya çıkıyor. OHAL uzatan, ülkenin rejimini değiştirmekte ısrar eden iktidar Türkiye’nin sürüklenmekte olduğu bu krizin en temel sorumlusudur. Bugün vatandaşımızı fakirleştiriyor olan AKP iktidarının ta kendisidir. OHAL’le derinleştirilen hukuk krizi Türkiye’de bir can ve mal güvenliği sorununa dönüşmüştür. OHAL’de batıyla bozulan ilişkilerde, toplumdaki kutuplaştırmada, cumhurbaşkanının ve AKP iktidarının başkanlık ihtirasının bir sonucudur. Eğer dertleri kendileri değil Türkiye olsaydı bu ısrardan bugün, vakit kaybetmeden hemen vazgeçerlerdi. İşte o zaman biz yarın Türk lirasının değer kaybetmediği, vatandaşın güven duyduğu, ekonominin yeniden işler hale geldiği, çiçekçisinden bakkalına, bakkalından organize sanayi bölgesindeki üreticiye, oradan en büyük sanayicisine kadar bütün Türkiye’nin yeniden ürettiği bir düzene geçeriz. Ama önce o siyasi ihtirasın bir kenara bırakılması gerekiyor. Ekonomide yaşanan bu krizin ve krizin eşiğinde olduğumuz durumun tek sebebi vardır o da siyasetteki ve hukuktaki krizdir. Dolayısıyla çözüm de siyasetten ve yeniden hukuk inşa etmekten geçiyor.
HEP BERABER SÜRÜKLENİYORUZ
Şimdi birileri diyebilir ki; OHAL’den bana ne? Gazeteciler hapse atılıyor, bana ne? Birilerinin malına el konuyor, bana ne? Ama maalesef durum hiç de öyle değil. Artık hepimizin şunu anlaması gerekiyor. İçinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntının en temel sebebi bu kötü siyaset. OHAL düzeniyle mutfağımızın arasında doğrudan bir bağ var. Bu düzen devam ettiği sürece o sofraya o ekmeğin gelmesi zorlaşacak. Çocuklarımıza bir gelecek inşa etmemiz nerdeyse imkânsızlaşacak. Kısacası hep beraber sürükleniyoruz. Bu iş artık yalnızca ekonomi politikasıyla, sorumluluğu sadece Merkez Bankasının sırtına yükleyerek çözülemeyecek bir noktaya geldi. İktidar tarafından bu noktaya getirildi. Artık merkez bankasının da yapacağı fazla bir şey kalmadı. Oysa çözüm belli.
Acilen bugün yapılması gerekenleri bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Her şeyden önce bu çılgınca rejim tartışması bitirilmeli. Ekmeğimiz için bitirilmeli, vatandaşımızın işsizlik sorunu çözülebilsin diye bitirilmeli, Türk lirası artık değer kaybetmesin diye bitirilmeli, Türkiye’nin güveni ve yarını yok edilmesin diye bitirilmeli. Bu başkanlık ısrarından vazgeçilmeli. Derhal OHAL kaldırılmalı. Kalkmazsa Türkiye ekonomisi çok ciddi bir komaya girmek üzere, OHAL’i çok sevmiş olabilirsiniz ama bu OHAL Türkiye ekonomisini batırıyor. Şu andan sonra da kimsenin tuzu kuru değil. Özel sektör FETÖ operasyonları bir an önce tamamlanmalı. Piyasa yeniden güven tesis edilerek iş yapabilir hale getirilmeli. Avrupa Birliği ile batıyla ilişkiler germeye yönelik değil, toparlamaya, bir ortak zemin yakalamaya yönelik yeniden kurgulanmalı. Derhal bu siyasi adımlar atılmalı ki; çok ihtiyaç duyulan ekonomi politikaları tartışılabilir, yazılabilir ve uygulanabilir hale gelsin. Bu siyasi zeminde herhangi bir ekonomi politikasının Türkiye’deki ekonomik çıkmazı çözmesi artık maalesef mümkün değil. Bunlar yapılmazsa emin olun hep beraber bir ülke olarak, Türkiye olarak çok ağır bedeller ödeyeceğiz. Eğer iktidar bunları yapmazsa, yarın gelip bize ekonomik darbe demeye kalkmasın. Yarın gelip bize dış kaynaklıdır bunlar demeye kalkmasın. Sorumluluk sizde, işinizi yapın ya da çekilin ne yapılması gerektiğini bilen bizler işimizi yapalım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
TÜRKİYE’NİN YÖNÜ BELLİDİR
Soru- Efendim konuşmanızda Türk lirasındaki en çok değer kaybının Avrupa’yla ilişkilerin gerildiği dönemlerde yaşandığını söylediniz. Daha öncesinde de söylemişti Sayın Cumhurbaşkanı ama Şangay İş Birliği Örgütünü bir AB’ye alternatif olarak gösterme çabası var. Nasıl bulursunuz bu açıklamayı ve bu yorumu?
Selin SAYEK BÖKE- Sizin dediğiniz gibi bir çaba olarak değerlendirmek gerekiyor. Çünkü Avrupa Birliğindeki ekonomik entegrasyon ve dolayısıyla ortağı olan ülkelerde yaratacağı kalkınma ve refah imkanı Şangay denen yapıda yok. Bir kez daha gerçeğin ifade edilmediği, hamaset üzerine inşa edilmiş bir siyasetle karşı karşıyayız. Türkiye hayaller peşinde koşan değil, gerçeği inşa etmek isteyecek olan ve gerçeği inşa ederken de dünyayı doğru okuyan bir iktidara ihtiyaç duyuyor şu anda. Türkiye’nin yönü bellidir. Türkiye’yi kalkınmaya, refaha taşıyacak olan, bütün dünya ile iyi geçinebilen ama yüzünü asla batıdan geri çevirmeyen bir gelecektir. Buna ekonomik olarak ihtiyacımız var.
Soru- Hocam konuşmanızda Ekonomik Koordinasyon Kurulu toplantısına değindiniz. Yarın bir daha toplanma kararı aldı. Herhalde yakın zamanda bu kadar kısa aralıklarla toplanma kararı alınmıyordu ama bu konuda bir değerlendirmeniz olur mu? Yarınki toplantıdan farklı bir şey beklemeli miyiz Türkiye ekonomisiyle ilgili?
Selin SAYEK BÖKE- Esasında Türkiye’nin nasıl yönetildiğine dair çok somut bir şey söylüyor bu kadar kısa aralıklarla toplanma ihtiyacı duyan bir EKK. Arada belli yerlerden izin alması gerektiği için ilk yapılan toplantı da bir sonuca ulaşılamamış gibi gözüküyor. Yarın da yeniden izin alma ihtiyacı çıkarsa bir sonuç zaten çıkmayacaktır ama izin alındıysa dahi ortaya konacak olan çerçevenin çok umut vereceğini düşünmüyorum. Öte yandan istiyorum ki; Türkiye için ve Türkiye ekonomisinin eşiğinde olduğu bu krizin atlatılabilmesi için hükümet uyansın ve EKK da önce OHAL’i kaldıracak, Türkiye’de siyasi gerginliği bitirecek adımları atma cesaretini göstersin.
YORUM YAZIN