Kılıçdaroğlu: Din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi laikliktir
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Günümüz İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları" sempozyumuna katıldı.
CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da düzenlenen "Günümüz İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları Sempozyumu” nun açılışında yaptığı konuşma şöyle:
BU SORUNLARI TARTIŞACAĞIZ, ÇÖZÜM ÜRETECEĞİZ
Önce izin verirseniz saygıdeğer hocalarım diye başlayayım. Bana göre son günlerin, son ayların en önemli toplantılarından birisini gerçekleştiriyoruz. Başkaları İslam dünyasının sorunlarını tartışırken niye biz tartışmıyoruz ve hangi gerekçeyle tartışmıyoruz? Eğer bir sorun çözülecekse ve bir sorun varsa, ki o sorun var hep beraber onun tanığıyız, onu oturup uygarca tartışmamız gerekiyor. Nedir meseleler? Neden kan akıyor İslam dünyasında? Neyin bedeli için, hangi gerekçelerle akıyor? Aklımızı kullanacağız ve bu sorunları tartışacağız, çözüm üreteceğiz. Çözüm üretirsek zaten kendi sorunlarımızı aşmasını biliriz. Ama çözümsüzlüğün çözüm olmadığını, çözümsüzlüğün acı, kan, gözyaşı olduğunu hepimizin kabul etmesi lazım.
O açıdan toplantıyı düzenleyen Metin Tekin hocama, Cezmi Bayram hocama, Mürteza Bedir’e ve ev sahipliği yapan değerli belediye başkanımıza yürekten teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün 10 Ekim 2016. Bir yıl önce bu saatlerde ben yine İstanbul’daydım. Kadıköy’de Kadıköy Belediye Başkanımızın yaptığı yeni tesisleri hizmete açacaktık. Bir telefon geldi Gar’da patlama olmuş diye. Önce bekledik, ilk telefonlarda ölü sayısı yoktu, yaralılar olabilir diye geldi. Arkasından çok sayıda yaralı var, arkasından çok sayıda ölü var, arkasından önce 30, sonra 35, sonra 40 diye haberler gelince biz bütün toplantıları iptal ettik. Ve çıkıp televizyonların önüne o gün dedik ki, “Bu terörü bitirmek için bizden ne istiyorsanız biz elimizden gelen her türlü katkıyı yapmaya hazırız.”
İNANÇ ÜZERİNDEN, KİMLİK ÜZERİNDEN, YAŞAM TARZI ÜZERİNDEN SİYASET OLMAZ
Bakın, bugün bu toplantıyı yapıyoruz. O terör saldırısını düzenleyenler kimdi? IŞİD dediğimiz terör örgütü gruplarıydı. Yani kendisine Irak Şam İslam Devleti adını veren, İslamiyet’i kullanan bir terör örgütü. Bugün bu toplantının önemi de buradan kaynaklanıyor zaten. Nasıl olur da İslamiyet sevgili peygamberimizin emek harcayarak, pek çok tehlikeyi göze alarak dünyayı aydınlattığı ki bana göre dünyanın en büyük devrimcilerinden birisidir. Köleliği kaldırdı, kadın – erkek eşitliğini sağladı ve pek çok değişime, dönüşüme hizmet ettiği bir Müslümanlık anlayışını kanla tanıştırıyorsunuz ve buna siz Müslümanlık diyorsunuz. Terörle tanıştırıyorsunuz, buna Müslümanlık diyorsunuz. Bizim bunu masaya yatırmamız lazım. Üstelik masaya yatırırken A partisi, B partisi olarak değil, bu ülkenin çıkarlarını savunan herkesin ortak çabası olması lazım. Birlikte masaya yatırmalıyız. Bu sorunu birlikte çözmeliyiz. Ön yargılarımızdan arınarak çözmeliyiz bu sorunu. Ön yargılarımızla hareket edersek sorunları çözemeyiz. Tam tersine yeni sorunlara kaynaklık yapmış oluruz.
O açıdan bu toplantı çok ama çok önemlidir. Bu toplantıyı önemli kılan bir şey daha var. Muharrem ayındayız, yas ayındayız. İslam dünyasının en derin yarılmalarından birisini yaşadığımız aydayız. Sevgili peygamberimizin torunlarının Kerbela’da şehit edildiği aydayız. O zaman sorun yok muydu? Vardı. Bugün sorun yok mu? Bugün de var. Peki gelecekte yeni Kerbela’lar olmalı mı? Asla olmamalı. Dün vardı, tarihin derinliklerinde var, bugün de var. Buyurun 10 askerimiz şehit oldu bombayla. İnanç üzerinden, etnik kimlik üzerinden şiddet neye yarar, neye katkı verir? Türkiye üzerinde, İslam dünyası üzerinde hesapları olanların hesaplarını güçlendirir.
O nedenle söylüyoruz inanç üzerinden siyaset olmaz, kimlik üzerinden siyaset olmaz, yaşam tarzı üzerinden siyaset olmaz. Bunun için söylüyoruz ve bunun için bu toplantıya çok ama çok önem verdik. İlk geldiğinde teklif hemen çok güzel bir toplantı yapılıyor dedik. Amerikalılar yaparlar İslam dünyasında sorunlar diye. Fransızlar yaparlar, Ruslar yaparlar, hatta Japonlar yaparlar biz yapmıyoruz. Niçin, niye yapmıyoruz biz? Üstelik sorunu yaşayan biziz, kavganın göbeğinde olan biziz. Ama kendi sorunumuzu tartışmaktan korkuyoruz. Hayır korkmayacağız. Tam tersine masaya yatıracağız ve sorunu tartışacağız. Cesaretle tartışacağız. Eğer bunu yaptığımız zaman biz o zaman amacımıza ulaşmış oluruz.
15 SORU
Değerli arkadaşlarım, ben bu toplantının yayınlanacak kitabına ayrıca büyük önem veriyorum. Ama bu toplantıda benim aklımda bazı sorular var ve ben bu sorunları bu toplantıda, toplantı öncesinde konuşmamda dile getirmek isterim. Sorularla yola çıktığımızda daha sağlıklı teşhisler koyabiliriz. Burada hazırladığım 15 soru var. Ama bu 15 sorunun yeni sorunlar olmayacağına veya yeni soruları eklemeyeceğimiz anlamına da gelmemeli. Bu sorulara yeni sorular eklenebilir hatta eklenmelidir de.
Birinci sorumuz şu; bugün İslam İşbirliği Teşkilatına üye 57 ülkede toplam 1 milyar 700 milyon Müslüman yaşıyor. Müslümanlar dünya nüfusunun %28’ini oluşturuyor. Yani dünyada yaşayan her 4 kişiden birisi Müslüman. Bütün İslam ülkelerinin toplam gayri safi hasılası yani kendi toplam milli gelirleri yaklaşık 6 trilyon dolar. 57 ülkenin gayri safi hasılası 6 trilyon dolar. Sadece Çin Halk Cumhuriyetinin gayri safi hasılası 12 trilyon dolar. Bir ülke 57 ülkeden çok daha fazla gayri safi hasılaya sahip. Yani 57 İslam ülkesi bir tek Çin Halk Cumhuriyeti bile edemiyor. O zaman soru şu; neden edemiyor?
İslam İşbirliği Örgütünün verilerine göre ikinci sorumuz; İslam İşbirliği Teşkilatına üye ülkeler dünya enerji kaynaklarının %70’ine ve doğal kaynakların %40’ına sahip. Az önce hocamız ifade etti bir zenginliğin üstünde oturuyorlar. Dünyanın en büyük zenginliğinin üstünde İslam ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımız oturuyorlar. Ama buna rağmen yine bu örgütün verilerine göre nüfusun %40’ı yoksulluk içinde. En zengin kaynakların üstündesiniz ama nüfusun %40’ı yoksulluk içinde. Soru; neden?
Üçüncü sorumuz; dünya her yıl %4.7 oranında büyüyor. Ortalama %4.7 oranında büyüyor. İslam ülkelerindeki büyüme ise %3.6. Neden? Ne eksiğimiz var, niye biz daha geride kalıyoruz?
Dördüncü sorumuz; dünyada işgücüne katılım oranı %63. İslam ülkelerinde %59. Neden? Hangi gerekçeyle?
Beşinci sorumuz; dünyada işsizlik oranı ortalama %6. İslam ülkelerinde ise %8. Neden?
Altıncı sorumuz; gelişmekte olan ülkelerde genç işsizlik oranı %11. İslam ülkelerinde bu oran %17. Yani her 5 gençten birisi işsiz. Neden?
Yedinci sorumuz; 57 İslam ülkesinde halkın %37’si okuma yazma bilmiyor. Bir başka deyişle 630 milyon Müslüman kendi dilinde okuma yazma bilmiyor. Ve tabi soru neden?
Sekizinci sorumuz; Birleşmiş Milletler Arap Kalkınma Teşkilatı raporuna göre Arap kadınların yarısı okuma yazma bilmiyor. Neden?
Dokuzuncu sorumuz; her 5 Arap’tan biri günde 2 dolardan az bir gelire sahip. Yani 5 Arap’tan biri ayda 180 lira bile para kazanamıyor. Neden?
Onuncu sorumuz; bütün Arap dünyasının sadece %1’inin bilgisayarı ve internet erişimi var. Neden?
On birinci sorumuz; 57 İslam ülkesinin her birinde ortalama 10 üniversite var. Yani 1 milyar 700 milyonluk insana toplam 600 üniversite sığıyor. Amerika’da sadece 5 bin 700 üniversite var. Hindistan’daki üniversite sayısı 8 bin 500. Dünyanın en iyi 100 üniversitesinden birisi İslam ülkelerinde sadece Türkiye’de var. O da ODTÜ gururumuz. Peki 1 milyar 700 milyonluk bir nüfusa neden 600 üniversite? Hangi gerekçeyle 600 üniversite?
On ikinci sorumuz; ABD Kontur Terörizm Merkezinin raporuna göre bütün dünyada terör saldırılarında ölenlerin %90’ı Müslüman. Terör saldırılarıyla Müslümanları öldürenlerin de %100’ü Müslüman. Bu toplantının önemi bir daha çıkıyor ortaya değil mi arkadaşlar? Neden?
On üçüncü sorumuz; 700 yıl önce robotik alanı kuran El-Cezeri’yi, matematikte Sabit Bin Kurra’yı ve Harizmi’yi, astronomide Ali Kuşçu’yu, coğrafyada İbn-i Batuta’yı, felsefede Farabi’yi ve İbn-i Rüşd’ü, tıp alanında İbn-i Sina’yı yetiştiren İslam dünyası neden bugün bu derece gerilere düştü? Bilime, tekniğe bu kadar önem veren ve dünya çapında önemli bilginler yetiştiren İslam dünyası bugün neden bu kadar geriye düştü? Mademki alimin ölümü alemlerin ölümüdür diyor sevgili peygamberimiz. Alimlere, hocalara, yani akademisyenlere, yani bilim insanlarına neden değer vermiyoruz? Neden onların düşünceleri dolayısıyla hapislere atıyoruz? Neden? Bütün bunların hepsinin sorgulanması lazım.
On dördüncü sorumuz; İslam maskesi altındaki rejimlerde bir avuç adam iktidarın bütün gücüyle kendi halkını sömürmek, zevki sefa içinde yaşamak gibi bir düşünce içindeler bir avuç adam İslam dünyasında. Onların baskısı altında 630 milyon insan okuma yazma bilmiyor. 850 milyon insanda yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Neden? Ve herkese soruyorum. 630 milyon insanı cehalete, 850 milyon insanı yoksulluğa mahkum eden, bunları mahkum eden kim?
Ve soru on beş son sorumuz; bugün iç çatışmaların yoğun olarak yaşandığı Müslüman dünyadan göçler var. 3 milyona yakın Suriyeli Türkiye’de. Avrupa’nın her tarafına gidiyorlar. Soru şu; neden mülteci olarak İslam dünyasından kaçanlar, örneğin Sudi Arabistan’a, Katar’a, Mısır’a değil de neden Avrupa’ya, gelişmiş ülkelere doğru gitmeyi düşünüyorlar? Bunların yanıtlarını hep birlikte aramak zorundayız.
4 BAŞLIKLI ÇÖZÜM ÖNERİSİ PAKETİ
Sevgili dostlarım, ben ilahiyatçı değilim. İlahiyat hocalarımızın engin bilgilerine elbette ki güveneceğiz. Elbette ki onların bilgilerine ve birikimlerine saygı duyacağız. Elbette ki onlar bizi aydınlatacaklar. Bu sorunların kaynağı nedir? Az önce saydığım 15 tane ama bu belki 35 de olabilir. Ana kaynağı nedir? Ve biz bu sorunları aşmak için neler yapmalıyız? 4 halkadan oluşan bir çözüm önerisi paketi sizlere sunmaya çalışacağım.
Birinci halkamız demokratikleşmedir. Demokrasisi gelişmiş ülkeler her zaman hızla büyüyen ülkelerdir. Demokrasisi gelişmiş ülke ne demektir biliyor musunuz? Siyasetçinin halkına hesap verdiği ülke demektir. Yani vatandaştan toplanan vergilerin her kuruşunun hesabını veren devlet demektir. Yani kul hakkı yemeyen bir anlayışı siyaset kabul etmiş demektir. Bunu yapmak lazım. Sadece bu yetiyor mu? Hayır. Baskı altında olmayan, düşüncesini özgürce ifade eden ve hükümete benden topladığın vergileri nerelere harcadın diyebilecek cesaretli bir ortamı yaratan devlettir demokratik bir devlet. Vatandaş rahatlıkla sorularını gündeme getirebilmelidir. Ve demokratik devlet, demokrasisi gelişmiş devlet; baskıya teslim olmayan, teröre teslim olmayan, diktaya teslim olmayan, gücün tek kaynağı hatta tek bir yerde toplanmasını değil, dengeli dağılmasını sağlayan yasama, yargı, yürütme gibi bir mekanizmayı hayata geçiren devlettir. Yani denge ve denetleme ağını sağlıklı kuran devlettir. Ve demokrasisi gelişmiş devlet liyakat esasına uyan devlettir. Yani işi ehline teslim eden devlet demektir. Birinci halkamız budur. Bu halkayı sağlarsak önemli bir adımı atmış oluruz.
Tabi sadece insan hakları değil, doğa hakları da vardır. Arkadaşlarım not verdiler Rahman suresi; ‘Ağaçlar Allah’a secde eder’ diyor. Hani biz bizim dışımızdaki canlılara da saygı göstermek zorundayız. Demokrasisi gelişmiş ülkelerde devletler, hükümetler, sivil toplum kuruluşları bizim dışımızdaki canlılara da nasıl insana hak tanıyorlarsa doğanın diğer canlılarına da aynı hakkı tanımak zorundadırlar.
İkinci halkamız din ve vicdan özgürlüğüdür. Sevgili dostlarım, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi laikliktir. Laiklik sadece devletin dine saygılı, dini koruyan, dinlere eşit mesafede olan durumunu tanımlamaz. Laiklik aynı zamanda bireylerin ve cemaatlerin IŞİD gibi, FETÖ gibi terör örgütlerine karşı müslim ve mümin olanında hakkını korur. Bu bağlamda laiklik herkesin birlikte yaşamasını güvence altına aldığı kadar günümüz İslam dünyasında kimin daha İslami olduğu tartışmasının militarist bir zemine taşınmasının da engelleyicisidir. Devletin inanç dayatması yapmadığı, her yurttaşın inancını özgürce yerine getirdiği bir düzeni kurmamız gerekiyor. Laikliğin özünde yatan budur. İnançlar konusunda tarafsızlığını koruyan bir devlet anlayışı. Siyasilerin insanların inançlarını kullanarak oy devşirmelerinin önüne geçmemiz gerekiyor. Ve Allah ile kulun arasına kimsenin girmemesi gerektiğini hepimizin daha yüksek sesle seslendirmemiz gerekiyor.
Üçüncü halkamız; sosyal devlet. Sosyal devlet işsizlik ve yoksullukla mücadele eden devlettir. Yoksullukla özellikle mücadele edenken insan onurunu koruyan devlettir. Yani sağ elin verdiğini sol elin görmeyeceği bir anlayışın egemen olduğu devlettir sosyal devlet. Sosyal devlet aynı zamanda çocuklarımıza çağdaş eğitim vermeyi hedefleyen bir devlettir. Aklınız mı yok, düşünmez misiniz diyor yüce yaradan? Aklımız var, düşünmemiz gerekiyor. Çocuklarımıza öyle bir eğitim vermeliyiz ki, akıllarını daha iyi kullanabilsinler. İnsanlığın yararına kullanabilsinler. Yeni keşifler, yeni icatlar yapabilsinler. Eğer çağdaş bir eğitim verebilirsek biz az önce saydığım o İslam dünyasının içinde yaşadığı sorunları büyük bir hızla kapatabiliriz. Sivil toplum kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının emekten yana, alın terinden yana olması lazım sosyal devlette. Ve sosyal devlet eşit yurttaşlık esasına dayanır. Kadın – erkek eşitliğine önem vermemiz gerekiyor. Eğer cennet anaların ayaklarının altındaysa kadını yüceltmek İslam dünyasının temel görevlerinden birisi olmak zorundadır. Hocamız çok güzel bir şey söyledi. Vatan ana gibidir. Ne kadar hakkımızı ödesek de onu kapatamayız. Yaşadığımız coğrafyaya “Anadolu” diyoruz. Kadının, annenin bu kadar yüceltildiği bir siyasal anlayışta, bir inanç anlayışında neden kadın ikinci sınıf yurttaş olarak konumlandırılıyor? Ve neden Arap dünyasında kadınların çok ama yüksek oranda okuma yazma bilmediğini görüyoruz ve tanık oluyoruz. Neden?
Dördüncü halkamız; hukuk devleti. Adalet İslam ve diğer tüm dinlerin temel taşı olarak kabul edilmektedir. Soylu bir kavramdır adalet. Adalet taşıdığı anlamı da aşan bir biçimde ilahi ve beşeri olarak eşitlik, dürüstlük, tarafsızlık, haksızlıkların son bulması, doğrunun egemenliği olarak tanımlanır. Doğrunun egemenliği, adalet budur. Adaletle yönetilen bir devlet, yani mülkün temeli, yani devletin temeli adalettir. İslam dünyası acaba adalete ne kadar önem veriyor, ne kadar adil? İslam dünyasını yönetenler ne kadar adil, ne kadar doğru? Üstünlerin değil, hukukun üstünlüğünü savunan bir devlet anlayışı. Düşünceyi ifade özgürlüğünü savunan bir anlayış. Benim düşünceme katılmayabilirsiniz veya sizin düşüncenize ben katılmayabilirim, ama düşüncelere saygı göstermek insan olmamızın ilk adımıdır. Bir aklımız varsa düşüncelerimiz de olacaktır. Çevreyi sorgulayacağız, dünyayı sorgulayacağız. Farklı düşündüğümüz zaman dünyanın gelişimine, ilerlemesine katkıda bulunuruz. Farklılıkları bir kavga aracı değil, bir kavganın gerekçesi değil, zenginliğimizin bir temel taşı olarak kabul ettiğimiz zaman Türkiye üzerinde oynanan oyunları aşmış oluruz, bunu herkesin çok iyi bilmesi lazım.
Genç arkadaşlarım bilmezler ama ben 70’leri ve 80’leri de yaşadım. Ülkücülerle devrimciler birbirlerini öldürdüler. Sen vatan hainisin, ben vatanseverim; onlar da aksini söylerlerdi. İçine düştükleri kaosun ne zaman farkına vardılar biliyor musunuz? Hapishanelerde aynı hücrelere, aynı koğuşlara kondukları zaman. Baktılar ki birbirlerinden çok da farklı düşünmüyorlar, iki taraf da vatansever. Dolaysıyla bizim geçmişi çok sağlıklı oturup tahlil etmemiz lazım. Hukuk devleti diyoruz. Bunları yaptığımızda nerede oluruz değerli arkadaşlarım?
İSLAMİ ENDEKSTE TÜRKİYE 103’ÜNCÜ SIRADA
İlahiyatçı hocalarım mutlaka okumuşlardır. Belki bu alanda çalışma yapan, bu alana ilgi gösteren saygı değer vatandaşlarımız da belki katılımcılarımız arasında olanlar da vardır, görmüşlerdir. George Washington Üniversite’sinden iki Müslüman bilim adamı; Şehrazat Rahman’la Hüseyin Askeri’nin 2010 yılında yaptıkları bir çalışma var. İslam ülkeleri ne kadar İslami? 4 kriter belirliyor ve bu kriterlerden yola çıkarak hangi ülkelerin İslami kurallara en uygun şekilde yönetildiğini ortaya koyuyorlar. İlk 30’un içinde tek Müslüman ülke bile yok. Hollanda var, yeni Zelanda var, Danimarka var. Tamamı İslamiyet’in getirdiği temel kurallara uyan bir yönetim tarzıyla yönetiliyorlar. Yani kul hakkı yemiyorlar, yani adil, yani insan haklarına saygılı. Bütün bunları sağlıyorlar. Peki, o İslami kurallara biz neden uymuyoruz, hangi gerekçeyle uymuyoruz biz o İslami kurallara? Müslümanız diyoruz; İslamların egemen olduğu, Müslümanlığın egemen olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Neden koptuk o dünyadan? Az önce saydığım 4 halkayı ki; bunlar iç içe geçer ve birbirini tamamlar, bu 4 halkayı yerine getirdiğimizde eminim biz o İslami endekste çok daha yukarılara tırmanmış olacağız. 2010’daki rakam ne biliyor musunuz? İslami endekste Türkiye’nin yeri, 103’üncü sırada. 38’inci yanlış hatırlamıyorsam; Malezya var ilk 38’in içinde, Türkiye 103’üncü sırada. Demek ki; demokrasimiz gelişmemiş, insan haklarına saygı duymuyoruz, sosyal devlet ciddi yaralar almış durumda, ahlaki temellerimizde ciddi bir sarsılma var. Kadını ikinci sınıf vatandaş görüyoruz. Bütün bunları aşmamız gerekiyor. Bunları aşarken de, aşmak için de; dindarlığımızı bu kriterlerle birlikte yeniden tanımlamalıyız. Dindarlığı söylediğim 4 halkadaki kriterlerle birlikte yeniden tanımlamalıyız. Neden?
İNANÇLAR EN FAZLA TÜRKİYE’DE SÖMÜRÜ ALANI HALİNE DÖNÜŞÜYOR
Dindarlık sadece ve sadece kişinin kendine özgü bir kavram olması ötesinde, toplumsal sorumluluğu olan da bir kavramdır dindarlık. Adalet isteyeceğiz, doğaya saygı isteyeceğiz, kul hakkı yememeyi ve yedirmemeyi sağlayacağız, sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Dindarlığı daha geniş çerçevede bir toplumsal iç dünya zenginleşmesinin bir parçası olarak görmeliyiz. Müslümanlıkta Allah’la kulun arasına kimse giremez ama dindarlık salt, bireysel bir olay değildir. Örneğin; “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Bu dindarlığın toplumsallaştığını gösteriyor. Namazımı kılıyorum, orucumu tutuyorum, durumum iyi hacca gidiyorum ama komşum aç ve ben tok karınla rahat uyuyorum. Bu dindarlık değildir. Eksiktir. O nedenle dindarlığı; ilahiyatçı dostlarımızın bu bağlamda belki oturup yeniden tartışmamız gerekiyor. Bizim topluma karşı, insanlara karşı bir sorumluluğumuz var. “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz, şeytandır.” Bir kişiye haksızlık yapılıyor ve siz o haksızlık karşısında sesinizi çıkarmıyorsanız, o haksızlığı kabulleniyorsanız; ben orucumu tuttum, namazımı kıldım, zekatımı verdim, durumum iyi hacca da gittim, haksızlık yapılmış olsun, ben kendimi kurtardım. Bu doğru değil. Bunların ilahiyatçılarımız tarafından yeniden oturulup düşünülmesi lazım. Bu kültür bize neyi getirdi biliyor musunuz? Az önce söylediğim; bireysel dindarlık kültürü neyi getirdi. “Çalıyordu ama iş yapıyor.” İslamiyet’te böyle bir şey yok. Kul hakkı yemek ne zamandan beri, yolsuzluk yapmak ne zamandan beri övünülecek bir iş oldu? Bizim bunları oturup masaya yatırmamız gerekiyor. Tabi bu bizi haklı olarak; ilahiyatçıların başka disiplinlerle de yüzleşmesini gerektiriyor; tarih gibi, sosyoloji gibi, felsefe gibi, fizik gibi. Çünkü o disiplinlerle birlikte Farabi’yi yaratan odur, İbn-i Sina’yı yaratan odur. Matematiği, fiziği, kimya konusunda önemli adımlar atan İslam dünyasında önemli adımlar atan bilginler bir anlamda, farklı disiplinleri de dikkate alarak yeni bir aydınlanmanın doğmasını sağlamıştır. İslam dünyasındaki aydınlanma Avrupa’da Rönesans’ın doğmasına yol açmıştır. Bu çerçevede hepimiz yeniden ama yeniden düşünmek ve değerlendirmek zorundayız.
Bu toplantıyı düzenleyen değerli dostlarımız; bence İslam dünyasına çok önemli bir katkı yapıyorsunuz. Toplantının uluslararası olması belki daha sağlıklı bir tartışma zemini yaratılması açısından da çok önemli. Bizler kendi önyargılardan arınarak ve bir araya gelerek, düşüncelerimizi özgürce ifade ederek, artılarımızı, eksilerimizi özgürce tartışarak güzel bir Türkiye inşa edebiliriz.
Terörden en büyük zararı biz görüyoruz. İnançlar en fazla Türkiye’de sömürü alanı haline dönüşüyor. Siyaset kurumu inançları acımasızca sömürüyor. İlahiyatçılarımız farklı bir şeyi dillendirmekten çekiniyorlar, endişe duyuyorlar. Ya tepki gelirse diye. Ama işin özü şu; yeni düşünceler her zaman tepki çekmiştir. Ama tarih; yeni düşünceleri her zaman doğrulamıştır. Dolayısıyla biz; bilimin ışığında “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” düşüncesiyle, “Alimin ölümü alemin ölümüdür” düşüncesiyle. “İlim Çin’de bile olsa gidip öğreniniz” düşüncesiyle, sorunlarımızı çözmek için yeni bir yol haritası belirlemek zorundayız.
Umuyorum ve diliyorum saygıdeğer hocam, saygıdeğer hocalarım bu yol haritasının ilk adımları burada atılmalıdır. Hepinize şükranlarımı sunuyorum, hepiniz sağ olun var olun diyorum.
YORUM YAZIN