Header Ads

Bir iş cinayetinin öyküsü: Ahmet Kılıç 47 yaşında ve 17 yıldır aynı şirkette çalışıyordu..


Ahmet Kılıç, 47 yaşında, 17 yıldır aynı şirkette çalışıyordu, ölümünden 1 hafta kadar önce yeğenini aramış, “Emekli olmak istiyorum, çok yoruldum, daha fazla dayanamıyorum” demişti. Sonra bir Pazartesi sabahında, çalışırken yaklaşık 4 metre yükseklikten düşerek öldü. Bir evin 2. katında pencereye tel montajını yaparken kullandığı duvara dayalı merdivenden düşmüştü. Sevk edildiği hastanenin yoğun bakım bölümünde 2 gün bilinci açılmadan yatırıldı ve sonra durumu daha da ağırlaşıp kaybedildi. Geride bir eş, çalışan büyük oğul ve bir de 10 yaşında, capcanlı ama herşeyin farkında olup babasını bir daha görmeyeceğini bilen bir çocuk kaldı.

Eş, durumu kabullenmiş küçük çocuğuyla birlikte hayatını sürdürmeye çalışıyor. Ama sorumluların cezasız kalmaması gerektiğini her türlü yasal girişimi sonuna kadar sürdürmek gerektiğini söylüyor. Her duruşmada sürecin her aşamasında sorumlu insanların bunun suçluluğunu yaşaması gerektiğini olgunlukla ifade ediyor. Çekirdek ailenin yanında daha büyükler yani ölenin bir üst kuşağı genel olarak buralarda bunun gibi olaylarda işverenin bir biçimde bir “sosyal tazminat” ödediğini bunun da bazen bir ev ya da buna benzer bir karşılığa denk geldiğini sürecin bugüne kadar seyrettiği bu doğal akışı içinde çözülmesi gerektiğini, işverenin de zaten tanıdık hatta aynı köylü olması sebebiyle yakınlığının bu çözümü zorunlu kıldığını söylüyorlar. Gençler ise herşeyden önce bu olayın bir kaza değil bir cinayet olduğu dolayısıyla politik bir mesele olarak bakılması gerektiğini ifade ediyorlar. Ulaşılabilecek bütün ilgili zeminlere, kişilere, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi de dahil olmak üzere ulaşmışlar. Bu ilişkilerden bir avukat bulmuşlar ve belli bir yol almışlar.

İşverenin geçmiş ilişkiler anlamındaki yakınlığına karşın olaydan sonra başsağlığı ziyaretinde bile “bu sonucun çalışanın işini doğru yapmamasından kaynaklandığını” “belki de kalp krizi geçirmiş olabilir, buna bağlı düşmüş de olabilir” “isteyerek mi yaptım, ben bu kadar çalışanı nasıl denetliyebilirim ki” söylemleriyle duruma ilişkin sorumluluğunun farkında olmanın çok uzağında olduğu ve “hukuki sürecin en sonundaki varacağı nokta belli bir para ödenmesidir biz de bunu baştan konuşup hiç uzatmayalım, rakamı belirleyelim” yaklaşımı yakınlarını fazlasıyla rahatsız etmiş ve bu zeminin reddedilmesini getirmiştir. İşveren, nerdeyse yapacaklarının bir lütuf gibi algılanmasını istemekte daha doğrusu kendisi böyle algılamaktadır. İlk olarak kıdem tazminatının ödenmesinde asgari ücrettten ödeme yapmayı denemiştir. Oysa asgari ücretten gösterip üstünü açıktan ödeme yaklaşımının burada da geçerli olması dolayısıyla, bari bu durumda gerçek ücretten ödeme yapılması talebi karşısında işveren bunu da ödememiş ve “mahkeme sonucu alırsınız o zaman”  demiştir. Oysa Ahmet Kılıç 17 yıldır aynı işyerinde çalışıyor, işyerinin en kıdemlisi ve deneyimlisi, işletmeyi her sabah açan, iş taleplerini karşılayan konumda yani ücretinin asgari ücretten olamayacağı belli bir çalışan olmasına karşın bu yaklaşım karşısında aile kıdem tazminatına ilişkin bu ilk davaya ek olarak maddi manevi tazminat davası da açmış. Bunlara ek olarak kamu adına açılacak ceza davasına da müdahil olunmasına karar verilmiş. Buradaki müdahil olmanın, hem davanın olması gerektiği gibi sürmesine hem de sorumluların gerçekten cezalandırılabilecek olmasına katkısı olacağına inanıyor.

Kaza günü işlerini yaparken dengesini kaybedip düştüğü merdiven aslında işyerinin sağladığı bir merdiven değil daha önceden aynı meskenin doğalgaz dönüşümünü yapan firmanın unuttuğu merdiven, dolayısıyla bu işe ilişkin tanımlanmış da değil. İşveren bu durumdan zaten bunu kullanmasının doğru olmadığı sonucunu çıkarıyor. “İş tanımı bu değildi” diyor. Oysa iş hep böyle yapılırmış. Hızlı yapmanın başka yolu da yokmuş. Birlikte çalıştıkları, hastanede 2 gün boyunca refakatçi olarak yanında duran yardımcısı da bunu doğruluyor. Yardımcı da bu iki gün işe gelmediği gerekçesiyle, tutanak düzenleyip çalışma arkadaşlarına imzalatarak tazminatsız işten atılmasına çalışılmış. Bu gerçekleştirilemeyince sonrasında bir biçimde işten ayrılmış. Onun da ifadesiyle işin nasıl yapılacağına ilişkin bir iş tanımı da yok ortada. Buna karşılık, iş güvenliğine ilişkin bir belge duruyor dosyada.  Kişisel koruyucu donanımın dağıtıldığını, alındığını ve kullanılacağına ilişkin çalışanın imzası bulunan belge. Bir OSGB’den hizmet alımı var. Ancak mevzuata ilişkin gerekli belgelerin hiçbiri halen dosyada mevcut değil. Ahmet Kılıç kafa içi kanamanın durdurulamamasından kaybediliyor. Bu durum düşme biçimiyle ilişkili olabileceği gibi kronik olarak bacaklardaki dolaşım bozukluğu sorunları dolayısıyla uzun süredir kullanılan pıhtılaşmayı engelleyen aspirin ve benzeri ilaçları kullanmasına da bağlı olabilir. Yüksekte çalışmasının güvenliğe ilişkin büyük gözetim eksikliklerine ek olarak sağlık gözetim eksiklikleri de önemli görünüyor. Gene alınan bilgiye göre geçmişte muhtemelen işle ilişkili olabilecek bir bel fıtığı operasyonu da geçirmiş.

Sonuç olarak bu aile yaşanan acı sonrasında: “Herkesin, Benim cümlem neye hizmet ediyor? sorusunu karşısına almasına büyük yararı oldu, oluyor?” dediği bir noktaya gelmiş durumda ve uzunca bir süre bu acı gerçekle hayatlarını sürdüreceklerini biliyorlar. Gerek tazminat gerekse de açılacak kamu davasına ilgili olarak hukuki sürece ilişkin destek talepleri var. Bir kısmı genel bir kısmı da daha uzmanlık gerektiren sorularına cevap arıyorlar. Benzer davaların süreç ve sonuç bilgilerini talep ediyorlar. En önemlisi de yalnız olmadıklarını hissetmek istiyorlar. Ben kısa görüşmemizde Meclisimiz adına bunu ifade etmeye çalıştım. Bunun sürdürülmesi önemli.

İSİG Meclisi adına
 Dr. Arif Müezzinoğlu

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.