Header Ads

Erdoğan muhtarlarla buluştu: Koalisyona yine mesafe koydu, elektrik faturası ödemeyenleri eleştirdi


posta/dha/cha

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, muhtarlar toplantısında konuştu.

Erdoğan, “Sayın Başbakan bir koalisyon hükümeti kurmak istiyor ama Cumhurbaşkanı bunu engelliyor gibi yalan yanlış iftira kokan ifadeler kullanıyorlar.” diyerek, kendini savundu.
Bu sırada salonda bulunan muhtarlardan 'Biz istemiyoruz', 'Seçim, seçim' şeklinde bağıranlar oldu.

Erdoğan, şöyle devam etti: “Tabi ben şu ifadeyi sürekli kullandım, kullanıyorum. Sorunların çözümü için irade ortaya koyabilecek bir koalisyon hükümetinin oluşması noktasında ümidimizi biz muhafaza etmeye çalıştık, çalışıyoruz. Niye? Çünkü bu ülke hükümetsiz kalamaz. Cumhurbaşkanı olarak şahsıma düşen görev nedir? Anayasa’da belirtilen süreci işletmektir. Ben şu anda bu süreci işletiyorum. Seçimde en çok oyu alan partinin genel başkanı da, şu anda halihazırdaki başbakanımızdır, hükümeti kurma görevini de ben kendilerine verdim ve bu süreci başlattım. Sayın Başbakan şu anda hükümeti kurma görüşmelerini devam ettiriyor. Ama bu süreç içerisinde bakıyorsunuz yine farklı farklı yaklaşımlar ortaya konuluyor.”

Erdoğan, bu yaklaşımları “Ana muhalefet ile iktidar birlikte koalisyon hükümeti kursunlar diyenler var, ondan sonra görüşelim diyenler var. Bütün bunları görüyoruz.” diye izah ederken yine muhtarlardan 'Onunla olmaz, erken seçim istiyoruz' diye bağıranlar oldu.

Erdoğan da “Anayasa’da belirtilen süreci işletiyoruz. Anayasa'da belirtilen süreç içerisinde Sayın Başbakan 45 gün içerisinde kendisinin de partisinin de inandıklarıyla mütenasip olabilecek bir ortak bulabilirse ama bir tekrar seçim ama farklı bir anlayışla bir ortaklık için adım atabilir. Ama o tabi kendi ilkeleri ile de kendi düşünceleri ile karşı düşüncenin örtüşmesi lazım. Herhalde örtüşmüyorsa intihar edecek hali de yoktur. Bunu bu şekilde görmek lazım. Anayasa’da belirtilen süre içinde koalisyon hükümeti kurulması benim temennimdir. Bu süreç nedir, 45 gündür.” diye ekledi.

Erdoğan, son olarak da seçim hükümeti konusundaki görüşlerini aktardı: “Bu mümkün olmadığı takdirde ya mevcut hükümetin azınlık hükümeti olarak devam etmek suretiyle bir erken seçime gitmesidir ki buna bir destek gerekiyor. Çünkü Parlamento'dan güvenoyu alması gerekir. Bu gerekiyor. Aksi takdirde, çünkü sunulacak olan bir kabine Parlamento’da bir güvenoyu almayabilir. O zaman da yeni bir görevlendirme süreci başlayacaktır. Tabi burada farklı alternatifler var. Meclis’in kalkıp bir seçim hükümeti kurma şekli var. Değişik şekilleri var bunların. Burada da Parlamento'da temsil edilen siyasi partilerin güçleri oranında kurulacak geçici bir hükümette temsil edilmesi gerekiyor, yer alması gerekiyor. Bunun da faydaları var zararları var. Bu fayda zarar dengelemesini iyi yapmak gerekiyor. Anayasa'da belirtildiği şekilde bir seçim hükümeti yoluyla seçimlerin tekrarı yoluna bütün bunlar denendikten sonra girilecektir. Türkiye’nin önündeki sorunlar güçlü bir siyasi iradenin gerekliliğini her geçen gün daha açık şekilde gösteriyor. Bunu sağlayacak yol hangisiyse onun izlenmesini temenni ediyorum. Demokrasinin ve siyasetin en önemli özelliği işte bu tür durumlarda millet iradesine dayalı çözümü daima masada tutuyor olmaktır. Koalisyon görüşmelerinin hayırlı bir şekilde sonuçlanmasını diliyorum.”

Erdoğan'ın sözlerinden bazı satırbaşları şunlar:

Ülkemizde artık tüm provokasyonlara rağmen, siyaset mühendisliklerin yerini meşru siyaset yöntemleri almıştır. Elbette Türkiye bu noktaya kolay kolay gelmedi. Vesayetin her türünü milletimizin desteğiyle birer birer aştık. Bakın şimdi aynı çevreler tekrar, hayır millet değil tekrar parlamento seçsin demeye başladılar. Yahu parlamento kim? Onlar milletin vekili, millet kim? Aslı. Aslın olduğu yerde vekilin hükmü olur mu? Bu bakımdan bu boş çabalar tamamen kıymetini yitirmiştir.

Bu çabalar 2013 yılında önce Gezi olayları, arkasından 17-25 Aralık darbe girişimiyle farklı bir çehreye büründü. 2014 yılında 30 mart’ta yapılan mahalli seçimler ve arkasındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri bu girişimleri akamete uğrattı.

Gezi ve 17 aralık sürecinde, şahsımı resmi ziyarete gitmiştim. Beni yurtdışına kaçmakla itham eden ihanet şebekesinin mensuplarının, birer ikişer yurtdışına kaçtıklarını görüyoruz. Şu ana kadar 100’ü aşkın mensupları yurtdışına kaçmıştır. Biz her hesabın üzerinde bir hesap olduğunda, kaderin üstünde bir kader olduğuna inanan insanlarız. İşte daha yeni görüyorsunuz. Bu acımasız kararları verenler Gürcistan üzerinden Ermenistan’a kaçıyorlar. Tabi oradan da kimbilir nereye kaçacaklar, ayrı mesele…Şu anda Türkiye olarak bizler de iz sürüyoruz. Bunlarla ilgili, kırmızı bültenler hepsi… Bir kısmı romanya’da yakalandı. Bunlar da yaka paça buraya gelip, yaptıklarının hesabını verecekler.

7 haziran seçimleri öncesi, doğu ve Güneydoğu’da vatandaşlarımız üzerinde baskı ve tehdit iklimi oluşturuldu. İlgili kurumlarımız, vatandaşlarımızın özgür iradelerini sandığa yansıtma konusunda yetersiz kaldı. Bunu açıkça söylemek zorundayım. Seçimden sonra ortaya çıkan tablo, Türkiye için yeni bir dönemin kapısı aralanabilirdi. Bu da yapılmadı. Belirsizlik ortamını fırsat veren bölücü Terör örgütü 11 Temmuz’da yeniden saldırılara başlayacağını ilan etti. 20 Temmuz’daki Suruç’taki bombalı eylem bahane edilerek, alçakça saldırılara girişildi. Evinde uykuda olan iki genç polisimizden, çarşıda gezen eşiyle çocuğuyla alışverişe çıkan binbaşımıza, astsubayımıza kadar kalleşçe saldırılar başlatıldı.

Eğer demokrasiden bahsediyorsan her şey parlamentoda var. Gel mücadeleni parlamentoda var. Ama bunlar arkalarına o silahlı güçleri almadıkları sürece, parlamentodaki temsil güçlerinin bu denli güçlü olacağına inanmıyorlar. İnanmadıkları için de işte böyle belli grupları yanlarında toplamak, bir de işte belli bazı köşe yazarlarını da destek kıtaları olarak yanlarına almak suretiyle, bu milleti parçalamanın gayreti içine giriyorlar.

Bir taraftan bunları da aşmanın mücadelesini veriyoruz. Sokak başlarını kazıyarak, yollara mayınlı tuzak kurmak, insanları tehdit etmek, araçlarını yakmak yol yapımını baraj inşaatını engellemek… Düşünebiliyor musunuz? Bu barajlarda ne olacak? Su toplanacak, kurak araziler orada sulanacak. Hidroelektrik santralse elektrik enerjisi üretilecek. Ondan sonra da faturayı nereye kesecek, hükümete kesecek, devlete verecek. Ne diyecek, bak elektriğimizi vermiyor… Elektriği kesen sensin. Elektrik parası da maalesef, onu da vermiyorlar zaten bildiğiniz gibi.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.