Devletin Şefkatli Eli: Devlet > Erkek > Aile > Kadın > Engelli > Çocuk
Başbakan Davutoğlu, "Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı"nı açıkladı. 3 hedef başlığı şöyle:
1. Aile hayatının korunması
2. Kadın istihdamı ve kadınlarımızın çalışma hayatı içindeki konumları
3. Nüfus dinamizmin korunması
“16 haftalık analık izninde değişiklik yok”
Kadın istihdamı gibi önemli bir konunun aile ve nüfus koruma başlıklarının arasına sıkıştırılmış olması hayli manidar. Paket açıklandıkça gerçekler bir bir gün yüzüne çıktı.
“Aileyi ve kadın istihdamını destekliyoruz,” diyor. Aile demeden kadın sözcüğünü kullanmamaya özen gösteriyor. Bir hiyerarşi çiziyor, kadın aileden sonra gelir!
Toplumsal dizilim şu onlara göre:
devlet> erkek> aile> kadın, engelli> çocuk
Kısacası amaç kadını korumak değil, kadına aile içindeki yerini göz boyama amaçlı birkaç “hediye-veri” ile belletmek. Sonunda görüyoruz ki doğum izni süresi değişmemiş, kendi evinin işçisi kadınlara sigorta yok, kadına ek istihdam olanakları yok, kreş artırımı muamma. Kadına “sen kadınsın” diyen bir paket bu. Ayrıntılara bakmadan önce Davutoğlu’nun çok kafa karıştıran söylemine bir değinelim: “Bütün istihdam göstergelerinde Türkiye, mucizevi bir örnek olarak gösteriliyor her yerde. Ancak buna rağmen işsizlik oranımız da yüzde 9'lar, yüzde 10'lar seviyesinde kalıyor. Neden? Çünkü kadınlarımızın işgücüne katılımında olağanüstü bir artış var, daha önce olmayan önemli bir faktör. Bu olağanüstü artış ve işgücüne katılım hem genç nüfus hem de kadınlarımızın katılımıyla istihdam sağlamakla birlikte, işsizlik oranı da istediğimiz ölçüde düşmemiş görünüyor.”
Davutoğlu kadınlar işe girdiği için işsizlik kat sayısı düşmedi, diyor. İşsizlik ölçümlerinde erkekler mi baz alınıyordu bugüne kadar?
Babalık izniyse 10 güne çıkıyor. Kadınla erkeğin eşit olmadığı bir kez daha vurgulanmış oluyor.
Devletle akraba olduk!
Başbakan: "Her bir anneye doğum yaptığı anda, devletimizden bir doğum hediyesi olarak ilk çocukta 300 Türk Lirası ki bu yarım altın oluyor takriben, ikinci çocukta 400 Türk Lirası, üçüncü çocuk ise 600 Türk Lirası bir yardım ulaşacak. Anneye ve bebeğe ilk altını devlet takacak. Bu altınlar bir müddet sonra hatıra olarak da saklanabilir, nesilden nesile aktarılabilir, sembolik olarak bizim annelere verdiğimiz değeri, onların büyük fedakârlıklarının, takdirimizin bir nişanesi olarak her bir anneye bu hediye takdim edilecek. Babalar da iyi hizmet ederlerse başka hediyeleri ilerde hak edebilirler," diye devam ediyor konuşmasına. Böylece paketin yegâne amacı da ortaya çıkıyor, annenin doğurganlık kat sayısını teminat altına almak, % 3. Eski Başbakan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “3 çocuk” söylemi mesnet alınarak belirlenmiş aslında büyük bir projeden söz ediyoruz. Ancak ilginç olan devletin takacağı altının hatıra olarak saklanmasını talep etmesi. Zaten bu miktarların bir çocuğun ne doğumunu ne de büyümesini karşılamayacağı, devlet tarafından sadece bir “mesaj” olarak verildiği, dindar nesiller yetiştirmek isteyen hükümetin bir nişanesi olduğu aşikâr. Üstelik “ilk altın” her çocuk doğuran kadına verilecek, maddi durumu iyi olana da kötü olana da. Yani ekonomik kaygı güdülmediği ve bilimsel sosyolojik bir ön çalışma eksikliği kolayca seziliyor. “Ola ki kırsal kesimde veya evde doğum zarureti doğmuş durumlarda ise nüfus dairesine gidip çocuğunu yazdırdığında, kaydedildiğinde devletin şefkatli eli anlamında ilk çocuk için yarım ama üçüncü çocuktan itibaren bir altın, ilk altını devlet takmış olacak. Güzel bir hayat duasıyla, dileğiyle" diyen Başbakan’ın bebeklerin anneleriyle “ihmal edilmeden mutlu” büyümesi gibi bir süreci doğru hesaplayamadığı ve kardeşler arasında da ciddi anti pedagojik ayrımlar yaptığı gözleniyor. İlk bebek daha az anneyle kalabiliyor ki bebeklerin gereksinimleri ortaktır, emzirme süresi en az 6 aydır. Buradan paketin ekonomik veya tıbbı bilimsel normlarla hazırlanmadığı salt ideolojik olduğu da gözler önüne seriliyor. Hedef sadece en az 3 çocuk. Ne anne ne de çocuk birincil öncelikli değil.
Ayrıca 18 yaşını aşan gençlere de “Çeyiz Hesabı” adı altında teşvik verecek olan devlet artık vatandaşıyla akraba olduğunu ilan etmiş oluyor. Yani altın takan, çeyiz veren, öyle ya kirve de olabilecek koca devlet yoksa kadınlara, kocalarınızın toplumsal erkliği adına onlarla eşit olmadığınız için size arka çıkıyoruz, devlet sizin en muhterem akrabanızdır mı diyor? Devlet yeni kocamız mı oluyor? “Genç evliliği teşvik” de yeni bir kavram, 18 yaş evlilik için hiç de doğru bir başlangıç sınırı değil. Burada yeni başka bir sorunla da tanışıyoruz.
“Çocuğunu ihmal etmeyecek, işini de kaybetmeyecek”
Başbakanın kullandığı dil aslında ne kadar tutucu bir bakış açısına sahip olduğunu ele veriyor. Amaçlarının “çalışan kadının çalışırken çocuğunu ihmal etmemesi” olduğunu ısrarla söylüyor. Yani çalışan kadın çocuğunu ihmal eden kadındır! Burada çalışan kadını tarif ediyor. Anneyi tarif ediyor. Bir yaşam biçimi tarif ediyor. Ve kendi onayladığı, altınlarla, fonlarla desteklediği, bu tek tip muhafazakâr yaşam modelini, bütün halka, sanki bir sosyal yardım projesiymiş gibi kolayca sunabiliyor. Bireyi ötekileştiriyor, utanılacak bir şey gibi gösteriyor. Aileyi tek mutluluk kaynağıymış gibi gösteriyor. Aile devletin en küçük modeli. Devamı için aileye ihtiyaç duyuyor elbet. Tek başına yaşayanlara çirkince hakaret edilen kamu spotunu hatırlayalım. Devlet, aslında gerçek anlamda hiçbir sosyal güvence vermediği topluma –kendince- nasıl mutlu olabileceğini öğretmeye, dayatmaya çalışıyor. Başbakan’ın şu sözlerini hatırlayalım: “Babalar da iyi hizmet ederlerse başka hediyeleri ilerde hak edebilirler." Devlet ailenin ebeveyni durumuna gelmiş. Hediyeler, cezalar... İleride babalar ne yaparlarsa hak edecekler belli, bol bol çocuk…
En çok tartışılansa, annenin doğumdan itibaren çocuğu 5,5 yaşına gelene dek yarım gün çalışarak tam gün maaş alacağına dair teşvik maddesi. Kıyasıya rekabetin, vahşi kapitalist rüzgârların estiği özel sektörde doğum yapan anne “işe alındığı takdirde devletle münasebet, evrak, bürokrasi bi dolu zorluk çıkaran eleman” olarak yeniden tanımlanıyor. Hem de 5,5 yıllığına. Devlet kalan yarım maaşı tamamlayacak ancak bu sürecin teknik olarak nasıl işleyeceği büyük muamma. Herhalde kadınlara seçimleri sorulacaktır, mecbur bırakılmayacaklarını şimdilik umabiliriz. Büyük olasılıkla yarım gün çalışmak isteyen kadınların çoğu işsiz kalacak. Bütçesi rakamsal olarak verilmeyen hatta konuşmada özellikle demagojiyle üstü örtülen paketin bu teşviki gerçekleştirmesi inandırıcı görünmüyor. Ayrıca çalışmadığı saatlerin parasının bir vatandaşa devlet tarafından verilmesi rüşvet değil midir? Annelere resmen çocuk için rüşvet teklif ediliyor! Çalışarak hak edilmemiş bir zamanın bedelini hangi Müslüman inançlı kadın kabul edecek acaba? Pek de gurur verici değil. Henüz eşit maaş hakkı yokken, evli kadınlara tazminat hakkı yokken hayli de komik üstelik. Kadınların bu türden kahramanlık operasyonlarına değil, kalıcı büyük çözümlere ihtiyacı var. Neden çocuk doğuran kadın devlete bağımlı bırakılıyor? Bu kadını özgürleştirmek değil. Devlet işverenlerle, kreş ve sosyal haklar için aracı olacağına, onları denetleyip teşvik edeceğine, onların açığını kendi kapamaya çalışıyor, bu insan haklarına da aykırı. Devlet aşırı müdahaleci davranıyor.
Yarım günlük çalışma kentlerde yaşayan ve iş yerine 1 saatte ulaşan kadınlar için pek de pratik olmayacaktır ayrıca. Bu anlamda modelin modern kentli insan yaşam koşullarıyla birlikte düşünülmüş olduğu pek söylenemez. Daha çok kırsalda ve memuriyette uygulanabilir duruyor(?) Kırsaldaki istihdamın içeriği ise yine bu modele uyum sağlamayacaktır. Paket homojen olmayan Türkiye coğrafyası için çok yetersiz kalıyor. Çiftçi kadın için ayrı bir proje gerekmektedir örneğin. Sanat kollarındaki kadınlar ne olacak sözgelimi?
“Annelik bir kariyerdir paketi” kadınların yararına gözükmüyor ne yazık ki.
Kadınların sürekli ne yapması, nasıl yaşaması, ne zaman evlenmesi, kaç çocuk yapması gerektiğini söyleme cesareti bulan, kadına karşı şiddeti ataerkil söylemlerle çoğaltan yönetimler nedeniyle Türkiye’de kadın hareketi -yeni yeniden- daha yüksek perdeden hareketlenmeli ve sözünü sakınmadan dile getirmeli. Duvarsa duvara, kâğıtsa kâğıda, ekransa ekrana, tümden bir eşitlik için, anne olan, anne olmayan, çalışan, çalışmayan bütün kadınlar haykırmalıdır.
Devletin şefkatli elini değil, kendi özgül, temel haklarımızı istiyoruz! Bizim ellerimiz bize yeter. Ne ki yol açın!
SİMLA SUNAY
*Mimar, Yazar

YORUM YAZIN