Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (13 Haziran 2014)


İngiltere Basını
İslamcı militanların birçok kenti ele geçirmesiyle Irak’ın fiilen bölünmesi İngiltere’deki gazetelerde başlıca gündem maddesi olmayı sürdürüyor. ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinin Orta Doğu kararları tartışılmaya devam ediyor.

Economist dergisinin yeni sayısının başyazısında, Irak’ta tozu dumana katan Irak Şam İsalm Devleti şu ifadelerle tanımlanıyor:

“Suriyeli anaakım isyancılar için çok şiddetli, El Kaide için çok aşırı olan IŞİD’in birden çok ebeveyni var. Suriye’deki savaşın başlangıcında Türkiye, yabancı savaşçıların sınırlarından serbestçe geçişine izin verdi. Avrupalı hükümetler kaçırılan vatandaşları IŞİD’e milyonlarca dolar ödedi. (Suriye lideri) Esad alaycı tavırla köktencileri hapisten çıkararak ve saldırılardan sakınarak IŞİD’in diğer Suriyeli isyancılara karşı üstün gelmesine yardım etti. Kendisinden sonra geleceklerden korkacak dünyanın karşıtlarına yardımı kesmesini istedi. İşe yaradı.”

Dergideki daha ayrıntılı bir analizde, Twitter’daki “Cihad baharı” benzetmesini öngörülü olduğu belirtiliyor.

Analizde, her şeye rağmen IŞİD’in geriletilmesinin mümkün olduğu vurgulanarak, Iraklı ve Suriyeli Sünni Arapların “diktatörler ve köktenciler” arasında sıkışmış olduğu ifade ediliyor.

Irak’ın eski BM büyükelçi vekili Faysal İstrabadi’nin, “Irak devleti çökmenin eşiğinde” tespiti aktarılıyor Financial Times’ın haberinde.

Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanlarının Musul’un ardından Tikrit’i ele geçirerek Bağdat’a yönelmesi ve Kürt peşmerge gücünün Kerkük’te kontrolü sağlaması, ülkenin mezhepsel ve etnik olarak 3 parçaya bölünmesi olarak resmediliyor.

Risk yönetimi şirketi Uticensis uzmanı Kirk Sowell, Irak ordusunun Musul’u geri almak için harekete geçme işareti göstermediğini belirterek şöyle diyor:

“IŞİD’in Bağdat’a saldırıyı ağzına dolaması Musul’da durumunu sağlamlaştırma ihtiyacından. Ordunun karşılık vererek Musul’a saldırması gerekli ve bunu en kısa zamanda yapmalılar.”

Times savunma editörü Deborah Haynes, Irak ordusunun Musul’u savaşmadan terk etmesiyle birlikte, İngiltere ve ABD’nin bu ülkede ve Afganistan’da izlediği ‘güvenliği eğitim verilen yerel güvenlik güçlerine teslim etme’ taktiğinin çöktüğünü belirtiyor.

Analizde, Londra’daki düşünce kuruluşu RUSKI direktörü Prof.Michael Clarke’ın şu tespitine gönderme yapıyor:

“İstikrar operasyonlarına giriştiğinizde, 2-3 yıllığına değil, neredeyse 20 yıllığına girersiniz.”

İngiliz ordusunun Basra’dan çekilen güçlerinin komutanlarından Jonathan Shaw ise Telegraph’taki yorum yazısında, geleneksel Irak Arap toplumundaki bağlılık hiyerarşisinin en altında “kurumlara bağlılık” olduğunu ve din, mezhep, etnisite, aşiret ve aile bağlılıklarının çok daha güçlü olduğunu hatırlatıyor.

Irak ordusunun çözülmesini böyle açıklayan Shaw, Iraklı üst düzey bir polis yetkilisinin 2007 yılında kendisine şöyle dediğini aktarıyor:

“Sorun ekipman veya eğitim değil, her şey bağlılıkla ilgili. Bunu değiştiremezsiniz.”

Independent muhabiri Patrick Cockburn, İran’ın Sünni militanlara karşı askeri müdahaleye ABD’den önce girişebileceğine dikkat çekiyor.

Aynı gazetenin deneyimli kalemi Robert Fisk, Musul’dan kaçanların birçoğunun IŞİD militanlarından çok, Şii ağırlıklı Irak ordusunun yapacağı topyekun cezalandırmadan çekindiğine dikkat çekenlerden.

Bağdat’taki Guardian muhabiri Martin Chulov, başkentte halkın panik halinde gıda stoklamaya başladığını belirterek, bir tüccarın şu sözlerine yer veriyor:

“Sadece 40 mil (yaklaşık 60 km.) ötedeler. Sazlıklar, yıkıntılar arasında gizlenmiş, başkente gelmeye hazırlanıyorlar. Irak ordusu hiçbir şey yapamaz. Belki anca Yeşil Bölge’yi savunurlar o kadar. Allah yardımcımız olsun.”

Chulov ayrıca, ABD-İngiltere işgaliyle devrilen Saddam Hüseyin’in doğum yeri Tikrit’teki militanların IŞİD değil, eski Irak ordusu üniformaları giydiğine ve Baas Partisi marşları söylediklerine dikkat çekiyor.

Kerkük’te durum
Guardian muhabiri Fazel Hawramy, normalde Türkiye ve İran’a petrol taşıyan tankerlerle dolu olan Kerkük-Erbil yolunun tenha olduğunu dile getiriyor.

Kerkük’teki bir polis yetkilisi, kaçıp giden Irak ordusuna ait üsteki zırhlı araçların ve ekipmanın Kürt peşmergeler ile aralarında Araplar ve Türkmenlerin olduğu yerel halk tarafından yağmalanmasına içerlemiş:

“Peşmerge güçlerinin burayı koruyacağını sanırdım açıkçası. Çünkü bunlar devlete ait, bana veya (Başbakan) Maliki’ye değil.”

Financial Times muhabiri Erika Solomon, Kerkük’teki peşmergelerden Tayyip Yunus’un silahlarını bırakıp kaçan Irak ordusu askerlerini küçümseyerek, “Biz heyecanlıyız; kentin Kürt Bölgesel Yönetimi’nin parçası olmasının ilk adımı bu” dediğini aktarıyor.

Dükkan sahibi bir Arap olan Hişam Haşim, önemli olanın huzurun sağlanması olduğunu belirterek, “Bu noktada kimin kontrol ettiğinin önemi yok; ister ordu olsun ister peşmerge” diyor.

Kerkük Güvenlik Konseyi Başkanı Ahmed Askeri, Kürt milislerin sadece kenti korumak için geldiğini ve durum sakinleşince referandum yapılmasını istediklerini söylüyor.

Ömer adlı Kürt bakkal ise, “Bütün kentin Kürdistan’ın parçası olmasını istiyorum” diyor.

Batı ne yapacak?
Gazetelerin çoğunda, Irak’taki bugünkü duruma 2003’teki ABD-İngiltere işgalinin yol açıp açmadığı üzerine tartışmalar yer alırken, yazarların çoğu Batı ülkelerinin ‘bir şekilde’ harekete geçmek zorunda olduğuna vurgu yapıyor.

Guardian’ın tartışma sayfası, iki karşıt görüşe ayrılmış.

Irak işgalinin mimarlarından İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in danışmanı John McTernan şöyle diyor:

“Irak’ın bize böyle ihtiyaç duyduğu bir anda İngiltere’nin kenarda durma şansı yok. Demokrasilerini yarattığımız bu kişilere karşı sorumluluğumuz var.”

Irak’ta Saddam Hüseyin döneminde El Kaide’nin barınamadığını söyleyenlere karşılık olarak McTernan, şu karşılığı veriyor:

“Diyebilirsiniz ki ‘Saddam Kürtlere soykırım uygulayan bir faşist olabilirdi ama en azından İran’ı ve cihatçıları uzak tutuyordu’. Böylesi tam dürüstlük erdemi olurdu.”

İngiltere’nin er ya da geç harekete geçmek zorunda kalacağını öne süren McTernan, eski İngiltere Başbakanı Margaret Tatcher’ın, “Yoksa niye silahlı kuvvetlerimiz var ki?” sorusunu hatırlatıyor.

Gazetenin yazarlarından ve İngiltere’deki Irak’ta Savaşa Hayır Koalisyonu üyelerinden Owen Jones ise yüz binlerce ölüme yol açan “felaket” diye nitelendirdiği askeri müdahalenin tekrarlanmaması gerektiğini savunarak, IŞİD’in Suriyeli isyancılara Batının ve Orta Doğu’daki Batı müttefiği diktatörlüklerin desteğiyle büyüdüğüne işaret ediyor.

Almanya Basını
Alman basınında, Irak-Şam İslam Devleti örgütünün Irak’taki ilerleyişine ilişkin yorumlar ağırlıkta.

Die Welt gazetesindeki yorumda, en büyük hedefin İslamcı bir devlet kurulmasını önlemek olduğuna dikkat çekiliyor:
“Belki de Musul'un Ebubekir El Bağdadi'nin savaşçıları tarafından ele geçirilmesi, bir ülkeye, bölgeye ve dünyaya bir kor parçasının birdenbire nasıl yangına dönüşebileceğini göstermek için bir süredir ihtiyaç duyulan şoktu. Maliki hükümeti başarısızlığa uğramış olsa da, orduyu zaten hiç saymamak gerekir, bazı aşiretler ve halk grupları son hız Bağdat'a ilerleyen İslamcıları geri püskürtebilecek durumda. Ama bu, Batı için etliye sütlüye bulaşmadan beklemek anlamına gelmiyor. En büyük hedef, Irak topraklarında İslamcı bir devlet oluşumunu engellemek. Akıllıca kullanılan mali, askeri, siyasi yardımlarla bu hedefe ulaşmak hâlâ mümkün olabilir."

Der Tagesspiegel'de Irak'taki sorunun ne şekilde çözülebileceğine ilişkin bir yorum göze çarpıyor:
“Müdahale, silah sevkiyatı veya isyancılara karşı mücadele olmadan bölgede başka ne yapılabilir ki? Milyonlarca mültecinin acısı yürekleri dağlıyor, teröristler ve radikal İslamcı örgütlenmelerin oluşturduğu tehlike gün geçtikçe büyüyor. Batı'da askeri olarak müdahil olma isteği neredeyse sıfır olduğu için, geriye sadece çifte karantina uygulama seçeneği kalıyor: Bir yandan çatışmaların Türkiye, Lübnan veya Ürdün'ü içine alacak şekilde bölgeye yayılması engellenmeli. Diğer yandan ise sınır kontrolleri iyileştirilip istihbarat birimlerinin işbirliği ile daha verimli hale getirilmeli. Avrupa ülkelerinin pasaportlarını taşıyan cihatçılar daha da büyük bir zan altında.”

Frankfurter Rundschau'daki yorumda ise İran'a da görev düşebileceği belirtiliyor:
“Bağdat rejimi peşmergeleri acil yardıma çağırıyor. Irak'ın kuzeyindeki Kürt Bölgesel Yönetimi'nin milisleri, muhtemelen IŞİD'e karşı hızlı ve etkin direniş sergileyebilecek tek güç. Sondan bir önceki umut Kürtler, sonuncusu ise Şiilerin yönetimindeki İran. İran, gerekirse silah ve devrim muhafızları ile Bağdat'taki Şii rejimin yardımına koşacaktır. Irak'a müdahale eden ABD'nin bu felakette sorumluluğu varken, Ortadoğu'daki en büyük hasımı İran sorunu çözerse, bu tarihin yeni bir cilvesi olur.”

Berliner Zeitung, IŞİD saflarında savaşan Avrupalı cihatçıları ele alıyor:
“Suriye ve Irak'la birlikte Ortadoğu'nun bir dönem en güçlü iki devleti çöküşün eşiğinde. Avrupa, yeni mülteci akımlarıyla karşı karşıya. Ancak Şam ile Bağdat arasında bir hilafet devleti kurulacak olursa, yeni bir problem daha oluşur. Suriye'de şimdiden IŞİD saflarında yüzlerce, hatta belki binlerce Avrupalı, rejime karşı savaşıyor. Bir hilafet devleti, (radikal ideolojiden) gözü kamaşmış bu genç erkekler için daha da büyük bir çekim gücüne sahip olur. Ve muhtemelen çoğu günün birinde Avrupa'ya geri dönecektir. Buna rağmen hiçbir Avrupa ülkesi cadı kazanının içine girmeyecektir.”

(dw türkçe*/bbc türkçe)
*derleyen: Başak Özay

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.