Taksim Dayanışması'ndan Can Atalay: 'Taleplerimizle Yine Meydanlardayız'
Taksim Dayanışması içinde yer alan Av. Can Atalay, Gezi direnişi ile birlikte oluşan "Gezi Hukuku"nun, hukukun, hukukçulara bırakılmayacak kadar ciddi bir iş olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıktığını kaydetti. Av. Atalay, Gezi direnişinin toplumsal etkilerinin orta vadede görülebileceğine dikkat çekti, direnişin kazanımlarını, "güven duygusunun tesis edilmesi, umudun yeşermesi, kardeşleşme, militanlaşma, sosyalleşme" olarak özetledi.
Taksim Dayanışma içinde yer alan Av. Can Atalay ETHA'ya, Gezi direnişini, sonrasını, etkilerini ve 'Gezi hukuku'nu değerlendirdi. Av. Atalay, "Gezi direnişi sürüyor, halen içindeyiz. Hakkında konuşmayı bırakıp, mücadelenin gereklerini yapmaya devam etmemiz gerekir. Bu tür kitle hareketlerinin toplumdaki etkilerinin nasıl olacağını tahmin etmek çok mümkün olamaz. Tarihte de derin etkilerinin esasen orta vadede ortaya çıktığını görebiliriz" dedi.
GEZİ'NİN ÖZETİ: UMUTBir yılı geride bıraktık. Gezi'yi nasıl özetleyebilirsiniz?
Bir özet yapabilir durumda mıyız, bilemiyorum. Her bir ayrıntıyı teker teker hatırlamada yarar var. Çünkü kesif bir dumanlı hal hatırlıyorum. En son bulunduğum noktadan şunu söyleyebilirim. 27 Mayıs günü Emek Sineması'yla ilgili Beyoğlu Sineması önünde bir eylem yapılmıştı. Yapılabilecek şeyler sınırına dayanmıştı. Emek Sineması için daha fazla ne yapılabilir, yapılabilecek ne kaldı diye sorular soruyorduk. Bir sürü mücadelenin birbirinden yalıtık olmasından kaynaklı sıkışmışlık hissiydi bu. 27 Mayıs gecesinden başlayarak, aşama aşama 31 Mayıs şafak baskınıyla birlikte bir tür 'yeter artık' diye sokağa çıkan milyonlar... Bu milyonlar meşruiyetini düzenin meşrebinden değil, kendi eyleminde aramalarının getirdiği umudu hatırlıyorum. Belki de kendimizi mecbur kılmadan, mücadelenin içinden çıkan imgelerin yaratılabilmiş olmasının, yeni bayraklarımızın, duvar yazılarının ortaya çıkabilmiş olmasının çok kritik bir anlamı olduğunu düşünüyorum. 31 Mayıs'ta tüm toplumsal muhalefet Gezi Parkı'ndaydı. Tüm toplumsal talepler ile Gezi'nin ayrılmaz parçası oldu.
AVUKATLAR BÜYÜLEYİCİ BİR DAYANIŞMA GÖSTERDİAvukatlar Gezi direnişinde aktif yer aldı. Gezici avukatlar nasıl oluştu?
Avukatlar, Gezi direnişinde iki biçimde yer aldılar. Doğrudan direnen insanlarla birlikte direnerek yer aldılar. Önemli meselelerde tutum alan, yükünü çeken arkadaşlarımızın yanı sıra, daha önce bu tür meselelerde hukuki yardım vermeyen çok sayıda avukat da bu direnişin içinde yerini aldı. Türkiye'nin dört bir yanında yüzlerce avukatın, hiçbir karşılık beklemeksizin, gönüllü olarak emniyet koridorlarında, adliye koridorlarında uğraştıklarını, savcılık ve emniyet soruşturmalarına girdiklerini, dayak yeme, gözaltına alınma pahasına hukuki yardımda bulunma konusunda ısrar ettiklerini söylemek gerekir.
Ben, 8 Temmuz'a kadar avukatlık yapmadım. Parktan, doğrudan direnişin içinden bakınca bu hukuki dayanışmanın büyüleyici olduğunu söyleyebilirim. Anlık reflekslerden tutun, kendi iç organizasyonunun, iç örgütlülüğünün sağlanmasına kadar büyüleyici olduğunu söylemek gerekir. Tabii ki çok eksiğimiz var, sonraki süreç açısından esaslı bir muhasebeye ihtiyacımız var. Fakat bu önümüzdeki dönemin görevi. Arkadaşlarımızın emeğini vurgulamak gerekir. Örneğin Ali İsmail Korkmaz dosyası. Ali İsmail'in hangi sokakta dövüldüğü bilinemezken, çok sayıda gazeteci ve avukatın emeğiyle, faili meçhul kalmadı.
Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük davaları sürüyor. Abdullah Cömert dosyası 4 Temmuz'da başlayacak. Avukatların dayanışması da sürüyor.
TAKSİM'İ KORUYAN BİZE BAKAN GÖZLERDİRGezi hukuku da çok tartışılan bir konu oldu. Gezi hukuku oluştu mu sizce?
Gezi hukuku, tek tek bireylerin güvenlerini kazanması, kendi kurtuluşlarının ancak kendi mücadeleleriyle mümkün olabileceğini fark etmeleri, bu bireylerin oluşturduğu yığınların ve kitlelerin de, ancak kendi mücadeleleriyle geleceklerine, yaşamlarına, taleplerinin hakkına, sularına, topraklarına sahip çıkabileceklerini bilir haline gelmeleridir.
Gezi hukukundan bahsedilecekse eğer, hukukun hukukçulara bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu fark edilmesi halidir. Gezi hukuku, hukukun, ak kağıt üzerinde kara harflere teslim edilemeyecek bir şey olduğunun milyonlarca insan tarafından fark edilmesi halidir. Şöyle anlatayım, Taksim Yayalaştırma Projesi'nin İmar Hukuku'na göre mahkeme tarafından uygun bulunması mümkün değildi. Özellikle son bir kaç yılda, benzer olmayacak işlerle ilgili olmayacak gerekçelerle davaların akamete uğratıldığını ya da reddedildiğini gördük. Bu dosyanın da başına aynı şey gelir miydi, bilmiyorum. Danıştay'ın verdiği son karar hukuken önemli. Fakat Taksim Gezi'sini ve meydanını koruyan herhangi bir hukuki norm veya mahkeme kararı değildir. Berkin Elvan'dır, Ethem Sarısülük'tür, Mehmet Ayvalıtaş'tır, Medeni Yıldırım'dır, Ahmet Atakan'dır, Abdullah Cömert'dir, Hasan Ferit'tir, Uğur Kurt'tur, ama oğlunun katillerinin cezalandırılması için adliye kapısına gittiğinde zulüm gören ve kalp krizi geçiren Fadime annenin gözleridir. Ali İsmail Korkmaz'ın annesi Emel ablanın gözleridir, Gezi'yi ve Taksim Meydanı'nı bundan sonra koruyacak olan. Biz söz verdiksek, kendimize vermişizdir kuşkusuz. Ama bu insanların gözlerine bakarak, her seferinde kendimizi doğrulamamız gerekiyor.
HUKUK HUKUKÇULARA BIRAKILAMAZ ARTIKBaşa dönersek, mahkeme kararları, dilekçe yazmak, evet bunlar hukukçuların yapabileceği şeyler. Ama hukuk denen şey dünden daha fazla olmak üzere "burjuva hukukuna" ilişkin sınırlarının da belirsizleşmesi nedeniyle hukukçulara bırakılamayacak kadar ciddi bir iş. Milyonlarca insan Gezi vesilesiyle gösterdi. Fakat ileriye bir adım daha atmak lazım. Önleyici kitle hareketini, yaklaşımı konuşmak lazım. Çünkü İstanbul'un yağması azalmadı, hızlanarak devam ediyor. Çevre düzeni planında olmayan 3. Köprü, çevre planında olmayan 3. Havalimanı, milyonlarca ağaç kesiliyor. Bu yaz kuraklık riskinden bahsediliyor. İstanbul su kaynakları ateşle imtihan ediyorlar. Kısacası milyonlarca insan kolay olmayacağını bilerek, devlet katındaki siyasete kendi taleplerini yazmak, tabelasını çakmak durumunda. Yoksa, bu ülkede yaşamak giderek daha zorlaşacak. Biz sadece kendi haklarımıza bakarak ne yapacağımıza karar vermeli, bunu gerçekleştirmeliyiz diye düşünüyorum.
DEVRİM GÜNCEL BİR BAHİS HALİNE GELDİGezi direnişinin sonuçları, kazanımları neydi size göre?
Öncelikle insanların ve kitlelerin kendine olan güvenlerini kazanmalarıdır. Adını böyle koymasalar da devrimin güncel bir bahis haline gelmesi, her gün, her yerde, her başlıkta tekrar ve tekrar talep edilen, kurulan bir başlık haline gelmesi önemlidir.
Gezi nedir sorarsak, ikincisi şu: Temsili demokrasi mekanizmaları bu topluma dar geliyor. İnsanlar neoliberal otoriterizmin kendi üzerlerindeki tahakkümüne, mekandaki tahakkümüne, beden siyasetinin, tahakküm siyasetine dönüşmesine, sendikasızlaşmayı bunun üzerinden başarmasına itiraz ediyorlar, adını böyle koymasalar da. Bunların temsili demokrasi mekanizmalar içerisinde soğurulmasını istemiyorlar artık.
Üçüncüsü her ne kadar kısmi moral bozukluğu yaşansa da, bu ülkede umudun, belki 12 Eylül'den sonra ilk defa bu kadar elle tutulur bir şey olduğunu görüyoruz. 89 bahar eylemlerini, 90'lı yıllardaki öğrenci hareketini hatırlıyorum, umutluyduk ama bu kadar, 'ya başka bir memleket burası, başka bir şey yaptık hep birlikte' duygusunu hissettiğimizi hatırlamıyorum. Bunu tekrar kazanmamızın önemli olduğunu düşünüyorum.
'GEZİ KARDEŞLEŞME HALİDİR'Diğer bir konu Gezi, kardeşleşme halidir. Kürt halkının uğradığı zulmün, İstanbul'un merkezinde, anlaşılma halidir. Bu her şeyden daha kıymetlidir. Medeni Yıldırım Lice'de katledildikten sonra, Kadıköy'de, Beşiktaş'ta onbinlerce insanın "direnLice" diye yürümesi ve kortejde "Bıji bratiya gelan" sloganının atılması, bence kıskançlıkla sahip çıkılması gereken bir haldir.
Gezi'nin militanlığı oluştu. Askeri veya solcu güzellemesi olarak değil, doğru bildiğini yapma kararlılığı, ısrarından bahsediyorum, herkes kararlı bir şekilde kendi hakkına, sözüne sahip çıkmaktadır. Bir diğer mesele de insanların sosyalleşme biçimlerinin bambaşka hale gelmesidir. Bütün Türkiye'de böyle mi bilmiyorum ama, İstanbul için böyledir. Evlerinde oturan insanlar, evlerinde oturamaz haldeler. Yaz geliyor, insanlar parka çıkmaya başlıyor. İstanbul bu kadar parklarıyla yaşayan bir kent değildi.
'GEZİ SÜRÜYOR, HALEN İÇİNDEYİZ'Gezi direnişi sürüyor mu? Nasıl devam edecek?
Sürüyor, halen içindeyiz. Hakkında konuşmayı bırakıp, mücadelenin gereklerini yapmaya devam etmemiz gerekir. Nasıl sürecek, buna yanıt vermek herkesin boyunu aşıyor bence. Bu tür kitle hareketlerinin toplumdaki etkilerinin nasıl olacağını tahmin etmek çok mümkün olamaz. Tarihteki örneklerde de bu hareketlerin derin etkilerinin esasen orta vadede ortaya çıktığını görebiliriz. Gezi, bu toplumu çok derinden etkiledi. Etkisinin hangi düzeyde olduğunu, nerede tekrar uç vereceğini, görünür olacağını hep birlikte göreceğiz. Geziciler olarak tanınan, AKP'nin 'lanetli' olarak nitelemeye çalıştıklarıyla yani bizlerle, Soma'lılar arasında, mavi yakalılar arasında AKP'nin örmeye çalıştığı duvarı, tecrit halini aşmak gerekir. Gezi'nin en büyük talebi taşeron çalışmaya karşı çıkmaktır. Buna ilişkin tutum almaktır diye düşünüyorum.
Diyarbakır'dan gelen bir arkadaşım söylüyor. Diyarbakır politize olmuş bir kenttir. En politik kentlerinden biridir. Ama Soma'da daha BDP çağrı yapmadan liselilerin kendiliğinden inisiyatifle tutum alması bambaşka bir şeydir. Doğrudan Gezi etkili olmamış olabilir, ama böyle bir dayanışma ilişkisinin her iki düzeyde kuruluyor olabilmesi çok umut verici.
TALEPLERİMİZLE YİNE MEYDANLARDAYIZMeydanlar halen yasaklı, Gezi Parkı da kapatılıyor...
Yargıtay'ının saymakla bitmeyecek kararlarında da, AİHM'in iç hukuk kararlarında da barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin, insanların ifade özgürlüğünü kolektif kullanımlarının önüne geçilemeyeceği çok açık bir şekilde ortada. AİHM'in, Taksim Meydanı için Türkiye kararı var. Şimdi barışçıllıkla ilgili şunu söylemek isterim, kimse deli değil. Kimse kendi hayatını tehlikeye atmak istemez. İnsanların barışçıl gösterilerinin orantısız denilemeyecek kadar sert, sürekli vahşice polis müdahalesine uğradığı, bunun devlet siyaseti haline geldiği, buradan yaralarıyla dönen insanlarla ilgili cezasızlığı, bırakın cezayı, soruşturmazlık halinin mutlak olduğu bir yerde barışçıl gösteri şudur; insanların kendilerini korudukları, saldırmadıkları bütün gösteriler barışçıldır. Başka türlü tanımlanamaz.
31 Mayıs'ta da meydanlarda olacağız. Kesinlikle barışçıl bir gösteri olacak. Bu sadece Taksim anlamında kullanılan bir şey değil. Bir yere gitmiyoruz, kaçmıyoruz. Apaçık ortadayız, meydandayız. Kendi varoluşumuzla, haklarımızla, taleplerimizle meydandayız. Dolayısıyla meydanda olma hakkımızdan vazgeçmemizi kimse beklemesin. Sözümüzü söyleyeceğiz, orada olacağız. Tek bir kişinin dahi burnunun kanaması hayatta istenecek son şeydir. Sadece polisin değil, tüm devletin buna göre kendi durumunu gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.
YORUM YAZIN