Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (20 Şubat 2014)


İngiltere Basını
İngiltere basını Ukrayna'da polis ve muhalif eylemciler arasında yaşanan çatışmalar ve ülkede devam eden gerilime geniş yer ayırıyor.

Guardian krizin Cumhuraşkanı Viktor Yanukoviç'in Avrupa Birliği'yle imzalanması planlanan işbirliği anlaşmasını askıya alıp, Rusya'yla kredi ve ucuz doğalgaz anlaşmasıyla başladığını hatırlatıyor.

Gazete bu hamlenin Yanukoviç'in de oy deposu olan ülkenin Rusça konuşan doğusu ve başkent Kiev ile Batı Ukrayna'yı karşı karşıya getirdiğini vurguluyor. Gazete şöyle devam ediyor:

"Ukrayna'nın Kara Salısı'ndan sonra ülke, Moskova'nın desteklediği inatçı bir cumhurbaşkanıyla felaketin eşiğinde. Cumhurbaşkanı mevziisini tutuyor büyük bir güç kullanıyor. Muhalefetse daha da radikalleşiyor ve silahlı mücadeleye meylediyor"

Haberde görüşlerine yer verilen 23 yaşındaki gösterici Andrey Pozniyakov, "Halk ya ayaklanacak ya da büyük bir müdahale olursa yeraltına inip partizanlık yapacaklar" diyor.

"Dönüşü olmayan nokta"
Konuya başyazılarından birini de ayıran Guardian yazıya "Hepimizi etkileyen kriz" başlığını atmış. Dikkat çeken satırlar şöyle;

"Ukrayna dünyanın uzun yıllardır karşılaştığı en ciddi kriz olabilir. Protestoların başlıca nedeni olan sorun, AB'yle işbirliği görüşmelerinin askıya alınması artık giderek daha az önemli bir hale geliyor. AB'yle müzakerelerin devam etmesi ve cumhurbaşkanının benimsediği Rusya'yla daha yakın ilişkilerden vazgeçilmesi talepleri, artık cumhurbaşkanı ve tüm adamlarının istifası ve yönettikleri yolsuzluklara bulaşmış, buyurgan ve yarı mafya rejimin yok edilmesi isteğinin gerisine düştü. Kiev'de o kadar çok insanın ölmesi ve sonra ülke çapında sözde terör operasyonları Ukrayna hükümeti, resmi muhalefet ve protesto hareketini artık dönüşü olmayan bir noktaya götürdü. Belki de en başından beri tutarsız ve etkisiz güç kullanan Yanukoviç, Putin'in tavsiyesiyle sertleşti"

Ambargo arayışı
Financial Times ise Avrupa Birliği liderlerinin Ukrayna'ya yönelik ambargolar için bastırdığını yazıyor.

Gazete üye ülke dışişleri bakanlarının bugün Brüksel'de konuyla ilgili acil bir toplantı yapacağını belirtiyor.

Financial Times ambargo arayışının şimdiye dek diplomatik çözümden yana tavır koyan Avrupa Birliği'nin politikasında önemli bir farklılığa işaret ettiğini kaydediyor.

Ancak bazı ülkelerin sert yaklaşımın ülkeyi bir iç savaşa sürüklenebileceğinden kaygı duyduğu, dolayısıyla 28 ülkenin de oybirliğini gerektiren ambargoların garanti olmadığı vurgulanıyor.

Gazete Fransa ve Polonya'nın öncülüğünü yaptığı bir grup ülkenin Almanya ve Çek Cumhuriyeti'nin desteğini aldığını, ancak Hollanda ve Finlandiya'nın hızlı bir karar vermekte isteksiz olduğu belirtiliyor. İspanya'nın da diplomatik çözümü tercih ettiği söyleniyor.

"AB daha sert tavır almalı"
Times ise başyazılarından birinde Avrupa Birliği'nin daha sert bir tavır takınması gerektiğini savunuyor ve Kiev'deki ölümlerden sonra Brüksel'in üzerinde bir ahlaki sorumluluk bulunduğunu vurguluyor. Gazete şöyle devam ediyor;

"Kiev'deki ölümler Avrupa Birliği için önemli bir ilke oluşturdu: Komşu ülkelerdeki çatışmalarda ebediyen tarafsız kalamaz. Yüksek Temsilci Catherine Ashton'ın savunduğu ortak Avrupa dış politikası arabuluculuğa odaklı ve düşmanlardan dost yaratmaya odaklanan bir tür yumuşak güç.

Ashton Balkanlar'daki sorunlarda dürüst bir arabuluculuk yaptı ve İran'la nükleer görüşmeleri hazırladı. Ancak AB Ukrayna'da bir oyuncu. Çatışmanın üzerinde değil, aksine tam içinde. Ukrayna'nın yüzünü batıya çevirmek istiyorlar. Bu çok sayıda Ukraynalı tarafından desteklenen meşru bir hedef. Avrupa'nın dış politikasının sınırları Rusya tarafından belirlenmemeli"

"Ekonomik cihat"
Financial Times, dünya haberleri sayfalarında İran'ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney'in Tahran'ın nükleer programı nedeniyle karşı karşıya kaldığı ambargoların etkilerine karşı ülkeyi harekete geçirmek için yaptığı "ekonomik cihat" çağrısına yer veriyor.

Hamaney'in "direniş" ekonomisi üzerinde odaklandığı ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye "ambargoları gözlemleme ve düşman için bedelini arttırma" çağrısı yaptığı kaydediliyor.

Gazete uzmanlara göre Hamaney'in açıklamalarının Tahran'ın bu hafta Viyana'da dünya güçleriyle başlattığı müzakerelere karşın ambargoların kısa sürede sona ermeyeceğine inandığını sergileyen açık bir gösterge olduğunu belirtiyor.

Financial Times AB ve ABD'nin uyguladığı bankacılık ambargolarının İran'ın petrol gelirlerini son iki yılda yarıdan fazla düşürdüğünü ve ulusal para birimini yüzde 50 oranında zayıflattığını hatırlatıyor.

Gazete ayrıca İran'ın ülke dışındaki bankalarda dondurulmuş 60 ila 100 milyar dolayında olduğu tahmin edilen gelirlere, ayrıca kapasitesinin çok altında çalışan başta petrol ve doğalgaz sektörü olmak üzere sanayinin canlanması için yabancı yatırımlara ihtiyaç duyduğunu vurguluyor.

"Suriyeli mülteci kadınlar ağır stres altında"
Guardian'da Lübnan'a kaçan Suriyeli kadınların sağlık durumuyla ilgili bir araştırmaya yer veriliyor. ABD'nin Yale Üniversitesi'nden uzmanların yaptığı araştırmaya göre kadın mülteciler ağır bir stres ve sağlık sorunları yaşıyor. Bu sağlık sorunları arasında hamile kadınlar arasındaki erken doğumların da bulunduğu belirtiliyor.

Çatışmadan kaynaklanan stresin kendisini aile içi şiddet şeklinde de gösterdiği vurgulanıyor.

Bazı kadınların eşlerinden dayak yedikleri, bazılarının da öfkelerini çocuklarından çıkartıkları ve buna sonra çok pişman oldukları söyleniyor.

Kadınlardan biri "Psikiyatriste ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. Çocuklarımı anormal bir şekilde dövüyorum. Sonra da çocuk uyuyunca pişman olup ağlıyorum. Ama bir sonraki gün yine geriliyor ve çocuğumu dövüyorum" diye anlatıyor yaşadığı durumu.

"Er Smith'i kurtarmak"
Times gazetesinde, oskar ödüllü "Er Ryan'ı kurtarmak" filminin senaryosuna çok benzer bir durumun Birinci Dünya Savaşı'nda yaşandığı yazılıyor.

Habere göre Margareth Smith Avrupa'daki siper savaşlarında beş oğlunu kaybetti. Bu sırada altıncı ve son oğlu er Wilfred Smith ise Fransa'da cephedeydi. Margaret Smith'in beş oğlunu ve savaş sırasında eşini de kaybetmesi üzerine yaşadığı kasabanın papazının eşi Kraliçe Mary'ye bir mektup yazıp, duruma müdahale etmesini ve oğlu Wilfred'in geri getirilmesini istedi. Böylece evine dönen Wilfred Smith uzun bir ömür sürdü ve beş çocuk yetiştirdi.

Almanya Basını
Süddeutsche Zeitung, tartışmalı internet yasasının Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından imzalanmasının değerlendirildiği bir yoruma yer veriyor;

“Bundan âlâ ironi olamazdı. Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, internetin gelecekte çok daha kolay bir şekilde sansürlenebileceğini duyurmak için Twitter'ı kullanıyor. Türkler, internet fanatiği olarak biliniyor. Bu yükselişin, eski medya organlarına getirilen sınırlamalarla da ilgisi var. Hükümetin büyük televizyon kanalları ile gazetelere uyguladığı sansür, internetin parlamasına yol açtı. Gezi protestocuları, Twitter ve Facebook üzerinden organize olmuştu. Gül'ün, yurt içi ve dışındaki eleştirilere rağmen imzaladığı yasa da tam olarak bunu hedef alıyor.”

Heilbronner Stimme'de de aynı konuda bir yoruma yer veriliyor:
“Erdoğan'ın otoriter dünya algısı içerisinde eleştiriye yer yok. Bu nedenle Başbakan, uzun zamandan bu yana medyayı baskı altına alıyor. Her tür internet sitesinin mahkeme kararı olmadan kapatılabilecek olması da bu dünya görüşü ile örtüşüyor. Bu tutumun, kişisel hakların korunması ile hiçbir ilgisi yok. Yasa, siyasi karşıtların arzu edilmeyen yayınlarını baskı altına almak için güçlü bir araç olacak.”

Alman basınında ağırlıklı olarak yer alan bir diğer konu da hükümet karşıtı gösterilere şiddetin karıştığı Ukrayna. Nürnberger Zeitung, eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in arabulucu olarak devreye girmesi önerisini değerlendiriyor:

“Sol Parti Meclis Grup Başkanı Gregor Gysi, Sosyal Demokrat Partili eski Başbakan Gerhard Schröder'i Ukrayna konusunda arabulucu olarak önerdi. Böylelikle, Ukrayna'nın kendi demokratik yoluna gidebilmesini sağlamak için, Schröder'in eski dostu Putin'i kendi tarafına çekebileceğini düşündü. Aslında bu doğru: Moskova olmadan çözüm olmaz. Fakat Schröder yan çizdi ve arabuluculuk rolünü Birleşmiş Milletler'e yükledi. Bu sinizmin sınırlarında dolaşan bir davranış. Zira Birleşmiş Milletler'in etkisinin ne denli kısıtlı olduğunu, Suriye örneği gayet iyi gösteriyor.”

Der Tagesspiegel'de ise Avrupa Birliği'nin, Ukrayna krizindeki rolü ele alınıyor:

“Acil olarak şiddetin durdurulması gerekiyor. Çağrılar yanlış değil. Fakat sorumlular Avrupa Birliği'ni bir güç odağı olarak görmeyi reddettikçe, bu çağrıların etkisi de hafif kalıyor. Başbakan Merkel, pazartesi günü Berlin'de Ukraynalı muhalifleri ağırladı ve onlara destek sözü verdi. Bir gün sonra ise Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç, şiddete dayalı bir çözümü dayatmaya çalıştı. Bu da bir iktidar göstergesi: Kiev ve Moskova yönetimleri, Almanya'nın ve AB'nin istek ve becerisini ölçerken, Ukrayna'da sert bir politika uygulamayı sürdürüyor. Berlin ve Brüksel'in önce yaptırımlar gibi hedefe yönelik icraatlar aracılığıyla saygı kazanması gerekiyor. Ancak ondan sonra müzakerelerin başarıya ulaşma şansı olur.”

İtalya Basını
İtalya'dan Corriere della Sera, Ukrayna krizi bağlamında, Almanya'nın Rusya ve Devlet Başkanı Vladimir Putin ile olan ilişkisini sorguluyor. "Almanya Putin ile Batı'nın arasında" başlıklı yorumda şu satırları okuyoruz:
"Ukrayna'daki kriz, Almanya'nın Rusya'ya karşı izlediği, Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'un inatla insan haklarını savunduğu tavra rağmen, genellikle iyi niyetli siyasi çizgisindeki çelişkilerin ortaya çıkmasını sağladı. Gerçekten de Berlin hükümetinin geçen aylardaki takındığı tavır bir çeşit çifte standardattı. Kremlin yönetimine güçlü bir baskı yapılmak suretiyle Kiev'deki göstericilerin dile getirdiği tezlere sağlam bir destek sunulmadı. Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier salı günü durumun tırmanması nedeniyle açıklamalarını sertleştirdi ve Kiev yönetimine yaptırım uygulanma ihtimalini dile getirdi. Rusya konusundaki düğüm sürüyor."

Ukrayna Basını
Ukraina Moloda gazetesi ise aynı konuyla ilgili, "Kiev'deki şiddet, politikacıların beceriksizliği" başlıklı yorumunda şu satırlara yer veriyor:
"Kiev'de, çatışmaların merkezinde şimdiye kadar oluk oluk kan aktı. Ukraynalı politikacıların uzlaşma bulma konusundaki beceriksizliği, çok şiddetli çatışmalara neden oldu. Ukrayna hükümeti şimdi protestoları boğmaya karar verdi: Ölü ve yüzlerce yaralı var."

İspanya Basını
İspanya'dan El Mundo gazetesi ise, "Ukrayna Devlet Başkanı iç savaşı engellemek zorunda" başlıklı yorumda şu satırlara yer veriyor:
"Ukrayna, protestoların başladığı günden beri en kanlı günü yaşadı. Kriz, uluslararası toplumun artık pasif kalamayacağı bir boyuta ulaştı. En fazla endişe verici olansa, organize radikal grupların, iç savaş benzeri bir ortamı provoke etmeye çalışmaları. Çok sayıda polisin linç edildiği unutulmamalı. AB sorunun çözümünün, anayasa reformunda ilerleme ve demokratik devlet başkanlığı seçimleriyle mümkün olduğu görüşünde. Ancak sonuç olarak Ukrayna'nın uçuruma yuvarlanıp, bir iç savaşın çıkmasını engellemek, Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in sorumluluğunda bulunuyor."

Hollanda Basını
Hollanda'dan de Volkskrant ise bugünkü sayısında, BM İnsan Hakları Komisyonu'nun Kuzey Kore'deki insan hakları ihlâllerine dikkat çeken raporunu ve uzmanların Kuzey Kore rejimi hakkında Uluslarası Ceza Mahkemesi'nde dava açılması yönündeki talebini ele alıyor:
"Bu geçici bir hayâl. Dış dünyanın bu kapalı ülkeye girme şansı yok ve ülkedeki halkı ağır biçimde etkilemeyecek başka bir yaptırım kararı alma şansı da yok. Sadece Çin, Kuzey Kore yönetimine baskı uygulayabilecek durumda. Ancak Pekin, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin devreye sokulmasına sıcak bakmadığını ilk fırsatta bildirdi. Çin terör rejiminden kaçan Kuzey Korelileri geri gönderdiği, utanç verici uygulamasına son vermeye bile hazır değil. Pekin, Kuzey Kore rejimi üzerindeki etkisini sürdürüyor ve bu sayede ülkenin çöküşünü engelleyebilmeyi umut ediyor."

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.