Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (24 Ocak 2014)


Daily Telegraph gazetesi, Recep Tayyip Erdoğan için rüzgarın ters yönden esmeye başladığını yazıyor.

Gazetenin ifadesiyle Erdoğan bir zamanlar Türkiye'yi on yılı aşkın süre engel tanımadan yönetmiş bir halk adamı, kelimenin tam anlamıyla bir popülist bir liderdi.

Ancak şimdi Tayyip Erdoğan'ın ''otokratik iktidarına karşı kendi kalesinde bir başkaldırıyla karşı karşıya olduğunu'' yazan Daily Telegraph, İstanbul Kasımpaşa'da -Başbakan'ın doğup büyüdüğü semtte- 65 yaşındaki bir AKP yandaşının şu sözlerini aktarıyor:

''Erdoğan mükemmel bir liderdi. Ama yeni birine ihtiyacımız var. Hala partide kalabilir, ama artık lideri olmasını istemiyorum.''

Gazete soruyor; Başbakan Erdoğan kendine en sadık seçmenlerle bile arasının açılmasına neden olaca ne yaptı?

'Paranoyak ve diktatörce'
Cevabın Tayyip Erdoğan'ın oğluna kadar uzanan yolsuzluk skandalında aranması gerektiğini yazan Daily Telegraph, hükümetin yargıçları, polisi ve savcıları görevden alarak verdiği öfkeli tepkinin de seçmenleri soğuttuğunu düşünüyor.

Habere eşlik eden fotoğrafta, üzerine boya atılmış, iki adamın yırtmakta olduğu bir Erdoğan posteri yer alıyor.

İngiltere'nin siyasi ağırlıklı gazeteleri arasında en yüksek tiraja sahip olan muhafazakar eğilimli Daily Telegraph, Başbakan Erdoğan'ın yolsuzluk suçlamalarına verdiği tepki nedeniyle giderek paranoyaklaşan ve diktatörce davranan bir lider görüntüsü çizdiği yorumlarına hedef olduğunu bildiriyor.

Gazete, durumun vehametinin bazı gözlemcilerin Türkiye'de demokrasinin kendisinin tehdit altında olup olmadığını sorgulamasından anlaşılabileceğini yazıyor.

Daily Telegraph, ismini vermediği bir Avrupa Birliği ülkesinden bir diplomatın şu sözleriyle devam ediyor: ''Türkiye'nin AB'ye girmesini destekliyoruz. Fakat şu anki durum, bunun gerçekleşmesini sağlayacak ivmeyi kaybetme riskini doğurdu.''

'Kozmetik' modernleşme
Geride bıraktığımız hafta Türkiye'de 96 yargıcın görevine son verildiğini ya da atandığını yazan ve bunlardan bazılarının yolsuzluk soruşturmasıyla alakalı hukukçular olduğunu vurgulan Daily Telegraph, Türkiye tarihinde yargının bu derece büyük bir yeniden düzenlemeden geçmediğini hatırlatıyor.

Gazete, Türkiye'deki siyasi karmaşanın arkasında, Tayyip Erdoğan'ın eski müttefikiyken şu an Başbakan'ın baş rakibi olan Fethullah Gülen'le arasındaki iktidar kavgasının yattığını anlatıyor.

Fakat, diyor Daily Telegraph, yolsuzluk soruşturmasını Başbakan'ı devirmeyi amaçlayan siyasi bir komplo olarak değerlendiren AKP'liler gerçeği söylüyor olsun ya da olmasın, bu karmaşa bir şeyi açığa çıkardı:

''Tayyip Erdoğan'a Türkiye'yi modernleştiren lider itibarı kazandıran reformların birçoğunun sadece kozmetik olduğu gün ışığına çıktı.''

Gazete, Türkiye'nin AB'ye giriş kriterlerine daha yakın ve yabancı yatırımcılarda daha çok güven uyandıran bir ülke konumuna gelmesine karşın, yolsuzluk skandalının yargı ve polis teşkilatı siyasi rakipler arasında bölünmüş bir devlet tablosunu gözler önüne serdiğini bildiriyor.

Lira düşüyor
Financial Times'ın sayfalarında ise, Türk lirasının önlenemeyen değer kaybına ilişkin bir haber var. Gazete, Türkiye Merkez Bankası'nın dün döviz piyasasına doğrudan müdahale etmesine karşın Türk lirasındaki düşüşü durdurmayı başaramadığını bildiriyor.

Financial Times, 2012'den bu yana ilk defa piyasalara doğrudan müdahalede bulunan Türkiye Merkez Bankası'nın dün gün içerisinde 3 milyar dolara varan miktarda döviz satışında bulunduğunu fakat liranın dolar karşısındaki değerinin gerilemeye devam ettiğini yazıyor.

Londra merkezli Standard Bank'ten ekonomist Tim Ash, ''Para piyasasına müdahalenin birinci kuralı bunu çok büyük miktarda gerçekeştirmek ve etkin olmasını sağlamaktır. Türkiye Merkez Bankası yeterince büyük bir adım atmadı.'' diyor.

Cari açık riski
Gazete, kimliğini gizli tutmak kaydıyla konuşan bir başka ekonomi gözlemcisinin ise, Merkez Bankası'nın müdahalesinin değil yardımcı olmak durumu daha da kötüleştirdiğini söylediğini aktarıyor. Bu gözlemciye göre Merkez Bankası'nın, para politikasını sıkılaştırmadığı takdirde, dolar satarak yaptığı bu müdahaleyi sürdürecek kaynaktan yoksun olduğu açıkça görüldü.

Financial Times, Amerikan Merkez Bankası'nın dolar pompayarak ekonomiyi canlandırma politikasından geri adım atmaya başlamasıyla, bundan en çok darbe yemeye açık ülkeler arasında Türkiye'nin ilk sıralarda yer aldığını, çünkü ülkenin cari açık sorununun sıcak paraya bağımlılığı da beraberinde getirdiğini bildiriyor.

Gazete, önemli bir payı devlet ihalaleri üzerinde yoğunlaşan yolsuzluk skandalının ertesinde Türkiye'nin doğrudan dış yatırım çekmekte zorlandığı yönünde işaretler alınmaya başlandığını kaydediyor.

Fakat bono yatırımcılarının henüz Türkiye'den kaçmadığını vurgulayan Financial Times, dün Ankara'da yüzde 5.85 faiz getirisi ile satışa sunulan 10 yıl vadeli 2 buçuk milyar dolarlık tahvil satışına talebin yüksek olduğunun bildirildiğini belirtiyor.

Almanya Basını
ABD Başkanı Barack Obama ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'i ülkedeki gerginliğin tırmandırılmaması hususunda uyarırken, Yanukoviç muhalefet liderlerinden Viktor Kliçko ile yaptığı görüşmede, istifa etmesi için yapılan talepleri ret etti. Badische Neueste Nachrichten gazetesi Ukrayna’daki tehlikeli durumu şöyle değerlendiriyor:
“Devlet başkanı gibi muhalefeti temsil eden dünya boks şampiyonu Vitali Klliçko, Yulya Timoşenko liderliğindeki Vatan Partisi’nin meclis grup başkanı Arseni Yazenyuk ve milliyetçi Oleg Tiyanibok da şiddetin tırmanmasından sorumludurlar. Siyasi güçlerini azami ölçüde gözlerinde büyüten bu isimler gerçekçi olmayan talepler öne sürüyorlar. Yanukoviç'ten, yüzünü yeniden Avrupa'ya çevirmesini istemek yerine azami taleplerinde diretiyorlar. Devlet başkanıyla hükümetin istifa etmesini ve cumhurbaşkanlığı ile meclislin yeniden seçilmesini istiyorlar. Bu talepler, anlaşmazlığı daha sakin bir mecraya yönlendirecek diyalog arayışına zemin oluşturamaz. Ukrayna öyle bir çıkmaza girdi ki, ihtilafa barış içinde çözüm bulunması beklenemez.”

Münih’te yayımlanan Süddeutsche Zeitung Ukrayna anlaşmazlığındaki Putin faktörüne değiniyor:
“Avrupa Birliği’nin Beyaz Rusya’ya yaptığı gibi Yanukoviç yönetimine de yaptırım uygulaması mutlaka netice verir. Çünkü Lukaşenko’nun aksine Yanukoviç köklü bir iktidar geçmişine sahip değil. Ukrayna’nın oligarkları ekonomik çıkarlarının tehlikeye girmesi durumunda cumhurbaşkanına sırt çevirirler. Jeostratejik çıkarlarını ön planda tuttuğunu gizlemeye ihtiyaç duymayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de bunun farkında. Putin’in amacı Moskova’yı, Avrupa Birliği karşısında kurmak istediği Avrasya Birliği’nin merkezi yapmaktır. Rusya çok önemli enerji hammaddesi ihracatçısı olarak baskı uygulamayı biliyor, hatta şantajdan bile kaçınmıyor. Aynı zamanda da ekonomik yardım kozunu oynuyor. Stratejik ortaklık çoktan realitelerin gerisinde kaldı ve yerini stratejik rekabete bıraktı. Avrupa Birliği Kiev’deki krize basit çözüm bulamaz. Ancak inandırıcılık kredisini tüketmemesi için de, Ukrayna’yı ne kendi haline ne de Rusya’ya terk edebilir.”

Fuldaer Zeitung, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmayı ele aldığı yorumunda şu satırlara yer veriyor:
“İsviçre Alplerinde buluşan dünya ekonomisinin baş aktörlerinin Tahran yönetimine siyasi sorumlulardan daha rahat davranması tesadüf olamaz. Nihayetinde 75 milyonluk İran ekonomik bakımdan son derece önemli bir Pazar olabilir. Öncelikle petrol sanayicilerinin kâr kokusu aldıklarında naz etmeyeceklerini herkes bilir. Ambargoları bypass etmekte ve Kaddafi gibi muktedirlerle iş yapmakta işadamlarının üstüne yoktur. Ama İran ile yakınlaşmanın ne kadar riskli olduğu da unutulmamalı. Ruhani’nin yaptığı davetin sadece oyun olduğu ortaya çıkarsa, yabancı yatırımcılar en kısa zamanda mollalara rehine olabilirler.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung da yorumunda Ruhani’nin Batı ülkelerine verdiği dostane mesajı ele alıyor:
“Ruhani, seçildikten sonra her fırsatta söylediklerini tekrarlayarak, İran’ın uzun anlaşmazlık yıllarının ardından Batı ile artık normal ilişkiler kurmak istediğini söyledi. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, İran’ın nükleer anlaşmaya yanaşmasının kapsamlı yanıltma kampanyasının bir parçası olduğu uyarısında bulundu. Gerçekten de, İran’ın nihai anlaşmayla ilgili müzakerelerde sadece jest yapmayıp somut tavizlerde de bulunmasına dikkat etmek gerekir. Ancak İsrail’in tepkisi de, Kudüs yönetiminin, Ahmedinecad’ın ideal düşman imajı çizdiği günlere dönmenin özlemini çektiği izlenimini uyandırıyor.”

Macaristan Basını
Budapeşte'de yayımlanan Magyar Nemzet adlı Macar gazetesi ABD'nin Suriye barış konferansında izlediği politikayı şöyle değerlendiriyor:
“Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry Montrö'de mantığa takla attırırcasına Suriye hükümetini, ülkesini teröristlerin toplanma yerine çevirmekle suçladı. Oysa bu aktörler, ABD ile müttefikleri tarafından finanse ediliyor. Öyle olmasaydı Beşar Esad her türlü kaygıdan uzak hükmetmeyi sürdürürdü. Suriye hiçbir zaman demokratik bir devlet olmadı. Ama küçüklerin okula, büyüklerin de işe gittiği işleyen bir devletti. Bu devlet artık yok. Her halükârda yeni bir Suriye doğacaktır. Cini yeniden, çıktığı şişeye sokmak mümkün değildir.”
Fransız Le Figaro Avrupa Birliği'nin Ukrayna politikasını eleştirdiği yorumunda şu satırlara yer veriyor:
“Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in vatandaşlık haklarını sınırlaması protestocuların radikalleşmesine yaradı. Ancak Yanukoviç'in koltuğu sağlam değil. Ukrayna, Batı yanlısı Batısıyla, Rusya sempatizanı Doğusu arasında ikiye bölündü. Finans ve ekonomi krizi çıkmaza giren siyasi duruma tuz biber ekiyor. Avrupa bu faktörleri dikkate alarak gerginliği gidermesi için hükümete baskı yapmalıdır. Ancak Ukraynalılara gerçekleşmesi mümkün olmayan Avrupa masalı anlatılmamalıdır. Ukrayna'da izlenecek stratejinin ilk şartı, Avrupa'nın önce Rusya ile ilişkilerini sağlam bir stratejiye bağlamasıdır.”

Norveç Basını
Muhafazakâr Norveç gazetesi Aftenposten, Ukrayna'daki protesto gösterilerini konu alan yorumunda, Avrupa'nın gelişmeleri etkileme imkânları üzerinde duruyor:
“Kiev'in merkezindeki sokak çatışmaları, bir hükümetin protestonun nedenlerini bertaraf etmek yerine, polisi göstericilerin üzerine sürmesinin nelere yol açabileceğinin en güzel örneğidir. Huzursuzluk daha fazla sürerse, diyalog umutları buharlaşıp gider. Onun yerini şiddet, karşı şiddet sarmalı alır ve şiddetin ülke sathına yayılma tehlikesi doğar. Uluslararası topluluk, Ukrayna'daki iktidar mücadelesinin sonucunu tayin edecek durumda değil. Bu zaten arzu edilecek bir çözüm olmaz. Ancak dış dünyanın tamamen aciz olduğu da söylenemez. Hem Avrupa Birliği, hem de ABD, Ukrayna'da olumlu rota değişikliğine yardımcı olacak araçlara haizdir. Aynı zamanda ekonomik yaptırım kozunu da kullanabilirler.”

Hollanda Basını
Amsterdam'da yayımlanan De Telegraaf adlı Hollanda gazetesi, İran'ın Batı ülkeleri ile uzlaşma arayışını konu alan yorumunda Tahran yönetiminin dünyanın gözünü boyamaya çalıştığını iddia ediyor:

“Tartışmalı nükleer programın geçici olarak dondurulması karşılığında ekonomik yaptırımların gevşetilmesinden cesaret alan İran, dış dünya ile ticari ilişkilerini canlandırmayı umuyor. Tahran yönetimi altı ülkeyle vardığı anlaşmanın dış ilişkilerinin düzelmesine ve ekonomisinin güçlenmesine yardımcı olacağını düşünüyor. Ancak ılımlı görünen Cumhurbaşkanı Ruhani, İran'ın nükleer teknoloji geliştirmekten katiyetle vazgeçmeyeceğini de söylüyor. Ruhani nükleer teknolojinin sadece barışçıl amaçla kullanılacağı teminatını veriyor. Bu ifade şüphe götürür. Anlaşıldığı kadarıyla İran yine süper güçlerin gözünü boyamayı deniyor. Tahran, önemli tavizlerde bulunmadan yaptırımların kısmen de olsa kaldırılmasını başardı. İran'ın bombaya kavuşma tehlikesi ortadan kalkmış değildir.”

(dw türkçe/bbc türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.