Header Ads

"Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması" Avrupa Basınında: "Erdoğan Mirasını Yok Etmeyi Göze Alıyor"


İngiltere Basını
İngiltere'de gazeteler bugün yoğunlukla Türkiye'de devam eden "yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına" yer veriyor. Gazetelerin yayınladığı analizler soruşturmanın Erdoğan'ın siyasi kariyerine ve uluslararası etkilerine odaklanıyor.

Financial Times bugün manşetini Türkiye'deki yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili gelişmelere ayırırken Andrew Finkel, gazete için kaleme aldığı makalede Başbakan'ın hazırlıksız yakalandığını ve "yenilmez görünümünü" kaybettiğini yazıyor.

Türkiye'deki "yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına" büyük yer ayıran Financial Times, manşetten duyurduğu haberde soruşturmanın bakanlardan başbakanın ailesine yayılmaya başladığı izlenimi oluşurken Erdoğan'ın "siyasi hayatta kalma mücadelesi verdiğini" öne sürüyor.

Financial Times, başbakanın gazetecilere yaptığı bir konuşmada savcıların soruşturmada ikinci bir dalga başlatmaya hazırlandığını söylediğini ve bunun hükümetini devirmek için planlanan bir "İstiklal Savaşı" olarak nitelediğini aktarıyor.

Gazete ayrıca Erdoğan'ın 10 bakanı değiştirmesinin piyasaları ve siyasi yorumcuları endişelendirdiğini, bunun sonucunda da liranın dolar karşısında rekor seviyeye gerilediğini yazıyor.

Financial Times, durumun Washington'da yakından takip edildiğini ve kendilerine konuşan bir Amerikalı dış siyaset uzmanının -Türkiye'nin Ortadoğu'daki Amerikan çıkarları için oynadığı rol göz önünde bulundurulduğunda- soruşturmanın "Amerika için büyük bir problem" haline dönüşebileceğini söylediğini aktarıyor.

Gazete, Washington'da bulunan Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nden Anthony Cordesman'ın "Türkiye kesinlikle önemli bir müttefik. [Bu] Türkiye'nin yakın tarihinde görülmüş en büyük siyasi krizlerden biri. Birkaç günde rutin bir yolsuzluk soruşturmasından iktidar mücadelesine dönüştü" dediğini aktarıyor.

'Başbakan yenilmez görünümünü kaybetti'
Financial Times gazetesi, manşetten duyurduğu Türkiye'deki yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili habere ek olarak Andrew Finkel imzalı bir makale de yayınladı.

Finkel makalesinde "hazırlıksız yakalanan Erdoğan'ın şimdi saldırıya geçtiğini" yazıyor. Makale şöyle devam ediyor:

"Yolsuzluk ve rüşvet skandalı daha patlak vermeden, iki hafta önce, Türk başbakan Recep Tayyip Erdoğan 10 yıllık iktidarının büyük bölümünde göründüğü gibi görünüyordu: yenilmez.

Ama Erdoğan Pakistan'dan Çarşamba günü döndüğünde bu görünümü yok olmuştu. Hatta o gün bu skandal hükümetinin köklerine yaklaştıkça 10 bakanını değiştirmek zorunda kaldı.

Eski Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar, başbakanın hareketlerinden haberdar olduğunu ve kendisiyle beraber istifa etmesi gerektiğini söyleme cüretinde bulundu.

Bu hızlı gelişen skandal, Erdoğan ve uzun süredir siyasi müttefiki olan Fethullah Gülen'le arasının açıldığını gösterdi ve başbakanın komutasına dair alışılmadık soru işaretleri doğurdu.

Erdoğan'la açık açık kavga ettikten sonra Milliyet gazetesinden kovulan Hasan Cemal "Erdoğan kendi başına emniyeti ve yargıyı kontrol etmek istiyor. Güçler ayrımının nasıl bir şey olduğu hakkında fikri yok." diyor.

Başbakanın sorunları bir hafta önce savcıların üst düzey memurlara ve işadamlarına dair operasyonlar gerçekleştirmesiyle başladı. Gözaltına alınanların arasında üç bakanın oğulları da var. Bunlarda ikisi hâlâ gözaltında. En şok edici tutuklama ise Halkbank'ın genel müdürü oldu. Kendisinin evinde ayakkabı kutularına saklanmış 4,5 milyon dolar nakit olduğu iddia ediliyor.

Bu ifşaatlar, istediği her şeyi yapmaya alışmış bir hükümette soğuk duş etkisi yarattı. 2003 yılında iktidara geldiğinden beri Erdoğan ülkenin kuvvetli ordusunun gücünü azalttı ve Cemal gibi muhalif gazetecileri kenara itti.

Hazırlıksız yakalanmış gibi gözüktükten sonra Erdoğan şimdi saldırıya geçmiş durumda. Zira soruşturmayı kendisinden intikam alma çabası olarak niteleyip reddetti. Bu sırada soruşturmaya bakan polisler görevlerinden alındı, yeni savcılar atandı ve hedef haline gelen bakanların istifa etmesi istendi. Ormana saklanmış ağaçlar misali bu üç istifa 10 yeni bakanın atandığı bir kabine değişikliğiyle gizlendi.

Geçmişte Erdoğan kürtaj, sezaryen doğum ve kız ve erkek öğrencilerin aynı evi paylaşmasına karşı düşüncelerini paylaşarak kendisini toplumun ahlak savunucusu olarak gösteriyor ve siyasi tabanını bir arada tutuyordu.

Ama bu tecrit stratejisinin işe yarayıp yaramayacağı belli değil. Savcı Muammer Akkaş açıklıkla başkaldırıp üstlerini istediği aramaları gerçekleştirmemekle suçladı.

Bu sırada Erdoğan'ın takipçilerini kullanarak soruşturmaları düzenlemekle suçladığı Gülen de uyguladığı baskıyı arttırdı. Kaydettiği bir videoda Gülen " Hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar.. Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan vermesin." dedi.

Karşılaştığı baskı altında hükümet Gülen'le beraber çalışan uluslararası bir komployu suçluyor. Eski ekonomi bakanı Zafer Çağlayan da olaylardan bir "faiz lobisini" sorumlu tuttu.

Türkiye Merkez Bankası bir süredir liraya destek olarak faizleri düşük tutmaya çalışıyor. Bunun nedeni de gelecek seneye kadar sermaye girişinin normale dönmesini bekliyor olmaları.

Global Source Partners'da uzman Murat Üçer "Merkez bankası yeni yılda bütün kötü şeyler ortadan yok olacağını ve lira üzerindeki baskıların hafifleyeceğini umuyor." Ama uzmanlar Mart ayında yapılacak yerel seçimlere kadar Erdoğan'ın bu siyasi kargaşanın içinde kalacağını düşünüyor."

Times: 'Başbakana en büyük tehdit onun sadık müttefiki'
Times gazetesi de dış haberler sayfasını Türkiye'deki soruşturmaya ayırmış. Soruşturmada son gelişmelerin detaylarıyla veren gazete, Suna Erdem imzalı bir analize de yer ayırıyor.

Erdem'in "Başbakana en büyük tehdit onun sadık müttefiki" başlıklı analizi şöyle: "Recep Tayyip Erdoğan siyasi kariyerini kurtarmak için çabalarken sadık arkadaşı Abdullah Gül olası halefi olarak görülüyor.

İngiltere'de okumuş olan ılımlı Cumhurbaşkanı Gül, destekçileri tarafından Başbakan'a daha sakin bir alternatif olarak görülüyor.

10 yılı aşkın süredir devam eden işbirlikleri sırasında Gül iyi polis rolünü, Erdoğan da ülkeyi sert biçimde yeniden şekillendiren kötü polis rolünü oynadı.

Cumhubaşkanının başbakanla Kremlin stilinde görev değiştirmesi gerekebileceği dillendirilse de arkadaşlıklarında çatlaklar oluşmaya başladı.

Yaz aylarında İstanbul'da patlak veren protestolara sert tepkisinden dolayı AKP yurtiçinde ve dışında kınanırken Gül daha yumuşak bir yaklaşım izledi. Erdoğan'ın takipçilerinin kendisini indirmeye çalışmakla suçladığı Fethullah Gülen de [Gül gibi] davrandı.

Her ne kadar siyasi gözlemciler ikiliyi müttefik olarak görmese de Gül'ün Gülen destekçisi olarak tasvir ediliyor. Yine de şimdi tüm gözler Cumhurbaşkanı'nın benimseyeceği konuma çevrilmiş durumda.

Eğer Gül [Gülen'in] yanında yer alırsa Erdoğan'ın işi bitmiş demektir. Gittikçe kendini soyutlayan Erdoğan, siyasi kariyerinin hayatta kalması için eski arkadaşını kendine yakın tutmak zorunda olduğunun farkında."

Telegraph: 'Görevde kalma çabası'
Telegraph gazetesi için haber kaleme alan Richard Spencer, Başbakan Erdoğan'ın oğlunun da isminin yolsuzluk soruşturmasına karışmasıyla "görevde kalmaya çabaladığını" öne sürüyor.

Spencer, üç bakanın istifa etmesinin ardından Erdoğan'ın azimle savunma durumuna geçtiğini ve hatta bir bakan da dahil olmak üzere kendisine çeşitli kişilerce yöneltilen istifa çağrılarını reddettiğini hatırlatıyor.

Spencer ayrıca savcıların Bilal Erdoğan'ın yönetim kurulu üyesi olduğu TÜRGEV'i incelediğini Erdoğan'ın kabul ettiğini yazıyor. Telegraph'ta yayınlanan haberde TÜRGEV tarafından Fatih Belediyesi'ne kiralanacak bir yurdun inşaat planlarına yapılan değişikliklerin de gözden geçirildiği hatırlatılıyor.

Erdoğan'ın TÜRGEV aracılığıyla kendisine ulaşılmaya çalışıldığını söyleyen Spencer'ın haberi şöyle devam ediyor:

"Yolsuzluk iddiaları hükümetin, emniyet ve yargının işlerini büyük ölçüde askıya aldı. Yargı ve emniyet Erdoğan'ın eski İslamcı müttefiki Fethullah Gülen'in kalesi halinde.

Erdoğan büyük sayıda polisi görevlerinden aldı. Bunu yolsuzluk soruşturmasını engellemek için yaptığı iddia ediliyor. Üç bakan istifa ettikten sonra da kabineyi büyük ölçüde değiştirip kendine yakın kişileri hükümete dahil etti. Bunların arasında milletvekili olmayan bir İçişleri Bakanı da var.

Barış görüşmelerine yaklaşıldığı bir dönemde komşusu Suriye'deki muhaliflerin önemli bir müttefiki olan Türkiye'de görülen bu çatlağın ciddi uluslararası etkileri olabilir.

Bunun sonucunda Türkiye'nin kuşkulu ilişkileri olan İran da olaylardan ikincil olarak etkilenebilir."

Almanya Basını
Berliner Zeitung savcıların koşullar ne olursa olsun görevini yapması gerektiğini vurgulayan bir yorum yapıyor:

“İyi haber şu: Eskiden farklı olarak şimdi ordu bir devlet krizine müdahil olmuyor. Bu sefer hukuk devletinin ve kuvvetler ayrılığının güçleri sert önlemler alıyor. İçine İslami Fethullah Gülen ağı tarafından sızılmış bile olsa Türk yargısı, yürütmenin yüksek baskısına rağmen hukukun geçerli olmasını sağlamakla yükümlü. İstanbul'daki savcılar somut kanıtlar öne sürmek ve yolsuzluk bataklığını kurutmada başarılı olursa krizden Türk demokrasisi güçlenerek çıkar.”

Mitteldeutsche Zeitung Türkiye'deki siyasi gelişmeleri ülkenin Avrupa Birliği üyeliği açısından değerlendiren bir yoruma yer veriyor:

"Bu Türkiye’nin Avrupa perspektifi açısından ne anlama geliyor? Bu skandaldan önce hiç kimse Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmaya hazır olduğunu ileri süremezdi. Bunun için demokrasi açıkları çok büyük. Ama aksayan sadece hukuk devleti yapıları değil. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç polisten sorumlu içişleri bakanının oğlunun gözaltına alındığından "en son" haberdar olmasını eleştiriyorsa bu şunu gösterir: Ankara’da bazıları demokrasinin bir temel prensibi olan kuvvetler ayrılığı düşüncesinden açıkça hiçbir şey anlamamışlar. Avrupa Birliği kaygı açıklaması yaptı ve Türk hükümetini yargının bağımsızlığını ve kuvvetler ayrılığını koruma konusunda uyardı. Avrupa Erdoğan’ın suçlamalar karşısında ne yapacağını yakından izleyecek. Yolsuzluk skandalı ülkenin gelecekte Avrupa Birliği ile ilişkilerinde bir mihenk taşı olacak."

Westdeutsche Zeitung yorumunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın zemin hâkimiyetini kaybettiğini belirtiyor:

"Recep Tayyip Erdoğan parlak bir geleceğe dair birçok umut ve vaatle Başbakanlık görevine gelmişti. Çok geniş bir kesim tarafından coşkuyla karşılanan programı modernleşme, adalet, ılımlı bir İslamlaşma, Avrupa Birliği’ne yüzünü dönme ve kayırıcılık ekonomisinin sonu anlamına geliyordu. Tüm bunlardan eser kalmadı. Ülkenin tarihindeki en büyük yolsuzluk skandalı Erdoğan’ın makamına mal olabilecek sadece geçici bir tepe noktası. Zira kapalı kapılar ardında, karanlık işlerle milyonları istifleyen bakan oğulları ve devlet bankası şefi muhafazakar hükümet partisi AKP’nin iktidarını üzerine inşa ettiği temiz adam imajına uymuyor. O nedenle kabinede yaptığı değişiklik de bir kurtuluş değil. Daha ziyade halkın arasından gelen siyasetçinin zemin hâkimiyetini kaybetmesi anlamına geliyor. Ekonomi zayıflıyor, ordunun sadakati şüpheli. Bir zamanların modernleştiricisi, kadınlara üç çocuk öğüdünden karma yurtların kapatılmasına, laik geleneklerin terk edilmesiyle reform karşıtı olduğunu ortaya koydu. Ve Köln’de Türk diyasporasına açıktan açığa buradaki topluma entegre olmamaları uyarısı yaptığı meşhur konuşmasının ardından sadece Almanya ile ilişkiler zedelenmiş değil. Avrupa Birliği ile bağlardan da artık kimse söz etmiyor. (...) Erdoğan’ın yıldızı sönüyor. Polis içindeki Stalinist tarzdaki temizleme kampanyası da bunu değiştiremeyecek.“

Allgemeine Zeitung yorumunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Mustafa Kemal Atatürk arasında bir karşılaştırma yapıyor:

"(Erdoğan) modern Türkiye’nin ikinci babası olarak tarihe geçmeyi ne kadar da isterdi. Gerçekten de Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra Doğuyla Batı arasındaki köprüyü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kadar kalıcı bir biçimde değiştiren olmamıştır. Simit satıcılığından çok çalışarak uluslararası düzeyde dikkate alınan bir devlet adamı olmayı başaran Erdoğan geride kalan 11 yılda ordunun gücünü tırpanladı, İslami Anadolu ile modern devleti uzlaştırdı ve Türk ekonomisinin nefes kesici biçimde büyümesini mümkün kılan ve bundan faydalanan bir orta tabakanın temellerini attı. Türkiye’deki güncel yolsuzluk skandalı, görünüşte kadir-i mutlak olan başbakanı, birkaç ay önce şehirli Facebook kuşağının Gezi protestolarından daha fazla kıyamet gününe yaklaştırıyor. Yolsuzlukla mücadele vaatleriyle tarihî başarılara imza atan Erdoğan’ın "ak partisinin“ diğer hükümetler gibi arpalık dağıttığı, bir çırpıda kamuoyunun geniş kesimlerinin gözü önüne serildi. Erdoğan’ın uluslararası komploya dikkat çeken her zamanki tepkileri ve kabinenin yarısını değiştirmek gibi acele reaksiyonları, ona bu kez sadece sınırlı ve kısa vadeli olarak yardımcı olacak. Zira bu kez Erdoğan’ın karartma politikasından memnun olmayanlar uzun ve geniş bir sıra oluşturuyor."

Avusturya Basını
Avusturya'dan Der Standard gazetesi yorumunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oyunu kuralına göre oynamadığı eleştirisinde bulunuyor:

“Türkler tıpkı yabancı ülkeler gibi yargının yolsuzluk soruşturmalarını sırf kendi kişiliğine yönelik bir saldırı olarak gören hükümet başkanını şaşkın gözlerle izliyor. Erdoğan kendini devletin cisimleşmiş hali olarak gördüğü için bundan Türkiye'ye yönelik bir saldırı çıkarmaya çalışıyor. Dışişleri Bakanı tarafından da tekrarlanan, açıklama amacıyla için komplo teorileri üretilmesi ve -çok daha kötüsü- otokratik talimatların genelgeyle iletilmesi demokratik kuvvetler ayrılığı dengesini bozuyor: Yargı ve polis Erdoğan'ın rotasına sokuluyor. Bir hukuk devletinde yürütme, hâkimler ve savcıların yetkileri dahilinde olan işi yapmalarına imkân tanır. Sorun şu ki Türk hükümet başkanı, oyunu kurallarına göre oynamak istemiyor. Zira bu Erdoğan'ın tümüyle kontrol edemeyeceği bir oyun ve 11 yıldır yönetimdeki muhafazakâr Müslüman partiye ait, çok alıcı bulan iki unsuru yok ediyor: Ahlak ve ekonomik canlanma.”

İsviçre Basını
İsviçre'den Neue Zürcher Zeitung Başbakan Erdoğan tarafından verilen tepkiyi eleştiren bir yoruma yer veriyor:

“Hükümete yakın 50'den fazla kişi ve şirket hakkındaki yolsuzluk soruşturmasına yaz başındaki Gezi protestolarına verdiği tepkinin aynısını veriyor: Yabancı ülkelere sövüp sayıyor, tehlikeli komplo teorileri yayıyor ve büyükelçilerin sınır dışı edilmesi tehdidini savuruyor. Bu otoriter kasılma demokratik siyaset açısından hayal kırıklığı yaratmakla kalmıyor. Ekonomik açıdan da riskli. Türk ekonomisi büyük bir sırça köşke o kadar benziyor ki. Kırılganlık evvela yüksek cari işlemler açığından kaynaklanıyor. Bu açığın yüzde 80'i yurtdışından gelen kısa vadeli portföy yatırımlarıyla finanse ediliyor. Bu ‘sıcak para' Türkiye'ye ne kadar kolay akabiliyorsa, uluslararası yatırımcıların Türkiye'ye güvenini kaybetmesi halinde aynı hızda da geri çekilebiliyor.”

Hollanda Basını
Hollanda'dan De Telegraaf gazetesinin Türkiye'deki siyasi gelişmelerle ilgili yorumu ise şu şekilde:

“Başbakan Erdoğan 10 bakanı değiştirerek siyasi açıdan hayatta kalabilmek için bir kurtarma girişiminde bulundu. Partisi AKP ile arka arkaya üç kez parlamento seçimlerini kazanan ve 11 yıldır iktidarda olan Başbakan daha önce hiç böyle bir siyasi kriz yaşamamıştı. Erdoğan ile dostluk içindeki farklı bakanlar ve şirketler büyük çaplı yolsuzluklara bulaşmış görünüyor. İstanbul, Ankara , İzmir gibi kentlerde binlerce gösterici Erdoğan'ın istifasını talep ediyor. Ancak Başbakan, durumdan kendisi için sonuçlar çıkarmaya ayak diriyor. Tüm bunların sonucunda Türk Lirası son günlerde tarihi bir değer kaybı yaşadı.”

İspanya Basını
İspanya'dan sol liberal El Pais gazetesi “Erdoğan mirasını tehlikeye atıyor” başlıklı bir yoruma yer veriyor:

“İslamcı hükümet partisi AKP içindeki iktidar mücadelesi Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı zora sokuyor. Yolsuzluk skandalı partinin itibarını harap ediyor ama hükümet başkanı etkilenmemiş görünüyor. Erdoğan karşı saldırıya geçiyor ve emniyet teşkilatı yönetimi içerisinde bir temizliğe girişiyor ve uluslararası komplodan söz ediyor. Bu otokratik bir egemenin tipik tepkisi. Erdoğan bir zamanlar tartışmasız bir lidere dönüşmüştü. Ama şimdi Türkiye'deki ekonomik canlanma azaldı, Avrupa Birliği ile müzakereler çıkmaz yola girdi. Erdoğan iktidara yapışıyor ve mirasını yok etmeyi göze alıyor.”

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.