Avrupa Basınında Bugün (18 Aralık 2013)
İngiltere BasınıTürkiye'de siyaset, bürokrasi ve iş dünyasını sarsan son yılların en büyük yolsuzluk operasyonu bugün İngiliz gazetelerinde geniş yer buluyor.
Operasyonda aralarında İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan ve Çevre Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar da dahil olmak üzere 50'den fazla kişi gözaltına alınmıştı.
Guardian, operasyonun Başbakan Erdoğan üzerindeki baskıyı arttırdığını ve yerel seçimlere aylar kala hükümette bir şok dalgasına yol açtığını yazıyor.
İstanbul'dan Constanze Letsch imzalı haberde, dünkü eş zamanlı baskınların Gezi Parkı protestolarından bu yana Başbakan Erdoğan'ın iktidarına yönelik en büyük başkaldırı olduğu ifade ediliyor.
Gözaltıların Erdoğan yönetiminin kalbine kadar girdiği, hükümete yakın iş adamlarının da gözaltına alınanlar arasında olduğu, gözaltıların yolsuzluk, rüşvet ve ihaleye fesat karıştırma gibi suçlamalarla yapıldığı belirtiliyor.
Guardian, bu beklenmedik gözaltı dalgasının Erdoğan hükümeti ile eski müttefiki Gülen hareketi arasındaki çatışmanın kızıştığını gösteren kuvvetli bir işaret olarak yorumlandığını aktarıyor.
Haberde, gözaltına alınanlar arasında üç bakanın oğlunun yanı sıra, devlet denetimindeki Halkbank'ın Genel Müdürü'nün, AKP'ye bağlı bir belediye başkanının (Fatih Belediye Başkanı) ve inşaat sektöründe faaliyet gösteren Ali Ağaoğlu, Osman Ağca ve Emrullah Turanlı gibi iş adamlarının da olduğu bilgilerine de yer veriliyor.
Savcılık ve emniyetten konuyla ilgili kendilerine bir açıklama yapılmadığının belirtildiği haberde, sosyolog Yaşar Adanalı'nın şu görüşleri aktarılıyor:
"Gözaltılar, mevcut siyasi ve iş dünyası elitini en yumuşak noktalarından vuruyor: İnşaat ve yolsuzluktan. Emlak sektöründe ya da altın ticaretinde böylesi anlaşmaların yapılıyor olması şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan böyle bir operasyonun mümkün olması.
"AKP'nin seçim kampanyaları hep dev inşaat projelerini temel alır. Böylece Türkiye'nin istikrarlı bir şekilde büyüdüğü, herkesin zenginleştiği mesajı verilir. Şimdi hükümetin tam da bu sektörlerde yolsuzluklara dayalı bir sistem kurmakla suçlanması, seçimler öncesinde onlara verilebilecek en büyük zarar."
Financial Times da Türkiye'nin dünkü baskınların ardından "çalkalandığı" tespitinde bulunuyor.
Türkiye'de bakanların dokunulmazlıkları olduğu için gözaltıların yasal olarak hükümete mümkün olan en yakın noktaya kadar geldiğini yazan gazete, Başbakan Erdoğan'ın konuyla ilgili olarak içeride ve dışarıdaki "karanlık odaklar" tarafından kurulmuş bir "tuzak" değerlendirmesi yaptığı aktarılıyor.
Daniel Dombey imzalı Financial Times haberinde de hükümet ile Gülen hareketi arasındaki çatışmaya dikkat çekiliyor ve bazı hükümet yetkililerinin Gülen hareketini "devlet içinde devlet" olarak nitelendirdiği yazılıyor.
Haberde, operasyonu Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün yönettiğine de vurgu yapılıyor ve Öz'ün Gülen hareketi ve emniyet arasındaki ilişkileri eleştiren iki gazetecinin, Ahmet Şık ile Nedim Şener'in tutuklanmasında rol oynadığına dikkat çekiliyor.
Haberde Gülen hareketinin operasyonla herhangi bir bağlantısı olduğu yönündeki iddiaları reddettiğine de yer veriliyor.
Times'ın konuyla ilgili haberinin başlığı ise: "Toplu gözaltılar Türkiye'nin Başbakanını bir yolsuzluk skandalına sürüklüyor."
Times haberinde de diğer gazetelerde olduğu gibi gerek operasyon hakkındaki bilgiler gerekse AKP hükümeti ile Gülen hareketi arasındaki ilişkiler ayrıntılı olarak okuyuculara aktarılıyor.
Haberde Radikal yazarı Cengiz Çandar'ın şu görüşlerine de yer veriliyor:
"Yargı, yanına bazı emniyet güçlerini de katarak, iktidarın kalbini hedef aldı. Bunun geçmişte bir emsali yok."
Haber, yolsuzluk skandalının hükümete Gezi olaylarından daha çok zarar verebileceğini söyleyen Çandar'ın şu sözleriyle son buluyor:
"Bu artık bir iç savaş. Bütün tartışma yolsuzluğa dayalı ve bu hükümet için Aşil'in topuğu (en zayıf noktası) olabilir."
Kırılgan beşli
Financial Times'da yer alan bir diğer haberde ise Amerikan Merkez Bankası Fed'in tahvil alımlarını kademeli olarak azaltacağı yönündeki açıklamanın beklendiğine dikkat çekiliyor.
Bunun Morgan Stanley tarafından "kırılgan beşli" olarak nitelendirilen ülkeleri özellikle etkileyebileceği yazılıyor.
"Kırılgan beşli" arasında Türkiye de var.
Financial Times muhabiri Daniel Dombay'in değerlendirmesinde, Türkiye'deki bazı yatırımcıların eğer faiz oranları düşük tutulursa Fed'in açıklamasının etkisinin düşük olacağı tahmininde bulundukları belirtiliyor.
Türkiye'nin kamu borçlanmasının sağlıklı seviyelerde, bütçe açığının da düşük olduğu; buna karşın sıcak paraya çok bağımlılığı bulunduğu ifade ediliyor.
Mevcut cari açığın yüzde 80'inden fazlasının doğrudan yabancı yatırımlardan ziyade, kısa vadeli fonlarla kapatıldığı belirtiliyor.
Yazıda ayrıca, Türkiye'nin ilk kez cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidecek olması, siyaset sahnesindeki çatışmalar ve son gözaltı dalgasısının da risk algısı yaratabileceği ifade ediliyor.
Almanya BasınıMünchner Merkur gazetesi konu ile ilgili yorumunda federal hükümette Sosyal Demokratlarla koalisyon kuran Hristiyan Demokratların Hessen eyaletinde Yeşillerle koalisyona gitmesine dikkat çekiyor:
“Sosyal Demokrat Parti’nin kutlama haftaları geride kaldı, en azından şimdilik. Başbakan sabırla bekledi. Dün nihayet onun günüydü. Merkel de kendi tarzında bu günü yaşadı. Sosyal Demokratlar en iyi hasımlarını başbakan seçmeden önce sabah haberlerinde Hessen eyaletinde Hristiyan Demokrat Birlik ile Yeşiller’in koalisyon yaptığını öğreneceklerdi. Merkel böylece yeni ortaklarının önümüzdeki yıllarda Berlin’deki koalisyonda kalması için gerekli önlemleri almış oldu. Sosyal Demokrat Parti’nin üye oylaması varsa Başbakan’ın da Yeşiller’i var. Eğer SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel ve ortakları acımasız tabanı gösterip taleplerine razı etmek isteyecek olurlarsa, Merkel de istediği zaman yedek koalisyon ortağı kozunu oynayabilir.”
Stuttgarter Zeitung üçüncü kez başbakan seçilen Angela Merkel’in yönetim tarzının olumlu ve olumsuz yanlarını ele alan bir yoruma yer veriyor:
“Angela Merkel her tür iç kutuplaşmanın önüne geçiyor, dış koşullara tepki vermeyi tercih ediyor, yönetmekten çok bir yatıştırıcılık görevini üstleniyor. Bu da ülkeye hiç zarar vermiyor. Almanya neredeyse yara almadan malî ve ekonomik krizden geçmeyi başardı. Buraya kadar her şey yolunda sayılabilirdi. Ama bir de içinde bulunulan ana odaklı hareket tarzı, dönüşüm konusundaki irade eksikliği ve modernleşme isteksizliğinin acısının birkaç yıl içinde çıkacağı yönünde gittikçe artan tereddüt olmasaydı…”
Bonn’da yayımlanan General-Anzeiger gazetesi yorumunda Angela Merkel’in başbakanlık görevinde uzun süre kalmak istemesinin pek hayırlı olmayacağı uyarısında bulunuyor:
“Önümüzdeki tam dört yıl Angela Merkel’in üçüncü görev dönemi mi olacak? Dün büyük koalisyon çoğunluğuyla seçilen başbakanın hiç kuşkusuz fiziksel iş görme yeteneği ve duygusal bağlılık bakımından bir eksiği yok. Ne var ki dış politikada hiç kuşkusuz tarihî bir şahsiyet olan Helmut Kohl’ün 1998 yılında beşinci kez başbakanlığa aday olma ısrarıyla Hristiyan Demokrat Birlik ve kendisini nasıl bir çıkmaza sürüklediğini bizzat yakından yaşadı. Uzun süre başbakan olmak bir süre sonra bıktırıcı, medya açısından aracılık edilmesi zor bir hal alıyor ve yaptırım gücünü kaybetmek anlamına geliyor.”
Münster’de yayımlanan Westfälische Nachrichten gazetesi kurulan koalisyon hükümetine ilişkin olumsuz bir öngörüde bulunuyor:
“Angela Merkel’in başbakan seçilirken Büyük Koalisyon’u oluşturan partilerin milletvekili sayısından 42 oy eksik almış olmasını abartmadan yorumlamak gerekirse, şunları söylemek mümkün: Merkel yönetimindeki önceki hükümetlerden farklı olarak bu kez daha ilk günden bu ittifakın gerçekten dört yıl dayanıp dayanamayacağı sorusu beliriyor. Bunun sebebi başbakanın eksik oy alması değil ortada büyük ortak bir fikrin, bir projenin olmaması. Bu koalisyon ortak üst başlıklarda toplanmış bir koalisyon. Bu üst başlıkların ağırlıklı çoğunluğu SPD’nin genel merkezinde hazırlandı ve hayata geçirilmeleri için kendilerine onaylatılan SPD tabanı da güvensizlik beslemeye devam edecek. Şimdiden kesin olan bir şey varsa o da bu koalisyonun çatırdayan bir koalisyon olacağı.”
Lüksemburg BasınıLüksemburg'da yayımlanan Luxemburger Wort gazetesi Avrupa'nın Angela Merkel liderliğindeki Alman hükümetinden beklentilerini şu sözlerle yorumluyor:
“Asgari ücret ve emeklilik maaşları gibi konularda Hristiyan Birlik Partileri'nin (CDU/CSU) Sosyal Demokrat Parti'ye yaklaşması, ileride sosyal sorunların hem Avrupa Birliği hem Berlin düzeyinde daha fazla ciddiye alınacağı yönündeki beklentiyi güçlendiriyor. Yine de Avrupa Birliği içindeki ortakların çok büyük bir umut beslememesi gerek. Yunanistan, Kıbrıs, Portekiz gibi kriz ülkelerine karşı Berlin malî politik açıdan gelecekte de haklı olarak fazla yumuşaklık göstermeyecektir. Angela Merkel başbakanlığında ve Wolfgang Schäuble'nin maliye bakanlığı altında temelden bir rota değişikliği olmayacak, her ne kadar Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel ve Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ters yöne doğru kürek çekmeye çalışacak ve kendi renklerini ortaya koymak isteyecek olsalar da. Toplamda tüm veriler Almanya'nın Avrupa ve dış politikasında bir sürekliliğe işaret ediyor, SPD bir takım izler bırakacak olsa bile.”
İtalya BasınıSol liberal İtalyan gazetesi La Repubblica ise Alman hükümetinin izleyeceği politikalar hakkında daha iyimser bir yoruma yer veriyor:
“Büyük sürprizler ortaya çıkmadı ama zaten beklentiler de büyük değildi. Yani üçüncü Merkel hükümetinin Almanya'sı biz Avrupalıları hayal kırıklığına uğratamaz. Daha yardımsever, daha açık ve dayanışma konusunda sert içerikli Alman öğretisinin yorumunda daha az katı olan bir Berlin ümit edebiliriz. Hepsi bir arada düşünüldüğünde hedefli ve etkili tedbirlerle canlanmaya eğilimli bir hükümet bekleyebiliriz. Sosyal Demokratların 84 gün süren görüşme ve müzakerelerin ardından hükümete dâhil olmuş olması bir çatlak oluşturuyor. Bunun ne kadar büyük olduğunu yakında göreceğiz. Angela Merkel'in masaya koyduğu ilk kartlara bakıldığında ise büyük bir sürpriz beklememek gerekiyor. Her şey yavaş yavaş gelişecek, aceleci bir tarzda değil.”
Rusya BasınıRus Kommersant gazetesi ise yorumunda yeni hükümetin Alman Rus ilişkileri açısından bir değişiklik yaratıp yaratmayacağını irdeliyor:
“Angela Merkel Almanya'nın yenilenmiş hükümetini üçüncü başbakanlık dönemine götürüyor. Kabineden her şeyden önce, emeklilik maaşları ve vergiler yeniden düzenlenirken ekonomiyi aynı rotada tutması bekleniyor. Rusya ile ilişkilerde temelden bir değişiklik ise beklenmiyor. Savunma bakanlığına Angela Merkel'in halefi olarak görülen Ursula von der Leyen'in getirilmesi önemli. Bu görev hiç kuşkusuz kariyerinin en ciddi zorluğu olacak. Von der Leyen Alman Ordusu'nda reformlar yapmak, Afganistan'dan geri çekilmeyi sağlamak ve Avrupa Birliği'nin dış ve savunma politikalarının şekillendirilmesine katkı sağlamakla yükümlü.”
Hollanda BasınıHollanda'dan De Telegraaf gazetesi ise yeni hükümetin önündeki çetin görevlere dikkat çekiyor.
“Alman hükümetinin işi kolay zira parlamentodaki üçte iki çoğunluğa sırtını yaslayabilir ve bu sayede sol muhalefetle hiç zorlanmadan oynayabilir. Ne var ki Federal Cumhuriyet'in önünde büyük ve zorlu görevler bulunuyor. Euro Krizi'nin giderilmesi için uzak arayla en çok ödemeyi doğudaki komşularımızın yapması gerekecek. Ama ekonomileri iyi gittiği müddetçe barikatların üzerine çıkmayacaklardır. Ayrıca Almanya'nın yaklaşık 20 milyonluk bir yaşlı nüfusu bulunuyor ve çözülemeyecek sorunları beraberinde getiren bu sürekli artan yaşlanmayla ilgilenmesi gerekiyor. Yeni hükümet takımının kendisini kanıtlaması gereken önemli alanlardan biri de enerji tedariki olacaktır.”
(dw türkçe/bbc türkçe)
YORUM YAZIN