Avrupa Basınında Bugün (11 Aralık 2013)
İngiltere Basınıİngiliz gazetelerinin bu sabahki ana sayfa manşetlerinde, geçen hafta yaşamını yitiren eski Güney Afrika Cumhurbaşkanı Nelson Mandela için dün Johannesburg’da düzenlenen dev cenaze töreni var.
Times, dünkü törende binlerce Güney Afrikalı’nın ülkenin Cumhurbaşkanı Jacob Zuma’yı toprağa verdiğini belirtiyor ve törende kitlenin tavrıyla Mandela’ya olan sevgisi kadar Zuma’ya olan tepkisini de gösterdiğini ortaya koyduğunu yazıyor.
Times kapak fotoğrafı olaraksa, ABD Başkanı Barack Obama, İngiltere Başbakanı David Cameron ve Danimarka Başbakanı Helle Thorninh-Schmidt’in kendi kendilerinin fotoğrafını çektikleri ve bu sırada First Lady Michelle Obama’nın gergin göründüğü fotoğrafı kullanmayı tercih etmiş.
Törene Obama damgasını vurdu
Independent, törende stadyumun sadece üçte birinin dolmasına dikkat çekiyor.
Gazeteye göre törene damgasını vuranlar konuşmasıyla ABD Başkanı Barack Obama ve izleyici kitlesi oldu.
Daily Telegraphda ana sayfasında yine Obama, Thorninh-Schmidt ve Cameron’ın kendi kendilerini görüntüledikleri fotoğrafı kullanıyor.
Gazete dün tarihi bir gün yaşandığını ve dünya liderlerinin Mandela için birleştiğini aktarıyor.
Guardianise Mandela gibi birisi için dünkü törenin ruhunun eksikli olduğunu yazıyor.
Ses sisteminin kötü olduğu, stadyumun dolmadığı ortamda Zuma’nın yuhalandığının ve ıslıklandığının altını çiziyor gazete.
Gazeteye göre dün herkesin kendisini dinlemesini sağlayan tek bir konuşmacı vardı o da Obama’ydı.
Guardian, törene Obama’nın damgasını vurduğunu belirtiyor.
Ankara ile Erbil arasındaki petrol anlaşmasıyla ilgili sorular
Financial Times’ta bugün Türkiye’yle ilgili iki haber birden bulunuyor.
Haberlerin ikisinde de gazetenin Türkiye muhabiri Daniel Dombey imzası var.
İlk haber Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile arasındaki petrol boru hattı anlaşmasıyla ilgili.
Haberde özetle Türkiye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki petrol anlaşmasını tarafların açığa vurduğu ancak anlaşmanın hayata geçirilmesi noktasında birçok soru işaretinin bulunduğu belirtiliyor.
Dombey'e göre ortadaki durumu karmaşıklaştıransa kendi bayrağı, ordusu ve hükümeti olmasına rağmen Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin egemen bir devlet olmaması.
Haberde, Türkiye’nin geldiği aşamada anlaşmanın geleceğinin Bağdat ve Erbil’e bağlı olduğunu söylediği belirtiliyor ve Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın geçen hafta sarfettiği “Top şimdi Kuzey Irak ve Irak merkezi hükümetinde” sözü aktarılıyor.
Dombey Türkiye’nin, anlaşmanın yürürlüğe girdiğinde Bağdat’ın fikrini değiştireceğini sandığını ancak anlaşmanın detaylarının açığa kavuşmasından sonra Bağdat’ın bunu kabul etmediğini belirtiyor.
Dombey Taner Yıldız’a Bağdat’ın anlaşmayla ilgili son sözünün ne olduğunu sorduğunu ancak Yıldız’ın somut bir cevap vermediğini de belirtiyor.
yemeksepeti.com'un öyküsü
Financial Times’taki diğer Türkiye haberiyse internetten yemek sipariş sitesi yemeksepeti.com’la ilgili.
Dombey sitenin İstanbul’daki merkezini ziyaret etmiş ve projeyi geliştiren Nevzat Aydın ve Melih Ödemiş’le görüşmüş.
Aydın ve Ödemiş 1996 yılında, bilgisayar mühendisliği okudukları Boğaziçi Üniversitesi’nde okulun dalgıçlık kulübünde tanışmışlar, 2000’deyse tüketiciler ve restauranlar arasında sipariş bağı kurmak amacıyla yemeksepeti.com’u kurmuşlar.
İşe, ailelerinden aldıkları 80 bin dolarla başlamışlar.
Dombey bugün gelinen noktada şirkette 300 kişinin çalıştığını, yılda ortalama 230 milyon dolarlık restaurant satışını yönettiklerini ve günde yaklaşık 65 bin kişinin site üzerinden sipariş vediğini belirtiyor.
Haberde ayrıca şirketin yurtdışına da açıldığını ve Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Suudi Arabistan, Umman ve Katar’da iş yaptığı belirtiliyor.
Almanya BasınıFrankfurter Allgemeine Zeitung, Ukrayna'da Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in AB ile Ortaklık Anlaşması'nı askıya alması ile başlayan protesto gösterilerini ve gidişatı masaya yatırıyor. Yorum şöyle:
"Viktor Yanukoviç, çelişkili davranmaya devam ediyor. Ukrayna Devlet Başkanı bir taraftan protesto gösterilerine ara vermeden devam eden muhalefeti müzakereler için masaya davet ediyor, diğer taraftan ise ülkedeki en büyük muhalefet partisi hakkında soruşturma başlattırıp, öfkeyi körüklüyor. Bir yandan AB ile Ortaklık Anlaşması'ndan dönülmesini haklı göstermeye çalışıyor, diğer yandan Ukrayna'nın Batı'ya entegre olma politikasından geri dönülemeyeceğini vurguluyor. Yanukoviç şimdi Batı'dan ülkesine gelen arabuluculara, çok derin biçimde bölünmüş olan ülkesini tamamen bölmemeleri için yalvarıp yakarıyor. AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ve diğerleri, Kiev'deki cam kırıklarını süpürmeye çalışmak gibi zor bir görevle karşı karşıya."
Neue Osnabrücker Zeitung ise aynı konuyla ilgili yorumunda şu satırlara yer veriyor:
"Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç ABD ve AB'den temsilcileri kabul ettiği sürece, şiddetin tırmanmasının sonunun geleceğine yönelik umutlar tükenmemiş demektir. Kiev yönetiminin aniden çark ederek, Moskova'daki 'Büyük Ağabey'e yönelmesi ve Batı yanlısı çizgiye açıkça yüz çevirmesi, muhalefetin hararetini daha da artırdı. Farklı akımlardan temsilciler üç haftadan bu yana aralık ayının dondurucu soğuğuna rağmen Bağımsızlık Meydanı'nda düzenli olarak nöbet tutuyor. Her şey, hükümete ve dünyaya, ülkenin izlediği yeni çizgiye razı olmadıklarını göstermek için. Umulsun ki Kiev'deki durum daha fazla tırmanmasın."
Bugünkü Alman gazetelerinin geniş yer verdiği bir başka konu ise Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck
ve AB Komisyonu'nun Adalet ve Temel Haklardan Sorumlu Üyesi Viviane Reding'in, 2014 yılında Rusya'nın Soçi kentinde yapılacak Kış Olimpiyatı'na katılmayacaklarını açıklamaları. Reding katılmama gerekçesi olarak Rusya'daki insan hakları ihlallerini gösterirken, Cumhurbaşkanı Gauck bu konuda bir açıklama yapmadı. Badische Neuste Nachrichten konuyu şöyle yorumluyor:
"Bir Cumhurbaşkanı Olimpiyat Oyunları'na gitmek zorunda eğil. Aynı şekilde AB Komisyonu üyesi de... Ancak Joachim Gauck'un Soçi'ye gitmeyeceği açıklandığından beri konu politik açıdan ilk sıraya oturdu. Çünkü hem Berlin, hem de Moskova'da bu tavır hemen Devlet Başkanı Vladimir Putin ve onun otoriter rejimi, Rusya'daki hukuk devleti açısından eksikler, insan hakları ihlalleri, azınlıkların dışlanması ve homoseksüellere yönelik zulümün protesto edilmesi olarak anlaşıldı. Gauck'un kendisi bu konuda yorum yapmayarak sessiz kaldı. Ancak gitmeme nedenlerinin bunlar olmadığını yalanlamadı da."
Südwest-Presse'nin aynı konuyla ilgili yorumu da eleştirel:
"AB Komisyonu'nun Adalet ve Temel Haklardan Sorumlu Üyesi Viviane Reding, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'un söylemediğini yüksek sesle söylüyor: Rusya'daki azınlık hakları ayaklar altına alındığı sürece, Soçi'deki Kış Olimpiyatı'na gitmek istemediğini. Bu jest saygıyı hakediyor çünkü Reding, oyunların organizatörü olan Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin sık sık sergilemediği bir tavrı sergiliyor: Duruş."
Hollanda BasınıHollanda gazetesi De Volkskrant, Ukrayna’nın gelecekteki politik çizgisini belirlemek üzere verilen iktidar mücadelesine ve kitlesel gösterilere ilişkin yorumunda şu görüşleri savunuyor:
“Hangi tarafın daha güçlü olduğunu sergilemeye yönelik sınav giderek tehlikeli boyutlar kazanıyor. Şimdiye kadar göstericiler barışçıldı ancak ülkenin batısındaki radikal milliyetçiler giderek daha aktif konuma geliyor. Ukrayna iç istihbarat teşkilâtı ise hükümete darbe hazırlığı içinde oldukları gerekçesiyle muhalefet liderleri hakkında soruşturmaya başlayabileceği uyarısında bulunarak baskılarını artırıyor. Bu da tıpkı Rusya Devlet Başkanı Putin’in muhalefete gem vurmasına benzer bir stratejiyi akla getiriyor. Ancak bunun riskli bir yanı da var. Bu tür girişimler, ülkede 2004 yılında Rusya yanlısı çevrelerin gücünü elinden alan Turuncu Devrim'in tekrarlanmasına meydan verebilir. Öyle bir durumda Putin korkulan eski heyulayı yeniden hortlatmış olacaktır.”
İsveç BasınıLiberal İsveç gazetesi Dagens Nyheter’den seçtiğimiz yorumda ise Tayland’daki siyasî duruma değiniliyor:
“Ülkenin girmiş olduğu çıkmaz yoldan kurtulma imkânı maalesef neredeyse yok gibi görünüyor. Tayland'daki muhalefet kendisini Demokrat Parti (DP) olarak adlandırıyor, ancak adının anlamını anlamışa pek benzemiyor. Demokrasinin en belirgin noktalarından biri, çeşitli güçlerin birbiriyle rekabet içinde yarışmasıdır. Demokrasilerde çoğunluğu kazanmış olan, bu gücü orantısız bir biçimde kullanmaya yeltenmez ancak yenilgiye uğrayan taraf da bu durumu kabullenir. Demokrat Parti 2006’da yapılan seçimleri boykot etmiş, daha sonra ise iktidara gelebilmek için ordunun ve yargının yardımına ihtiyaç duymuştu. Bu şartlar altında hiçbir ülke işlemez.”
İspanya BasınıSol liberal İspanyol gazetesi El Pais, ABD’de borsa ticaretine sınırlandırma getirme planlarını yorum sütununa taşımış:
“Değerli kâğıtlarla yapılan spekülâtif işlerin sınırlandırılması, Lehman Brothers’ın iflâsından sonra sağlıklı düşünen her insana normal gelir. Ancak ABD’deki lobiler, kârlarını azalttığı gerekçesiyle Başkan Barack Obama’nın bu yöndeki kararnamelerine karşı mücadele veriyorlar. Amerikan hükümeti ise tam da bu hedefi gözetiyor. Ayrıca bankalar sisteminin daha fazla istikrara kavuşması ve banka müşterilerinin sermaye yatırımlarının güvenliğinin artırılması da hedefleniyor. Kazançta azalma olması, bu tedbirler için ödenecek bedeldir. Genel olarak söylenecek olursa, finans piyasalarının reformu dünya çapında geç kalıyor ya da hiç uygulanmıyor. Bu ise sadece ABD için değil, daha büyük ölçekte Avrupa için de geçerli!”
Fransa BasınıFransız bölgesel gazetesi Dernieres Nouvelles d'Alsace, vefat eden ve bugün dünyanın dört bir yanından politikacıların, sanatçıların ve halkın katılımıyla ilk resmi cenaze töreni yapılacak olan Nelson Mandela’yı bu vesileyle bir kez daha anıyor:
“Mandela eğer tüm dünya tarafından saygıyla anılıyorsa, bunun bir sebebi de, tek bir kişinin tarihin seyrini değiştirebileceğini ve kontrol edebileceğini kanıtlamış olmasından dolayıdır. Mandela, soykırıma yol açmadan ülkesinde siyasî değişimi gerçekleştirebilmiştir. Komşu Zimbabve’nin Devlet Başkanı Robert Mugabe’nin trajik hatalarını o yapmadı. Mandela’nın gerçek zaferinin kaynağında stratejisini etik değerlere bağlaması yatıyordu. İşte herkesin takdir ettiği, saygı duyduğu onun olağanüstü karizması buradan kaynaklanıyor ve hiçbir ülkede bu karizmanın bir benzeri daha yok.”

YORUM YAZIN