Avrupa Basınında Bugün (8 Kasım 2013)
İngiltere BasınıEconomist dergisi, son sayısında Türkiye'nin bölgedeki bir dizi açılımına rağmen, Ankara'nın komşularla sıfır sorun politikasına geri döndüğünü söylemek için erken olduğunu belirtiyor.
Yazıda MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın İsrail'e çalışan 10 İranlının adını İran'a bildirdiği iddialarıyla ilgili olarak şöyle deniyor:
"Erdoğan'ın partisinin gözünde bu iddialar, hükümetini devirmeye yönelik bir Siyonist komploydu. Giderek daha saplantılı olan Başbakan Erdoğan'ın İsrail'e yine zehir zemberek sözler söylemesi bekleniyordu. Fakat İsrail, bu iddianın sızdırılmasıyla ilgisi olmadığını açıkladı, Erdoğan da Türkiye'nin İsrail'in bu sözünü doğru kabul etmesi gerektiğini söyledi."
Yazıda Erdoğan'ın "güvercinvari" bu açıklamasını İran ve Irak dışişleri bakanlarının Ankara ziyaretlerinin izlediği, Türkiye'nin Irak hükümetinin rızası olmadan Iraklı Kürtlerden petrol ihraç etmeyeceğini söyleyerek Kuzey Iraklı Kürtleri bağımsızlık için cesaretlendirdiği kaygılarını yatıştırdığı belirtiliyor.
Dergi Erdoğan'ın tüm dünyadaki Şiilerin Muhammed Peygamber'in torunu İmam Hüseyin'in öldürülüşünü anacağı 13 Kasım'da Bağdat'ı ziyaret etmeyi planladığını aktarıyor:
"Tüm bu gelişmeler Erdoğan'ın 'çok konuşulan' komşularla sıfır sorun politikasını canlandırmaya çalıştığı yorumlarını güçlendiriyor." Bu iyi haber olabilir. Zira Ankara kulislerinde Türkiye'nin şimdi tüm komşularıyla çok fazla sorunu olduğu konuşuluyor."
'Obama'yla balayı sona erdi'
"Erdoğan'ın, eskiden Osmanlı'nın hâkimiyetindeki topraklarda Sünni Müslüman Kardeşler'le bağlantısı olan partileri desteklemesi mezhep ayrılığı suçlamalarına neden oldu. Türkiye'nin Suriye'de Esad'a ve Kürtlere karşı savaşan cihat yanlılarının üzerine titremesi hem Batılı müttefiklerini hem de Şii Irak ve İran'ı alarma geçirdi. Türkiye'nin Muhammed Mursi'nin görevine dönmesine izin verilmesi yolundaki çağrıları Mısır'ın yeni liderlerini kızdırdı, Suudi Arabistan'la soğukluk yarattı."
"En kötüsü Erdoğan'ın ABD Başkanı'yla balayı da bitti. Mart'ta Obama, Netanyahu'yu Mavi Marmara baskını nedeniyle özür dilemeye ikna etmişti. Ama Erdoğan'ın İsrail', hedef alan sözlerinin ve Mursi'yi İsrail'in devirdiği iddiası Obama'yı kızdırdı ve İsrail-Türkiye yakınlaşması umutlarını baltaladı."
"Türkiye'nin ABD yaptırımları altındaki Çin şirketiyle ortak füze savunma sistemleri kurma planları Washington'la arasındaki çatlağı büyüttü."
"Zikzaklara ve geri dönüşlere rağmen Türk dış politikasının ilk haline gelmeye başladığından söz etmek için erken. Irak'a yönelik açılım, Türkiye'nin dışarıdaki kavgalarının bedelini kendilerinin ödediğini söyleyen işadamlarının baskısıyla başladı. İran'a yönelik açılımda Obama'nın Tahran'a kendi açılımının etkisi var. Erdoğan'ın kendi sadık tabanı bile Başbakan'ın Esad'ın devrilmesi saplantısından rahatsız. Türkiye'ye gelen Suriyeli mültecilerin sayısı 700 bini geçti. Türkiye son aylarda El Kaide zanlılarını tutuklamasına rağmen bunu ikna edici bulmayanlar var."
'Suudi Arabistan Suriye'de ordu kuruyor'
Guardian gazetesi, Suudi Arabistan'ın binlerce Suriyeli isyancıyı eğitmek ve silahlandırmak için milyonlarca dolar harcamayı planladığını yazıyor.
Gazetenin Suriyeli, Arap ve Batılı kaynaklara dayandırdığı haberine göre, Riyad, Esad'ı yenilgiye uğratmak ve giderek güçlerini artıran cihat yanlısı örgütlere karşı denge sağlamak için Eylül ayında kurulan Ceyş el İslam'a (İslam'ın Ordusu) desteğini artıracak. 43 Suriyeli grubun oluşturduğu Ceyş el İslam, parçalanmış haldeki isyancılar arasında "önemli bir oyuncu" kabul ediliyor.
Irak Şam İslam Devleti ve Nusra Cephesi gibi El Kaide bağlantılı grupları dışlayan güçte, cihat yanlısı olmayan gruplar ve Selefi örgütler yer alıyor.
Guardian henüz doğrulanmamış bir habere göre Ceyş el İslam'ın Pakistan'ın yardımıyla eğitileceği ve bu güçteki isyancı sayısının 50 bine kadar çıkabileceğinin iddia edildiğini aktarıyor.
'Pakistan eğitecek'
Suudi Arabistan istihbarat Servisi Başkanı Prens Bandar Bin Sultan'ın Ceyş El İslam'a uçaksavar ve tanksavar silahları sağlanması konusundaki itirazını kaldırması için ABD'ye baskı yapıyor. Silah sevkiyatı için Ürdün'den topraklarını açması isteniyor. Suudi Arabistan desteğindeki Körfez Araştırmaları Merkezi'nden Mustafa Alani, "Suriye'de iki savaş var. Biri Suriye rejimi diğeri de El Kaide'yle. Suriye ikisiyle birlikte savaşıyor" diyor.
Financial Times yazarı Philipp Stephens, "Amerika Orta Doğu'daki yangınlardan kolay kaçamayacak" başlıklı yazısında Suriye'deki kriz derinleştikçe ABD'nin krize ilgisinin daha da azaldığını belirterek "Orta Doğu'daki ayrılığın merkezinde Suudi Arabistan ile İran arasındaki derin husumet var. Amerika'nın sınırlayıcı gücü olması bu husumet kontrolden çıkabilir. Önce Irak ardından Libya deneyimi farklı müdahalelerin tehlikelerini ortaya koyduysa, Suriye de eylemsizliğin korkunç tehlikelerini gözler önüne serdi" diyor.
Almanya BasınıKoblenz-Mainz’da yayımlanan Rhein-Zeitung'un vatandaşlık tartışmasına ilişkin yorumunda, özellikle Almanya'da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları açısından son derece eleştirel görüşler dile getiriliyor:
“Alman vatandaşlık yasasındaki opsiyon modeli göçmenlerin iki pasaporta sahip olabileceğini ama 18 ile 23 yaş arasındaki sürede iki vatandaşlıktan birinde karar kılmasını öngörüyor. Hrıstiyan Birlik (CDU/CSU) partileri karar verme yaş sınırını 30’a çıkartmak istiyorlar. İlk bakışta anlaşılır gibi görünen bu düzenlemedeki sorun, çifte pasaporta sahip kişilerin yüzde 50’si için bu düzenlemenin geçerliliğinin olmamasıdır. Özellikle diğer AB ülkelerinin vatandaşları ile kendilerine vatandaşlıktan çıkma izni verilmeyenler, ellerindeki çifte pasaportu zaten kaybetmiyorlar. Buna karşılık tam da Almanya’nın en büyük azınlık grubunu oluşturan Almanyalı Türkler mutlaka vatandaşlıktan birinde karar kılmak zorunda kalıyorlar. Bu, kabul edilmesi mümkün olmayan bir çifte standarttır ve haklı olarak eleştiri toplamaktadır, çünkü insanların Almanya'ya daha mesafeli durmasına yol açacaktır.”
Ingolstadt kentinde yayımlanan Donaukurier gazetesinin aynı konudaki yorumu da şöyle:
“Koalisyonu oluşturmak için bir araya gelen parti temsilcileri Almanya’nın kırsal bölgelerinde de internetin hızını artırma gibi konuları başlıca hedefleri olarak açıklarken, vatandaşlık hukuku düzenlemesi ile ilgili konuda kendilerini adeta 14'üncü yüzyılın kabile çatışmalarının içinde sanıyorlar. Hrıstiyan Birlik partileri, özellikle de Federal İçişleri Bakanı Friedrich, Alman vatandaşlığı konusunu kan bağları çerçevesinde algılayan, köhnemiş eski hukuk düzenlemesinde ısrar ediyor. Hâlâ birisinin soy ağacındaki bir yakınının bir zamanlar ana dilinin Almanca olmuş olması gerçeği, bir kişinin Federal Almanya’nın toplumsal birliğine onlarca yıldır bağlı olmasından daha ağır basmakta.”
Filistinlilerin efsanevî lideri Yaser Arafat'ın naaşından alınan doku örneklerinde yapılan incelemelerde zehirlenerek öldüğüne dair raporun basına sızmasının ardından gözler İsrail'e çevrildi. İsrail raporu “gayrı ciddi” bularak bu konuda sorumluluğu olmadığını açıkladı. Dresden'de yayımlanan Sächsische Zeitung'un yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Birbirinden farklı gruplara mensup tüm Filistinlilerin, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderini İsrail'in öldürdüğü yolundaki iddialarında şimdi daha fazla ısrarcı olacakları aşikâr. Öte yandan İsrail'in de ısrarlı bir biçimde bu iddiaları geri çevireceği ve o dönemde artık Arafat'ın öldürülmesi meselesi ile ilgilenmediğini söyleyip duracağı da açık. Bu iddialarda bir gerçeklik payı da olabilir, zira İsrailliler Arafat'ı, daha cesedi soğumaya yüz tutmadan çok önce kızağa çekmişlerdi. Böylece ortaya şu çıkıyor: O dönemde Arafat'ın ölümünden siyasî olarak çıkar medet uman kimse bulunmuyordu. Peki ya kişisel olarak?”
Regensburg'da yayımlanan Mittelbayerische Zeitung'dan seçtiğimiz yorum ise gizli bilgileri ifşa eden eski Amerikan istihbarat görevlisi Edward Snowden konusunda Almanya'da devam eden tartışmayla ilgili:
“Snowden'ı Almanya'ya getirip Avrupa'nın lider ülkesi olarak ABD'nin dinleme ve denetleme çılgınlığına karşı koymak yerine, Atlantik ötesi ittifakın önemine vurgu yapmakla yetiniliyor. Merkel hükümeti bu tavrıyla Washington'ın karşısında oynadığı el etek öpen vasal rolüne işe yaramaz bir bahane bulmuş oluyor. Zira ABD ile ilişkiler zaten en kötü seviyede ve Irak Savaşı'na katılmama kararı alan Gerhard Schröder'in başbakanlığı dönemindekinden de daha berbat durumda. Amerikalılar casusluk ve dinleme faaliyeti kapsamında Almanya'yı düşman devlet gibi algılıyor. Snowden'a Almanya'da oturma izni verilecek olursa, ikili ilişkiler daha ne ölçüde zarar görebilir, bu tam bir bilmece!”
Danimarka BasınıLiberal Danimarka gazetesi Politiken, ABD'deki yerel seçim sonucuna ilişkin yorumunda “Karanlıkta bir umut ışığı” başlığını kullanıyor:
“Kongre’de aylarca süren kaosun ardından ABD’de düzenlenen yerel seçimlerden yeni bazı sonuçlar çıkartmanın cazibesine kaptırıyoruz kendimizi. Örneğin hem çılgınca, hem de yıkıcı bir siyasî rota izleyen Çay Partisi hareketine (Tea-Party) ‘güle güle’ yazısı yazmak muhteşem bir duygu. Bütçe sorunları ve Kongre'de sergilenen parlamentarizm sirki çerçevesinde karanlığa küçük bir umut ışığı düşmüş gibi. Ayrıca salı günü düzenlenen yerel seçim sonuçları da epeyce umut ışığı verdi. Burada yöneltilmesi gereken asıl soru ise bundan hangi sonuçların çıkartılabileceğidir.”
Hollanda BasınıHollanda gazetesi NRC Handelsblad ise Demokrat Parti’nin sol kanadından Bill de Blasio’nun New York belediye başkanlığına seçilmesine ilişkin yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“De Blasio ile ailesi, birçok New Yorklu'nun onlarda görmeyi arzuladığı hoşgörülü olma, cömertlik ve liberallik gibi özellikleri âdeta kişiselleştirmişler. Örneğin De Blasio kendisinin solcu olarak nitelendirilmesinden kaygı duymuyor. Bu da onun Amerikan siyasetinde istisnaî bir politikacı olarak algılanmasına sebep oluyor. Hiç çekinmeden Avrupa'daki sosyal demokrasi geleneğini kendine örnek aldığını söyleyebiliyor ve toplumsal refahın daha adil bir biçimde paylaştırılmasından yana tavır alıyor. Ne var ki Bill de Blasio’nun New York’a gerçekten yeni bir çehre kazandıracak hareket serbestisi olup olmadığı kestirilemiyor. Önceki Belediye Başkanı Bloomberg’ün başlattığı çok sayıdaki yeni inşaat projesine sil baştan başlanması mümkün değil. Vergileri yükseltmesi de olanaklı görünmüyor, çünkü bu konu New York eyaletinin sorumluluğunda. Ancak New York’ta daha liberal bir havanın esmesi hedefine pekâlâ ulaşabilir.”
İsviçre Basınıİsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung ise yorumunda New Jersey Eyaleti'ne Vali seçilen ve 2016 yılında yapılacak başkanlık seçimlerinde de aday olması muhtemel Chris Christie’nin büyük bir siyasî hamle arifesinde bulunduğuna işaret ediyor:
“Önceleri Çay Partisi (Tea-Party) hareketinin en sevilen politikacılarından sayılan Cumhuriyetçi Chris Christie şu sıralarda artık partisi içindeki beton kafalarla arasına epeyce mesafe koymuş durumda. Bu gelişmeler ışığında parti ideolojini harfiyen uygulamanın, seçim kazanmaktan daha önemli olduğu görüşünü savunan cumhuriyetçilerin radikal kanadı nihayet aklını başına toplar mı, bilinmez. Ne de olsa Vali Christie uzlaşmacı olmanın günah değil, siyasî getirisi olan bir tavır olduğunu New Jersey’de bizzat sergiledi. Bu siyasî tavrıyla Christie, Cumhuriyetçi Parti’nin 2016’da yapılacak başkanlık seçimlerinde otomatikman favori adaylar arasına girmiş oldu.”

YORUM YAZIN