Avrupa Basınında Bugün (4 Kasım 2013)
İngiltere BasınıGuardian gazetesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün gelecek yaz yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Başbakan Recep Tayyip'e rakip olabileceğini belirtiyor.
Gazeteyegöre Gül İskoçya ziyareti sırasında verdiği mülakatta ikinci dönem için aday olup olmayacağı sorusunu yanıtlarken "henüz karar vermek için erken olduğunu" söyledi.
Abdullah Gül, sorunun yinelenmesi üzerine aday olma olasılığını dışlamadı ve "seçeneklerini açık tuttuğunu" vurguladı.
Simon Tisdall imzasını taşıyan yazıda, Erdoğan'ın üç dönem başbakanlık yaptığı bu süre içinde Türk ekonomisini dönüştürdüğünü ve Türkiye'nin uluslararası konumunu değiştirdiğini ancak "diktatörlük eğilimleri" nedeniyle eleştirildiği belirtiliyor.
AKP tüzüğüne göre Erdoğan'ın dördüncü kez milletvekili olamayacağı hatırlatılan yazıda gelecek yıl cumhurbaşkanının ilk kez halkın oylarıyla belirleneceği ve Başbakan'ın bu göreve aday olabileceği yolundaki spekülasyonlar karşısında genellikle sessiz kaldığı kaydediliyor.
Yazıda özetle şöyle deniyor:
"Erdoğan geçen ay katıldığı bir televizyon programında 'Partim hangi görevi bana yıkarsa, hangi görevi benden isterse ben onu yapmanın gayreti içerisinde olurum' dedi. Erdoğan'ın bu amacına ulaşabilmesi için 2007'de Cumhurbaşkanı olan Gül'ün gönüllü olarak kenara çekilmeyi kabul etmesi gerekiyor. Ama bunu yapıp yapmayacağı giderek daha da belirsizleşiyor. Gül'ün başbakan, Erdoğan'ın da geniş yetkilerle cumhurbaşkanı olmasına formülü de gündemdeydi. Rusya'da Putin'le eski Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev'in geçen yıl yaptığı gibi."
"Fakat yaz aylarındaki protestolarda hükümetin tavrı konusundaki görüş ayrılığı ve Gül'ün demokrasi açığına ilişkin çağrıları 10 yıldır uzun bir süredir Türk siyasi hayatına birlikte egemen olan iki adamın karşı saflara geçebileceği yorumlarına yol açtı."
"Gül demecinde ısrarla Erdoğan'ın rakibi değil dostu olduğunu söyledi ve alkol ve başörtüsü gibi konularda aralarında uyuşmazlık olduğunu reddetti, 'Biz iktidardaki partiyi Tayyip Erdoğan'la birlikte kurduk. Partiyi hükümete birlikte taşıdık, Türkiye'yi birlikte değiştirdik. Erdoğan bir dosttur ve tüm bu yıllar içinde omuz omuza çalıştık' dedi."
'Suriye Akdeniz'in Afganistan'ı oluyor'
Gül, aynı mülakatta Suriye'nin Akdeniz'in Afganistan'ı olabileceği uyarısında da bulundu.
Suriye'deki sıradan insanların cihat yanlısı gruplar tarafından radikalleştirildiğini ve bunun komşu ülkelerle Avrupa için tehdit olduğunu belirten Gül, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Suriye konusundaki performasının "utanç verici" olduğunu söyledi:
"Bu koşullar altında sıradan insanlar çok daha aşırılaşabilir. Bu sadece Türkiye için bir tehlike ve tehdit oluşturmaz, herkes için mesele olur. Hiç kimsenin Akdeniz kıyılarında Afganistan benzeri bir şeye müsamaha göstereceğini sanmıyorum. Bu yüzden uluslararası toplumun Suriye konusunda sağlam bir pozisyonu olmalı."
'Mısır'da cumhurbaşkanı olmak tehlikeli bir iştir'
Independent yazarı Robert Fisk, Mısır'da 3 Temmuz'da askeri darbeyle devrilen, ülkenin demokratik yollarla işbaşına gelen ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin bugün mahkemeye çıkacağını belirterek, "Orgeneral Sisi'ye (Genelkurmay Başkanı Abdulfettah Sisi) "Mısır'ın lider olmak için çok tehlikeli bir yer olduğunu hatırlatmalıyım" diyor.
Yazar, Mursi ve 14 Müslüman Kardeşler üyesinin Aralık'ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde beş sivilin ölmesi nedeniyle halkı cinayete azmettirmekle suçlandığını belirterek şöyle devam ediyor:
"Bu suçlamalar Ağustos'ta Müslüman Kardeşler taraftarları arasında dehşet saçarak 600'den fazla insan öldüren polisler ve Baltacı adlı çetelere de yöneltilebilirdi. Mursi'yi bugün mahkemede görebilirsek, hala cumhurbaşkanı olduğunu söyleyecektir."
"Mısır'da lider olmak tehlikeli bir iş. Kral Faruk 1952'de devrildi, kraliyet yatıyla İtalya'ya gitmesine izin verildi. Orgeneral Muhammed Necib, Cemal Abdül Nasır tarafından ev hapsine alındı. Nasır İsrail'le savaşta hava kuvvetlerini, kara kuvvetlerini ve Sina çölünü kaybettikten üç yıl sonra kalp krizi geçirip öldü."
"Sonra subaylarından biri Enver Sedat, Sina'nın bir bölümünü geri aldı, İsrail'i ziyaret etti ve İsrail'le barış yaptığı için askerlerinden biri tarafından vurularak öldürüldü. Hava Kuvvetleri'ndeki arkadaşı Hüsnü Mübarek iktidara geldi, Arap Baharı sonrasında kendini mahkemede buldu. Orgeneral Mübarek'in davası temyiz aşamasında ve bugün halefi mahkemeye çıkıyor. Mursi'yi deviren adamın geleceğini henüz bilmiyoruz ama, Mısır cumhurbaşkanlığına henüz aday olup olmayacağını açıklamayan Orgeneral Sisi'ye sadece dikkatli olmasını söyleyebiliriz."
Times gazetesi de başyazısında Mursi'nin duruşmasının iktidarı elinde bulunduran generaller için bir sınav olacağını belirtiyor. Yazıda şöyle deniyor:
"Mursi'nin yargılanması adil ve tarafsız olmalı. Muhaliflere yönelik keyfi gözaltılara son verilmeli. Yeni anayasa tüm vatandaşların temel özgürlüklerini güvence altına almalı ve sonrasında yapılacak referandum uluslararası gözetim altında yapılmalı. Mısırlı yetkililer, yabancı medyanın Mursi'nin devrilmesine darbe demesine kızıyor. Orgeneral Sisi şimdi demokratik bir Mısır hedeflediğini göstermeli."
Almanya Basını“Münchner Merkur gazetesinin Snowden'nin Almanya'da ifade verme niyetine ilişkin yorumu şöyle:
“ABD’nin casusluk faaliyetinin ortaya çıkartılmasından sonra işlere kalındığı yerden devam edilemez. Suç unsuru oluşturan casusluk faaliyetlerini gün ışığına çıkartan Edward Snowden’in de bir Amerikan cezaevinde yitip gitmesine izin verilemez. Ancak bu karmaşık sorun bir yandan tahrikler, öte yandan kibirle de ortadan kaldırılamaz. Bu sorundan ne gibi dersler çıkartılabileceği hususunda uzlaşı bulunmaya çalışılması daha doğru olur. Bunda da müttefik devletler arasındaki istihbarat faaliyetlerinin kurallarını belirlemekten ve Snowden'in cezadan muaf kalabilmesi için Amerikan adalet yetkililerinin inceleme başlatmasına kadar her şey düşünülebilir. Ancak, Başbakan Merkel'in cep telefonunun dinlenmiş olmasından duyulan öfke ne kadar haklı olursa olsun bir noktayı unutmamak gerekir: Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu NSA'nın adının karıştığı skandal, ABD’nin Almanya’da barış, özgürlük ve refah doğrultusunda tarihî başarılar kaydettiği gerçeğini değiştirmez.”
Oldenburg kentinde yayımlanan Nordwest Zeitung gazetesi ise Snowden olayında Rusya’nın pozisyonuna dikkat çekiyor:
“Kremlin’in girişimlerinin ardında gerçekte bilinçli güç politikaları yatıyor. Çünkü Snowden Amerikan istihbarat birimlerinin Alman ve diğer Avrupa hükümetlerini dinleme faaliyetlerini ne kadar fazla ifşa ederse, Berlin, Paris, ya da Madrid'den Washington'a o ölçüde eleştiri yöneltilecektir. Bu durumda Rusya Devlet Başkanı Putin siyasî açıdan Avrupa ile daha sıkı yakınlaşmayı deneyebilir. Ondan dolayı Alman hükümeti olayları aydınlatmaya çalışırken, hiçbir zaman ABD’nin müttefikimiz olduğunu aklından çıkartmamalıdır.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi NSA skandalı kapsamında Almanya-ABD ilişkilerinin geleceğine değiniyor:
“Sosyal demokrat Frank-Walter Steinmeier, Almanya ile ABD ilişkileri arasında baş gösteren ağır sorunları Irak Savaşı sırasındaki durumla kıyaslıyorsa, bu, kaçınılmaz sonun geldiğinin ilânı demek değildir. Ne Almanya’nın eski istihbarat birimleri koordinatörü ve eski Dışişleri Bakanı Steinmeier, ne de Almanya Başbakanı, -bazı aşırı cesaretlilerin talep ettiği gibi- Almanya’yı altından kalkamayacağı bir çıkmaza sokmayacaklardır. İşte bu gerçek, Irak Savaşı’nı NSA skandalından ve içi boş ‘Snowden’e sığınma’ çağrılarından farklılaştırıyor. Edward Snowden’in Almanya'ya getirtilmesi ve bu yoldan onun Amerikan adlî makamlarının cezaî kovuşturmasına maruz kalmaması, bir bakıma uluslararası terörizmle mücadeleyi ve diğer tehlikeleri ahlâk amigolarına ve cüretkârlara bırakmak anlamına gelir. Peki ondan sonra ne olacak?”
Stuttgarter Zeitung ise Almanya’nın Snowden’i ülkeye getirtmesi durumunda ortaya çıkması olası sorunları mercek altına alıyor:
“Berlin’deki hükümet belki şu anki mevcut durumda Washington’a kafa tutabilir, belki bir süreliğine bu pozisyonunu koruyabilir ve Almanya topraklarına getirildiği takdirde, gizli bilgileri ifşa etmiş olan Snowden’in ABD'ye iadesi taleplerine direnebilir. Peki sonra? Bu durumu uzun süre götüremez. İki, üç, ya da bilemediniz beş yıl içinde Berlin ile Washington arasındaki sular yeniden durulmuş olur; Umalım, öyle olsun! Ne var ki Washington Snowden meselesini unutmayacaktır. Uzun vadede Snowden'e kucak açan hiçbir ülke ABD'den dostane tavır bekleyemez.”
Hollanda BasınıHollanda'dan de Volkskrant gazetesi Suriye'de kimyasal silah üreten tesis ve depoların imha edilmesini yorumluyor:
"Beşar Esad'ın kimyasal silahların imhası konusunda bu kadar ileriye giderek bu denli gönüllü olacağına hiç inanmayanlar, şimdi muhtemelen bu duruma alışmak zorunda kaldı. Ortadoğu'daki en büyük kimyasal silah cephaneliğine sahip olan Suriye çok gürültü etmeden hem asilerin hem de düşman İsrail'in elinden önemli bir kozu alıyor. ABD'nin Türkiye ve Irak'taki eski büyükelçisi James Jeffrey kimyasal silahların imhası konusundaki Amerikan-Rus planını, ABD açısından 'en az kötü olan çözüm' diye nitelendirmişti. Bu muhtemelen Esad için de geçerli. Kendi halkına karşı kimyasal silah kullandığı için herkes tarafından ayıplanıyor. Ama diğer yanda başka ülkelere de örnek olabilecek bir silahsızlanma projesinde kilit rol oynuyor."
İspanya Basınıİspanya'dan sol liberal El Pais gazetesi, Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu'nun (NSA) Avrupa'daki dinleme faaliyetleriyle ilgili yorumunda şu satırlara yer veriyor:
"İstihbarat skandalında ortaya çıkan her yeni ayrıntıyla birlikte Avrupalı vatandaşların güvensizliği de artıyor. ABD, istihbarat faaliyetlerini sorgulamayan ülkelere bile bu konuda bir açıklama yapmaya yanaşmıyor. Bu tahammül edilebilir gibi değil. Avrupa'da birçok lider yeterince kararlılık gösteremediği için ABD Başkanı Barack Obama zaman kazanıyor. Amerikalıların Almanya Başbakanı Angela Merkel ya da diğer Avrupalı politikacıların cep telefonunu dinlemesindeki fayda-bedel mantığını anlamak mümkün değil. Öneme sahip olduğu şüpheli birkaç bilgi, Amerikan yönetimi ile Avrupa'nın siyasî liderliği arasındaki güveni yıkmaya değer mi?"
İsviçre Basınıİsviçre'den Neue Zürcher Zeitung ise, Hristiyan Sosyal Birlik Partisi lideri Horst Seehofer'in, Alman otoyollarını kullanan yabancı araçlardan kilometre vergisi alınması yönündeki planlarını, AB'nin onayladığını yazıyor. AB Komisyonu'nun ulaşımdan sorumlu üyesi Siim Kallas'ın, bu verginin, AB hukukuyla çelişmediği yönündeki açıklamasını gazete şöyle yorumluyor:
"AB Komisyonu'nun ulaşımdan sorumlu üyesi Siim Kallas'ın, Almanya'daki otoyolları kullanan yabancı araçlardan vergi alınması planının hukuken mümkün olduğunu açıklamasından bu yana, Hrıstiyan Sosyal Birlik Genel Başkanı Horst Seehofer haklı olarak kendisini muzaffer görebilir. Hrıstiyan Sosyal Birlik Partililer şimdi koalisyon müzakerelerinde güçlü bir destek kazanmış oldular. Otoyolların tamir-bakım masraflarının onu kullananlardan talep edilmesi aslında mantıklı ve yabancı araçların bundan muaf tutulmasını anlamak zor. Sonuçta Almanlar da İsviçre ya da Avusturya'ya gittiklerinde otoyollar için para ödüyor."
Fransa BasınıFransız Le Monde gazetesinin yorum ise Tunus ile ilgili. Tunus'taki bir otelin önünde düzenlenen intihar saldırısını hatırlatan gazete şu görüşlere yer veriyor:
"Tunus, ülkedeki siyasi sınıfın zayıflıklarının acısını çekiyor. Siyaset, demokrasiye geçiş sürecinin ilerlemesi için aralarındaki küçük siyasi anlaşmazlıkları gidermeyi başaramıyor. Avrupa Tunus'u sorunlarıyla başbaşa bırakamaz. Demokrasi sürecinin başarısız olması, Arap-Müslüman ülkelerdeki demokratlara gönderilen ölümcül bir işaret anlamına gelir. Ayrıca Akdeniz'in diğer yakasında bize bu kadar yakın olan bu küçük ülke son haftalarda Lampedusa'da tanık olduğumuz, göç ve trajedinin yeni başlangıç noktası haline gelmemeli. AB'nin Tunus'ta önemli bir rol oynaması gerekiyor. Tunuslular'a geleceklerini inşa etmek için yardım etmek, bizim de çıkarımıza."
(dw türkçe/bbc türkçe)
YORUM YAZIN