Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (29 Kasım 2013)


İngiltere Basını
Financial Times'ta İran'ın başlıca dünya güçleriyle nükleer programı konusunda vardığı uzlaşmanın Türk ekonomisine etkisiyle ilgili bir habere yer veriliyor.

Piotr Zalewski ve Daniel Dombay'in imzasını taşıyan haberde, Cenevre'de yapılan anlaşmanın etkilerinin birkaç saat sonra Ankara'da hissedildiği belirtiliyor ve 'Çok az ülke İran'ın dünya ekonomisiyle olası yeniden bütünleşmesinin etkilerini, Tahran'la ilişkileri kötüleşen Türkiye kadar hissedecek" deniyor.

Ankara'nın uzlaşmadan önce de Tahran'la gerilimi aşmak için kendisini yeniden konumlandırdığını söyleyen gazete, Türk yetkililerin vakit kaybetmeden ekonomik ve siyasi ilişkilerle ilgili hevesli açıklamalar yaptığını belirtiyor.

'Söylem gerçeklerin ötesinde'
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Tahran ziyaretinde 'Şimdi işbirliği zamanı. Türkiye ve İran alasındaki diyalog bölgenin en önemlisidir" diye konuştuğunu hatırlatıyor. Gazete şöyle devam ediyor;

"Ancak bu söylem, gerçeklerin biraz ötesine gitmek olabilir. Çünkü Türkiye, yoğun bir ambargo rejimine maruz kalan ve nükleer programı konusunda nihai bir anlaşmaya varılana kadar da büyük ihtimalle kalacak olan bir ülkedeki ekonomik fırsatlara odaklanıyor. Ancak uzlaşmanın daha yakın vadeli bir etkisi olabilir. Washington 2011 sonunda İran petrolü satın alan üçüncü ülkeleri hedefleyen bir ambargo yasası geçirdiğinde o yıl ham petrol ihtiyacının yüzde 51'ini İran'dan karşılayan enerji fakiri Türkiye, fırtınanın merkezindeki ülkeydi. Türkiye yasadan altı aylık muafiyetler alabilmek için Tahran'dan petrol alımlarını sürekli azalttı ve geçen yıl Türkiye, ihtiyacının yüzde 39'unu İran'dan karşıladı. Şimdi anlaşmayla birlikte Türkiye muafiyet kazanmak için daha fazla indirime gitmek zorunda kalmayabilir"

İran petrolünün Amerikan dolarıyla değil, Türk lirasıyla alınması sayesinde İran'dan petrol ithalindeki artışın Türk Lirası üzerindeki baskıyı rahatlatabileceğini belirten Financial Times, İran petrolünün alternatiflerine kıyasla daha ucuz olmasının da Türkiye ekonomisinin başlıca zayıf noktası olarak görülen büyük cari açığın azaltılmasına yardımcı olabileceğini vurguluyor.

'Şüpheyi dağıtmak zor'
Ancak gazete nükleer uzlaşmanın sunduğu ekonomik imkanlara karşın, Ankara-Tahran ilişkilerini bozan şüpheyi dağıtmanın zor olacağı görüşünde. Financial Times şöyle devam ediyor;

"Suriye'daki savaş da bölgedeki mezhep gerilimini arttırdı. Türkiye çoğu topraklarına sığınan Sünni Suriyeli muhaliflere destek veriyor, Tahran ise Esad rejimine. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani gelecek ay ortalarında Türkiye'yi ziyaret edecek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bölgedeki bir diğer Şii güç Irak'ı ziyaret edecek . Ziyaretler, Ankara'nın Suriye krizi nedeniyle komşularıyla gerilen ilişkilerini koruma çabasının bir parçası gibi görünüyor. Bu çaba Cenevre'den çıkan sonuçla yeni bir ivme kazandı".

Guardian'da Suriyeli mülteci çocukların durumuyla ilgili tam sayfa haber dikkat çekiyor.

'Yüzbinlerce mülteci çocuk eğitim alamıyor'
Birleşmiş Milletler Mülteciler Örgütü UNCHR'ın verilerine göre ülkeden kaçan 1,1 milyon çocuğun yarısından fazlası savaşın başladığı 2011'den bu yana eğitim göremiyor.

70 binden fazla mülteci ailesinde baba yok ve ailelerin geçimlerini sağlamak için çocuklar çalışmak zorunda kalıyor.

UNCHR'ın Lübnan ve Ürdün'deki mülteciler ve yardım görevlileriyle görüşerek hazırladığı "Suriye'nin geleceği: Mülteci çocuklar krizde" başlıklı raporda bu ülkelere daha çok destek verilmesi çağrısı yapılıyor.

UNCHR'ın verilerine göre Türkiye'de de 294 bin 304 Suriyeli çocuk bulunuyor.

'Muhalifler açlıktan aslan yedi'
Times'ın dünya haberleri sayfalarında da Suriye'nin başkenti Şam'ın dış mahallelerinde abluka altında kalan Suriyeli muhaliflerin açlıktan bir hayvanat bahçesinden aldıkları bir aslanı kesip, yedikleri belirtiliyor.

El Karya el Şama Hayvanat Bahçesi'nden alındığı söylenen ve bir deri bir kemik kaldığı olduğu görülen aslanın kesim görüntülerinin muhaliflere ait internet sitelerinde görüldüğü vurgulanıyor.

Gazete Suriye Ordusu'nun Şam'ın doğusundaki Guta bölgesine uyguladığı ablukanın altı aydan uzun bir zamandır devam ettiğini söylüyor ve bölge halkının gıda kıtlığı yaşandığını anlattığını belirtiyor.

Times geçen ay da din adamlarının bölge halkının normal koşullarda yenilmesi haram sayılan kedi, köpek ve eşek gibi hayvanları yiyebileceğini bildiren bir fetva verdiğini de hatırlatıyor.

Gazete ayrıca kuşatma altındaki halkın yaprak ve baharatlarla tatlandırılan kaynamış suyla hayatta kalmaya çalıştığını söylüyor.

Angola'da 'yasaklanan İslam'
Guardian'ın ilk sayfasındaki haberlerden biri, ülkedeki çoğu caminin kapatılmasından sonra Angola'ya yöneltilen İslam'ı yasaklama suçlamalarıyla ilgili.

Angola'nın İslam'ı bir günah keçisi haline getirmekle suçlandığını yazan Guardian, Angola İslam Cemiyeti'nin son iki yılda sekiz caminin yıkıldığı ve İbadet yapanların ceza yasasına aykırı davranma riski aldığı iddialarını aktarıyor.

Guardian Angola yasalarına göre bir dini grubun yasal olarak tanınması için en az 100 bin üyesi olması ve ülkenin 18 bölgesinden en az 12'sinde mevcut olması gerektiğini belirtiyor.

Yasal tanınmayla da, okul ve ibadethane inşa etme hakkına sahip oldukları kaydediliyor. Ancak 18 milyon nüfusa sahip Angola'da sadece 90 bin Müslüman olduğu kaydediliyor.

Angola İslam Cemiyeti Başkanı David Ja, 'Angola'da İslam'ın yasaklandığını söyleyebiliriz. Dinin tanınması için en az 100 bin kişiye ihtiyaç var, aksi takdirde resmen ibadet edemiyorsunuz" diyor.

Angola'nın önde gelen siyasi eylemci ve gazetecilerinden Rafael Marques de Morais'in de halkın ülkedeki Çinli ve Portekizli işçilere karşı giderek büyüyen düşmanlığı karşısında, hükümetin bir saptırmaya ihtiyacı bulunduğunu söylüyor.

De Morais 'Hükümetin dikkat dağıtmaya ihtiyacı var. Ekonomik baskılar nedeniyle bir günah keçisi ve İslam'ın Angola kültürü ve değerlerine uygun olmadığını söylemeleri lazım. İslam'a karşı bir yasanın Angolalılar ve İslam'ı terörle eş tutan uluslararası toplumda sempati yaratacağına inanıyorlar" diyor.

Haberde Angola hükümetininse iddiaları reddettiği de vurgulanıyor.

Almanya Basını
Neue Osnabrücker Zeitung, önümüzdeki dört yıla damgasını vuracak koalisyon sözleşmesini şöyle yorumluyor:

"Almanya anlaşılan önümüzdeki dönemde iyimser bir zihniyet tarafından yönetilecek. Sosyal Demokrat Parti ve Hrıstiyan Birlik partileri gayet neşeli ve iyimser bir biçimde, iyi olan ekonomik gidişatın önümüzdeki yıllarda da böyle süreceğini varsayıyor. Ancak uygulamaya bakıldığında, bu tür iyimser planların sürdürülemediği görüldü. Böyle bir malî politika sağlam ve güvenilir değil, gayrı ciddi."

Münih merkezli Süddeutsche Zeitung ise koalisyon sözleşmesinin emeklilik politikaları bölümünü mercek altına alıyor ve hükümetin planlarını gerçekçi bulmuyor:

"1992 yılından önce anne olanlara 'anne emekliliği' bağlanması planları 6 milyar 500 milyon euro gibi inanılmaz yüksek bir meblağa malolacak ama pek bir işe de yaramayacak. Almanya'nın Batı eyaletlerinde yaşayan kadınlara ayda brüt 28 euro daha fazla para ödenmesiyle de özellikle yaşlı kadınlar arasındaki yoksullukla mücadele edilemez. Ancak hükümetin bu seçim armağanındaki daha skandal olan nokta, emeklilik kasalarına müdahale. Çocukların yetiştirilmesi için emekli maaşlarının iyileştirilmesi, memur ve serbest çalışanlar dahil tüm vergi mükelleflerinin üstlenmesi gereken toplumsal bir görevdir. Bu, Hrıstiyan Birlik Partileri'nin her türlü vergi artırımını reddetmesinin intikamı."

Frankfurter Rundschau gazetesi koalisyon sözleşmesinin enerji politikalarındaki değişimle olan bölümünü irdeliyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının yeterince desteklenmediği eleştirisini getiren gazete şu satırlara yer veriyor:

"Hrıstiyan Birlik Partileri ve Sosyal Demokrat Parti, "Enerji Dönüşümü Politikaları 2.0"ı planlıyor. Ancak bilgisayar programlarından farklı olarak ikinci sürüm, ilkinin iyileştirilmesi anlamına gelmiyor. Enerji dönüşümündeki bu yeni düzenlemenin sonucu tam tersi anlama geliyor: Burada fosil enerji sektörüne devamlılık garantisi verilmesi sözkonusu."

Die Welt gazetesi koalisyon sözleşmesini Almanya'nın dış politikadaki etkinliği ve Euro krizinin aşılması açısından değerlendiriyor:

"Almanya Euro Bölgesi'ndeki sorunlu ülkelere artık siyasi baskı yapamaz, çünkü bir ülke kendi yapmadığını, başka ülkelerden talep edemez. Büyük Koalisyon istihdam pazarının kapısına kilit vuruyor ve gelecek nesillerin refahını şimdiden tüketmek istiyor. Bu, özünde AB'nin güneyindeki ülkelerin yaptığı hatanın aynısı. Büyük Koalisyon, sorunlu ülkelerdeki iş daha tamamlanmadan, reform döneminin sonunu müjdeliyor."

İsviçre Basını
İsviçre'den Tages-Anzeiger uzlaşmayı şöyle yorumluyor:

"Burada son derece sosyal demokrat nitelikte bir koalisyon sözleşmesi üzerinde pazarlık yapıldı. Sosyal Demokrat Parti üyeleri, bu sözleşmeye onay vermezse, artık onlar için yapılacak bir şey yok. Sosyal Demokrat Parti birçok konuda istediğini kabul ettirdi. Yine de Hrıstiyan Birlik Partileri ile Sosyal Demokrat Parti'nin liderleri, Sosyal Demokrat Parti üyelerinin koalisyon sözleşmesiyle ilgili vereceği karardan korkuyor. Parti üyelerinin nasıl bir tavır sergileyeceği önceden kestirilemiyor. Bazıları prensip gereği Angela Merkel'le bir koalisyona karşı. Bazıları ise parti yönetimine fenalık yapmak istiyor. Sosyal Demokrat Parti üyeleri koalisyon sözleşmesini önce okuyup, sonra karar verseler, çok daha iyi olur."

Fransa Basını
Fransız Le Figaro ise Almanya'daki koalisyon görüşmelerini Fransa ile karşılaştırıyor:

"Fransızların bir hayali var. Siyasetçilerin dar görüşlü tavırlarını bir kenara itip, sağ ya da soldan, iyi hedefleri olan politikacıların kamu yararına birlikte çalışmaları. Bu, Fransa'da tahayyül edilemez ama Almanya'da doğal karşılanıyor. Angela Merkel ikinci kez, Hrıstiyan Birlik Partileri ile Sosyal Demokrat Parti'yi biraraya getiren Büyük Koalisyon'a başbakanlık edecek. Almanya başka bir ülke ama özellikle de burada başka bir sol söz konusu. Almanya'da Büyük Koalisyon kimseyi şoke etmiyorsa bunun nedeni, Sosyal Demokrat Parti'nin 50 yıl önce ideolojik olarak kabuk değişimini gerçekleştirmesidir. Fransa'daki Sosyalistler ise buna hâlâ direniyor."

Çek Cumhuriyeti Basını
Çek Cumhuriyeti'nden liberal ekonomi gazetesi Hospodarske Noviny'nin Almanya'da kurulan koalisyonla ilgili yorumunda şu satırlar göze çarpıyor:

"Cumhuriyet'in yararına! Seçimleri kazanan Hrıstiyan Birlik Partileri ile seçimlerden ikinci çıkan Sosyal Demokrat Parti'den politikacılar, Büyük Koalisyonu'nun kurulmasını savunmak zorunda kaldıklarında, sürekli olarak bu cümleyi tekrar ediyorlar. Şimdi program nihayet somut bir biçim kazandı. Alman Federal Cumhuriyeti'nin yararı için bütün tavizler verildi. Hem Federal Meclis'teki mutlak çoğunluğu birkaç sandalye ile kaçıran Başbakan Angel Merkel, hem de daha radikal, sosyal ve ekolojik reformlar sözü vermesine rağmen yeterince oy alamayan muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti, tavizler verdi. Yeni koalisyonun programı da buna uygun görünüyor. Yolun ortasında buluştular."

Polonya Basını
Konuyla ilgili aktaracağımız son yorum, Polonya'nın muhafazakâr Rzeczpospolita gazetesinden:

"Angela Merkel hükümeti en iyi durumda önümüzdeki yılın başında çalışmaya başlayacak. En kötü durumda, yani Sosyal Demokrat Parti üyeleri koalisyon sözleşmesini kabul etmezlerse, o zaman kışın yeniden seçimlere gidilir. Bu, düşük bir seçenek ama o kadar da soyut değil. Almanya'da bugüne dek koalisyon sözleşmesi konusunda siyasi bir partide oylamaya gidilmemişti. Hiç kimse, sonucun ne olacağını bilmiyor. Ancak kesin olan şu: Sosyal Demokrat Parti tabanı 'hayır' derse, işte o zaman sadece şu anki koalisyonun yapısı altüst olmaz, Sosyal Demokrat Parti de tanınmaz bir halde değişir çünkü o zaman parti yönetimi istifa etmek zorunda kalır."

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.