Avrupa Basınında Bugün (27 Kasım 2013)
İngiltere Basınıİngiltere basınında İran'ın başlıca dünya güçleriyle nükleer programı konusunda vardığı uzlaşmayla ilgili haber ve yorumlar yine geniş yer buluyor.
Financial Times, uzlaşmanın ardından İran'ın dünyanın önde gelen petrol şirketleriyle görüşmeye başladığını yazıyor.
Gazeteye açıklama yapan İran Petrol Bakanı Bican Namdar Zangane, Avrupalı şirketlerle doğrudan, ABD'li şirketlerle de dolaylı görüşmeler yaptığını söylüyor.
Financial Times, 1990'lı yıllarda ABD'nin ambargolarına karşın Total, Shell, Eni ve Statoil gibi şirketleri İran'daki petrol ve doğalgaz sektörüne yatırım yapmaya ikna eden Zangane'nin bu şirketleri yine ülkeye çekmeyi amaçladığını vurguluyor.
Ancak Zangane, İran ve dünyanın başlıca güçleri arasında kapsamlı bir uzlaşma sağlanmadan hiçbir enerji anlaşmasının imzalanmayacağını da açıkça söylüyor.
Ama İranlı Bakan bu anlaşmaların müzakerelerinin her durumda aylar süreceğini de sözlerine ekliyor.
'Anlaşma 11 Eylül'den beter'
Financial Times, Suudi Eş Şarkül Avsat gazetesinde yayımlanan bir makaleye yer veriyor.
Makalenin yazarı Tarık Elmuhayid, İran uzlaşmasını '11 Eylül saldırılarından daha tehlikeli' diye tanımlıyor.
Financial Times, Suudi siyasetçilere yakın bir isim olduğuna inanılan Elmuhayid'in 'Obama bölgeyi sattı ve ABD'nin Körfez ile tarihi ittifakını terk etti" diye yazdığını aktarıyor.
Gazete uzlaşmayla 11 Eylül saldırılarının kıyaslanmasının, Sünni Körfez ülkelerinde Şii İran'ın bölgesel bir süper güç olarak yükselmesi karışışında duyulan korkunun derinliğini sergilediğini ve Suudi kamuoyunun görüşlerini yansıttığını vurguluyor.
Independent'ın İsrail'in İngiltere Büyükelçisi Daniel Taub'la yaptığı söyleşideyse, daha önce akıllara bile getirilmeyen bir ittifaktan bahsediliyor.
'İran'a karşı İsrail-Körfez işbirliği'
Büyükelçi Taub, İran'ın nükleer programından en az İsrail kadar kaygı duyan Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan'la işbirliği yapılabileceğini söylüyor.
Taub, "Bölgeye baktığınızda, Tahran'dan Şam'a, Beyrut'a ve aslında Gazze'ye dek uzanan çok radikal bir eksen görüyorsunuz ve ben bundan endişelenin sadece biz olmadığımıza inanıyorum. Bu meselelere bakan çok sayıda ülke var ve başlıca görüş ayrılıklarımızın üzerine çıkabilirsek, aslında çok ortak noktamız var. En temel stratejik kaygılarımızın büyük bir bölümü aynı ve tabi bu temelde ilişkilerimizi derinleştirmekle ilgileniyoruz" diyor.
Taub Filistin sorununa karşı böyle bir ilişkini mümkün olup olmadığı sorusunaysa, "Bence bölgemizdeki değişiklikler çok sayıda tarafı daha önce yapmak zorunda kalmadıkları seçimler yapmak zorunda bırakıyor. Bu da bizim için fırsat yaratıyor. Bence şimdi bölgedeki ülkelerde İsrail'in istedikleri bazı şeyler için bir ortak olabileceğini gören unsurlar var" yanıtını veriyor.
AB'den veri paylaşımı çıkışı
Guardian dünya haberleri sayfalarında ülkesinin gizli dinleme faaliyetlerini açıkladıktan sonra Rusya'ya iltica eden eski istihbarat görevlisi Edward Snowden'ın ifşaatlarından sonra, Avrupa Birliği'nin Washington'dan yasal düzenlemeler talep edeceğini yazıyor.
AB'nin Beyaz Saray'ı çok önemli paylaşımı anlaşmalarını dondurmakla tehdit ettiğini belirten gazete, AB Komisyonu'nun Adalet ve Temel Haklardan sorumlu üyesi Viviane Reding'in ABD'den izleme faaliyetlerini AB hukukuna uydurması gerektiği yönündeki sözlerini aktarıyor.
Habere göre Reding, hak ihlaline uğrayan Avrupalıların ABD mahkemelerinde tazminat talep etme hakkı almasını da istiyor.
İngiltere basınında geniş yer bulan haberlerden biri de ABD'nin terör zanlılarını tuttuğu Guantanamo Üssü'nde 'ayrıcalıklı tutsaklara' verilen geniş imkânlarla ilgili.
Guantanomo'daki ajan programı
Times'taki habere göre, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA adına çalışmayı kabul eden tutsaklar, hücrelerden çıkartılıp hemen yakında, özel mutfak, duş, televizyon ve hatta avlu gibi çok daha iyi koşulların bulunduğu küçük külübelere götürülüyordu.
Gizli programa katılan tutsaklar CIA tarafından eğitildikten sonra eski örgütlerine sızmaları için ülkelerine geri gönderiliyordu.
Beatles'ın bir şarkısına atıfla "Penny Lane" adı verilen çok gizli programa katılan tutsaklar, hizmetleri karşılığında da özgürlük, ailelerinin güvenliği ve milyonlarca dolar parayla ödüllendiriliyordu.
Times programın çok gizli olduğunu ve Guantanamo'nun yönetiminden sorumlu personelin bile varlığından haberi olmadığını da vurguluyor.
Program için başta onlarca mahkûmun düşünüldüğü, ancak ironik bir şekilde başta düşünülen çoğu tutsağın terör bağlantısı bulunamadığından, çok az sayıda tutsağın gerçekten CIA hesabına çalıştığı kaydediliyor. 2006'da son verilen programa eski Başkan George Bush'un yakın ilgi gösterdiği de vurgulanıyor.
Suriye'de 'beş yıldızlı cihat'
Daily Telegraph Suriye'de El Kaide bağlantılı örgütlerin safında savaşan İngilizler'in Twitter ve diğer sosyal medya platformlarında Suriye'deki "beş yıldızlı cihadı" övdüklerini yazıyor.
Gazete, 1980'lı yıllarda Afganistan'da savaşanların tersine, Suriye'deki radikal İslamcılar'ın gecelerini internette oyun oynayarak, İngiltere'deki aileleriyle sohbet ederek ve El Kaide videoları izleyerek geçirdiğini belirtiyor.
Radikal İslamcılar'ın internet üzerindeki faaliyetlerini yakından izleyen Uluslararası Radikalleşme Çalışmaları Merkezi'nden Şiraz Mahir "Suriye'deki cihatçıların ihtiyaç duyduğu üç şeyin tuvalet kağıdı, ilk yardım çantası ve bir iPad olduğunu söylüyorlar" diyor.
Gazete ayrıca Suriye'de savaşanların koşulları beğendikleri için internette bu durumu "beş yıldızlı cihat" diye tanımladıklarını belirtiyor. Daily Telegraph Suriye'de savaşan İngiliz olduğuna inanılan Ebu Ka Kaa kullanıcı adlı bir cihatçının Flickr hesabında, "internete girebilen bir cihaz gerekli ve tabi sabun ve saç bakım ürünleri (Afro saçım eriyor) diye yazdığını belirtiyor.
Bu çevrelerde dolaşan bir Twitter mesajında da, "Mali'deki bir kardeşimiz iki aydır yıkanamadığını ve elbisesini değiştiremediğini söyledi. Burası ise gerçekten beş yıldızlı cihat" dendiği kaydediliyor.
Almanya BasınıNeue Osnabrücker Zeitung, Berlin'deki 17 saatlik müzakere maratonunun ardından son noktanın konduğu Hrıstiyan Birlik Partileri ile Sosyal Demokrat Parti arasındaki koalisyon protokolünü konu alan yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Muhafazakâr ve sosyal demokrat kanatlar arasındaki koalisyon anlaşması tahlil edilirken akılda tutulması gereken bir tarih var. O da, 2017. Koalisyon pazarlığında taraflar bu tarihe odaklanmıştı. Koalisyon daha önce dağılmadığı takdirde Angela Merkel 2017 yılında üçüncü başbakanlık döneminin sonuna gelmiş olacak. Partisindeki sivrilmeye çalışan isimlerin gözü onun koltuğunda. Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı Sigmar Gabriel ise 2017 ve sonrası için Sol ve Yeşiller partileri ile koalisyon kurma planları yapıyor. Seçim gecesi zafer şarkıları söyleyen Hristiyan Birlik'in önde gelen isimlerinin keyfi kaçmışa benziyor. Almanya'nın eski ve yeni koalisyon ortakları birbirlerine ısınamıyorlar. Koalisyon anlaşması, iki büyük kanadın nasıl geçinebileceklerinin sınandığı bir belge olarak karşımıza çıkabilir.”
Der Neue Tag adlı gazete koalisyon görüşmelerini konu alan yorumunda, Sosyal Demokrat Parti'nin koalisyon anlaşmasını parti üyelerinin onayına sunmakla tehlikeli bir oyun oynadığı sonucuna varıyor:
“Koalisyon pazarlığında partilerin uzlaşma yeteneğinin ölçülmesinin ötesinde, varılan anlaşmanın Sosyal Demokrat Parti tabanına nasıl onaylatılacağı düşüncesinin rol oynaması hayra alamet değildir. Şimdiye kadar 475 bin parti üyesi 44 milyon 300 bin seçmenden daha önemli olmamıştı. Şimdiye kadar hiçbir parti yönetimi kaderini parti tabanının insafına bırakmamıştı. Bu nedenle, Angela Merkel liderliğindeki koalisyon hükümetini zor günlerin beklediğini söylemek yanlış olmaz.”
Almanya'nın istihdam durumuyla fakirlik istatistiklerinin sıralandığı Sosyal Rapor'u büyüteç altına alan Rheinische Post gazetesinin yorumu:
“Rapor, koalisyon görüşmeleri finaline rast gelmesi bakımından büyük yankı uyandırdı. Araştırmalara göre Almanya'daki her altı kişiden biri ya fakir, ya da fakir düşme tehlikesiyle yaşıyor. Bu durum, Sosyal Demokrat Parti'nin talep ettiği gibi asgari ücret uygulamasının Almanya genelinde ve bütün sektörlerde başlatılması için bir argüman olabilir mi? Ya da asgari emeklilik aylığının arttırılması için? Hayır. Her fakir aynı kaba konamaz. Önemli olan fakirliğin nasıl tanımlandığıdır. Rapor Avrupa Birliği'nin doğruluğu şüphe götüren, ‘ortalama gelirin yüzde 60'ından daha az geliri olan fakir sayılır' şeklindeki formülünü temel alıyor. Bu formüle göre Almanya'da ayda 980 eurodan az para kazanan, fakir tanımlamasına uyuyor. Bu meblağ fazla olmasa da, fakir sayılmaya acaba yeter mi? Diğer ülkelerde fakirlik sınırı çok daha düşük. Örneğin Romanya'da 105 euro. Ayrıca bir ülke ne kadar zenginse, fakirlik sınırı da o kadar yüksek oluyor. Norveç'te bu sınır ayda 2 bin 2 euro. Asıl önemlisi, raporda, fakirlikten kurtulmanın hemen hemen imkansız olduğu sonucuna varılmasıdır. Almanya'nın yeni hükümetine milli geliri paylaştırma değil, fırsat eşitliğini ve mesleğinde yükselme şansını teminat altına alma görevi düşüyor.”
Berlin'de yayımlanan Tageszeitung adlı gazetenin yorumunda Ukrayna'daki son protesto gösterileri ele alınıyor:
“Ukraynalıların büyük çoğunluğu açısından, prensip olarak ülkelerinin geleceği için çizilecek yolun yönü önem taşıyor. Genç kuşaklar geleceklerini, büyük krizler atlatsa da Avrupa'nın bir parçası olarak görüyor. Tutuklu muhalefet lideri Yulya Timoşenko'nun da bunu idrak etmesi lazım. Protestocular artık politikacıların şahsi çıkarlarına alet edilmek istemiyorlar. Turuncu Devrim'den sonra Yanukoviç'in rakipleri şahsi rekabetin ve nihayetinde de egolarının kurbanı oldular. Önemli olan, bundan ders alıp almadıklarıdır. Ancak ders aldıkları takdirde son protesto hareketi kalıcı değişiklik getirebilir. Aslında şartlar da müsait.”
İsviçre Basınıİsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung, Batılı devletlerle İran arasında varılan nükleer anlaşmanın İsrail üzerindeki muhtemel etkilerine şu yorumu ayırmış:
“İran ile varılan anlaşma İsrail'i değişen siyasi realitelere ayak uydurmaya zorlayacaktır. Amerika ve Avrupa çatışma rotasını terk edip İran ile diyalog kurmaya hazır olduklarını gösterdiler. İran'ın belli bir süre içinde atom bombasına kavuşma imkânı bertaraf edilmese de anlaşma İran'ı nükleer silahlanmadan alıkoyar ve nükleer faaliyetlerinin daha iyi denetlenmesini sağlayabilirse bu İsrail'in de işine gelir. Ön anlaşma, İran'a gizlice kapsamlı nükleer kapasite yaratma kapısını kapatıyor ve nükleer güç İsrail'e ciddi bir şekilde meydan okuma imkânını Tahran yönetiminin elinden alıyor.”
Hollanda BasınıAmsterdam'da yayımlanan de Volkskrant adlı Hollanda gazetesi Suriye'de barışçı çözüme ulaşmanın son derece zor olduğunu vurguladığı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Yapılması kararlaştırılan barış görüşmeleri, ABD, Rusya ve Birleşmiş Milletler'in aylarca çaba sarf etmesi sayesinde mümkün oldu. Ancak Şam rejimi ve asiler müttefiklerinin baskısıyla görüşme masasına otururlarsa, bu mutlaka barışçı çözüme yaklaşıldığı anlamına gelmez. Muhalefet, görüşmelere başlanmadan önce tutuklu kadın ve çocukların serbest bırakılıp, yardım kuruluşlarının kuşatma altındaki yerleşim yerlerine girmesine izin verilmesini talep ediyor. Öte yandan tarafların kurulması düşünülen geçici hükümetle ilgili görüşleri de birbirine tamamen ters düşüyor.”
Rusya BasınıRossiyskaya Gaseta adlı Rus gazetesi ise Avrupa Birliği'nin fikir ve değerlerinin Ukrayna'ya yetmediği görüşünü savunuyor:
“Kurnaz Avrupa politikası Ukrayna'yı da Avrupa malları pazarına çevirmeyi hedef almaktaydı. Ancak Ukrayna devlet başkanının Ortaklık Anlaşması'nı askıya alma kararı, muhalefet ile Avrupalı danışmanlarının planlarını altüst etti. Yanukoviç Brüksel'e ‘önce para, sonra imza' dediğinde de Avrupa'nın ‘zengin' fikirleri ile ahlaki değerlerinin Kiev'i içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmaya yetmeyeceği anlaşıldı. Avrupa Birliği, Ortaklık Anlaşması'nın yılsonuna yetişmese de ilkbaharda imzalanmasının mümkün olduğunu düşünüyorlar. Avrupa'nın efendileri, öz prensiplerinden feragat etme pahasına da olsa, mutlaka Rusya'nın keyfini kaçırmak istiyorlar.”
(dw türkçe/bbc türkçe)
YORUM YAZIN