Avrupa Basınında Bugün (20 Kasım 2013)
İngiltere Basını
Suriye'deki savaşın Beyrut'a sıçradığını yazan Financial Times, Lübnan'ın başkentinde İran Büyükelçiliği'ni hedef alan bombalı saldırıda en az 23 kişinin can verdiğini bildiriyor.
Saldırının sorumluluğunu El Kaide bağlantılı aşırı uçta bir Sünni grubun üstlendiğini belirten Financial Times, Suriye'deki iç savaşın Lübnan'da tırmandırdığı mezhep gerginliğinin bu son eylemin ardından daha da artmasından endişe duyulduğunu yazıyor.
Times'ın başlığı: ''El Kaide bombaları Beyrut'a yeniden iç savaş korkusunu getirdi''.
Gazete, İran Büyükelçiliği'ni hedef alan çifte intihar eyleminin Lübnan'da Eski Başbakan Refik Hariri'nin öldürüldüğü 2005'teki suikastten bu yana meydana gelen en büyük saldırılardan biri olduğuna dikkat çekiyor.
Times, Lübnan merkezli bir Sünni grubun üstlendiği Beyrut saldırısının açıkça Suriye'de Alevi Cumhubaşkanı Beşar Esad'a destek veren İran'a ve Tahran yönetiminin Lübnan'daki Şii müttefiki Hizbullah'a karşı bir intikam saldırısı olduğunu belirtiyor.
Times, Hizbullah'ın dünkü saldırı ardından meydan okuyan, sert bir açıklama yayınlayarak misillemede bulunacaklarına dair söz verdiğini bildiriyor.
Fukuşima uyarısı
Guardian gazetesinin ön sayfasında, Japonya'nın Fukuşima nükleer santralinin yöneticisinden İngiltere'ye bir mesaj, daha doğrusu bir uyarı var: En kötü senaryoya hazır olun.
Deprem ve tsunami felaketinin yol açtığı kazanın ardından radyasyon tehlikesiyle gündeme oturan Fukuşima santralinin bağlı olduğu Tokyo Elektrik Şirketi Tepco'nun başkanı Naomi Hirose, Guardian'a verdiği özel mülakatta, ''Nükleer enerjinin yüzde yüz güvenli olduğu konusunda hep kamuoyunu ikna etmeye çalıştık. Onlar için de herşeyin yolunda olduğunu duymak kolaydı. Fakat ne kadar küçük olursa olsun, kaza olasılığını devamlı düşünmek zorundayız.'' diyor.
Guardian, İngiltere hükümetinin yeni nesil nükleer santraller inşa etmeye hazırlandığı şu günlerde Fukuşima'dan çıkartılacak dersler olduğuna işaret ediyor.
2011'deki felaketten bir yıl sonra şirketin başına geçen Naomi Hirose, geriye dönüp bakıldığında Fukuşima'da alınabilecek önlemler varken bunların hayata geçirilmediğini anladıklarını söylüyor.
Guardian, Fukuşima'nın işletme dışı bırakıldığını, fakat Tepco'nun santralin bulunduğu yeri nükleer kirlilikten temizlemesinin tam 40 yıl alacağını bildiriyor.
Çocuk politikası
Çin'de tek çocuk politikasının gevşetilmesinin ekonomik boyutu, Times'ın sayfalarında, ''Çocuk bezi hisseleri şahlandı'' başlığıyla yer alıyor.
Times, Çin nüfusuna eklenen yılda 16 milyon bebeğin yeni açıklanan reformdan sonra yaklaşık bir milyon daha artmasının beklendiğini yazıyor.
Gazeteye göre bu 'bebek patlaması' beklentisi Çin borsasında kendini açıkça belli ediyor. Times, bebek bezi üreten firmaların yanısıra oyuncak, çocuk ilacı ve süt tozu üreticilerinin hisselerinin de büyük oranda değer kazandığını bildiriyor.
Çinli yetkililer nüfus kontrolünü ortadan kaldırmış değiller fakat bundan böyle bir çiftteki kadın ya da erkekten herhangi biri tek çocuk olarak büyümüşse, o çiftin iki bebek sahibi olması önündeki engel kalkıyor.
Times, politikanın biraz daha gevşetilmesi ardından tek çocuk olarak büyümüş kadın ve erkeklerin evlilik şansının yükseldiğinin düşünüldüğünü aktarıyor.
Times'ın satırlarına göre Çin'de halihazırdaki yasalar iki çocuk sahibi olunmasına sadece etnik azınlıklar için, kırsal bölgede yaşayan ve ilk çocuğu kız doğan bazı çiftler sözkonusu olduğunda ya da evlenenlerden her ikisi de tek çocuk olarak büyümüşse müsade ediyor.
Gazete, Çin'de bebek doğumlarında bir patlama beklense de bunun kısa süreli olacağını tahmin ediyor.
Times'a göre kentli orta sınıf Çinliler giderek Avrupa'daki muadilleri gibi çocuk yetiştirmenin yükselen masrafları karşısında tek çocuğu zaten yeğler duruma gelecek gibi görünüyor.
“İran Büyükelçiliğine yapılan saldırı Suriye iç savaşının yayıldığını gösteriyor. Bu bir dinsel kimlik mücadelesi, Sünniler ile Şiiler arasında bir kavga. Suriye rejimi müttefikleri sayesinde iç savaşta askeri başarılar elde ederken, Lübnan'da El Kaide açık bir mesaj veriyor: Aşırı dinci Sünniler, İran yanlısı kesimin zaferini kabul etmeyecekler. Aksine onlara karşı tüm Ortadoğu'da savaşacaklar.”
Süddeutsche Zeitung da Suriye'deki iç savaş ile Lübnan'da yaşanan şiddet olayları arasında bağ kuruyor:
“Doğu Akdeniz ülkelerinde beklenen gelişmeler neler? Suriye'deki iç savaş daha yıllarca sürecek ve Lübnan'ın karşı karşıya olduğu tehlike de artacak. Bundan kısmen iki taraftaki aşırı gruplar kısmen de komşu ülkeler sorumlu. Suudiler, Türkler ve Katarlılar Sünni ayaklanmasına mali destek vererek İran'ı hedef alıyorlar. Tahran Hizbullah'ı silahlandırıyor, Devlet Başkanı Esad'a destek veriyor. Suriye ile Lübnan büyük güçlerin çıkarlarının çatıştığı bir muharebe alanı.”
Almanya'da hükümet kurma çabaları sürüyor. Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD), gelecek hafta müzakereleri sonuçlandırmayı hedefliyor. Partilerin en üst düzey yetkilerinin bir araya geldiği dünkü altıncı tur görüşmede taraflar iş piyasası ve emeklilik politikasının ana hatlarında temel bir uzlaşı sağlandı. Ancak SPD’nin talep ettiği genel asgari ücretin miktarı gibi kritik konularda görüş ayrılıkları sürüyor. Kölner Stadt Anzeiger gazetesi Hrıstiyan Birlik partilerinin pazarlıklarda taviz verdiğini yazıyor:
“Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU) içinde pek çok kişi şunu soruyor: Nasıl oluyor da parti neredeyse mükemmel bir seçim başarısının ardından savunma konumuna düşüyor? Bu, Hrıstiyan Birlik partilerinin iletişim kurma yeteneksizliğinden değil iletişim kuracak bir konuları olmamasından kaynaklanıyor. CDU/CSU'nun seçim kampanyalarında öne çıkardığı tek konu vardı. O da Angela Merkel'in ne kadar muhteşem bir başbakan olduğu idi. Bu stratejinin tek hedefi Angela Merkel'in başbakan kalmasıydı. Bu hedefe ezici bir şekilde ulaşıldıktan sonra Birlik Partileri'nin itici sistemi enerji kaybetti."
Avrupa Parlamentosu aylar süren tartışmaların ardından 2014-2020 bütçesini onayladı. AB 7 yıllık dönemde 960 milyar euroya kadar harcama yapabilecek. Almanya ve İngiltere'nin ısrarı üzerine, bir önceki döneme göre yüzde 4 oranında tasarrufa gidildi. Straubinger Tagblatt gazetesi AB'nin çizgisini değerlendiriyor:
“Brüksel bundan böyle desteklediği projelerin gerçekten kalıcı bir etkisi olup olmadığına daha çok dikkat edecek. Yani projeler, gerçekten istihdam olanakları sağlamak, gençlere geleceğe yönelik perspektif sunmak, küçük ve orta ölçekli işletmeleri desteklemek için olmalı. Topluluğu canlandıracak altyapıyı bunlar oluşturuyor. Bu adımları atmak, sadece spor uçaklarının indiği küçük havaalanları ve yeni yollar inşa etmekten önce geliyor.”
“Eğer şu sıralar ne yapacağını bilemez durumdaki Alman sosyal demokrasisi yeni açılım kararıyla siyasî rotasında değişim sinyalleri veriyorsa, bu, gerçekten ilginç bir gelişme olabilir. Çünkü Almanya'da da pazar ekonomisine duyulan güven azaldı. Almanya’da da yurttaşların sosyal eşitsizliklerin giderilmesinde veya yan giderlerin azaltılması konusunda devletten beklentileri var. Ancak “bir milyonluk” asıl soru şu: Sosyal Demokrat Parti (SPD) merkezdeki seçmenini, piyasa ekonomisi düşmanlığı yapan popülist solcu çevrelerden çekinen orta sınıfları kaybetmeden, geleneksel sol değerlere nasıl dönüş yapabilir? Öte yandan siyasette hiçbir şey olasılık dışı değil. Başbakan Merkel’ın koalisyon görüşmelerinde bir ara Yeşiller Partisi’ne avans tanıması nedeniyle Sosyal Demokratlar hamle yapma baskısı altında kaldı. Kısacası, eski kurallar artık geçerli değil, artık herkes herkesle koalisyon yapabilecek noktada.”
“(Koalisyon görüşmelerinde) Alman sosyal demokrasisi daha çok sosyal politikalara odaklanırken, Angela Merkel liderliğindeki Hrıstiyan Demokratlar malî politikalar, ekonomi ve Avrupa ilişkileri konularının şimdiye kadar olduğu gibi kendi sorumluluklarında kalmasını istiyorlar. Ancak iç politika ile Avrupa politikalarının bir potada eritilmesi ancak tek yönlü bir yolda işlerlik kazanabilir. Başka bir deyişle ülke içinde cömertçe uygulanabilecek sosyal politikalar ancak ve ancak Avrupa’ya karşı yürütülecek ‘sert politikalar’ sayesinde mümkün olabilir. Sosyal demokratların Merkel’ın politik çizgisini önkoşulsuz kabul etmelerini bir ‘al gülüm ver gülüm’ politikası olarak algılamak gerekir. Bu ise dayanışma duygusunun ön planda olduğu etkili Avrupa politikalarına yer verilmeyecek anlamına gelecektir.”
“Durum ümitsiz değil. Bölgesel düzeyde iyi gelişmeler var ve az sayıdaki ülkeler arasında çözüm önerilerinin tartışıldığı bir işbirliği mevcut. ‘Major Economies Forum’ adındaki platform, dünyanın en büyük 17 ekonomisini bir araya getiriyor. Gerçi bu platformda da bağlayıcılığı olan, yeteri derecede ciddiye alınabilecek anlaşmalar ortaya çıkmıyor. Ancak böyle bir işbirliği içinde yardımların nasıl yapılacağı konusu bir yana bırakılarak, zararlı gaz emisyonlarının azaltılması için nelerin iyi işlediği ve verimli olabileceği konusundaki bilgi alış-verişine öncelik tanınması mümkün olabilir.”
“Eğer sosyalist Michelle Bachelet seçimin ikinci turunda Başkanlık Sarayı ‘La Moneda’ya dönecek olursa, bu, ümit edilenden daha kötü şartlar altında olacak gibi görünüyor. Michelle Bachelet ilk turda yeteri kadar oy sağlayamadığı için doğrudan başkanlığın yolunu açamadı. Bachelet’in gerçi ikinci turda başarılı olacağı kesin ama siyasî yönden nüfuzu azalmış durumda. Bachelet'in lideri olduğu merkez sol ittifakın parlamento seçimlerinde açık bir başarı elde etmesi ve dolayısıyla büyük reform projelerini kabul ettirmesi için de halk arasındaki popülaritesi yeterli olmayacak. Bachelet, geçmişte dogmatik bir kişiliğe sahip olmadığını kanıtlamıştı. Bu, sevindiricidir. Bachelet eğer bu niteliğini siyasî hasımlarıyla çekişme için değil de uzlaşma için kullanırsa, bu, Şili'nin yararına olur.”
(dw türkçe/bbc türkçe)
Almanya BasınıRheinpfalz gazetesi Lübnan'ın başkenti Beyrut'taki İran Büyükelçiliğini hedef alan, onlarca kişinin öldüğü saldırıyı yorumuna konu alıyor:
“İran Büyükelçiliğine yapılan saldırı Suriye iç savaşının yayıldığını gösteriyor. Bu bir dinsel kimlik mücadelesi, Sünniler ile Şiiler arasında bir kavga. Suriye rejimi müttefikleri sayesinde iç savaşta askeri başarılar elde ederken, Lübnan'da El Kaide açık bir mesaj veriyor: Aşırı dinci Sünniler, İran yanlısı kesimin zaferini kabul etmeyecekler. Aksine onlara karşı tüm Ortadoğu'da savaşacaklar.”
Süddeutsche Zeitung da Suriye'deki iç savaş ile Lübnan'da yaşanan şiddet olayları arasında bağ kuruyor:
“Doğu Akdeniz ülkelerinde beklenen gelişmeler neler? Suriye'deki iç savaş daha yıllarca sürecek ve Lübnan'ın karşı karşıya olduğu tehlike de artacak. Bundan kısmen iki taraftaki aşırı gruplar kısmen de komşu ülkeler sorumlu. Suudiler, Türkler ve Katarlılar Sünni ayaklanmasına mali destek vererek İran'ı hedef alıyorlar. Tahran Hizbullah'ı silahlandırıyor, Devlet Başkanı Esad'a destek veriyor. Suriye ile Lübnan büyük güçlerin çıkarlarının çatıştığı bir muharebe alanı.”
Almanya'da hükümet kurma çabaları sürüyor. Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD), gelecek hafta müzakereleri sonuçlandırmayı hedefliyor. Partilerin en üst düzey yetkilerinin bir araya geldiği dünkü altıncı tur görüşmede taraflar iş piyasası ve emeklilik politikasının ana hatlarında temel bir uzlaşı sağlandı. Ancak SPD’nin talep ettiği genel asgari ücretin miktarı gibi kritik konularda görüş ayrılıkları sürüyor. Kölner Stadt Anzeiger gazetesi Hrıstiyan Birlik partilerinin pazarlıklarda taviz verdiğini yazıyor:
“Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU) içinde pek çok kişi şunu soruyor: Nasıl oluyor da parti neredeyse mükemmel bir seçim başarısının ardından savunma konumuna düşüyor? Bu, Hrıstiyan Birlik partilerinin iletişim kurma yeteneksizliğinden değil iletişim kuracak bir konuları olmamasından kaynaklanıyor. CDU/CSU'nun seçim kampanyalarında öne çıkardığı tek konu vardı. O da Angela Merkel'in ne kadar muhteşem bir başbakan olduğu idi. Bu stratejinin tek hedefi Angela Merkel'in başbakan kalmasıydı. Bu hedefe ezici bir şekilde ulaşıldıktan sonra Birlik Partileri'nin itici sistemi enerji kaybetti."
Avrupa Parlamentosu aylar süren tartışmaların ardından 2014-2020 bütçesini onayladı. AB 7 yıllık dönemde 960 milyar euroya kadar harcama yapabilecek. Almanya ve İngiltere'nin ısrarı üzerine, bir önceki döneme göre yüzde 4 oranında tasarrufa gidildi. Straubinger Tagblatt gazetesi AB'nin çizgisini değerlendiriyor:
“Brüksel bundan böyle desteklediği projelerin gerçekten kalıcı bir etkisi olup olmadığına daha çok dikkat edecek. Yani projeler, gerçekten istihdam olanakları sağlamak, gençlere geleceğe yönelik perspektif sunmak, küçük ve orta ölçekli işletmeleri desteklemek için olmalı. Topluluğu canlandıracak altyapıyı bunlar oluşturuyor. Bu adımları atmak, sadece spor uçaklarının indiği küçük havaalanları ve yeni yollar inşa etmekten önce geliyor.”
Macaristan BasınıAlmanya’daki 2013 genel seçim kampanyaları sırasında Sol Parti ile hiçbir biçimde işbirliği hedeflemediğini ilân eden Sosyal Demokrat Parti, şimdiki koalisyon görüşmeleri sırasında 2017 yılından itibaren Sol Parti ile ittifaka gidebileceğini açıkladı. Sol liberal Macar gazetesi Nepszabadsag sosyal demokratların siyasî rotasındaki bu değişimi yorum sütununa taşımış:
“Eğer şu sıralar ne yapacağını bilemez durumdaki Alman sosyal demokrasisi yeni açılım kararıyla siyasî rotasında değişim sinyalleri veriyorsa, bu, gerçekten ilginç bir gelişme olabilir. Çünkü Almanya'da da pazar ekonomisine duyulan güven azaldı. Almanya’da da yurttaşların sosyal eşitsizliklerin giderilmesinde veya yan giderlerin azaltılması konusunda devletten beklentileri var. Ancak “bir milyonluk” asıl soru şu: Sosyal Demokrat Parti (SPD) merkezdeki seçmenini, piyasa ekonomisi düşmanlığı yapan popülist solcu çevrelerden çekinen orta sınıfları kaybetmeden, geleneksel sol değerlere nasıl dönüş yapabilir? Öte yandan siyasette hiçbir şey olasılık dışı değil. Başbakan Merkel’ın koalisyon görüşmelerinde bir ara Yeşiller Partisi’ne avans tanıması nedeniyle Sosyal Demokratlar hamle yapma baskısı altında kaldı. Kısacası, eski kurallar artık geçerli değil, artık herkes herkesle koalisyon yapabilecek noktada.”
İtalya Basınıİtalyan gazetesi La Stampa ise Almanya’da “büyük koalisyon” için müzakerelerde Sosyal Demokrat Parti’nin Başbakan Merkel’e boyun eğdiği görüşünde:
“(Koalisyon görüşmelerinde) Alman sosyal demokrasisi daha çok sosyal politikalara odaklanırken, Angela Merkel liderliğindeki Hrıstiyan Demokratlar malî politikalar, ekonomi ve Avrupa ilişkileri konularının şimdiye kadar olduğu gibi kendi sorumluluklarında kalmasını istiyorlar. Ancak iç politika ile Avrupa politikalarının bir potada eritilmesi ancak tek yönlü bir yolda işlerlik kazanabilir. Başka bir deyişle ülke içinde cömertçe uygulanabilecek sosyal politikalar ancak ve ancak Avrupa’ya karşı yürütülecek ‘sert politikalar’ sayesinde mümkün olabilir. Sosyal demokratların Merkel’ın politik çizgisini önkoşulsuz kabul etmelerini bir ‘al gülüm ver gülüm’ politikası olarak algılamak gerekir. Bu ise dayanışma duygusunun ön planda olduğu etkili Avrupa politikalarına yer verilmeyecek anlamına gelecektir.”
İsveç BasınıLiberal İsveç gazetesi Dagens Nyheter’den seçtiğimiz yorum Polonya'da devam eden BM İklim Konferansı’nı konu edinmiş:
“Durum ümitsiz değil. Bölgesel düzeyde iyi gelişmeler var ve az sayıdaki ülkeler arasında çözüm önerilerinin tartışıldığı bir işbirliği mevcut. ‘Major Economies Forum’ adındaki platform, dünyanın en büyük 17 ekonomisini bir araya getiriyor. Gerçi bu platformda da bağlayıcılığı olan, yeteri derecede ciddiye alınabilecek anlaşmalar ortaya çıkmıyor. Ancak böyle bir işbirliği içinde yardımların nasıl yapılacağı konusu bir yana bırakılarak, zararlı gaz emisyonlarının azaltılması için nelerin iyi işlediği ve verimli olabileceği konusundaki bilgi alış-verişine öncelik tanınması mümkün olabilir.”
İspanya BasınıSol liberal İspanyol gazetesi El Pais ise yorumunda Şili’de yapılan ve ikinci tura kalan devlet başkanlığı seçiminin ilk turdaki sonucunu irdeliyor:
“Eğer sosyalist Michelle Bachelet seçimin ikinci turunda Başkanlık Sarayı ‘La Moneda’ya dönecek olursa, bu, ümit edilenden daha kötü şartlar altında olacak gibi görünüyor. Michelle Bachelet ilk turda yeteri kadar oy sağlayamadığı için doğrudan başkanlığın yolunu açamadı. Bachelet’in gerçi ikinci turda başarılı olacağı kesin ama siyasî yönden nüfuzu azalmış durumda. Bachelet'in lideri olduğu merkez sol ittifakın parlamento seçimlerinde açık bir başarı elde etmesi ve dolayısıyla büyük reform projelerini kabul ettirmesi için de halk arasındaki popülaritesi yeterli olmayacak. Bachelet, geçmişte dogmatik bir kişiliğe sahip olmadığını kanıtlamıştı. Bu, sevindiricidir. Bachelet eğer bu niteliğini siyasî hasımlarıyla çekişme için değil de uzlaşma için kullanırsa, bu, Şili'nin yararına olur.”
(dw türkçe/bbc türkçe)
YORUM YAZIN