Gezi Direnişinde İki Tarz-ı Siyaset
![]() |
| - FOTİ BENLİSOY - |
Sürdürelim: Biraz şematik olma riskini göze alarak Gezi’de birbirinden görece bağımsız ama birbirini tamamlayıp besleyen iki tarz-ı siyasetin boy gösterdiğinden bahsetmek mümkün. Biri “performatif” ya da “prefigüratif” sıfatlarıyla anılabilecek ve “klasik” sol siyaset etme biçimlerinden hayli farklı bir tarz idi. (Bu tarifi yaparken Cihan Tuğal’ın kimi yazılarından esinlendiğimi hemen başta itiraf edeyim.) Buna göre, hareketin öne sürdüğü taleplerden, stratejik hedeflerin neler olması gerektiğinden, hükümeti sıkıştıracak taktik hamlelerin neler olabileceği tartışmasından ya da hangi siyasal-sosyal ittifakların hareketi geliştirip yaygınlaştırabileceği gibi arayışlardan ziyade önemli olan, daha paylaşımcı, daha eşitlikçi ve daha özgürlükçü yaşam pratiklerinin “hemen şimdi ve burada” inşa edilmesidir. Gezi direnişi (herkesin malumu olduğu üzere hiç değilse Taksim Meydanı ve parkta), paylaşımcı-eşitlikçi ilişkilerin hâkim olduğu, herkesin ortak kolektife ait olduğu ama kendi bağımsız varlığından da vazgeçmediği bir “komün”, bir başka kolektif varolma biçimini ortaya koydu. Direnişe katılan insanlara özgüven ve güç veren, onların yaratıcı enerjilerinde muazzam bir patlamaya vesile olan esas itibariyle bu boyuttu. Kütüphanesi, çocuk parkı, bostanı, açık kürsüsü, paranın “yürürlükten kaldırılması” gibi sayısız nitelik ve inisiyatifler dolayısıyla Gezi Parkı, “başka” toplumsal ilişkilerin kolektif ölçekte denendiği ve “tadına varıldığı” bir yeni mekân yarattı. Gezi’nin başka tür toplumsal ilişkilerin var olabileceği iddiası ve onun bu iddianın fiili ispatı haline gelmesi, direnişe hem içerisinde bulunanlar hem de dışarıdan bakanlar nezdinde muazzam bir güç ve itibar kazandırdı.
Bu performansa dayalı siyasal tarz, esas itibariyle bulunduğu alanda ve zamanda mevcut olan toplumsal ilişkilerin ötesinde bambaşka, daha özgürlükçü ve eşitlikçi ilişkiler kurmayı, bilfiil yaşamayı önemsiyor. Şu anda varolmayan, “gelecekte” varolabilecek bir toplumun, alternatif toplumsal ilişkilerin olabilirliğinin “önceden” bir işaretini, nüvesini (prefigüratif derken kasıt bu) fiiliyatta ortaya koyuyor. Gezi’nin hangi talebi öne çıkaracağı, hükümet temsilcileriyle görüşmelerde hangi argümanların öne sürüleceği, mitingte kimlerin konuşmasının onu daha etkili kılacağı, siyasal iktidarın şu ya da bu hamlesine nasıl yanıt verileceği, toplumun geneline ne mesaj verilmesi gerektiği gibi meseleleri çok da ciddiye almıyor ya da bunları tali hususlar olarak görüyor. Daha çok (farkında olsa da olmasa da)o an bir başka yaşamın nasıl örgütlenebileceği üzerine düşünüyor, özgürlükçü-eşitlikçi ilişkilerin kızıl bir şafağın sonrasına ertelenmesine itiraz ediyor, böylesi ilişkileri, kısa bir zaman için de olsa “şimdi” yaşamak (belki keyfini sürmek) istiyor. Gezi Parkı’nda hâkim ya da hiç değilse belirgin halet-i ruhiye işte bu istikametteydi.
Ancak Gezi sadece bu değildi. Solun “klasik” sıfatıyla tanımlanabilecek örgüt ve siyaset formlarının da kendi rengini verdiği, kritik dönemeçlerde rengin ötesinde damgasını vurduğu bir direnişti bu. Belki bu tarz-ı siyasete “stratejik siyaset” demek daha doğru olacak. Yani orta ve uzun erimli stratejik yönelimi, güçler dengelerine uyarlı taktik hamleleri öne çıkaran, ulusal çaptaki güç ilişkilerini ezilenler lehine dönüştürmeyi önüne koyan ve bu yolda talepler ortaya atan (tabir pek yerinde değil aslında ama) “büyük” siyaset. Sosyalist hareketin bu süreçte yaptığı hatalar ya da eksik kaldığı hususlar üzerine elbette tartışmak gerek; ancak itiraf etmek gerekirse bütün eksik ve gediklerine rağmen eğer bu (bütün renkleriyle) “klasik” sol siyaset Gezi’de bulunmasaydı bütün radikal imasına rağmen Gezi kalkışmasının siyasal iktidar tarafından soğurulması, depolitize edilmesi belki çok daha kolay olacaktı.
Gezi direnişinde yeni bir kuşağın siyasallaştığı vurgusu haklı olarak çokça yapıldı. Radikalleşen bu yeni kuşağın yukarıda bahsi geçen performatif-prefigüratif tarz-ı siyasetin ana faili olduğu pekâlâ iddia edilebilir. Ancak Gezi’ye baktığımızda (en az bu “yeni” kuşak kadar belirleyici olan) ikinci bir “kuşağın” kritik konumunu da vurgulamadan geçmek doğru olmaz. 25 - 35 yaşları arasında olan, hayatının belli bir döneminde şu ya da bu biçimde solla bir rabıta kurmuş, belli bir örgütsel form içerisinde yer almış, ama daha sonra hayat gailesi, solun örgütsel-politik sorunları gibi bir dizi nedenle bu yapılara karşı biraz “soğumuş”, ama asla sol ile rabıtasını kaybetmemiş, kendisini solcu olarak tanımlamaktan asla imtina etmeyen bir kuşak da bu süreçte siyasete “geri döndü”.
Kısacası Gezi, sol siyasal yapılar içerisinde yer almış, bunlar hakkında iyi kötü eleştiriler geliştirmiş, bunlara belki (bazen haksız bir biçimde) mesafe almış bir kuşakla, geçmiş yenilgi ve zaaflarla hiçbir ilişkisi olmayan, dolayısıyla bunların yükünü taşımayan, bunlardan azade olmak dolayısıyla daha atılgan olan kuşak arasında köprüler kurdu. Daha da önemlisi, siyasallaşan yeni kuşağın “klasik”, örgütlü solla arasını yapan, bu iki dinamiği buluşturacak köprü işlevi gören de muhtemelen büyük ölçüde bu yukarıda anılan “ara” kuşak oldu. Onun prefigüratif-performatif siyasetle stratejik siyaset yapma biçimlerine, bu iki siyasal duyarlılık şekline de uyarlı ve açık olabilecek ara konumu, solla yeni kuşak arasında bağların kurulması açısından kritik önemdeydi.
Kıssadan hisse: Performatif siyasetle stratejik siyaset arasında Gezi’de fiili ve somut olarak kurulmuş bu bağ kalıcılaşırsa, bu iki siyasal duyarlılık biçimi birbirini besleyebilirse, buradan çok verimli bir dinamiğin oluşması pekâlâ mümkün hale gelecek. Bu iki tarz-ı siyasetin, siyaset etme biçiminin biraraya gelmesi, etkileşim içerisinde bulunması, solun muhtemel yenilenmesi açısından üzerine titrenmesi gereken çok ciddi bir imkân. Stratejik bir ufku, somut toplumsal dayanışma pratikleriyle biraraya getiren, sermaye ve devletin elinin uzanamayacağı alanlar inşa eden, aşağıdakilerin kendi kaderlerine sahip çıkmaya dönük enerjilerini tahkim eden bu özerk alan ve inisiyatifleri yeni bir siyasal iradenin kurucu momentleri haline getiren bir yenilenme-derlenme Gezi sonrasında pekâlâ mümkün. Yeter ki idrak ve cesaret edelim.
Foti Benlisoy
* http://fotibenlisoy.tumblr.com/post/63656279082/gezi-direnisinde-iki-tarz-siyaset
(Bu yazının biraz değişik bir versiyonu, “Gündöndü” adlı fanzinin 4. sayısında yayımlandı.)

YORUM YAZIN