Cumhurbaşkanı Abdullah Gül TBMM Açılışında Konuştu: "Milletimizin Hizmetinde Olmaya Devam Edeceğim"
Yeni yasama yılı TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in konuşmasıyla başladı. Hayrünnisa Gül ilk kez Meclis'e geldi. Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşması, Meclis'e veda gibiydi.
Meclise'e ilk kez gelen Hayrünnisa Gül, açılışı Cumhurbaşkanı'na ait locadan eşini izledi.
Konuşma metni dağıtılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün konuşmasının son cümleleri Meclis'e veda olarak yorumlandı.
Gül'ün konuşması Çankaya Köşkü'nün de sitesine kondu.
Konuşmanın önemli kısımları şöyle:
Altı yıl önce ben de milletvekili olarak şimdi sizin oturduğunuz sıralarda oturuyordum. Beni Cumhurbaşkanı olarak seçen, üyesi bulunduğunuz Yüce Meclis’tir.
Demokratik teamüllerin zorlandığı veya ayaklar altına alındığı dönemlerde dahi, halkımızın milli iradesini er ya da geç sandığa ve ülke yönetimine yansıtacağına inancım hiçbir zaman sarsılmadı.
Demokrasinin hoşgörü, tahammül, sabır, azim ve fedakârlık gerektirdiğinin hep bilincinde oldum.
Yine, demokrasinin bir fren ve dengeler sistemi olduğunu daima akılda tuttum.
Kutuplaşmanın faydası yok
Demokrasinin en temel şartı olan seçim dönemlerinde bazen tanık olunan kutuplaşmanın, siyasi partilerimize de ülkemize de faydası yoktur.
Ülkemizde siyasi tartışmalarla başlayan kutuplaşma, bazen siyasetin ötesine geçebilmekte, kimliklere, inançlara, hassasiyetlere dokunan bir nitelik kazanabilmektedir.
Böyle bir kutuplaşma elbette milletimizin sosyal insicamını bozma tehlikesi taşır.
Her meseleye, her tartışmaya “siyah-beyaz”, “doğru-yanlış”, “haklı-haksız”, “bizden-onlardan”, “dost-düşman” zaviyesinden bakamayız.
Demokratikleşme paketi
Son yıllarda demokratik standartlarımızı yükseltmek amacıyla “sessiz devrim” olarak adlandırılabilecek pek çok köklü reform hayata geçirilmiştir.
Bu sürece, iktidarın olduğu kadar, muhalefetin de katkısı olmuştur.
Doğu’da da Batı’da da takdirle karşılanan bu reform ruhunu bugün de devam ettirmemizde büyük fayda vardır. Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, ülkemizin daha kolay ve iyi yönetilir hale getirilebilmesi ancak bu reform ruhuyla mümkün olabilir.
Bu bağlamda, dün Sayın Başbakan tarafından açıklanan ve ülkemizin önemli sorunlarına çözüm getireceğine inandığım yeni adımları da memnuniyetle karşıladığımı belirtmek isterim. Bu sürecin devam ettirilmesi gerektiğine de inanıyorum.
Gezi Parkı
Türkiye gibi genç, dinamik ve hızla şehirleşen bir toplumun demokratik sistem içerisinde dile getirilen ihtiyaçları ve talepleri bitmez, hep süreklilik arzeder.
Bu anlayışla, Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı ve şehir estetiği kaygılarını sergileyen gençlerin barışçı eylemlerini, demokratik gelişkinliğimizin yeni bir tezahürü olarak gördüm.
Uzun yıllar yargısız infazlarla, işkenceyle ve vahim insan hakları ihlalleriyle anılmış olan ülkemizin, bu kez, gelişmiş demokrasilerdekilere benzer kaygı ve taleplerle gündeme gelmesinden çekinilecek bir husus yoktu.
Bu nedenle, gerek ben, gerek Hükümet yetkilileri, “iyi niyetli mesajların alındığını” eylemlerin hemen ardından ifade ettik.
Ne var ki, bazı aşırı gruplar, şiddet kullanarak ve vandalizm sergileyerek barışçı gösterileri istismar etme teşebbüsünde bulunmuşlardır. İyi niyetle başlayan bu eylemler zamanla kamu düzenini bozan, yanlış bir niteliğe bürünmüştür.
Neticede, ülkemizin algısını zedeleyen talihsiz olaylar yaşanmış ve maalesef bu süreçte biri polis altı vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
Bu eylem ve olaylarda hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı dilerim.
Bu süreç içerisinde zaman zaman şahit olduğumuz başta aşırı güç kullanımı olmak üzere tüm hukuk ihlalleri araştırılmakta, yargı süreçleri devam etmektedir.
Millet olarak bu olaylardan gerekli dersleri çıkartmalı, yapılacak ayrıntılı sosyolojik çalışmalarla özellikle genç kuşakların hissiyatını anlamak için duyarlılık göstermeliyiz.
Demokrasilerde, farklı düşünceler, itirazlar, şiddete bulaşmadan, hukuk ve meşruiyet sınırları içinde ifade edilebilir. Böylece, yetkililerin ve kamuoyunun dikkati çekilebilir.
Ne var ki yapılacak bu eylem ve gösterilerin toplum hayatının genel akışını engellememesi ve diğer vatandaşların hak ve özgürlüklerini zedelememesi gerekir.
Şiddet yoluyla demokratik mesaj ve taleplerin dile getirilmesi de, bu mesajların alınması da sözkonusu olamaz. Toplum düzeninin illegal şekilde bozulduğu durumlarda ise yetkililer elbette görevlerini yerine getirmek zorundadırlar.
Bu olayları arkamızda bırakarak, artık ileriye doğru bakmalı ve bu tecrübeden demokrasimizin katılımcı ve çoğulcu vasıflarını güçlendirme yolunda yararlanmalıyız.
Unutmayalım ki, farklılıklarımız milli kumaşımızın renk ve desenleridir. Esasen bu renkler ve desenler bir bütün olarak ‘milletimizi’ oluşturmaktadır.
Bu nedenle, tüm kimliklere, inançlara ve hayat tarzlarına saygıyla yaklaşmak ve sorunlarını çözüme kavuşturmak toplumsal barışın vazgeçilmezidir.
Özgür medya
Kuvvetler ayrılığı, özgür basın ve etkili muhalefet demokrasinin olmazsa olmazları arasındadır.
Demokrasi kültürünün oluşması bakımından en kritik aktörlerden biri de şüphesiz ki medyadır. Bu bakımdan medyanın da yapıcı bir tavırla bu sorumluluğunun farkında olması önemlidir.
Kürt sorunu
Hükümetimiz, iyi niyetle ve cesaretle çözüm sürecini sürdürmektedir.
Bu gayretlerin sonucunda erişilen sükûnet ortamı, halkımızın barış, huzur ve refah yönündeki umutlarını arttırmıştır. Anadolu’yu ziyaretlerim sırasında, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde gerçekleştirdiğim temaslarda halkımızın bu heyecanına bizzat şahit oldum.
Mevcut sükûnet ortamının kalıcı kılınması ve sürecin bir “kardeşlik barışı”yla taçlandırılabilmesi için gerekli adımlar suhuletle ve kararlılıkla atılmalıdır.
Bu elbette bir pazarlık süreci olamaz. Sorunun özü de, çözümü de demokrasimizin standartlarının daha da yükseltilmesinde yatmaktadır.
Suriye
Suriye’de geçen yıl binlerle ifade ettiğimiz kayıplar, bu yıl yüz bini aşmış; toplu katliamlara yol açan kimyasal silahlar kullanılmış ve Suriye nüfusunun neredeyse yarısı mülteci durumuna düşmüştür.
Etnik, dini, mezhebi ve ideolojik fay hatları etrafında cereyan eden Suriye’deki iç savaş, tüm bölge için risk ve tehdit oluşturmaktadır.
Ayrıca, Arap âleminin en önemli ülkesi Mısır’da, başlangıçta büyük ümitler yeşerten demokrasi deneyimi akamete uğramıştır.
Yine, komşumuz Irak’ta son 10 yıldır devam eden terör ve şiddet dalgası sadece geçen mübarek Ramazan ayında 1500 kişinin ölümüne neden olmuştur.
Komşumuz Suriye’de cereyan eden iç savaş şüphesiz ülkemizin en ciddi dış politika meselesidir. Kimyasal silahların kullanımı iç savaşa yeni bir boyut getirmiştir.
Suriye’deki kimyasal silahların önce uluslararası denetime alınması, bilahare yok edilmesi için Birleşmiş Milletler çatısı altında bir ara-çözüm bulunmuştur.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, Türkiye olarak Suriye’deki kimyasal silahların tamamının, denetlenebilir bir şekilde, en kısa zamanda imha edilmesinden memnuniyet duyarız.
Ayrıca ümit ederim ki, Suriye’deki kimyasal silahların temizlenmesi için başlatılan bu süreç, tüm Ortadoğu’nun nükleer dâhil bütün kitle imha silahlarından arındırılmasına öncülük edecek yeni bir güvenlik mimarisinin ilk adımı olur.
Ancak, kimyasal silahlarla ilgili atılacak adımlar, Suriye’deki insani trajedinin gerçek mahiyetini unutturmamalıdır. Ülkede akan kan ve şiddet mutlaka durdurulmalıdır.
Mülteci meselesi
Suriye’deki iç savaşın komşu ülkeler için oluşturduğu bir başka büyük sorun da mülteciler meselesidir.
Suriye’deki çatışma ve saldırılardan kaçarak ülkemize sığınan insanlara bu zor günlerinde kucak açmak, milletimizin şerefle ifa ettiği bir insanlık vazifesidir. Ülkemizin bu sorumluluğu büyük bir fedakârlık ve özenle yerine getirdiğine esasen tüm dünya şahittir.
Bugün itibariyle sayıları yüzbinleri bulan ülkemizdeki Suriyelilerin memleketlerine olan bağlarının idamesi ve kopmaması için Suriye’nin bir an önce yeniden yönetilebilir ve yaşanabilir bir ülke haline getirilmesi elzemdir. Aksi takdirde, bu durumun kalıcı hale gelmesinin mülteciler için de, kabul eden devletler için de ne kadar zor ve kalıcı bir soruna dönüştüğünün dünyada çok çarpıcı örnekleri mevcuttur.
Hayatım boyunca, “halka hizmeti Hakk’a hizmet bilerek, Yüce Milletimizin hizmetinden hiç ayrılmadım. Bundan sonra da bu anlayış ve şuurla Milletimizin hizmetinde olmaya devam edeceğim.
Sözlerime son verirken, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Yüce Meclis’in ebediyete intikal etmiş tüm üyelerini ve bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyor ve yeni yasama yılının Milletimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.
YORUM YAZIN