Avrupa Basınında Bugün (31 Ekim 2013)
İngiltere BasınıTürkiye sınırından binlerce El Kaide savaşçısının sızdığı Suriye'de barış hesapları, Mısır'ın "askeri polis devletine" dönüşmesi ve Libya'nın eski istihbarat şefinin Lahey'de yargılanma talebinin geri çevrilmesi İngiltere gazetelerinde dikkat çeken haber ve yorum konuları.
“El Kaide cihatçıları Suriye’ye Türkiye’den akın ediyor.” Başlık, Daily Telegraph gazetesinin dünya haberleri sayfasının manşetinde yer alıyor.
Ruth Sherlock’un Antakya’dan geçtiği haberde, dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen El Kaide savaşçılarının Türkiye’nin güney illerinde tutulan dairelerde saklandıktan sonra Suriye rejimine karşı savaşmak üzere sınırı geçtiği anlatılıyor.
El Kaide savaşçılarının, Suriye’de Batı destekli Özgür Suriye Ordusu gibi muhalif grupları gölgede bıraktığı belirtilen haberde şu ifadeler kullanılıyor:
“El Kaide’nin Türk topraklarını kullanma kabiliyeti, NATO üyesi olan ülkenin Suriye’deki iç savaşta oynadığı rol hakkında sorular uyandırıyor.”
Uzmanların, Türkiye’nin bu akına göz mü yumduğu veya kontrolü mü kaybettiği konusunda kaygılar taşıdığını belirtiyor Telegraph muhabiri. Savunma alanında danışmanlık yapan İngiliz IHS Jane’s şirketi utmanı Charles Lister şöyle diyor: “Suriye’deki yabancı cihatçıların sayısının arttığına ilişkin güçlü iddialar var. Bunun, toplanan savaşçıların sınırı kolayca geçebilmesiyle ilişkisi var gibi.”
Muhabirin görüştüğü Ebu Abdülrahman adlı Ürdünlü, El Kaide’ye katılmak isteyenleri Türkiye’nin güney illerinde ağırlamak için kurulan bir ağın görevlisi olduğunu ve her gün yenileri eklenen cihatçıları Suriye’ye göndermeden önce “güvenlik kontrolleri” yaptıklarını anlatıyor.
Sayılarının 10 bini bulduğu tahmin edilen ve Irak’tan Avustralya’ya kadar çeşitli ülkelerden geldikleri belirtilen bu savaşçıların bazen Suriye’ye geçmeden önce haftalarca bekledikleri aktarılıyor haberde.
Times: Cenevre 2 ertelenmeli
Times gazetesinin başyazısında, “Suriye’de henüz barıştan bahsetme zamanının gelmediği” tespiti yapılarak, Cenevre’de ikincisi yapılması planlanan barış konferansının ertelenmesi tavsiye ediliyor.
İç savaşta hayatını kaybeden 100 binden fazla kişiye bazı günler 200 kişinin eklendiği bir ortamda bu öneriyi yapmanın kulağa “şefkatsizce” gelebileceği başyazıda özetle şöyle deniyor:
“Lakin, Cenevre 2 barış konferansı Suriye halkına umut vadetmiyorsa hiç gerçekleştirmemek daha iyidir. 23 Kasım’a takvimlenen görüşmelerde niyet, Beşar Esad rejimini, nihayetinde Suriye Devlet Başkanı’nın iktidarı bırakmasının yolunu açacak bir geçiş yönetimini kabul etmeye zoralmaktı. Umutsuzca bölünmüş durumdaki muhalefet, Esad’ın iktidarda beklediklerinden daha uzun süre kalmasını içerse bile bu anlaşma şartlarını kabul etme baskısı altında kalacak.
“Cenevre 2 için işaretler hiçbir zaman iyi olmadı. ABD ve Rusya’nın Suriye hükümetiyle kimyasal silah cephaneliğinin imha edilmesi konusunda anlaşmasından sonra Esad üzerindeki bütün ciddi baskı havası ortadan kalktı. Bu süreç 7 ay daha sürecek. En son zehirli kimyasal madde kutusu imha edilene kadar Esad iktidara tutunabilir.”
19 silahlı muhalif grubun şimdiden Cenevre 2 konferansına katılmayı “hainlik” ilan ettiği hatırlatılan analizde, Özgür Suriye Ordusu ile daha radikal çizgideki İslamcılar arasındaki anlaşmazlığın da derinleştiğine dikkat çekiliyor.
Batı ülkelerinin konferansı Esad’dan daha fazla istediğine işaret eden Times, şu değerlendirmede bulunuyor:
“Bir barış konferansı için en uygun zamanlama, Esad’ın duvara sıkıştığında olur. Siyasi ve mali olarak yolun sonuna geldiğini ve tek mantıklı çıkış yolunun iktidarı paylaşmak olduğunu hissetmelidir. Cenevre 2, Esad’ın kimyasal silahlarından arınmış ve savunmasız olacağı gelecek yaza kadar ertelenmelidir. ABD liderliğinde güç kullanma tehdidi devam etmelidir.”
Yunan bakan da ABD’lileri dinlemiş
Gün geçmiyor ki, iletişimleri Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu NSA tarafından takip altına alınanlarla ilgili yeni haberler ortaya çıkmasın. Listede Almanya Başbakanı Angela Merkel’den, Yahoo ve Google gibi dev şirketlere ve dünya çapında yüzbinlerce kişiye kadar hemen herkes var.
Times’ta yer alan bir haberdeyse, bunun tam tersi bir iddia aktarılıyor.
Yunanistan’da 1996-1999 arasında Dışişleri Bakanlığı yapan Teodoros Pangolos, Yunan gizli servisinin o dönemde ABD’nin Atina ve Ankara büyükelçilerinin telefon görüşmelerini dinlediğini söylüyor.
Atina’daki elçinin ABD Dışişleri Bakanlığı veya Ankara’daki mevkidaşıyla görüşmelerini sabah masasında bulduğunu anlatan Pangolos’un, 1996’daki Kardak Krizi ve 1999’da PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliği’nden çıkarılıp yakalanması sırasında bakan olduğunu hatırlatalım.
Yunan yetkililer söz konusu iddiayı reddederken, bazı politikacılar Pangolos’u “tehlikeli bir diplomatik çatışmanın içine çekmekle” eleştirdi.
'Mısır'da otokrasi'
Financial Times gazetesinin başyazısında, dört ay önce Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesine önayak olan Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el Sisi’nin ülkeyi “askeri polis devletine” dönüştürdüğüne dikkat çekiliyor.
“Mısır’daki otokrasi” başlıklı makalede, Mursi’nin üyesi olduğu Müslüman Kardeşler hareketinin dışarıdaki nadir üyelerinden biri olan İssam el Aryan’ın tutuklandığı; ayrıca, Mursi döneminde tutuklanıp bırakılan politik taşlamacı Basim Yusuf hakkında yine soruşturma açıldığı hatırlatılıyor.
Polise gösterileri yasaklama yetkileri veren, insan hakları kuruluşlarının dışarıdan yardım almasını engelleyen yeni yasaların yolda olduğu belirtilen başyazıda şu ifadeler kullanılıyor:
“Bazılarının Bonapartizm dediği yolda ilerlerken General Sisi çok az engelle karşı karşıya. Hükümet içindeki birkaç liberal hâlâ sesini duyurmaya çalışarak, yeni rejimin 2011’de Hüsnü Mübarek’i indiren devrimin zorlukla kazandırdıklarını geri götürdüğünde ısrar ediyor. Diğer yandan, general ise Müslüman Kardeşler hareketine duyulan yaygın tiksintinin ve onu müşfik bir lider olarak gösteren medya kampanyasının desteğiyle, Temmuz ayındaki darbenin Mısır üzerinde estirdiği milliyetçilik coşkusunu arkasına almış durumda.”
“Mısır’daki sancılar analiz edilirken Müslüman Kardeşler tamamen aklanamaz. Musri’nin Cumhurbaşkanlığı sırasında, Mısır’ın Anayasa Mahkemesi’ni revize etmek gibi, bir dizi hata yaparak, iktidarına karşı yoğun bir halk tepkisini tetiklediler.”
Financial Times, General Sisi’nin arkasındaki desteğe güvenerek otoriter çizgisinde devam etmesinin “büyük hata” olacağı uyarısında bulunarak, Mısır toplumunun ve özellikle gençliğinin artık çok daha bilinçli olduğunu vurguluyor.
General Sisi’nin herkesi siyasi sahneye geri almaması halinde ülkede kutuplaşmanın iyice artacağı uyarısında bulunuyor gazete.
Abdullah Sennusi’nin durumu
Independent’in kıdemli Orta Doğu muhabiri Robert Fisk ise Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’nin istihbarat şefi Abdullah Sennusi’nin durumuna ışık tutuyor.
Libya’da zindanda tutulan Sennusi ile görüşen kızı Anud Sennusi’nin aktardığına göre, Kaddafi’nin sağ kolu işkenceye uğramış ve 35 kilonun altına düşmüş vaziyette.
Fisk ise Kaddafi’nin oğlu Süyfülislam’ın Lahey’deki uluslararası mahkemede yargılanmasına karar verilirken, Sennusi’nin avukatlarının bu talebinin geri çevrilmesini sorguluyor.
Sennusi’nin avukatlarıyla görüşmesine izin verilmediğine dikkat çeken Fisk, “Lahey’deki açık bir yargılama Kaddafi’nin haydutlarıyla İngiliz ve Amerikan istihbarat servisleri arasındaki tam ve utanılacak ilişkiyi ortaya serebilirdi” diyor.
Almanya BasınıAmerikan Ulusal Güvenlik Kurumu'nun (NSA) dinleme skandalının boyutları giderek büyüyor. Die Zeit gazetesi, tepkilerin ardından Amerikan Senatosu'nun gizli servisin faaliyetlerini inceleme kararını şöyle yorumluyor:
"Skandal arkasında pek de hoş olmayan şu izlenimi bıraktı: ABD ne isterse yapıyor. Ancak son gelişmelerin yol açtığı olumlu sonuçlar da var. Bu da; o çok güçlü Amerikan gizli servisinin dokunulmaz olmadığının ortaya çıkması. Gizli servis yetkilileri, Demokrat kamuoyunun baskısıyla sis perdesini en azından biraz olsun araladı. Şaşkına dönmüş olan halk, gizli servis şeflerinin kamuoyu karşısında icraatları konusunda hesap vermek zorunda kalmasına tanıklık ediyor. Snowden ve medyadaki yardımcılarının sayesinde en azından bazılarının gizli servisler için çok uzun süredir talep ettiği şeffaflık oluşuyor."
Alman iletişim devi Telekom'un müşterilerine sabit hatlar üzerinden sunduğu sınırsız internet hizmetinin hızını sınırlandırma çabaları mahkeme kararına takıldı. Köln Eyalet Mahkemesi, Telekom'un sabit hatlar için imzalanan sözleşmelere hız sınırı getirme çabasının yasalara aykırı olduğuna hükmetti. Telekom yönetimi, kararı temyiz edeceğini açıkladı. Münih merkezli Süddeutsche Zeitung kararı şöyle yorumluyor:
"Mahkemenin kararı aciziyet hissi uyandırıyor. Köln Eyalet Mahkemesi'nin, Telekom'un sınırsız internet sözleşmelerine hız kısıtlaması getirme yönünde koydurmak istediği özel hükmün yasak olduğuna karar vermesini bazıları, çok önemli bir kanıt olarak görebilir. Ancak sonuçta bir sonraki temyiz mercii kararı geçersiz kılabilir. Müşteriler açısından da hiçbir şey değişmemiş olur. Buna rağmen karar, tüketicilerin hakları için mücadele etmelerine değdiğinin bir kanıtı. Telekom, yoğun protestoların ardından planlarını zaten gevşetme kararı almıştı. Bu, kullanıcılar için ilk zaferdi. Şimdi bunu ikinci bir zafer takip edebilir: Mahkemeler temel olarak sözleşmelerde nelerin yeralabileceğine ve nelerin yer almayacağı konusuna açıklık getirirse, herkes ilk bakışta ne olduğu anlaşılmayan tarifelerle başa çıkabilir ve yanlış sözlerin tuzağına da düşmez."
Neue Presse ise Telekom'un internet hızının sınırlandırılması çabalarını çok da yanlış bulmuyor:
"Karar hız sınırlandırmasının son bulacağı anlamına gelmiyor. Ayrıca bu hız sınırlamasının kötü olduğu anlamına da gelmiyor: Çünkü esas itibariyle interneti fazla kullananın, daha fazla ödeme yapması prensibi geçerli olmak zorunda. İnternet hızının kısıtlandığı bir tarife birçok internet kullanıcısı için tam bir avantaj olabilir: İnterneti az kullanan, buna uygun olarak az öder."
Bugünkü gazeteler Techniker Krankenkasse adlı sağlık sigortasının yaptığı stres araştırmasının sonuçlarına da geniş yer ayırıyor. Araştırmaya göre her iki Alman'dan biri stresten muzdarip. Die Welt gazetesi araştırma sonucunu şöyle yorumluyor:
"Herkes streste. Techniker Krankenkasse'nin araştırmasının sonuçları okunduğunda bu izlenim daha da pekişiyor. Araştırmaya katılanların yüzde 57'si stresin gündelik hayatlarının bir parçası olduğunu söylüyor. Katılanların üçte ikisi için stresin derecesi giderek artmış. Araştırmanın bilinçaltında benimsenen bu tutumun (stresin) insanda nasıl ağır bir yüke yol açtığı konusunda verdiği bilgi, sonucun ilk bakışta göründüğünden daha kaygı verici olduğunu gösteriyor. Strese yol açan dış faktörler biraz istekle ortadan kaldırılabilir. Ancak insanın kendisini bazı konularda sorumlu hissetmesinin doğrudan ortadan kaldırılması mümkün değil."
İspanya Basınıİspanyol El Mundo gazetesi Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu'nun (NSA) Almanya Başbakanı Angela Merkel'i dinlediği skandala ayırıyor yorum sütunlarını. Yorumda şu satırları okuyoruz:
"İspanyol gizli servisi CNI, Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu NSA ile işbirliği yaptı. İspanya, Amerikalıların iletişim kanallarını izleyip dinleyebilmesini sağlayan ülkeler arasında bulunuyor. Bu bilginin etki alanı oldukça geniş, zira bu, siyasi casusluk niteliğindeki skandalın boyutlarının büyüyeceği anlamına geliyor. İspanyol gizli servisinin, dönemin başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero'nun bilgisi olmadan ABD ile işbirliğine gitmesi pek mümkün görünmüyor. Şimdiki hükümet ise parlamentoyu bu yeni skandala nasıl gelindiği ve İspanyol gizli servisinin yasadışı çalışmalara katılıp katılmadığını ayrıntılarıyla bilgilendirmek zorunda."
Rusya BasınıRus Nesavissimaya Gazeta'nın aynı konuyla ilgili, 'ABD dinleme skandalını telafi etmeye çalışıyor' başlıklı yorumu şöyle:
"ABD'nin dinleme skandalı konusundaki rahat tavrı eşi benzeri olmayan atlantikötesi bir skandala yol açtı. ABD, Avrupa'daki partnerlerine üzerine basa basa gizli servislerindeki çalışma yöntemlerini inceleyeceği sözünü veriyor. ABD Başkanı Barack Obama bunu söylerken modern teknolojik yöntemlerin kullanılmasının sınırlandırılabileceği ihtimalini de açık bırakıyor. Senato da Ulusal Güvenlik Kurumu'nun çalışmalarını incelemeyi planlıyor. Washington gözle görülür bir biçimde NSA'yi günah keçisi haline getirme çabası içinde. Ancak Beyaz Saray ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın aslında üst düzey dost liderlerin dinlendiğinden haberdar olduklarına dair yeterince ipucu var.
Rusya'dan Kommersant gazetesi bugünkü sayısında Rusya ve Ukrayna arasındaki doğalgaz gerginliğini ele alıyor:
"Rusya, Ukrayna ile arasındaki siyasi mücadelede yeniden gaz silahına sarılmaya hazır. Rus devlet petrol şirketi Gazprom, Kiev'e beklenmedik bir zamanda 640 milyon euro borcunu hatırlatarak Kiev'i bundan böyle ön ödeme talebiyle tehdit etti. Bu açıklama Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç arasındaki görüşmenin hemen ardından ve Ukrayna ile AB arasındaki yakınlaşma sürecinin ortasında, Kiev'e baskının sürdüğünü göstermek istercesine geldi. Ancak gerçek bir doğal gaz savaşı yaşanıp yaşanmayacağı bilinmiyor. Çünkü Moskova ve Kiev arasındaki doğal gaz ilişkisindeki gerginliklerin hiçbiri son dört yıl içinde gerçek bir krize dönüşmedi."
Avusturya BasınıAvusturya'dan Die Presse ise Rusya ve Ukrayna arasındaki doğal gaz gerginliği konusundaki yorumunda, Moskova'nın AB ile Ukrayna arasındaki yakınlaşmadan rahatsızlık duyduğunu belirtiyor:
"Rusya'nın dün Ukrayna'nın 640 milyon euroluk doğal gaz borcunu derhal ödemesi, aksi takdirde Gazprom'un doğal gaz için ön ödeme talep edeceği yönünde yaptığı açıklama, ortaklık anlaşmasına (AB ile Ukrayna arasındaki) verdiği abartılı tepkiyi gösteriyor. Bu sonuç Ukrayna için çok sert olsa da aslında faydalı: Tamamen bağımsız olmanın bir bedeli var. Ne tüketiliyorsa, bedeli de zamanında ödenmeli. Kendi kaderini tayin etmeye giden yol tıpkı gerçek maliyet kadar acı verici.“
(dw türkçe/bbc türkçe)
YORUM YAZIN