Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (24 Ekim 2013)


İngiltere Basını
İngiltere gazetelerinin hemen hemen tümünde İngiliz tahtının üçüncü sıradaki varisi Küçük Prens George'un vaftiz töreni geniş yer kaplıyor.

Sadece yakın aile üyelerinin katıldığı tören dolayısıyla özellikle muhafazakar çizgideki Daily Telegraph ve Times gazeteleri özel sayfalar hazırlamış.

Daily Telegraph gazetesi "Harika George", Times ise "Mükemmel Prens" başlıklarını tercih etmiş.

Financial Times gazetesi ise İspanya'nın iki yılı aşkındır süren resesyondan ilk kez çıkarak büyümeye başladığına dikkat çekiyor.

Gazete bunun dış yatırımcıların ilgisini çekmeye yarayacağını, zira zehirli diye tanımladığı kredilerin, ülkedeki bankacılık sistemini çöküşün eşiğine getirdiğini yazıyor.

Financial Times, Euro Bölgesi'nin en büyük ekonomiye sahip dördüncü ülkesi olan İspanya'nın altı yıl önceki konut balonu sonrası ağır mal kriz yaşadığını, ülkeyi AB'nin ortak para birimi Euro’yu kurtarma mücadelesinde önemli bir cepheye dönüştürdüğünü hatırlatıyor.

'Batı El Kaide'yle savaşımıza destek versin'
Times gazetesinde Alexander Christie- Miller imzalı bir haberde "Kürt gerillalar, el Kaide'yle savaşta Batı'nın yardımını istiyor" deniyor. Nusaybin'den gönderilen haber, bölgedeki Kürt güçlerin Temmuz ayından bu yana, el Kaide'yle ilişkilendirilen El Nusra Cephesi ile Irak-Şam İslam Devleti (ISIS) ile çatışmakta olduğunu hatırlatıyor.

Haberde Suriye rejimine karşı daha geniş kapsamlı iç savaş nedeniyle yeterince basına yansımadığı söylenen çatışmanın, YPG'yi (Halk Savunma Birlikleri) ürkütücü şöhrete sahip küresel bir cihat hareketiyle karşı karşıya getirdiğine dikkat çekiliyor.

"Kürtler 30 milyonluk nüfuslarının dağıldığı İran, Irak, Suriye ve Türkiye olmak üzere dört ülkede silahlı mücadeleyi artık kanıksamış durumdalar.

"Bununla beraber, Suriye'nin kuzeyindeki Kürt grubun lideri bu hafta el Kaide ile ilişkili gruplara karşı, Batı'nın yardımını istedi."

Haberde bu grupların, son haftalarda istikrarlı biçimde bölgedeki nüfuzlarını genişlettiğine dikkat çekiliyor. Haber şöyle devam ediyor:

"Cihatçılar, PYD'yi, Kürt kontrolündeki bölgelerde varolmalarına izin verdikleri Esad rejimi ile gizlice anlaşmakla suçluyor.

"Sayıları iki milyonu bulan Kürtler ise özerkliğin temellerini atmakta olduklarını ve temel amaçlarının, kendi bölgelerini diğer yerlerdeki kaostan izole etmek olduğunu söylüyorlar."

Ancak Times, Kürtlerin kontrolündeki bir bölgenin oluşmasının komşu Türkiye'de tehlike çanlarının çalmaya başlamasına neden olduğunu yazıyor.

"Türk hükümeti bunun kendi sınırları içindeki Kürtlerin ayrılıkçı taleplerini körükleyebileceğinden endişeli. Ankara, ay başında, Suriye tarafındaki Kürtlere yardımı bastırmak için bir çok Kürt sınır bölgesinde duvarlar örmeye başladı. Bir çok Türkiyeli Kürt de cihatçılara karşı savaşa katıldı."

Times, bölge uzmanlarının, her iki tarafın da verdiği ağır can kayıplarıyla çatışmanın çıkmaza girdiğini söylediklerine yer veriyor.

Fisk: Sünni - Şii hizipleşmesi dünyayı nasıl bölüyor?
Independent gazetesinin deneyimli yazarlarından Robert Fisk, "Suudi Arabistan ve Amerika: Hizipleşme hakkındaki gerçek" başlıklı makalesinde Riyad'ın BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini reddetmesini konu alıyor.

Ancak Fisk, Suudilerin üyeliği reddetmesinin ardındaki tek gerekçenin, Washington'un Suriye'ye saldırmayı reddetmesi olmadığını vurguluyor.

Fisk'e göre Suudi Arabistan, bu kararı, İran'ın oluşturduğunu düşündüğü tehdide karşı aldı.

Fisk, Müslüman dünyasında Sünni ve Şiiler arasındaki tarihi ve derinden trajik ayrılığın dünya çapında yansımaları olduğunu savunuyor.

Robert Fisk'e göre, Riyad'ın bu beklenmedik üyeliği çekme kararı, Washington'un Şam'daki kimyasal saldırı sonrası Suriye'yi bombalamaktan vazgeçmesi karşısındaki memnuniyetsizliğini göstermeyi amaçlıyordu.

Ama bu karar aynı zamanda Suudilerin, ABD Başkanı Barack Obama'nın, İranlıların Batı ile daha iyi ilişkiler kurma girişimine karşılık vereceği kaygısının bir ifadesi.

Çin'in yeni mucize ilacı: Hamam böceği
Lezzetiyle Çin'de pek çok sokak tezgahının yanı sıra gözde restoranlarda da yerini alan hamam böcekleri, artık daha çok tıbbi özellikleri nedeniyle aranır oldu.

Daily Telegraph gazetesinin haberine göre özellikle Çin'in kuzey kesimlerindekiler, hamam böceğinin tadının, en güzel çifte kızartılmışsa çıktığına inanıyor.

Şandong eyaletinde önde gelen hamam böceği çiftliklerinden birini işleten Wang Fuming'e göre ikinci kızartmada hamam böceğinin kabuğu sertleşiyor, içi ise yumuşak kalıyor.

Ancak gazeteye göre hamam böceklerinin Çin'deki popülerliği, asıl tıbbi yararlarından kaynaklanıyor.

Şandong Haşarat Derneği'nin başkanı, Profesör Liu Yuşeng, hamam böceklerinin her derde deva olduğunu, diğer ilaçlardan çok daha çabuk etkisini göstermeye başladığını anlatıyor.

Profesör Liu, toz haline dönüştürülmüş hamam böceğinden yapılan bir kremin, Çin'de yanıkları olan hastalarda, Kore'de de kozmetik alanında yüz maskesi için kullanıldığını söylüyor.

Sişuan'da bir ilaç firması da geliştirdikleri şurubun mide ve bağırsak iltihabı, oniki parmak bağırsağı ülseri ve veremi iyileştirdiğini vaat ediyor.

Almanya Basını
Frankfurter Rundschau gazetesi çarşamba günü sona eren Brüksel'deki NATO savunma bakanları buluşmasını konu alan yorumunda, komuta yapısındaki çok başlılığın ittifaka zarar verdiğini belirtiyor:

"Kuzey Atlantik İttifakı uzun zamandır bu konuyu tartışıyor. Hem de elverişsiz şartlar altında. Irak, Afganistan ve Libya’daki muharebeler kazanıldı ama bu üstünlük kalıcı istikrar getirmedi. Böylece NATO askerî alandaki başarısına karşılık insani müdahalede yenilgiye uğradı. Müttefiklerin savunma bütçelerini küçültmek zorunda oldukları bir dönemde yenilenme arayışı daha da zorlaşıyor. Almanya Savunma Bakanı muharip birliklerin birleştirilip münferit yetkilerin lider ülkelere bırakılmasını önermişti. Fransa bu öneriye sıcak bakmıyor. NATO’nun, siyasi çekirdeğini değerler ittifakının oluşturduğunu hatırlamasında yarar var. Irak, Afganistan ve Libya müdahaleleri savaşın sadece askerî güçle kazanılamayacağını gösterdi."

Almanya’nın Essen şehrinde yayımlanan Neue Ruhr/Neue Rhein Zeitung hükümetin sonbahar ekonomik tahmin raporunu konu aldığı yorumunda durumun, görevi sona eren ekonomi bakanının anlattığı kadar günlük güneşlik olmadığını vurguluyor:

"Hür Demokrat Parti genel başkanlığından ve hükümetten ayrılma zamanı yaklaşan Ekonomi Bakanı Philipp Rösler’e son kez ekonomik tahmin raporunu açıklamak nasip oldu. Ortaya koyduğu rakamlar görülmeye değer. Sağlam büyüme, artan istihdam ve düzelme yoluna girmiş bir Avrupa. Rösler eski hükümetin iyi bir miras bıraktığını söylüyor. Gerçekten öyle mi? Hem evet, hem hayır. Özel sektör durumdan memnun olmakta haklı. Hrıstiyan Birlik – Hür Demokrat koalisyonu son dört yılda özel sektör yanlısı ekonomi politikaları uyguladı. Çalışanların ihtiyaçlarına ise fazla önem verilmedi."

Avrupa’nın büyük bankalarını denetlemek üzere ihdas edilen Bankalar Birliği’nin amacına ulaşıp ulaşmayacağı, yorum sütunlarında sıkça ele alınan konular arasında. Münchner Merkur gazetesi bankaların denetlenip düzenlenmesinde izlenecek prosedürün muhtemel sakıncalarına dikkat çekiyor:

"Euro tahvili sanıldığının aksine, Bankalar Birliği’nin araladığı kapıdan geliyor olmasın? Berlin’den gelen, aşırı borç altındaki Avrupa bankalarının ortaklaşa tasfiye edilebileceğine dair sinyaller son derece endişe vericidir. Nihayetinde banka bilançoları, devlet borçlarını misliyle aşan riskler taşımaktadır. Almanya Başbakanı şimdiye kadar bankaların kurtarılmasının milli sorumluluk alanına girmesinden yana çıkmaktaydı. Sosyal Demokrat Parti ile başlattığı koalisyon görüşmelerinde ise, kriz ülkelerine Almanya’nın daha fazla yardım etmesini isteyen müstakbel ortağına kolaylık göstermeye meylediyor. Angela Merkel’in bu konuda taviz vermesi Avrupa Kefalet Birliği’nin doğmasına yol açabilir. Oysa Başbakan genel seçimi bunu önleme vaadiyle kazanmıştı."

Almanya’nın önde gelen iktisat gazetelerinden Handelsblatt, Berlin’deki koalisyon görüşmelerinin en önemli konuları arasında yer alan asgari ücret pazarlığına şu satırları ayırmış:

"Almanya’nın ekonomik düzeni, piyasanın verimliliğine güven duyma ve gelir dağılımındaki dengesizliklerin devlet tarafından düzeltilmesi prensibine dayanmaktaydı. Devlet bunu transfer ödemeleri, vergiler ve sosyal yardımlar kanalıyla yapmaktaydı. Ülkedeki denge böyle korunuyordu. Şimdi ise siyasetçiler bu iş bölümünü kabul etmiyor. Kendini beğenmişlikleri yüzünden fiyatların serbest bir şekilde oluşmasını hiçe sayıp işgücünün fiyatını kendileri belirlemek istiyorlar. Ekonomik denklemleri parti programlarına uydurmaya kalkışmaları Almanya’nın kadim dengelerini tehdit ediyor."

Lüksemburg Basını
Luxemburger Wort, AB'nin Türkiye ile müzakerelerde yeni bir faslın açılmasına onay vermesi bağlamında, Türkiye-AB ilişkilerini ele alıyor:

"Genişleme konusu telaş içinde geçen son iki üyelik turundan bu yana birlik içinde çok hassas bir konu haline geldi. Büyüklüğü, gelişim durumu ve İslamî kültürü nedeniyle bu konu AB üye adayı Türkiye konusunda çok daha önem kazanıyor. Türkiye'nin üyeliği hem siyasetçiler, hem de halk arasında çok tartışmalı. AB şimdi üç yıldan fazla bir sürenin ardından üyelik müzakerelerinin genişletilmesi için yeşil ışık yaktı. Üyeliği isteyenler ve karşı olanları birbirinden ayıran ve biraraya getiren noktalar var. Türkiye zaman içinde, AB üyesi olmak için her bedeli ödemeye hazır olmadığını söyleyecek kadar kendine güvenir hâle geldi. Sert müzakerelerin gidişatı kısa vadede tatmin edici olmayabilir. Uzun vadede ise üyelik perspektifinin açık tutulması, bütün tarafların çıkarına olur."

Danimarka Basını
Danimarka'nın Politiken gazetesi, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın, Kasım ayı sonunda Cenevre’de düzenlenmesi planlanan ve ilk kez Suriye rejimi ile muhalifleri bir araya getirecek olan barış konferansına katılmaya sıcak bakmamasını ele alıyor. Gazete yorumunda eleştirel:

"Batılı basında Esma ve Beşar Esad çiftiyle ilgili nezaket içeren, dehşet verici bir rahatlama tarzı yayılıyor. Devlet Başkanı Beşar Esad, en acımasız güç araç ve yöntemlerini kullanmaktan çekinmeyen, suç işleyen bir aşiretten geliyor. Bu aşiretin şimdiki lideri Beşar Esad Suriye halkını katletti, başkaldırının başlamasından bu yana yüzbinden fazla insanın ölmesinden sorumlu. Esad'ın ya da İngiltere'de doğan eşinin Batılı aksanına ve demokratik konuşmalarına inanmak için ortada hiçbir neden yok. Beşar Esad'ın demokrasi dili, öğrendiği İngilizce gibi, yabancı bir dil."

Fransa Basını
Fransız Le Monde gazetesi ise yorumunda Cenevre'de yapılması planlanan barış konferansı çerçevesinde tamamen bölünmüş olan Suriye muhalefetini mercek altına alıyor:

"Suriye'deki başkaldırıyı başından beri şu soru takip ediyor: Kim isyancıların adına konuşabilir? Kim onları tamamen temsil edeceğini ve özellikle de çok sayıda silahlı grubun kendisine itaat edeceğini ve Beşar Esad rejimine karşı duracağını söyleyebilir? Ulusal Suriye Konseyi Cenevre'deki konferansta Şam rejminin temsilcilerinin karşısına oturabilecek. Ancak Konsey'in temsiliyet niteliği tartışmalı. Konsey sürgünde de eski tartışmalar nedeniyle hâlâ zayıflamış durumda ve isyancıların ele geçirdiği bölgelerde kendisini 'hükümet' olarak kabul ettirmeye çalışıyor. Ancak muhalefetin yurtdışındaki tek temsilcisi olmasına rağmen, kendi saflarında birlik, bütünlüğü sağlamaya çabalıyor. "

Rusya Basını
Rus Kommersant gazetesi Rusya'nın güneyindeki Volgograd kentinde bir otobüse düzenlenen, 6 kişinin öldüğü intihar saldırısını yorum sütunlarına taşıyor. Yorumda terör saldırısının arkasındaki isimler irdeleniyor:

"Resmi makamlar saldırının arkasındaki isimleri kısa süre içinde etkisiz hale getireceklerini tahmin ediyor. Ancak bu, terörizm sorununu kesinlikle çözmüyor. Terör çetesinin tamamının etkisiz hale getirilmesi bile sorunlu bir bölge olan Kuzey Kafkasya'da durumun yatışmasını sağlamayacaktır. Bilakis tahminlere göre aktif ya da öldürülmüş İslamcıların eşleri ya da kız kardeşlerinden oluşan 130 kadının bulunduğu, 'risk grubu', daha da büyüyecektir."

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.