Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (22 Ekim 2013)


İngiltere Basını
Financial Times gazetesi bugün "Büyüyen pazarlar: Güneş hala parlarken" başlıklı analizinde, gelişmekte olan ülkelerden sadece bir kaçının, bu patlama yıllarını kritik yapısal reformlar çıkarmak üzere kullandığını savunuyor.

Jonathan Wheatley'nin hazırladığı analizde Şili ve Polonya reformcu ülkeler olarak değerlendirilirken Hindistan ve Endonezya gecikenler, Türkiye ise aykırı kategorisine alınmış.

Daniel Dombey imzalı Türkiye değerlendirmesinde siyasi gerginlik, yatırımları riske soktuğu vurgulanıyor.

Haber öncelikle, Türkiye'nin bir çok gözlemcinin gözünde ayrı bir vaka olduğuna dikkat çekiyor:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, on yıldır ülkeye egemen. Erdoğan'ın keskin irade gücü, önceden ordu gölgesinde olan ülkede demokrasinin üstünlüğünü getirdi. Ekonomi de dönüşümden geçti. 1990'ların sonlarında enflasyon yüzde 90'ı aşmıştı; şimdi ise tek haneli rakamlarda. 2002'de vergi gelirlerinin yüzde 86'sı faiz ödemelerine giderken şimdi bu oran yüzde 16.

Ama Erdoğan'ın gücünün boyutları tartışmalı olduğunu yazan Dombey, bu yıl kendisinin iktidarına karşı toplu protestoların patlak verdiğini hatırlatıyor:

"Erdoğan hükümeti Türkiye'nin en büyük şirketi Koç Holding'le çatıştı; iş dünyası liderleri de gergin havanın doğrudan dış yatırımları kaçırabileceği yolunda, gizli şekilde uyarıyor."

Dombey, Financial Times'da büyüme oranlarının da yavaşladığını yazarken şöyle devam ediyor:

"Tasarruf oranları, diğer G20 ülkelerinden çok daha fazla düşüş sergiledi; yabancı sermayeye bel bağlanması, cari işlem açığının yüzde 80'i aşan bölümünü finanse etmekte Türkiye'yi portföy fonlarına bağımlı hale getirdi.

"Gayrı safi yurt içi hasılanın yüzde 6'sına denk düşen bu oran, gelişen pazarlar arasında en büyüğü.

"Yeterince Türk istihdam edilemiyor, iş bulabilenler de kalifiye değil. Emek piyasasına katılan kadınların oranı sadece yüzde 28. Eğitimde sağlanan ilerlemelere rağmen, 15 yaşındakilerin dörtte biri okuma-yazma bilmiyor.

"Tüm bu zorluklar karşısında, bir çokları tek bir adamın onca gücü elinde tuttuğu bir ülke, başarının devamını getirecek değişiklikleri yapabilir mi diye düşünmeden edemiyor."

Guardian: AB Türkiye'yle üyelik görüşmelerini yeniden başlatabilir
Guardian gazetesi, Avrupa Birliği'nin insan hakları alanında ilerlemeleri teşvik edeceği umuduyla Türkiye ile duraklayan üyelik müzakerelerini yeniden başlatacağını yazdı. Habere göre AB dışişleri bakanları, bugün iki hafta içinde müzakereleri açıp açmamayı görüşecek.

Guardian gazetesinin bugünkü sayısında yer alan bir makale, Avrupa Birliği'nin üç yılı aşkındır duraklayan üyelik müzakerelerini yeniden başlatacağını öngörüyor.

Gazete, bunun başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidarı sırasında Türkiye'nin otoriterleştiği yolundaki kaygılara karşılık demokratik reform beklentisini canlandırma çabası olduğunu yazıyor.

Ian Traynor ve Constanze Letsch imzalı habere göre geçen ayki seçime dek müzakereleri askıya almaktan yana olan Almanya'nın U - dönüşü sonrası, AB dışişleri bakanları, bugün bir araya gelerek iki hafta içinde müzakereleri yeniden başlatma konusunda karar verecek.

AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin son aylarda iyice azaldığına işaret eden makale, Erdoğan'ın yardımcılarının Avrupa'nın nihai çöküşe ilerlediği, Türkiye'nin ise kilit önemde, bölgesel ve ekonomik bir güç olarak yükselişte olduğunu savunduklarına dikkat çekiyor.

Gezi protestoları sırasında hükümetin sert tutumunun uluslararası düzeyde kınandığını belirten Guardian, Almanya Başbakanı Merkel'in de müzakereleri yeniden açıp Türkiye'yi ödüllendirmemek gerektiğini savunduğunu hatırlatıyor.

Ancak gazeteye göre kimileri de AB'nin müzakere konusunu, Türkiye'de politika değişikliklerini teşvik etmek için kullanması; medya özgürlüğü ve insan hakları beklentisini canlandırmak için adli reformlar hakkında görüşme çağrısında bulunması gerektiğini ileri sürüyor.

Guardian, Avrupa Komisyonu'nun geçen hafta daha geniş kapsamlı müzakerelere destek verdiğini, ancak bakanların sadece bölgesel kalkınma ve yerel demokrasi konularında müzakereleri açmaya karar verdiklerini belirtiyor.

Terör tehdidi: Aşırı sağ 'Yalnız Kurt’lar artıyor mu?
İngiltere'de Terörle Mücadele ve Güvenlik Birimi'nin direktörü Charles Farr, aşırı sağ kanatta "yalnız kurt" olarak bilinen eylemcilerin yarattığı terör tehdidinin ve etkisinin artmakta olduğunu söyledi.

Times gazetesinin ilk sayfadan yer verdiği habere göre Farr, "yalnız aktörlerin yarattığı tehdit daha zorlu oluyor çünkü grupların genelde zayıflıkları olurken, kararlı yalnız aktörlerde bununla nadiren karşılaşılır" diye konuştu.

Göçmenlere ve Müslümanlara karşı nefretin körüklediği bağımsız teröristlerin, patlayıcı yapmakta ateşli silah ve zehir kullanmakta daha kabiliyetli oldukları, anlaşılıyor.

İslamcı terör hücreleriyle kıyaslandığında, bu kişilerin izini sürmek de daha güç oluyor.

Polis ve istihbarat kurumları, Anders Breivik'in 2011'de Norveç'te yol açtığı katliamın ardından, aşırı sağ tehdidin takibini artırmıştı.

Yaşlı Müslüman bir adamın öldürülmesine Batı Midlands bölgesinde camilere yönelik bombalı saldırılar üzerine de önlemleri gözden geçirmişti.

Times gazetesi, 25 yaşındaki Pavlo Lapshyn'in, 82 yaşındaki Muhammed Salim'i öldürmeden sadece beş gün önce İngiltere'ye geldiğini hatırlatıyor.

Öte yandan gazete yakınlarının, "nasıl olup da bu utangaç, başarılı öğrencinin, ırkçı bir katil ve terörist bombacıya dönüştüğünü anlayamadığını" yazıyor.

Times ayrıca Lapshyn'in memleketi Ukrayna'daki aşırı sağ, dazlak gruplar tarafından da tanınmadığını, zaten bu grupların da asıl hedef olarak Müslümanları değil, Yahudi ve Rusları gördüklerini belirtiyor.

Kelliğe çözüm bulundu mu?
İngiliz ve Amerikalı bilim insanlarından oluşan bir araştırma ekibi, kelliğe çözüm bulmaya bir adım daha yaklaştıklarını söylüyor.

Bilim insanları, insan saçını laboratuvar ortamında geliştirmeyi başardıklarını açıkladı.

Independent gazetesinin aktardığına göre bugüne kadar saç dökülmesini yavaşlatan, ya da kafatasının alt kesimlerinden dökülen yerlere saç nakline yönelik yöntemler uygulanıyordu.

Ancak yeni saç folikülleri geliştirilmesi bir ilk.

Bu gelişme, sadece saçı dökülenlere değil, doğuştan ya da sonradan kel olanlara da umut ışığı oldu.

Yeni yöntemde saç nakli yerine hastanın kendi deri dokusu sınırsız sayıda folikül geliştirmekte kullanılabiliyor.

New York'taki Columbia Üniversitesi'nden Profesör Angela Christiano bu yöntemin, saç dökülmesinin tıbbi tedavisinde çığır açacak bir potansiyel taşıdığını vurguladı.

Birçok erkeğin saçları orta yaşlarda dökülmeye başlıyor.

Erkeklerin yarısının yaşları 50'ye geldiğinde saçları azalmış oluyor; yüzde 80'i ise 70 yaşına geldiğinde bu durumu yaşıyor.

Bunda genetik faktörlerin yanı sıra testosteron hormonu da önemli bir rol oynuyor.

Almanya Basını
Berlin’de yayımlanan “junge Welt” gazetesi, AB’nin Ukrayna ile ortaklık anlaşması imzalamak için hapisteki eski başbakan Yulya Timoşenko’nun serbest bırakılması koşulu getirmesini eleştiriyor.

“Ukraynalı muhalif politikacı Timoşenko’nun serbest bırakılması için bastıran AB dışişleri bakanları bu hakkı nereden buluyor, sadece kendilerine malum olsa gerek. Bu bayan Ukrayna’nın çıkarlarına aykırı bir şekilde Rusya ile doğalgaz anlaşması yaparak görevi kötüye kullanmaktan hukuka uygun bir şekilde hüküm giydi ve şimdi cezasını çekiyor. Bunun adil bir hüküm olup olmadığı, AB dışişleri bakanlarının bilgisi dâhilinde değil. Onlar, Ukrayna eski başbakanının suçsuz olması gerektiği yönünde siyasî hükümlerini çoktan vermişlerdi. Bu, egemen bir ülkenin yargısını uygulamada geçersiz ilan eden, hiçbir hukukî temeli olmayan bir hukukî varsayımdır.”

Fransız Le Monde gazetesinin, Amerikan istihbaratının Fransız vatandaşlarını da dinlediği yönünde yayımladığı haber Avrupa’yı yeniden ayağa kaldırdı. Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu NSA’nın diğer Avrupa ülkelerindeki internet ve telefon bağlantılarını izlediği yönünde eski ajan Edward Snowden kaynaklı haberler aylardır Avrupa’yı karıştırmıştı. Le Monde’un haberine göre NSA sadece Aralık 2012-Ocak 2013 arasında Fransa’daki 70 milyon 300 bin telefon görüşmesini dinledi.

Süddeutsche Zeitung’un konuyla ilgili yorumu şöyle:

“Fransa’daki sert protestoları, ülkenin zaten Amerika’ya karşı ezelî nefret-sevgi ilişkisine bağlayanlar yanılıyor. NSA’nın yaptıkları, Fransızlar gibi Avrupalı vatandaşların da haklarını ihlâl ediyor. Dış istihbarat birimi BND yoluyla, Amerikan istihbaratıyla Fransa’dan daha yakın ilişkiler içinde bulunan Alman hükümetinden de özel alanın korunması konusunda daha açık ve net ifadeleri daha sık dile getirmesi beklenir. En azından son olayın ortaya çıkarılmasının zamanlaması Paris’in işine geliyor. Cumhurbaşkanı François Hollande ve hükümeti haftalardır ülke içinde bir krizden diğerine sürükleniyor. Bu sefer suçlu nihayet dışarıdan geldi.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung'un konuyla ilgili yorumunda ise şu satırlar yer alıyor:

“Veri kayıtları dışında kimin ve neyin tam olarak dinlendiği belli değil. Aralarında ABD’de iş yapan hatta hükümet çevreleriyle bağlantısı olan Fransız girişimcilerin de bulunduğu şüphesi her halükârda geçerliliğini koruyor. NSA skandalı, kendisi de dinleme işlerinde oldukça çalışkan istihbarat birimlerine sahip olan Fransa’da şimdiye kadar çok büyük bir fırtınaya yol açmamıştı. Ama muhtemelen şimdi iş değişti. Konunun sadece terörle ya da suç örgütleri ile mücadele olduğu, normal uslu vatandaşın korkmasına gerek olmadığı yönündeki iyimserlik, toplanıp kaydedilmiş veri kitleleri karşısında neredeyse hayal gibi kalıyor.”

Westdeutsche Allgemeine Zeitung ise Almanya'da artan gıda fiyatlarını konu alıyor:

“Gıda maddelerinin pahalanması özellikle düşük gelirlileri vuruyor. Ancak Avrupalı komşularımıza baktığımızda artan pahalılık karşısındaki öfkemizin yatışması gerek. Almanlar harcamalarının sadece yüzde 11.5’unu yeme içmeye yaparken Fransa’da bu oran yüzde 13.5 ve hatta Romanya’da yüzde 29. Almanya’da gıda fiyatları 1996-2012 yılları arasında yüzde 25 oranında artarken bu oran AB genelinde yüzde 42. Gıda fiyatları şu an artsa da, nispeten uygun bir seviyede kalıyor. Buna tüketicinin kaliteye daha fazla dikkat etmesi ve bunun için daha fazla ödemeye hazır olması da ekleniyor. Tabii parası varsa. Genel fiyatlarda daha hızlı artış kaydedildiği için 2013’ün ilk çeyreğinde gerçek ücretlerde ilk kez hafif düşüş yaşandı. Üreticilerin fiyatları artırması durumunda hızla bir sosyal patlama yaşanması tehlikesi var.”

Fransa Basını
Fransa'da 15 yaşındaki Kosovalı bir genç kızın sınır dışı edilmesi ile ilgili olarak La Charente Libre gazetesi şu yorumu yapıyor:

“Cumhurbaşkanı François Hollande, okul gezisi sırasında alıkonarak sınır dışı edilen genç Kosovalı Leonarda konusunda görüş belirtmek için 5 gün bekledi. Siyaset ve medyayı galeyana getiren bu olayın inanılmaz boyutlara ulaşması Elysee Sarayı'ndan da bizlere bir ‘açıklama' bahşedilmesini sağladı. Normalde devlet başkanının televizyonlar üzerinden bu tarzda bir müdahalede bulunması sadece büyük kararlar ve olağanüstü olaylarla sınırlıdır. Devlet başkanının herkesi şaşkınlığa uğrattığını, öfkelendirdiğini ve hayal kırıklığına uğrattığını söylemek herhalde durumu güzel şekilde ifade etmek olur.”

Rusya Basını
Rus hükümet gazetesi Rossiyskaya Gazeta Ukrayna'da hapiste bulunan eski başbakan Yulya Timoşenko'nun tedavi amacıyla Almanya'ya gönderilmesi ihtimalini şu şekilde yorumluyor:

“Her ne kadar Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç hapisteki eski başbakan Yulya Timoşenko'nun yurtdışında tedavi edilmesini kabul etmiş olsa da parlamento acele etmiyor. Muhalefet, Timoşenko'nun itibarı ve hakları tümüyle iade edilmeden serbest bırakılmasına karşı çıkıyor, iktidar partisi de bir formülasyon üzerinde anlaşamıyor. Hiç kuşkusuz devlet başkanının, Timoşenko'nun tedavi amacıyla Almanya'ya gitmesine izin vermeye hazır olması milletvekillerini son derece şaşkınlığa uğrattı.”

İsveç Basını
Sol liberal İsveç gazetesi Dagens Nyheter Almanya'da Sosyal Demokratlar ile Hrıstiyan Demokratların koalisyon kurmasının yaratabileceği olumsuz sonuçları tartışıyor:

“Seçmenler genellikle partiler üstü bir işbirliğinin siyasi kavgaların ilacı olduğuna inanır. Ancak bunun tehlikesi partilerin karşılıklı olarak birbirlerini bloke etmeleri ve hiçbir şeyin yapılamamasıdır. Aralarındaki farkları tayin etmek güçleşir. Almanya'nın federalizmi ve mutabakat geleneği de bu tür gelişmelere hız kazandıran bir niteliğe sahip. 2009 yılında Sosyal Demokrat Parti düşüşe geçmişti, Hrıstiyan Demokrat Birlik için de seçim sonuçları kötüydü. Kazançla çıkan partilerin tümü koalisyon hükümetini oluşturan bu iki parti dışındaki partilerdi. SPD, Hrıstiyan Demokratlar ile yeni bir koalisyonun başarısız olmasını, ileride Sol Parti ve Yeşiller ile bir koalisyon deneyi için mazeret olarak ileri sürebilir. Ama bu yüksek rizikolu istikrarsız bir proje olur ve Almanlar bunu istemiyor. Parti de bunu biliyor.”

(dw türkçe/bbc türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.