Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (2 Ekim 2013)


İngiltere Basını
Financial Times, iktidar hırsı sinyalleri veren bir cumhurbaşkanından bahsediyor: Abdullah Gül.

Gazeteye göre dün TBMM'nin yeni yasama yılının açılışında yaptığı konuşmasında Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan'a alternatif bir siyasi yaklaşım sergilediği izlenimi uyandırdı.

Financial Times, dün Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı sıfatıyla meclisi son kez açtığını hatırlatıyor.

Gazete, Türk toplumunun kutuplaşmasına karşı uyarıda bulunan, Gezi eylemlerinde ölen protestocuları anan ve özgür bir medyanın önemine vurgu yapan Abdullah Gül'ün konuşmasının yaygın biçimde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a verilmiş bir cevap olarak görüldüğünü yazıyor.

'Hizmete devam'
Financial Times, Gül'ün konuşmasının sonlarında ''Milletimizin hizmetinde olmaya devam edeceğim'' şeklindeki sözlerinin ileriye dönük siyasi planları olabileceğine işaret ettiğini düşünüyor.

Başbakan Erdoğan'ın Gezi protestoları esnasında saldırganca bir üslup sergilediğini düşünen Financial Times, Abdullah Gül'ün ise olaylara ''biz ve onlar'' ayrışmasıyla bakılmamasını telkin eden ve Türk dış politikasının sıklet merkezinin Avrupa Birliği olduğuna vurgu yapan, daha uzlaşmacı bir görünüm çizdiğini bildiriyor.

Erdoğan ve Gül arasındaki bu ''tezat'', Financial Times'a göre, ''gelecek yıl yapılacak ilk doğrudan cumhurbaşkanı seçimi öncesinde belirsiz bir iktidar değişimine doğru ilerleyen Türkiye'de özellikle önem kazanıyor.''

Gazeteci Sedat Ergin'in görüşü aktaran Financial Times, ''Gelecek yıl bu sıralarda kimin cumhurbaşkanı ya da başbakan olacağını bilmiyoruz. Bu da Gül'ün konuşmasını özellikle önemli kılıyor.'' diye yazıyor.

Putin-Medvedev farkı
Erdoğan'ın gözünün cumhurbaşkanlığında olduğunu belirten Financial Times, Abdullah Gül'ün yakın çevresinden kişilerin henüz siyasi geleceğine ilişkin bir karar vermediğini söylediklerini, ancak geçmişte Gül'ün başbakanlığı düşünebileceği görüşünün dile getirildiğini bildiriyor.

Financial Times, eğer Gül ve Erdoğan ikilisi gelecek yıl koltuklarını değiştirmiş olurlarsa, bunun Rusya'da Medvedev ve Putin arasındaki ilişkiye benzemeyeceğini vurguluyor.

Gazete, bu ikilide her zaman için Putin'in tartışmasız daha üstte yer aldığını, buna karşılık Erdoğan ve Gül'ün ise Türk kamuoyunda eşit bir popülerliğe sahip olduklarını düşünüyor.

Financial Times, AK Parti'nin iki kurucusu arasında bir sürtüşme doğmasına ihtimal verilmese de, Cumhurbaşkanı Gül'ün Başbakan'dan ayrı düşündüğü konuları açıkça belli ettiğini ve dünkü Meclis konuşmasınında bu farklılığın vardığı son nokta olduğunu yazıyor.

Bölünmüş bir ABD
Independent gazetesinin manşet haberi, ABD'de Kongre'nin Cumhuriyetçi ve Demokrat kanatları arasında sağlık sistemindeki reforma takılan bütçe pazarlıklarının çökmesi üzerine federal hükümetin birçok hizmetinin askıya alınması var.

Gazete, ''Amerika modern tarihte hiç bu kadar bölünmüş müydü?'' diye soruyor.

Konuyu bugünkü baş yazısında da işleyen Independent, Amerika'da şu anki durumun çok daha kötüsü de yolda olabilir uyarısını yapıyor.

Zira önümüzdeki haftalarda Kongre'nin Amerikan hükümetinin ''borçlanma tavanını'' bir kez daha yukarı çekmesi gerekiyor.

Daha kötüsü yolda olabilir
Independent, ''Eğer bu gerçekleşmezse, etkisi sadece kapanmak zorunda kalan müzeler ve mecburen ücretsiz izne sevkedilen kamu çalışanlarıyla sınırlı kalmayacak.'' diye yazıyor:

''Eğer dünyanın en büyük borçlu hükümetinin tahvilleri üzerinde soru işaretleri doğarsa etkileri her yerde yükselen faizlerle hissedilecek, kredi krizi esnasında onca zarara yol açmış olan belirsizlik ortamına geri dönülecektir.''

Independent, küresel ekonomide tüyler ürpertici sonuçlar doğurabileceği için Amerikalı siyasetçilerin bu riski göze almayacağını ummak gerektiğini yazıyor. Ama eklemiş:

''Bu hafta Kongre'de tanık olunan siyasi oyunlardan sonra, emin olamayız.''

Almanya Basını
Önceki gece ABD Kongresi'nde hem bütçe, hem de sağlık reformu konularında uzlaşı sağlanamaması üzerine mali zorluğa düşen ABD Başkanlık Dairesi, kamu kurumlarının kapatılması talimatı verdi. Alınan önlemler kapsamında parklar, müzeler ve devlet kurumlarının kapanması gündeme geldi. 800 bin kamu çalışanının da zorunlu olarak ücretsiz izne çıkarılacağı, sadece sağlık, havaalanı çalışanları, gardiyan ve sınır kontrol görevlilerinin ücret almadan çalışmaya devam edecekleri açıklandı.

Almanya'nın etkili ulusal gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung'un konuya ilişkin yorumu şöyle:

"Washington'da sahnelenen şey bir şamatadır, ama bu şamatayı izleyenlerin içinden gülmesi değil, ağlaması geliyor. Cumhuriyetçiler, Demokratlar, Senato ve Temsilciler Meclisi, Kongre ve Başkan Obama, geçiş dönemi bütçesinde uzlaşı sağlayamadıkları için yüzbinlerce federal kamu çalışanı mecburî izne gönderildi, çok sayıda kamu kurumu çalışmasını durdurdu. İdeolojik ve siyasi güç sergilemeye yönelik birçok faktörün bir araya geldiği bu anlaşmazlıkta, en önemli aktörler tam bir risk üstlendiler. Tüm gelişmelerden pek de etkilenmemişe benzeyen bu aktörler, Washington'daki siyasi mekanizmaların dibine kadar köhnemiş olduğunu söyleyenlere de hak verir gibiler: Zira dünyanın süper gücü, bütçe konusunda olağanüstü hal durumu içinde. Gelişmeleri izleyenler ise bu duruma nasıl gelinebildiğini, sistemin içinde neden bu kadar zararlı mekanizmalar olabileceğini kendi kendilerine soruyorlar."

Başkent Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesinin aynı konudaki yorumuna geçiyoruz:

"Başkan Obama eleştiri topluyor. Yönetici vasıfları eksik. Şimdi güç sergileyerek üzerindeki baskılara karşı koyacağını düşünüyor; hem de büyük bir riske girmeden. Obama'nın sağlık reformu hâlâ pek çok kimseye cazip gelmiyor, ama halkın çoğunluğu reform girişimlerini bütçe freni ile engellemeyi de doğru bulmuyor. Muhafazkâr protesto hareketi Çay Partisi (Tea Party) aktivistleri ise Cumhuriyetçilerin ‘ılımlı olun' çağrılarına aldırış etmemekle güç gösterisinde bulunduklarını ve prensiplerine sadık kaldıklarını düşünüyorlar ve bundan dolayı da coşku içindeler. Ancak bir noktayı teslim etmek gerekiyor, o da hükümete uygulanan baskının etkili olduğudur. Çünkü, Beyaz Saray'ın yöneminde ister Cumhuriyetçiler, isterse Demokratlar olsun, Amerikan hükümetleri uzunca bir süredir hep daha fazla para harcıyor, daha az gelir topluyor. Borçlanma, sorumluluğu üstlenilemeyecek derecede yüksek. Toplumun geniş orta sınıfının temsilciliğini yapan politikacıların, bütçe konusunda güçleri kalmadığı takdirde, sadece en yüksek borç sınırında kalınacaktır ve bu durumu savunanlar da sadece parlamentodaki marjinal güçler olacaktır."

Stuttgarter Zeitung'un yorumunda ise şu görüşler dikkat çekiyor:

"ABD'nin tarihinde istikrarlı kuvvetler ayrılığı hiçbir zaman bugün olduğu kadar tehdit altında kalmamıştı. Daha önce hiçbir dönemde bu kadar açıkça sorumsuz küçük bir grup milletvekilinin Parlamento, Başkan ve Yüksek Adalet Divanı arasındaki verimli işbirliğini kaotik bir husumete dönüştürmeyi becerdiği görülmemişti. Amerikan anayasasını yapanlar gerçi bazı şeylerin olabileceğini önceden görmüşlerdi. Lâkin, anayasanın ruhunu istedikleri gibi ayaklar altına alacak 'Çay Partisi' gibi bir hareketin ortaya çıkacağını tasavvur edememişlerdi."

Avusturya Basını
Avusturya'dan Der Standard gazetesi, ‘Tepeden Demokrasi’ başlıklı yorumunda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı Demokratikleşme Paketi'ni ele alıyor:
“Türkiye’deki son Demokrasi Paketi'yle ilgili sorun, Erdoğan’ın açıkladığı reformlar değil. Bunlar kimileri tarafından yeterince samimi olmamakla, kimilerince çok ileri gitmekle eleştirilebilir. Ama bu reformlar tarihî haksızlıkları telafi ediyor, daha barışçı bir topluma giden yolu açıyor. 1961’de reformcu başbakan Adnan Menderes’in idamından beri kırk yıldır hükümetler ve ordunun yapamadığından ya da bloke ettiğinden fazlasını ortaya koyuyor. Erdoğan’ın Demokratikleşme Paketi'yle ilgili sorun daha ziyade şu: Bu Erdoğan’ın kararı. Türkiye’de demokrasi tepeden iniyor.”

Fransa Basını
Fransız Le Monde gazetesi ise Suriye’nin kimyasal silahlarıyla ilgili ABD ve Rusya arasında varılan uzlaşmayı masaya yatırıyor:

“Fransa Suriye’ye yönelik yaptırımlar konusunda Washington ile yaptığı müzakerelerde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in becerikli ve sinsi diplomasisi nedeniyle kenara itilmiş oldu. Judo meraklısı Putin, Amerikalı mevkidaşının iç politikadaki zaaflarını kullanmayı bildi. Bunun sonucunda Beşar Esad şu an yine sağlam koltuğunda oturuyor, ipler onun elinde ve ayrıca kimyasal silahsızlanma konusunda tartışılmaz muhatap konumunda. Ama bir yanda sivillere yönelik bombardımanlar cezasız kalıp müsamaha görürken, diğer yanda iç savaşın ortasında kimyasal silah stoklarının nasıl imha edileceğini tahayyül edebilmek zor.”

İspanya Basını
İspanyol El Pais gazetesi ise Yunanistan'da sol görüşlü bir müzisyenin bir aşırı sağcı tarafından bıçaklanarak öldürülmesinin ardından, aşırı sağcı Altın Şafak Partisi ile ilgili yaşanan tartışmaları konu alıyor. Gazete yorumunda, Neonazilere yönelik mücadelenin riskler barındırdığı görüşünü savunuyor:

“Yunanistan’ın, Avrupa’nın en şiddet yanlısı gruplarından Altın Şafak’a haddini bildirmesi gerektiğinden kimsenin şüphesi yok. Açık açık ortaya koyduğu yabancı düşmanlığı ve yabancıları terörize etmesiyle bilinen partinin demokratik bir sistemde hiçbir yeri olamaz. Atina yönetimi, aşırı sağcıların uyguladığı şiddete uzun süre müsamaha gösterdi. Ancak parti lideri ve çok sayıda milletvekilinin tutuklanması riskler de içeriyor. Mahkeme önünde elle tutulur somut kanıtlar gerekecektir. Ayrıca muhtemelen bazı milletvekillerinin yeniden seçilmesi gerekli olacaktır. Kriz ülkesi Yunanistan ise bu tür kısmî seçimlere can atacak durumda görünmüyor.”

İsviçre Basını
İsviçre’nin Zürih kentinde yayımlanan Neue Zürcher Zeitung ise Avusturya'da pazar günü yapılan meclis seçimlerinden yüzde 21.4'lük oy oranıyla üçüncü güç olarak çıkan aşırı sağcıları ele alıyor.

“Seçimlere tepkiler arasında aşırı sağ cephenin oylarını genel olarak artırması özel endişe yarattı. Aşırı sağcı cephe, milyarder işadamı Frank Stronach’ın ekibi ve 2005’te Jörg Haider tarafından Özgürlük Partisi’nden koparılan Avusturya’nın Geleceği İçin İttifak ile birlikte oyların neredeyse üçte birini topladı. Stronach’ın ekibinin nasıl bir gelişim göstereceğini kestirebilmek zor. Ama Özgürlük Partisi, Haider’in öncülük ettiği bölünmeden sonra kendini toparladı ve istikrarlı bir seçmen tabanına sahip. Böylece Özgürlük Partisi orta vadede aşırı sağda tek güç olma konumuna yükselebilir. O zaman ülkedeki en büyük siyasî güç olma yarışında da rol oynayacağı, bir zamanların büyük partilerinin mevcut durumundan anlaşılıyor.”

(dw türkçe/bbc türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.