Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (18 Ekim 2013)


İngiltere Basını
Financial Times’ta, Türkiye’deki büyük altyapı projelerinin karşı karşıya olduğu finansal zorluklarla ilgili haber dikkat çekiyor.

Daniel Dombey’in imzasını taşıyan haberde, finansal belirsizliklerin Türkiye’deki büyük altyapı projelerini tehdit ettiği belirtiliyor.

Haberde ilk olarak dünyanın en büyük havaalanı olacağı söylenen yeni İstanbul havaalanıyla ilgili projenin büyüklüğüne dikkat çekiliyor.

Ancak bununla beraber yeni havaalanı projesiyle ilgili finansal belirsizlikler nedeniyle Atatürk havaalanının kapasitesinin genişletilmesi için çalışmalara başlandığı aktarılıyor.

Gazete bu durumun, ülkenin çok büyük altyapı projelerinin ertelenmesi veya ölçeklerinin düşürülmesi ihtimalini gösteren son işaret olduğunu söylüyor.

Haberde ülkedeki diğer büyük altyapı projelerinin de sorunlarla karşı karşıya olduğu da belirtiliyor.

Çevre konusundaki kaygılar etrafında ülkenin ilk nükleer santralinin açılışının en az bir yıl ertelenmesinin olası göründüğünü belirten gazete, iş çevrelerinden Kanal İstanbul projesine yönelik ilginin de az olduğunu aktarıyor.

'Altyapı projeleriyle ilgili komplo teorileri'
Gazete yeni havaalanı projesinin, proje için yeteri kadar uluslararası fonun bulunmaması nedeniyle de karmaşık bir görüntü verdiğini söylüyor.

İstanbul’daki Chadbourne & Parke hukuk firmasından Ayşe Yüksel gazeteye şöyle konuşmuş: “Üçüncü havaalanı için saat işliyor ve hala yeri bile halledilmiş değil.”

Yüksel, havaalanı ihalesini alan beş şirketin oluşturduğu konsorsiyumun yatırımın ilk aşamasında 1 milyar Euro harcaması gerektiğini, Türk bankalarının bununla ilgili krediyi ancak uluslararası yardımla verebileceğini söylüyor.

Gazetede Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, bazı bankaların çevre gibi bazı konuları bahane ederek kredi vermekten kaçındığını açıkladığını da yazmış.

Financial Times, Türkiye’de hükümet yandaşlarının, ülkedeki yeni havaalanı ve benzeri büyük projelerin gerçekleşmesini önlemek isteyen Lufthansa gibi büyük firmaların bu amaçla Gezi Parkı eylemlerini desteklediklerine dair görüşlerinin varlığından da bahsediyor ve bu görüşler için komplo teorisi kavramını kullanıyor.

Ajan ihbarı haberi Independent'ta
Türkiye ile ilgili bir başka haber de Independent'tan.

Independent, dün Washington Post’ta yer alan, Türkiye’nin İsrail gizli servisi Mossad için çalışan İranlı ajanları Tahran’a ihbar ettiğine dair haberi sayfalarında işlemiş.

Gazete, Washington Post’taki haberin dün İsrail medyasında büyük öfkeyle karşılandığını duyuruyor.

Independent, İsrail’de bazı kesimlerin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı, İsrail ve Türkiye arasındaki uzun erimli ilişkileri kasten soğutup popülist duyguları körüklemeye çalışmakla suçladığını aktarıyor.

Independent, iki ülke arasındaki ilişkilerin dokuz kişinin öldüğü Mavi Marmara saldırısından sonra yeni bir yön aldığını, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nın geçen Mart ayında Başbakan Erdoğan’ı telefonla arayarak olaydan dolayı özür dilediğini bununsa ABD Başkanı Barack Obama’nın diplomatik başarısı olduğunu yazıyor.

Eş-Şebab videosu tedirginlik yarattı
Guardian gazetesinde, geçen ay Kenya’daki kanlı alışveriş merkezine düzenlenen saldırının sorumlusu Eş-Şebab örgütünün Woolwich saldırısıyla ilgili yayınladığı bir videonun ardından İngiliz polisinin harekete geçirdiğini yazıyor.

Video, İngiltere’nin başkenti Londra'ya bağlı Woolwich’te Mayıs ayında bir askerin sokakta öldürülmesi olayıyla ilgili mesajlar içeriyor.

Bu tür saldırıların yeni bir gerçeklik olduğu belirtilen ve bunlar gibi daha fazla saldırı yapılması önerilen videoda, İngiltere’deki radikal İslamcıları eleştiren, İngiltere vatandaşı bazı ünlü Müslümanlar da tehdit ediliyor.

Radikal İslamcılık ve aşırı sağcılığı birlikte eleştirmesiyle tanınan film yapımcısı ve gazeteci Muhammed Ansar da bu isimlerin arasında yer alıyor.

Guardian, filmin yayınlanmasının ardından polisin dün gece güvenliğinden kaygı duyarak Ansar’ın evine gittiğini duyuruyor.

Gazete polisin, Eş-Şebab’ın videosunda adından bahsettiği başka kişilerin evlerine de gittiğini yazıyor.

Almanya Basını
Frankfurter Rundschau, ABD’deki bütçe krizini ele aldığı yorumunda, Obama’nın bu krizden gelecek yılki Kongre seçimlerinde güçlenerek çıkabileceğine yer veriyor.

"Dünyanın geri kalanının Amerikalıların bu krizden ders almasını ve ideolojik parçalanmışlığı da aşmalarını umması gerekiyor. Amerikan halkının yüzde 75’i yaşanan bütçe tiyatrosunu reddediyor. Eğer bu öfkelerini gelecek yıl yapılacak olan Kongre seçimlerinde sandığa taşırlarsa o zaman politikadaki frenleyici unsurların sonunun başlangıcı gelebilir. Böyle bir durum da Obama yönetimi, diğer acil sorunlara da el atabilir. Eğitim sisteminde reformların yapılması, petrole bağımlılığın azaltılması, yıkılmakta olan yol ve köprülerin tamir edilmesi gerekiyor. Yeni bir göç yasası için geç bile kalınmış sayılır. Yani bir başka deyişle: Eğer bir zamanların umut vadeden başkanı Barack Obama, Amerikalı seçmenleri şimdiye dek olduğundan daha güçlü bir şekilde arkasına almayı başarırsa, işte o zaman gerçek bir muzaffer olabilir. Ve bundan herkes fayda sağlar."

Kölner Stadt-Anzeiger gazetesinin aynı konuya ilişkin yorumunda ise Çay Partisi’ne getirilen sert bir eleştiri dikkat çekiyor:

"Amerikan Anayasası’nın babaları, uzlaşmaya duyulacak istek ve eğilime inanıyorlardı. ABD’nin siyasi sistemi, işbirliği üzerine kurulu. Anayasal organların karşılıklı olarak birbirini kontrol etmesine, Amerikalılar 'kontrol ve denge' adını veriyorlar. Her bir milletvekili de etkileyici büyüklükte söz hakkına sahip. Ancak bir zamanlar çoğunluğun bütün gücü eline almasını engelleyen bu unsur, bugün Çay Partisi gibi Cumhuriyetçilerin radikal kanadının yeni düzenlemeleri bloke etmesine de olanak tanıyor. ABD Anayasası, tamamen seçkin ifadelerle dolu bir metin. Anayasayı kaleme alanlar, siyasi aktörlerin bu kadar görgüsüz olabileceğini önceden göremediler."

Geçiyoruz Almanya’ya. Yeni hükümet arayışlarında önemli bir gelişme kaydedildi. Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokratlar arasında yapılan üçüncü ön görüşmenin ardından her iki cepheden de gelen olumlu sinyaller, büyük koalisyon umutlarını artırdı. Taraflar, parti yönetim kurullarına görüşmelere başlama önerisinde bulundu. Süddeutsche Zeitung’da konuya ilişkin şu satırları okuyoruz:

"Hrıstiyan Birlik partileri ile Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) koalisyon görüşmelerine başlaması ne kadar olasılık dahilinde ise pazarlıkların büyük koalisyonla sonuçlanması da aynı şekilde olasılık dahilinde. Bu çok hızlı olmayacak. Ama muhtemelen epey istikrarlı yeni bir hükümet kurulacak ve koruyabildiği yere kadar da istikrarını koruyacak. En azından 2016 yılına kadar. Zira o yıl Sosyal Demokrat Parti’nin başbakan adayının ve Merkel'in halefinin kimler olacağı tartışmaları başlayınca, hükümet ya büyük bir gürültü ile sarsılacak ya da tamamen yıkılacak."

Frankfurter Allgemeine Zeitung ise yorumunda farklı bir noktaya değiniyor ve büyük koalisyon kurulması durumunda muhalefetin durumu irdeliyor:

"Kutsal seçim sözlerinin bundan sonraki akıbetine ilişkin söylenecek iki şey var: Ya her şey sıfırlanacak ya da her şey yoruma açık bırakılacak. Kesin olan tek şey ise büyük koalisyon kurulursa muhalefetin sesinin pek duyulmayacağı. Tabii ki Sol Parti ve Yeşiller Partisi’ndeki milletvekillerinin parlamentoda söz hakkı olacak. Ancak milletvekili sayısının azlığı bakımından seslerini duymak pek mümkün olmayacak. Ayrıca artık muhalefet, hükümet cephesinin desteği olmadan araştırma komisyonları kuramayacak ve yasaları Anayasa Mahkemesi'ne taşıyamayacak. Gerçi meclisteki çoğunluk gruplarından muhalefetin hakları konusunda cömert olunacağı açıklamaları geliyor. Ancak bu açıklamanın hukuki bir bağlayıcılığı yok, bunun etkisi sadece sınırlı olabilir."

Fransa Basını
Fransa'da Kosovalı bir öğrencinin okul aracından indirilip sınır dışı edilmesiyle başlayan tartışmalar sürüyor. İltica başvurusu reddedilen 15 yaşındaki Leonarda Dibrani, beş kardeşi ve ebeveynleri ile birlikte sınır dışı edilmişti. Katolik La Croix gazetesi, ülkenin göç politikasının masaya yatırıldığı tartışmaları şöyle yorumluyor:

"Genç Kosovalı'nın hikayesi düşüncesizce kullanılıyor. Burada iki tuzakla karşı karşıyayız: Bu münferit olayın yol açtığı hisleri, bütün göç politikasını sert biçimde kınamak için kullanabiliriz. Ya da tam tersine, istatistiklerin ve dosyaların arkasında, daha iyi bir gelecek arayışında olan erkek, kadın ve çocukların bulunduğunu görmeyi reddedebiliriz. Bir aileyi sınır dışı etmenin 'yumuşak' bir yolu yoktur. Bir devlet iltica başvurularının haklı nedenleri olup olmadığını denetlemek ve sınırları içinde göçü düzenleme hakkına sahip olmalıdır. Ancak aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin güçlenmesi karşısında hassas tepki göstermemizi sağlayan mantık, insaniyet gösterme sorumluluğumuzu yok etmemeli."

İspanya Basını
İspanya'dan El Pais aynı konuyla ilgili 'Fransa Romanlara insafsız' başlıklı yorumunda şu görüşleri savunuyor:

"Roman ailenin insanlıkdışı sınır dışı işlemi, Fransa'da yayılan yabancı düşmanı eğilimin sonucu gibi görünüyor. Hükümetin en popüler bakanı, İçişleri Bakanı Manuel Valls, Romanları suçla özdeşleştirdi. Ayrıca aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin bir sonraki seçimlerden birinci güç olarak çıkacağını gösteren bir anket açıklandı. Roman ailenin sınır dışı edilmesi, Fransa'nın Romanlar gibi azınlıklara karşı izlediği insafsız politikanın bir parçası. Fransa, sayıları 20 bini bulan bu küçük grubun ülkeye intibak etmesini reddediyor ve üstüne üstlük bu insanları ülkeye yeterince entegre olmamakla suçluyor."

Rusya Basını
Rus Vedomosti gazetesi ise hırsızlık suçlamasıyla muhalif lider Aleksey Navalni hakkında verilen hapis cezasının temyiz mahkemesince bozulmasını değerlendiriyor. Gazete Kremlin yönetimini sert bir dille eleştiren Navalni'nin cezasının ertelenmesini şöyle değerlendiriyor:

"Navalni öyle ya da böyle siyasete devam edecektir. Yani insanların inanabileceği, güvenebileceği bir lider olarak kalacaktır. Hali hazırdaki Rus yasalarına göre sabıka kaydı yüzünden hiçbir yerde seçilmesi mümkün değil. Navalni zaten temyiz kararı ile iktidarın kancasına takılı. Her an, her dakika küçük bir hatada, ertelenen cezası yeniden gerçek bir cezaya dönüşebilir."

(bbc türkçe/dw türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.