Avrupa Basınında Bugün (17 Ekim 2013)
İngiltere BasınıIndependent gazetesinde Irak savaşının bilançosuyla ilgili bir haber dikkat çekiyor.
Haberde deneyimli Orta Doğu muhabiri ve yazar Patrick Cockburn’ün imzası var.
Cockburn konuyla ilgili yapılan bir araştırmaya dayandırdığı haberinde, 2003 yılındaki işgalle başlayan Irak savaşında, 2003-2011 yılları arasında ölenlerin sayısının bugüne kadar kamuoyuna yansıtılandan daha fazla olduğunu belirtiyor.
Habere göre ABD, Kanada ve Iraklı kuruluşlar tarafından ortak yapılan ve PLOS Medicine adlı dergide yayınlanan araştırmanın sonuçları 2003-2011 arasında Irak savaşında yaklaşık yarım milyon Iraklı'nın öldüğünü ortaya koyuyor.
Ölümlerin yüzde 60’ı doğrudan şiddet nedeniyle gerçekleşirken yüzde 40’ı ise bina çökmesi gibi olaylar nedeniyle gerçekleşmiş.
Cockburn ABD liderliğindeki işgali savunanların bugüne kadar rakamları düşük hesapladığını, eleştirenlerinse rakamların daha yüksek olduğuna inanageldiğini söylüyor.
Araştırma için rastgele seçilen 2000 hane halkına 2001’den bu yana ailelerinde gerçekleşen doğum ve ölümler sorulmuş.
Cockburn ağırlık olarak yöntiminden dolayı bu araştırmanın rakamları tam olarak yansıtıp yansıtmadığıyla ilgili şüphelerin,n olduğunu da belirtiyor.
‘Brüksel’in Türkiye’yi eleştirisi’
Financial Times sayfalarında, Avrupa Komisyonu’nun dün açıkladığı 2013 Türkiye İlerleme Raporu'yla ilgili bir habere yer veriyor.
İstanbul’dan Daniel Dombey ve Brüksel’den Fontanella-Khan’ın ortak imzasıyla hazırlanan haberde, Brüksel’in Türkiye’yi temel haklar ve özgürlükler açısından eleştirdiğine vurgu yapılıyor.
Haberde raporun Türkiye’deki temel haklar ve özgürlüklerle ilgili eksiklikleri eleştirdiği belirtilirken demokratikleşme paketinin olumlu karşılandığı da aktarılıyor.
Avrupa Komisyonu’nun üyelik sürecinde yeni fasıllar açmayı kabul ettiği ancak bunun Kıbrıs tarafından bloke edildiği de belirtiliyor.
Finacial Times konuyla ilgili AB eski Türkiye temsilcisi olup şu anda bir düşünce kuruluşu olan Carnegie’de faaliyet yürüten Marc Pierini’nin görüşlerine de yer vermiş.
Pierini, Komisyon’un bu raporuyla Türkiye’nin bütün problemlerini tekrar tekrar hatırlatmak yerine pozitif şeylerden de bahsetmeyi seçtiğini söylemiş.
“Mesele, mesajın Türkiye’de duyulup duyulmayacağı” diyor Pierini.
İngiliz istihbaratı hakkında soruşturma
Guardian bugün ana sayfa manşetten verdiği haberinde, İngiltere’de parlamentonun İngiliz istihbarat kurumlarının kitlesel gözetimlerinin büyüklüğü ve alanının ne olduğuna dair büyük bir soruşturma başlatacağını duyuruyor.
Parlamentonun bu soruşturmayı eski NSA ajanı Edward Snowden’ın sızdırmaları sonucu ortaya çıkan kaygılara cevap olarak yürüteceğini yazıyor gazete.
Soruşturmayı yürütecek olan Parlamento bünyesindeki İstihbarat ve Güvenlik Komitesi’nin başındaki isim Malcolm Rifkind konuyla ilgili bilgil dolu ve doğru düzgün bir tartışmanın gerekli olduğunu söylemiş.
Konu İngiltere’nin gündemine, Guardian ve ABD gazeteleri New York Times ile Washington Post’un, iki ülkedeki istihbarat servislerinin milyonlarca kişinin kişisel bilgisine ulaştığına dair belgeleri yayınlamaya başlaması üzerine taşınmıştı.
Gazete, Rifkind’ın özel yaşama dair kişisel haklarla ülkenin güvenlik hakkı arasında bir dengenin kurulması gerektiğine dair görüşünü aktarıyor.
Gazetenin konuştuğu bir kaynak Başbakan yardımcısı Nick Clegg’in soruşturmadan memnun olduğu bilgisini vermiş.
Haberde, dün İngiltere Başbakanı David Cameron’ın parlamentonda Guardian hakkındaki eleştirel sözlerine de yer veriliyor.
Cameron dün parlamentoda konuyla ilgili bir soruya cevaben, Guardian’ın Snowden belgelerini yayınlayarak ulusal güvenliğe zarar verdiğini söyledi.
İngiliz Başbakan, hükümetin gazeteden bu belgeleri istemesinin ardından gazetenin bu belgeleri imha etmesiyle bu durumu kendisinin de kabul edilmiş olduğunu söyledi.
Cameron bunu söyledikten sonra meclis kapsamında Guardian’ın ulusal güvenliği tehdit eden bir yayın yapmış olup olmadığının incelenmesi için bir soruşturma komitesikurulabileceğini bunun kararırın meclis üyelerine ait olduğunu söyledi.
Almanya BasınıAlmanya Başbakanı Angela Merkel’in yeni hükümet için koalisyon arayışı devam ediyor. Yeşiller Partisi, Hrıstiyan Birlik partileri ile bir koalisyon ortaklığına gitmeyeceğini açıkladı. Şimdi geriye tek seçenek olarak Sosyal Demokrat Parti kaldı. Die Zeit gazetesinin, Almanya’daki hükümet arayışına ilişkin değerlendirmesi şöyle:
"Başbakan Angela Merkel ön görüşmelerde azıcık görünüp hemen kayboluyor. Asıl koalisyon görüşmelerinin ne zaman başlayacağına dair ise bir zaman dilimi vermiyor. Merkel'in bugün eskisinden daha fazla gücü var. Yine de amacına ulaşmak için hâlâ taktiklere, gizliliklere ve belirsizliklere başvuruyor. Ama tüm önemli siyasi aktörler artık Merkel dersini iyi öğrendi. Hepsi ihtiyatlı bir bekleyiş içinde, disiplinli ve çok seçenekli olmaya çalışıyor. Ancak hepsi böyle beklemeye devam ederse, hiç bir gelişme yaşanmaz. Ve hepsi Merkel gibi olursa, o zaman Merkel ne yapacak? Koalisyon pokerini kim kazanırsa kazansın ilk aşamada değişim dürtüsü kimse hissetmeyecektir."
Nordwest Zeitung'un aynı konuya ilişkin yorumunda da şu satırları okuyoruz:
"En azından Sosyal Demokratlar ile Yeşiller cephesinin takım oyunu işliyor. Yeşiller'in Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile ön görüşmelere geçici olarak son verdiğini açıklaması, Birlik partilerinin iki koalisyon ortağına sahip olduğu rahat pazarlık pozisyonunu, bir anda ters yüz etti. Bu durum Hrıstiyan Birlik partilerinin yeniden seçimlerde cezalandırılan Sosyal Demokratlara ağırlık vermesine yol açtı. Böylece Başbakan Merkel’e iktidarını sürdürmek için büyük koalisyondan başka bir seçenek kalmadı... Seçim akşamı zafer sarhoşluğu yaşayan Hrıstiyan Birlik partileri, şimdi gerçeklerle yüzleşiverdi. Eğer Sol Parti, Sosyal Demokratlar tarafında kalmaya ve Yeşiller de kendini koalisyonun dışında tutmaya devam ederse, yeniden seçimlere gidilmesi, ihtimal dışı bırakılamaz."
Amerikan Senatosu’nda Demokrat ve Cumhuriyetçiler, iflasa ramak kala bütçe anlaşmazlığı konusunda uzlaşmaya vardı. Uzlaşma, borçlanma tavanının yükseltilmesini şubat ayına kadar uzatmayı öngörüyor. Mannheimer Morgen, konuyla ilgili şu değerlendirmeyi okuyoruz:
"ABD'de bir kez daha son anda bütçe krizinin eşiğinden dönüldü ve borsalar yeniden rahat bir nefes aldı. Ancak Obama henüz rahat bir nefes alamayacak. Zira yeni plan, sorunun sadece ertelenmesini öngörüyor. Asıl tartışma konusu olan Obama'nın sağlık reformuyla ilgili meselenin şimdilik yalnızca üzeri örtüldü. İki partinin de bütçe politikası birbirinden o kadar farklı ki yıllardır hiçbir şekilde birbirine yakınlaşma sağlanamıyor. Bu nedenle eğer bir mucize olmazsa parlamento, ülke ve dünya ekonomisi, 2014 yılı başında yine aynı durumla karşı karşıya kalacak."
Almanya turumuzu Reutlinger General Anzeiger gazetesinin aynı konuya ilişkin yorumu ile noktalıyoruz:
"Olmaması gereken, olamıyor! İşte bu ilke nedeniyle borsacılar ve ABD bütçe krizini takip eden gözlemciler keyiflerini kaçırmadı. Dün akşam aniden günlerce süren sözlü savaşta uzlaşma sinyalleri geldi. Eğer ABD gelecekte küresel çaptaki yatırımcılar için çekici olmak, doları rezerv para birimi olarak yukarıda tutmaya devam etmek ve ekonominin belini bükmemek için düşük faiz oranlarına sahip olmak istiyorsa, ülkenin belki de anayasa ile güvence altına alınan mali düzenlemelere ihtiyacı var. Bazı düzenlemeler basit ama etkili olabilir: Kaldırılabilir bir borçlanma kotası ve krizle mücadelede hareket özgürlüğü gibi."
Fransa BasınıParis'te yayımlanan muhafazakâr Fransız gazetesi Le Figaro, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya ile İran arasındaki nükleer müzakereleri şu şekilde yorumluyor:
“İran'ın nükleer tesislerinin, İsrail'in istediği şekilde tümüyle yok edilmesinin bir hayal olduğu görülmelidir. Buna karşılık Batı, İranlılara özlemle istedikleri, bir bölgesel güç olarak tanınma imkânını sağlayabilir. Pazarlığın anahtarı da tam bu noktada. İran stratejisini değiştirerek bu hedefe ulaşabileceğini kavradığı takdirde, yani nükleer eşiği aşmaması ve etkisini Suriye'deki barışçıl bir çözüm için kullanması halinde Cenevre'deki müzakereler hakkında başarılı nitelemesi yapmak mümkün olur.”
İsviçre Basınıİsviçre'den Neue Zürcher Zeitung Tahran'ın Cenevre'deki müzakerelerde uzlaşmacı bir görünüm sergilemesini şu sözlerle yorumluyor:
“İran'ın bugün sırf yaptırımlardan kurtulmak için uzlaşmaya hazır bir görünüm çizdiği tezi hiç de isabetli değil. Tahran'ın sergilemeye başladığı açıklık siyasi bir tercih. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dış politik programının en üst sırasına komşu ülkelerle ilişkileri iyileştirmeyi koydu. Tahran nükleer programıyla ilgili tavizler vererek yakın ve uzaktaki komşularına da güvenlerini geri kazanmak istediği yönünde göz kırpmış oluyor. Bu adım İran'a sadece ilgi çekici ekonomik perspektifler açmakla kalmaz onun Birleşmiş Milletler ya da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) bünyesinde daha fazla destek görmesini de sağlayabilir.”
İspanya Basınıİspanya'dan sol liberal El Pais gazetesi, Muammer Kaddafi rejiminin devrilmesinden yaklaşık iki yıl sonra Libya'daki siyasi durumu yorum sütunlarına taşıyor:
“Aranan bir El Kaide teröristinin ABD tarafından gözaltına alınması, bir başbakanın kaçırılması ve Akdeniz'deki mülteci akını dünyanın tekrar Libya'yı hatırlamasını sağladı. Ülke, sürekli yayılan bir anarşi içerisinde yeniden kurulmaya çalışılıyor. İslamcılar bu sürece milislerin yardımıyla hâkim olmaya çabalıyor. 2011 yılındaki devrimi destekleyen uluslararası toplum, geçiş sürecine aktif olarak katılmak zorunda. Bu kolay değil zira kendi devletlerini kurmak Libyalıların hakkı. Ancak Batı'nın bu süreci enerjik bir biçimde güçlendirmesi gerekiyor. Sınırların korunması ve güvenlik güçlerinin eğitimi yeterli değil. Libya yeni bir Irak'a ya da Somali'ye dönüşmemeli.”
Çek Cumhuriyeti BasınıÇek Cumhuriyeti'nden liberal ekonomi gazetesi Hospodarske Noviny ABD'deki bütçe tartışmalarının olumlu yönleri olduğuna dikkat çeken bir yorum yapıyor:
“Tüm dünya büyük bir hayret içerisinde Başkan Barack Obama ile ABD Temsilciler Meclisi'nde borçların yükseltilmesini reddeden ve devleti bloke edebileceğine inanan Cumhuriyetçi çoğunluk arasındaki mücadeleyi izliyor. Bunun dünya ekonomisi açısından sonuçlarından endişe duyulması oldukça anlaşılır ancak ABD'deki mevcut siyasi krizi gereğinden fazla önemsememek gerek. Kuvvetler ayrılığına sıkı sıkıya bağlı bir demokrasinin nasıl işlediği ve işlemesi gerektiğine dair hayranlık duymak daha yerinde olur.”
(bbc türkçe/dw türkçe)

YORUM YAZIN