Ulucanlar Cezaevi Katliamı'nın 14. Yıldönümü
1990'lı yılların başından itibaren devlet kendisi için "sorun" olarak gördüğü hapishanelere "çeki düzen" vermek için F Tipi hapishanelere geçiş yapmak istiyordu. Bu cezaevlerinden biri de Ulucanlar Cezaevi'ydi.
F TİPİ'NDE ISRAR1996 yılında Refah-Yol iktidardaydı. İktidarın Adalet Bakanı ise Mehmet Ağar. Devrimci tutukluların "tabutluk" olarak nitelendirdiği Eskişehir Cezaevi açılmak istenince, tutukluların cevabı açlık grevleri ve ölüm oruçları oldu.
Ölüm orucu eylemi sonunda 12 devrimci hayatını kaybetti.
O dönem tutuklu ve hükümlülerin birçok talebi kabul edildi.
'90'lı yılların sorunda devletin F Tipi cezaevlerine geçişte kararlı olduğu görülüyordu. Bunun için gerek içerideki gerekse dışarıdaki direncin kırılması gerekiyordu. Bu direnci kırmak için ilk plan 1999 yılında Ulucanlar Cezaevi'nde uygulandı.
F Tipi Cezaevlerine karşı başlayan isyanı, devlet Ulucanlar Cezaevi'nde kanla bastırdı.
Ümit Altıntaş (TKİP), Abuzer Çat (MLKP), Zafer Kırbıyık (TİKB), Halil Türker (TKP/ML), Habip Gül (TKİP), İsmet Kavaklıoğlu (DHKP/C), Önder Gençarslan (TKP/ML), Aziz Dönmez (DHKP/C), Ahmet Savran (DHKP/C), Mahir Emsalsiz (TKP/ML) adlı 10 tutuklu ve hükümlü, 26 Eylül 1999 tarihinde düzenlenen operasyonda katledildi.
Katliamın ardından yayınlanan haberlerde, "görevlilerin gerekeni yaptığı ve isyanın bastırıldığı" iddia edildi. Oysa yaşananlar isyan bastırma değil, tam bir katliamdı. Geride 10 ölü ve pek çok yaralı kalmıştı. Diğer tutuklu ve hükümlüler ise çeşitli cezaevlerine sevk edildi.
ASIL SALDIRI 2000 YILINDA GERÇEKLEŞTİ1999 yılında iktidara gelen DSP-ANAP-MHP hükümeti, asıl saldırı planını 2000 yılı için hazırlıyordu. Devlet F Tipi cezaevine geçişte kararlı olduğunu açıkladı.
Tutuklular ise aynı yıl Ekim ayında açlık grevlerine başladı. Konuya kamuoyunun ilgisinin artması üzerine DGM kararıyla yayın yasağı getirildi. Ardından MGK'da onaylanan bir kararla 19 Aralık 2000 tarihinde Türkiye genelindeki cezaevlerine operasyon düzenlendi.
Cezaevlerinden alınan tutuklular F Tipi cezaevlerine nakledildi ve böylece F Tipleri fiili olarak hayata geçirildi.
19 Aralık Katliamı ve daha sonra devam eden ölüm oruçları ve açlık grevlerinde 2005 yılına gelindiğinde toplam 122 kişi hayatını kaybetti.
KATLİAM ÖNCEDEN PLANLANDIUlucanlar hapishane operasyonu önceden planlanmış bir katliamdı. Öldürülenlerin otopsi raporunda, "Ölümlerin çoğunun kafa ve kalbe sıkılan kurşunlarla meydana geldiği, cesetlerde ayrıca ağır darp izleri bulunduğu, kemiklerinin kırık olduğu, yedi kişinin yivli silah, üç kişinin de av tüfeğinden çıkan saçmalarla hayatını kaybettiği" belirtiliyordu.
TBMM Araştırma Komisyonu da "Katliam önceden planlandı" diyordu.
DEVLET KATİLLERİ KORUDUKatliamı yönettiği iddia edilen dönemin Ankara İl Jandarma Komutanı Yarbay Ali Öz, açılan davada yargılanırken terfi ettirildi. Albay rütbesiyle Trabzon İl Jandarma Komutanı olduğu dönemde ise Hrant Dink katliamının örgütlenmesinde yer aldı. Albay Öz, ifade için çağrıldığı mahkemede hiçbir şey "hatırlamadı." Saldırı sırasında kaydedilen görüntülerin nasıl kaybolduğu ise sorulmadı.
Katliam davası 10 yıl sonra sonuçlandı. Aralarında Albay Öz'ün de bulunduğu 161 sanık beraat etti. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkların "öldürme ve yaralama fiillerini yetkili makamların emrini yerine getirmek için işlediklerini" belirterek, "ceza verilmesine yer olmadığına" karar verdi.
DAVA HALA YARGITAY'DAKararda, Cemal Çakmak isimli hükümlünün elindeki av tüfeği ile Aziz Dönmez, Zafer Kırbıyık, İsmet Kavaklıoğlu'na ateş ederek öldürdüğü, Habip Gül'ün ise belirlenemeyen bazı tutuklular tarafından bıçaklanarak öldürüldüğü öne sürüldü. Operasyon sırasında direnen tutukluların elinde silah bulunduğu iddialarına ise itirafçıların ifadeleri kanıt olarak gösterildi. Dosya hala Yargıtay'da bekletiliyor.
(ETHA)

YORUM YAZIN