Header Ads

"İlk 3 Günü İyiydi, Sonradan Bozdu"

- TUĞÇE ÖZSOY -
“Başka bir iletişim mümkün mü?” sorusuna yanıt aramak için çıktığım sokaktan, mis gibi “Gezi'nin ilk 3 günü iyiydi, sonradan olayın seyri değişti, hedefler saptı, bozuldu” temasıyla geri dönüyorum.

Ama bu hikayenin sonu; şimdi başa alalım.

Gezi eylemlerinin ardından tüm yurtta dalga dalga yayılan “kahrolsun bu medya!” düşüncesi, "acaba gazete, televizyon, radyo gibi geleneksel medya araçlarından başka nasıl haber alabiliriz" sorusunu da beraberinde getirdi. 13. İstanbul Bienali'nde de yer alan konulardan biri olan kentsel dönüşüm örneklerinden bazıları arasında medyadaki yansımalardı. Bu hafta da kendimi Bienal gezintilerine ayırınca, Galata Rum Okulu'nda kendimi bir ekranın önünde birkaç kişilik bir gruba “Medyaya güveniyor musunuz?” diye sorarken buldum.

Konuştuğum 3 kişiden biri diğerlerinden daha konuşkan çıkınca da, muhabbet aldı başını yürüdü. İzmir'den geldiğini öğrendiğim, ancak huzursuz etmek için adını sormadığım bey, cevabı ilk veren oldu: “Tabii ki hayır.”

Medyaya güvenmediğini en açık şekilde beyan eden beyin tam da o sırada telefonuna bir haber kanalından haber iletisi geldi; ben de dayanamadım ve smsten haber almaya devam ettiğini söyleyerek, sorumu yönelttim: “Güvenmiyorsunuz tamam. Peki, başka medya kanalları geliştirebilir miyiz geleneksellerin dışında, yönelebilir miyiz?”

Kızının Twitter operasyonunda göz altına alındığını  öğrendiğim beyefendi, artık sadece Halk TV ve Cumhuriyet'i takip ettiğini, internete de itimat etmediğini ve başka bir medya tahayyül edemediğini söyleyerek, “Olanla yetinmek zorunda” olduğumuz noktasına çarçabuk atladı. Fakat daha sonra konu Gezi eylemlerine geldi ve “Ne olacak bu medyanın hâli” noktasından bir miktar uzaklaşıldı.

Ziraatçi olduğunu anlatan bey, 31 Mayıs'ta fuar sebebiyle İstanbul'da olduğunu, eylemleri duyar duymaz arabalarını fuar alanında bırakıp koşarak İstiklal Caddesi'ne geldiklerini, diğer fuarcı arkadaşlarıyla birlikte 2-3 gün doya doya biber gazı yediklerini söyledi. Hatta biber gazı yemekle yetinmemiş, eylemlerin ilk haftasında tesadüfen İstanbul'da bulunan bu ziraat fuarı katılımcılarını da örgütleyerek, Türkiye'nin diğer şehirlerinden numunelik olarak getirdikleri ne var ne yoksa Gezi Parkı'nda kalan direnişçilere lojistik destek olarak vermiş.

55 yaşlarında olduğunu sandığım esas oğlanımız, İstanbul'daki faaliyetleriyle yetinmeyip, İzmir'de de Gündoğdu meydanında protestolara devam ettiklerini anlatarak, “Yaşlı bir amca var bizim mahallede, 'Amca sen gelme, bak orada ölüp kalırsın, ne yaparız?' dedik, tutturdu 'Ben de geleceğim' diye, bırakamadık, o da atladı kamyonete eyleme geldi bizimle” şeklinde olanların bazılarını aktardı.

Anlatılan zaman dilimi hâlen Haziran'ın ilk haftası tabii ve bu süreçte Karaburunlu olduğunu sonradan öğrendiğim beyin karısı da bu ilk hafta da güğümlere süt-talcid karışımı doldurup göndermeyi ihmal etmemiş. Ama işte hepsi o.

O'na göre, bu ilk 3-4 gün her şey çok haklı ve iyi giderken, sonradan kötü gruplar, Gezi eylemcilerinin arasına gitmiş, bizim “masum çocuklar” da oralıktan çekilmiş ve işler bir grup “provokatöre” kalmış.

“Nedense bu görüş hakim, ancak ilerleyen haftalarda karanfillerle de karşılarına çıkıldı ve yine müdahale oldu, karanfil kötü niyetli miydi sizce?” ve buna benzer başka sorular sorduğumda, genellikle yanıtsız kaldı.

Muhabbet, İzmir'in Urla ilçesi yakınlarında maden şirketlerinin işini zorlaştırmak için organik tarım bölgeleri açtıkları, yol geçecek yerlere sökmesi tane başına 20 bin TL olan zeytin ağaçları  diktikleri gibi değişik hikayelerle devam etse de, beynimde şu soru asılı kalmaya devam etti:

Mevcut haber araçlarına net bir şekilde güvenmediğini söyleyenler bile 'Ah o Gezi'nin rüya gibi 3 günü, sonrası hep kötü huylular' diyorsa, biz bu 3 günün ötesini insanlara nasıl anlatabiliriz?”

Tuğçe Özsoy
https://twitter.com/Daphniful

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.