Avrupa Basınında Bugün (26 Eylül 2013)
İngiltere BasınıDaily Telegraph gazetesi, Suriye muhalefetinin bölündüğünü ve İslamcıların şeriat devleti istediğini yazıyor.
Gazetenin haberinde özetle şöyle deniyor:
"Batılı ülkelerin Suriye'de Beşar Esad yönetimine karşı ılımlı bir muhalefet oluşturma umutları ciddi bir darbe aldı ve isyancılar içindeki hakim İslamcı gruplar ayrı hareket edeceklerini ve şeriat devleti kurmak istediklerini açıkladı. Yeni İslamcı ittifakta, El Kaide lideri Eyman Ez-Zevahiri'ye bağlılık yemini eden Nusra Cephesi ile radikal İslamcı örgüt Ahrar eş-Şam (Özgür Suriyeli İnsanlar) da yer alıyor."
"Suriye ikinci Afganistan ve Somali olur"
"Laik gruplar bu gelişmenin ABD Başkanı Barack Obama'nın 21 Ağustos'taki kimyasal saldırıdan sonra gündeme gelen askeri müdahaleden vazgeçmesi ve Batı'nın demokrasi yanlısı muhalefeti silahlandıramamasının sonucunda ortaya çıktığını söylüyor. Özgür Suriye Ordusu'nun sözcüsü Fahad el Masri, 'Uluslararası müdahale olmazsa Suriye ikinci bir Afganistan, ikinci bir Somali olacak' dedi."
Gazete, Suriye'deki İslamcı militanların Körfez ülkelerindeki bağışçılardan mali destek aldıklarına dikkat çekiyor.
Financial Times gazetesi de, İslamcı milislerin ülkedeki muhalif grupların ana ittifakı durumundaki Suriye Ulusal Koalisyonu'nun otoritesini reddetme kararıyla ilgili olarak şöyle diyor:
"Yeni ittifakın yaşayıp yaşamayacağını söylemek için erken olsa da uzmanlara göre, bu açıklama, Sünni ve Selefi güçlerin Batı tarafından desteklenen isyancılar karşısındaki artan gücünü yansıtıyor. Bu gelişmenin 2,5 yılda 100 binden fazla kişinin öldüğü savaşı durdurmak için Suriye lideri Beşar Esad ve isyancıları müzakere masasına oturtmak isteyen uluslararası toplumun çabalarını zora sokabilir."
'İran-ABD yakınlaşması aceleye getirilmemeli'
Independent gazetesi, İran ve ABD ilişkilerindeki yumuşama belirtilerini değerlendirdiği başyazısında "Yakınlaşma aceleye getirilmemeli" diyor.
Yazı özetle şöyle:
"İkisi de olmadı. ABD Başkanı Barack Obama ve yeni İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani arasında bir görüşme yapılmadı. İki lider el sıkışacak kadar birbirlerine yaklaşmadılar. İki ülke arasında 30 yıldan daha uzun bir süredir diplomatik ilişki yok ve bunların olmaması belki daha iyi oldu."
"ABD-İran ilişkilerinin düzelmesinin, tek başına İran'ın nükleer programı üzerinde bir uzlaşmaya varılması bile çok önemli sonuçları olacak. Çok kritik bir zamanda İran kazanılacak. Şu anda Batı'ya karşı giderek daha hasmane görünen bölgesel harita biraz dostane olacak. Bu anlaşmadan kazanılacak o kadar şey var ki aceleye getirilerek bu fırsatın heba edilmesi aptalca olur. Bu yüzden sağlam adımlarla gidilmeli"
'Modern kölelik'
Guardian gazetesi, manşetindeki özel haberinde 2022 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hazırlanan Katar'da göçmen işçilerin altyapı inşaatlarında köle gibi çalıştırıldığını aktarıyor.
Gazetenin ulaştığı bilgilere göre, bu yaz Katar'da 4 Haziran ile 8 Ağustos tarihleri arasında en az 44 Nepalli işçi hayatını kaybetti. Bu işçilerden yarısı kalp krizi, kalp yetmezliği ve iş kazası sonucu öldü.
Nepalliler, Katar'daki inşaatlarda çalışan en büyük işçi grubu.
Guardian'a göre bu işçileri Uluslararası Çalışma Örgütü'nün modern kölelik olarak nitelediği bir sömürüye maruz kalıyor.
Bazı Nepalli işçiler aylarca ücret almadıklarını, kaçmalarını önlemek için maaşlarının verilmediğini söylüyor. Bazı işçilerin pasaportlarına ve kimliklerine el konularak kaçak işçi konumuna sokuldukları, bazı işçilere 24 saat a çalıştırıldığı, çöl sıcağında su verilmediği, Doha'daki 30 Nepalli işçinin dayanılmaz çalışma koşullarından kaçarak Nepal elçiliğine sığındığı kaydediliyor.
Gazete Nepal'in köylerinden başlayan ve Katarlı liderlere uzanan bir sömürü zincirinin varlığından söz ederek "Dünyanın en zengin ülkelerinden biri, dünyanın en popüler turnuvasına hazırlık için dünyanın en yoksul ülkelerinden birini sömürüyor." diyor.
45 milyar dolarlık bir projeyle sıfırdan inşa edilen ve Dünya Kupası finalinin oynanacağı 90 bin kişilik bir stadı da içerecek Luseyl Şehri'nde çalışan Nepalli bir işçi, kötü muameleye maruz kaldıklarını ve çaresiz olduklarını söylüyor.
Fransa BasınıFransız Sud Ouest gazetesi bugünkü sayısında, İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin, Suriye sorununun çözümünde arabuluculuk yapma önerisi ile Batı'ya verdiği ılımlı mesajları yorumluyor:
"ABD ve Fransa'nın Suriye sorunu konusunda girdikleri siyasi çıkmazdan kurtulmaları için tek bir çözüm var. Bu çözüm İran ulusu ve onun şimdiki yönetimi ile yeniden diyaloğun başlatılmasını zorunlu kılıyor. Günümüzde sadece İran Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad üzerinde etkili olabilecek durumda. Sadece güçlü ve mantıklı bir İran Şiilerin çıkarlarını Sünnilerin çılgınlıklarına karşı savunabilecek durumda olur. İran, Lübnan'daki İran yanlısı Şii hareketi olan silahlı Hizbullah'ı siyasi bir partiye dönüştürebilir. Batı ile İranlıların dünyası arasındaki yakınlaşmanın Birleşmiş Milletler'e ulaşması fırsatı, acilen değerlendirilmeli."
Fransız Liberation gazetesi Fransa'da yaşayan Romanların içinde bulunduğu durumu mercek altına alıyor. Gazete Sosyalist İçişleri Bakanı Manuel Valls'in Romanlarla ilgili açıklamalarını eleştiriyor:
"Sağcıların ve solcuların yaptığı açıklamalara kulak verildiğinde, bazı yorumlar okunduğunda, Fransa'nın Romanların tehdidi altında olduğuna inanılabilir. Bu, hayal ürünü bir risk: Fransa çok az sayıda Romanın yaşadığı, sayılarının yıllardır sabit kaldığı -Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa'ya gelen 20 bin kadın, erkek ve çocuk yaşıyor- bir Avrupa ülkesi. Romanlar tehlikeli yabancılar gibi görünüyor. Romanların çok azının ülkeye entegre olduğunu söyleyerek bunu eleştiren Fransa İçişleri Bakanı Manuel Valls 'Fransızlara gerçeği söylemeliyim' diyor. Gerçek, Romanların bir tehdit oluşturmadığı. Sınır dışı etmek gerçekten de mümkün olan tek çözüm mü?"
Hollanda BasınıHollanda'dan muhafazakâr De Telegraaf gazetesi İran ile ilgili yorumunda, Cumhurbaşkanı Ruhani'ye duyulan güvensizliğin büyük olduğu görüşünde:
"Ruhani, konuşmasında İran'ın hiçbir zaman nükleer silah geliştirme peşinde olmadığını, çünkü bunun İslam inancına aykırı olduğunu söyledi. ABD Başkanı Barack Obama Ruhani'den önce yaptığı konuşmada sözcükleri titizlikle, tartıp biçerek seçti. Obama, kapının biraz açılacağını ama ilk etapta daha fazla açmak istemediğini söyledi. Ruhani'ye duyulan güvensizlik büyük, çünkü Ruhani selefinden daha ılımlı dahi bile olsa, sonuçta izleyeceği politikalar ülkenin ruhanî lideri Ayetullah Ali Hamaney'e bağlı. Batılı diplomatlar İran'ı, içeriye giren ışığın dışarıya bambaşka yansıdığı bir ayna şatosuna benzetiyor. İsrail'de ise Ruhani 'koyun postuna bürünmüş kurt' olarak görülüyor. İsrail'e göre Ruhani kendisini ılımlı gösteriyor ki böylece İran kimse tarafından rahatsız edilmeden atom bombası inşa etme çalışmalarını sürdürebilsin."
İspanya Basınıİspanya'dan El Pais gazetesi, 'Mısır Ordusu ateşle oynuyor' başlıklı yorumunda, Müslüman Kardeşler'in faaliyetlerinin yasaklanmasını ve mal varlığına el konulmasını değerlendiriyor:
"Mısır Ordusu'nun Müslüman Kardeşler'i devre dışı bırakma girişimi, ateşle oyun oynamaktan farksız. Mahkemenin Müslüman Kardeşler hareketinin yasaklanması yönündeki kararı, generallerin yazdığı bir senaryo. Burada merak edilen konu, Ordu'nun ve ona hizmet eden kukla sivil hükümetin bu yasağı nasıl uygulamaya geçireceği. Müslüman Kardeşler geçen 80 yılda yeraltında yaşadı. Birçok Mısırlı, Müslüman Kardeşler'in iktidarda olduğu dönemde demokrasinin prensiplerini ihlâl ettiğine tanık oldu. Ancak generallerin izlediği siyaset tam bir yanılgı. Müslüman Kardeşler'in şiddetli bir biçimde bastırılması İslamcıların Mısırlıların gözünde kurban, hatta şehit olarak görünmesini sağlıyor."
Almanya BasınıAlmanya’da Başbakan Angela Merkel’in seçim zaferinin ardından Hrıstiyan Birlik partileri kiminle koalisyona gidecek sorusu günlerdir tartışılıyor. Seçim aritmetiği Hrıstiyan Birlik partilerinin Sosyal Demokratlar ya da Yeşiller ile koalisyona gitmesini, diğer cephede de Sosyal Demokrat Parti, Sol Parti ve Yeşiller arasında bir koalisyon kurulmasını mümkün kılıyor. Ancak Sosyal Demokratlar Sol Parti ile koalisyona yanaşmıyor.
Maerkische Oderzeitung, Hrıstiyan Birlik partileri ve Sosyal Demokratlar'dan oluşan bir büyük koalisyonun gerçekçi bir alternatifinin olmadığı görüşünde:
“Angela Merkel’in büyük seçim zaferi, Hrıstiyan Birlik partileri için yıpratıcı bir Pirus zaferi olma tehlikesini barındırıyor. Sosyal Demokrat Parti içinse bir nevi dayanıklılık testi. Çünkü aslında yapabileceği şeyi, Yeşiller ve Sol Parti ile bir koalisyona giderek başbakanlık koltuğunu elde etme seçeneğini istemiyor. Ve istediği şeyi yapacak durumda da değil: Muhalefette kalarak yeni bir profil kazanmayı ve 2017’deki seçimlere daha büyük başarı şansıyla girmeyi. Bazı kesimlerdeki Hrıstiyan Birlik azınlık hükümeti ya da erken seçimler gibi hayaller bir yana, büyük koalisyonun karşısında gerçek bir alternatif bulunmuyor. Zira Hrıstiyan Birlik partileriyle Yeşiller arasında federal düzeyde engeller hâlâ çok büyük. Kurulacak bir azınlık hükümeti ise Avrupa’nın en büyük ekonomisini euro krizi döneminde güvenli bir şekilde yönetemeyecektir. Yani Angela Merkel ve Hrıstiyan Sosyal Birlik lideri Horst Seehofer seçim zaferine karşılık Sosyal Demokrat Parti’ye ağır bir bedel ödemek zorunda kalacak.”
Berlin’de yayımlanan Tagesspiegel gazetesi ise sol cepheden bir koalisyonun içeriksel olarak çok daha uyuşacağı değerlendirmesinde bulunuyor:
“Bir sol çoğunluk oluşturma projesinin anlam ve siyasî etiği iç politik konulardan daha önemli olsa gerek. ‘Devlet için daha fazla para’ talep eden seçim sloganı, Sosyal Demokratları, Sol Parti'yi ve Yeşiller’i birleştiriyor. Birlikte bunu hayata geçirebilirler. Beşikten ya da çocuk yuvasından eğitime, iyi bir istihdamdan kapsamlı bir asgarî ücrete, genel bir ‘vatandaş sigorta sistemi' ile tıbbî hizmetlerden asgarî emeklilik maaşına, Sosyal Demokratlar, Sol Parti ve Yeşiller madde madde birbiriyle müzakere edebilir. Hem de ‘Bunu istiyor musunuz’ değil, ‘Ne kadarını istiyorsunuz’ sorusu üzerinden.”
Geçiyoruz Afrika’ya. Frankfurter Allgemeine Zeitung, en az 72 kişinin hayatını kaybettiği Nairobi’deki kanlı işgal eyleminin, teröre yeni bir boyut kazandırdığını savunuyor.
"1998 yılındaki saldırı gibi, 2013 yılındaki de terörde yeni bir dönem açabilir. Zira Suudi Arabistan’ın parası, Yemen’de barınmaya elverişli bir bölge, Yemen ve Somali’den katılan savaşçılarla, Arap Yarımadası’ndan Doğu Afrika’ya kadar uzanan bir terör ekseni oluştu. Somali’den dışarı püskürtülen El Şebab milisleri, terörü Kenya ve Uganda gibi komşu ülkelere taşıdı. Bunların hemen ötesinde Sahel Bölgesi ülkeleri ile Sudan ve Güney Sudan gibi istikrarsız daha birçok ülke bulunuyor. Uluslararası topluluğun Somali’deki anarşiyi bitirmek için yeterince çaba göstermemesinin şimdi ceremesi çekiliyor… El Şebab, El Kaide’nin bir kolu haline geldi ve artık komşu ülkeleri tehdit ediyor. Nairobi’deki saldırı, uluslar ötesi teröre yeni bir boyut kazandırdı."
Basın turumuzu Die Welt gazetesinin İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı değerlendirdiği yorumu ile noktalıyoruz.
"İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma, büyük bir merakla bekleniyordu. Ruhani, nükleer programının iyi niyetli olduğuna Batı’yı ikna etmek için, zaten haftalar öncesinden ılımlı mesajlar vermeye başlamıştı. Bu mesajlarla karşılaştırıldığında BM’de yaptığı konuşma tam bir hayal kırıklığıydı. Gerçi Batı’ya müzakere teklifi yaptı ama zaten bundan kimsenin bir şüphesi yoktu. Onun dışında konuşmasında bol bol eski din devletinin izleri vardı. Devrimci propaganda ve basmakalıp yalanların alışıldık karışımı, bu kez haklararası diyalog sözleriyle süslenmişti. Gerçekten de Ruhani, içeriksel hiçbir taviz vermedi ve uranyum zenginleştirmeye tam hız devam edilmesinde ısrarcı oldu. Artık İranlıları ciddi bir sınavdan geçirmenin zamanı geldi."
(bbc türkçe/dw türkçe)

YORUM YAZIN