Avrupa Basınında Bugün (20 Eylül 2013)
İngiltere BasınıGuardian'ın ilk sayfasında Suriye Başbakan Yardımcısı Kadri Cemil'in açıklamalarına yer veriliyor.
Cemil, Şam yönetiminin uzun süredir ertelenen ikinci Cenevre Barış Konferansı'nda ateşkes çağrısı yapacağını söylüyor.
Hükümet adına konuştuğunu vurgulayan Cemil, iki tarafın da 100 binden fazla kişinin ölümüne yol açan ülkedeki iç savaşı kazanacak kadar güçlü olmadığını vurguluyor.
Ülkenin mali işlerinden sorumlu olan Cemil, savaşın Suriye ekonomisine de feci kayıplar yaşattığını söylüyor ve 'Ne silahlı muhalefetin, ne de rejimin bir diğer tarafı yenebilecek gücü var. Bu güç dengesi bir süre daha değişmeyecek' diyor.
'100 milyar dolar kayıp'
Kadri Cemil savaş sırasında Suriye ekonomisinin, ülkenin iki yıllık Gayri Safi Yurtiçi Hasılasına eşit olan 100 milyar dolar kaybettiğini anlatıyor.
Cemil ateşkes önerisinin kabul edilmesi durumunda, ateşkesin Birleşmiş Milletler barış gücü veya 'tarafsız ya da dost ülkelerin' sağlayacağı askerler tarafından uluslararası denetime tabi olabileceğini söylüyor.
Guardian haberinde, Kadri Cemil'in geçen yılki kabine değişiklikleri sırasında Baas Partisi'nin hâkimiyetine son vermek için daha küçük, laik partilerden kabineye atanan iki bakandan biri olduğu vurgulanıyor.
Röportajda ülkenin değiştiğinin altını çizen Cemil, 'Hiç kimse rejimin şu andaki haliyle devam edeceği korkusuna kapılmasın. Nereden bakılırsa bakılsın, rejimin geçmişteki hali sona erdi. İlerici reformlarımızı gerçekleştirmemiz için Batı'nın ve Suriye'ye müdahil olan herkesin omuzlarımızdan inmesi gerek' diye konuşuyor.
Times ise, binlerce kişinin 500 gündür elektrik ve gıda sevkiyatı olmadan yaşadığı Humus'taki durumu kentteki bir doktorun ağzından aktaran bir habere yer veriyor.
Humuslu doktor: Gazla ölmeyi tercih ederim
Güvenlik kaygıları nedeniyle adını açıklamak istemeyen doktor, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Stalingrad kuşatmasıyla kıyaslanan ablukanın altında 'yavaş yavaş ölmektense, kimyasal silahlarla ölmeyi tercih edeceğini söylüyor. '
Doktor, 'Burada hastalar tıbbi bakım eksikliğinden değil, açlık ve ciddi yetersiz beslenmeden, iyileşmeyen yaralardan, ağır gıda sıkıntısından ve temel insani gereksinimlerin yokluğundan ölüyorlar' diyor.
Doktor 'Ailelerin dışarı çıkartılacağı bir koridor açılması için rejimle yaptığımız tüm müzakereler başarısız oldu. Yaralıları dışarı çıkartmaya çalışıyoruz. Üç bin hastamız var ve bini yaralı, çoğu da kadın ve çocuklar' diye konuşuyor.
Kirli kuyulardan su içmek zorunda kaldıklarını ve kanalizasyon suyuyla yıkandıklarını anlatan Humuslu doktor, ot ve çürümüş pirinç yiyerek hayatta kalmaya çalıştıklarını ve 500 gündür elektrik olmadığını anlatıyor.
Haberde ayrıca, aralarında bazı Nobel ödülü sahiplerinin de bulunduğu 55 tanınmış doktorun Tıp dergisi Lancet'te yazdıkları makalede hasta ve yaralılara ulaşılamamasını ve hastanelerin hedef alınmasını kınadıkları belirtiliyor.
Yunanistan'da bir solcu müzisyenin Neo-Nazi partisi Altın Şafak'a üye olduğundan şüphelenilen bir kişi tarafından bıçaklanarak öldürülmesi ülke genelinde protesto dalgası başlattı.
Altın Şafak destekçisi olduğu belirtilen 45 yaşındaki bir kişinin, 34 yaşındaki hip hop şarkıcısı Pavlos Fissas'ı öldürdüğünü itiraf ettiği kaydediliyor.
Cinayetle ilgisi olmadığını savunan Altın Şafak, son dönemde göçmenleri hedef alan bir dizi saldırıdan sorumlu tutuluyor.
Yunanistan Başbakan Yardımcısı Evangelos Venizelos da Altın Şafak'ın 'suç örgütü sayılması gerektiğini' söyledi.
'Şafaktaki karanlık'
Ancak Financial Times, 'Şafaktaki Karanlık' başlıklı başyazısında, 'Yunanistan aşırı sağı yasaklamamalı, yasaları uygulamalı' diyor. Dikkat çeken satırlar şöyle;
'Bazı milletvekilleri şimdi Altın Şafak'ın yasaklanması çağrılarında bulunuyor. Diğerleri de Altın Şafak'ı bir suç örgütü olarak yaftalayacak yasalar geçirilmesini. Ama anayasa siyasi partilerin yasaklanmasını yasaklıyor. Ayrıca Yunanistan'ın zaten ağır olan hukuk kitaplarının yeni yasalara ihtiyacı yok. Mevcut yasalar şiddeti teşvik eden ve masumları avlayanların peşine düşmek için yeterli. Tüm yapılması gereken, siyasi bedeline aldırmaksızın yasaları uygulanması. Koalisyon hükümetinin başlıca partisi merkez sağcı Yeni Demokrasi, gelecek yılki yerel seçimler öncesi, aşırı sağa daha fazla oy kaybetmekten kaygı duyabilir. Ancak yanıt ne bu alçaklıkları hoş görmek, ne de Altın Şafak'ı yeraltına itmek. Bu sadece Altın Şafak'ın düzen karşıtı bir ses olarak çekiciliğini arttıracaktır. Altın Şafak'ı engellemenin en etkili yolu, parti liderlerinin durdurmak için hiçbir şey yapmadığı parti taraftarlarının barbarca davranışları açıkça gözler önüne sermektir.'
Yunanistan'daki gelişmelere geniş yer veren Independent da birkaç hafta önce yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre Altın Şafak'ın aldığı desteğin iki katından fazla arttığını ve partinin ülkenin en büyük üçüncü siyasi gücü haline geldiğini yazıyor. Ancak uzmanların bu durumun değiştirilebileceği görüşünde olduğu vurgulanıyor.
'Altın şafak ifşa edilmeli'
Haberde görüşlerine yer verilen Atina'daki Panteion Üniversitesi'nden siyaset bilimi profesörü Vasiliki Georgiadou Altın Şafak destekçilerinin üçte birinin inanmış taraftarlar, geri kalanın da ana akım partileri cezalandırmak isteyenler ve 'gezici oylar' olduğunu söylüyor.
Georgiadou, 'Bu seçmenler aşırılık yanlısı, ya da Nazi değil, şiddeti de onaylamıyorlar' diyor ve partinin suç faaliyetleri ifşa olunursa bu kesimlerin Altın Şafak'ı terk edeceğini ekliyor.
Almanya BasınıBerlin’de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesi, Almanya’daki genel seçimler öncesinde küçük partilerin elde edeceği başarının genel parti kültürünü değiştireceği yorumunda bulunuyor.
"Eğer seçimler sonrasında Euro karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) partisi Federal Meclis’e girecek olursa, bunun diğer ufak siyasi partiler açısından kesin bir takım sonuçları olacaktır. Klasik ikili koalisyon hükümet modeli, uzun vadede geçerliliğini yitirecek. Birçok Alman’ın şu an gönlünde yatan, Sosyal Demokrat Parti ve Hrıstiyan Birlik Partilerinden (CDU&CSU) oluşan bir büyük koalisyon ise istisnai bir durum olacak. O zaman Hür Demokrat Parti’den (FDP) Sol Parti’ye kadar tüm ufak partilerin kendilerine yeni bir rol bulması gerekecek. Rahatça oturup çoğunluk oluşturmaya yardım etmek yerine bireyselleşip kendi ayakları üzerinde durabilmek zorunda kalacaklar."
Seçimlerde oy kullanmayan vatandaşların sayısı giderek artıyor. Stuttgarter Zeitung yorumunda sandığa gitmeyenleri eleştiriyor:
"Bazı çevrelerde, seçimlere katılmamak modern bir davranış gibi görülmeye başlandı... Oy vermeye gitmemekte kararlıların savunduğu argümanlar, siyaseti hor görme üzerine kurulu ve ciddi bir yanlış anlamaya dayanıyor. Tamı tamına her bir seçmenin dilediği gibi davranan ideal siyasi parti ve politikacı talep etmek, saflıktır. Seçme hakkından feragat eden, siyasî nüfuzdan da feragat etmiş olur. Anayasamızın egemen konumuna yükselttiği seçmen, egemen olmayan bir şekilde davranıyor. Seçimlere katılımın düşmesinin partiler demokrasisini bir nevi arınmaya zorlayacağına inanmak ancak bir yanılsamadır."
Märkische Oderzeitung ise Suriye’yi yorum sütunlarına taşıyor. Gazete, Suriye'nin kimyasal silahlarının imhası konusundaki ABD-Rusya mutabakatını, Esad’ın hayatta kalma garantisi olarak görüyor.
"Suriye’nin kimyasal silahlarının imha edilmesine yönelik diplomatik çekişme uzadıkça, ABD-Rus mutabakatının anlamı daha bir açıklık kazanıyor. Bu en azından şimdilik Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın hayatta kalma garantisi anlamına geliyor. İmha planının hayata geçirilmesi için Esad'a biçilen kilit rol, Cenevre mutabakatıyla da resmîlik kazanmış oldu. Bu Rus diplomasisi açısından kuşku götürmez bir başarı. ABD Başkanı Obama da kendi çizdiği kırmızı çizgiden sonuçlar çıkarmak zorunda olmadığı için rahatladı."
Basın turumuzu, Frankfurter Allgemeine Zeitung’un Batı’ya ılımlı mesajlar veren İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani’yi ele aldığı yorumu ile noktalıyoruz.
"Arap Baharı’nın üçüncü yılında, tam da İran gibi bir ülke karanlık tablonun aydınlanmasını sağlıyor. Yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Yahudi soykırımını inkâr etmiyor, hatta Yahudilerin yeni yıl bayramını kutluyor. Selefi Ahmedinejad’dan farklı olarak tüm dünyanın sinirine dokunmuyor, aksine bir devlet adamına yakışır biçimde işbirliği sunuyor… Tahran’ın tonu değişti, yavaş yavaş özü ortaya çıkıyor. Ruhani, ülkeyi yıllardır dibe çeken ideolojik yükü üzerinden atıyor. Peki, Ruhani, İran’ın nükleer programı nedeniyle oluşan gerginliği yumuşatacak ve ülkeyi izolasyondan kurtaracak kişi olabilir mi? İşte gözler bu bağlamda, gelecek hafta salı günü Obama ve Ruhani’nin aynı gün konuşma yapacağı Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı’na çevrildi."
İtalya Basınıİtalya'dan La Stampa, 'Suriye sorunu Tahran için daha iyi ilişki şansını içinde barındırıyor' başlıklı yorumunda şu satırlara yer veriyor:
"Tahran'dan bakıldığında da Suriye sorunu farklı perspektiflerden değerlendirilebilir, yorumlanabilir. Çünkü bir taraftan Suriye lideri Beşar Esad'ın devrilmesinin sadece eski bir müttefikin kaybı olmadığı, aynı zamanda Tahran ile Hizbullah arasındaki kanalın kırılacağı anlamına da gelebileceği doğru. Tahran'ın bakış açısına göre, ülkenin Suriye için bir çözüm bulunması amacıyla diplomatik sürece dahil edilmesinin, İran Cumhurbaşkanı ve onun gibi pragmatik düşünen politikacıların tercihi olan ABD ile ilişkilerin normalleşmesine katkı sağlayacağı da bir gerçek. Çünkü Tahran bu yolun, kendi güvenliği ve gelişmesi için gerekli olduğunun farkına vardı."
İsviçre Basınıİsviçre'den Neue Zürcher Zeitung İran'ın nükleer silah programıyla ilgili politikalarında değişiklik yapacağı yönündeki spekülasyonları irdeliyor:
"Tahran'dan gelen yeni sinyaller, rejimin temel bir çizgi değişikliği yapacağı umudunu gündeme getiriyor. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin kabinesinde tecrübeli ve tamamı yetenekli politikacılar bulunuyor. İran'ın yeni nükleer müzakerecisi Ali Ekber Salihi bu yılın sonunda bir dönüm noktası yaşanacağının sözünü veriyor. Bunun nasıl anlaşılması gerektiğini İran'ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney Devrim Muhafızları'nın önde gelen yöneticilerine güreşçilerin taktiksel gerekçeler nedeniyle arada sırada kahramansı esneklikler sergilemek zorunda kaldığını söyleyerek, spordan bir benzetme ile açıkladı. Güreş, İran'ın milli sporu."
Fransa BasınıFransız La Repuzlique des Pyrenees, Fransa'daki emeklilik reformunu yorum sütunlarına taşıyor:
"Muhafazakâr eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy dönemindeki soruna bir çözüm sunmayan reformdan sonra Sosyalistler'in, nihayet çok karmaşık sistemi birleştirecek, geniş kapsamlı bir reform hazırlayacağını düşündük. Ancak hayır! Sosyalist eski Başbakan Michel Rocard 1991 yılında bu konuda alarm zillerinin çaldığı uyarısında bulunmuştu, oysa biz hâlâ delikleri kapatmaya ve gerekli olan cesur reformları ertelemeye çalışıyoruz. Cesaret yerine yerinde sayıp, titremek...Tarladan mayınların toplanması konusunda hükümetlerimiz zirvede!"
Fransız Sud-Ouest gazetesi bugünkü sayısında, Almanya'daki genel seçimleri AB politikaları açısından irdeliyor. Yorum şöyle:
"Seçim kampanyası Almanları heyecanlandırmıyor, ancak kampanya Avrupalıları çok yakından ilgilendiriyor. Üstelik sadece kamu borçları nedeniyle Euro Bölgesi'nde Berlin'in sergilediği ağırlığa bağımlı olan Avrupa Birliği'nin güneyindeki ülkeleri değil. Almanya birleşme ile - kağıt üzerindeki birleşme değil, gerçek birleşme- yeniden Avrupa Kıtası'nın merkezine oturmuş oldu. Fransa'nın hoşuna gitsin ya da gitmesin bu dizginlenemeyen ulus Avrupa'da kendi kimliğini arıyor. Fransa ve Cumhurbaşkanı François Holland daha 'sosyal bir Merkel' umut ediyor. Avrupa'nın Başbakanı'nın yeni profili Mayıs 2014 yılındaki Avupa seçimlerindeki havayı büyük ölçüde etkileyebilir."
(bbc türkçe/dw türkçe)

YORUM YAZIN