Header Ads

Sene 1985: Gazetecileri Darıltayım Deme Rahşanım

- ELİF KEY -
Yıl 1985. Tarih: 30 Temmuz.

Bugünden geriye sayın, 28 sene.

Bülent Ecevit’le Rahşan Hanım Bülent Bey’in hasta annesini hastahanede ziyarete gider.

Hastahanenin önünde bekleyen muhabir Rahşan Hanım’a yaklaşır ve bir iki tane soru sormak ister.

Malum o günlerde Bülent Bey siyasetten yasaklı, Rahşan Hanım işin başında. Demokratik Sol Parti’nin kuruluş çalışmalarını sürdüren isim.

Lakin bir tahammülsüzlük, bir gerginlik anı olsa gerek, Rahşan Hanım muhabiri tersliyor.

Muhabirin yanına koşan Bülent Bey, ‘Siz bana söyleyin. Ben kendisine iletip soruların yanıtını alıp size söyleyeyim’ der ve Rahşan hanım’ın yanına döner. Ve tek bir cümle eder: ‘Rahşanım gazetecileri darıltayım deme!’

Bu arada Rahşan Hanım ve Bülent Bey arasında şu konuşma geçer:

-Ne soruyor Bülent?

-Özel bir demeç istiyor. İstersen bir şeyler söyle.

- Ne söyleyeyim Bülent. Hazır değilim ki sen konuş istersen.

- O zaman şu anda konuşmak istemediğini ancak birkaç gün sonrası için kendilerine randevu verebileceğini belirteyim.

Bülent Ecevit muhabirin yanına geri döner ve şunları söyler: ‘Efendim kendisi sizden özür diliyor. Ayaküstü konuşamayacağını, dilerseniz size randevu verebileceğini söylüyor’

İşte tam orada zaman donsaydı, gazeteciler darıltılmazdı.

Donmadı.

Bülent Ecevit şairdi. Şiir okuyan, şiir seven insanın kelimelerle derdi vardır. Durduk yere bir şiir kitabını eline alandan korkulmaz. Zira, insan bazen ayazdadır ısınmak ister, bazen yanar içi, serinlemek ister. Denize düşen şiire sarılabilir.

Bazen şiir seni mağdur da edebilir. Başbakan Erdoğan’ın hikayesinde olduğu gibi.

Ve aynı koltuğa oturan bir başka başbakan, ‘Gazetecileri darıltayım deme’ demeyebilir.

Başbakan Erdoğan’ın hikayesinde olduğu gibi.

Hala zihinlerimizde. Şunları çıkıp dediği günler:

‘Bir de akbabalar var. Medyada, ölüler üzerinden kampanya yürütenler var. Ya siz kimsiniz? Siz, daha düne kadar, birileri karşısında hazırola geçip, selam çakıp, aldığınız emir doğrultusunda köşe yazısı yazıyordunuz. Daha düne kadar, üniformalılar sizi arayıp, yazdıklarınızdan, söylediklerinizden dolayı sizi azarlıyordu. Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk. Ama bunların boynundaki tasma dün ulusaldı, bugün terfi ettiler, uluslararası tasmaları boyunlarına taktılar."

Ya da kendisine mesleği gereği soru soran Reuters muhabiri hanıma şöyle diyebilir:
 ‘Sen ne anladın bakalım, anlat da öğrenelim’

Şöyle de diyebilir: ‘Türkiye'de gazeteci kimliği altında hükümlüler yazılarından, fikirlerinden dolayı tutuklu değil. Asker katletmekten, hırsızlıktan, ateşli silahlar bulundurmaktan, terör örgütü faaliyeti göstermekten dolayı tutuklu olduklarını defalarca belgeleriyle ortaya koyduk.’

Gazeteciliğin tanımı ve nereye kadar batacağının tarifi de gelmiştir:

‘Bir gazete çıkmış, başlık atıyor, attığı başlıkla İmralı’dan haberler veriyor. Bir kısım medya yanımızda olmadı diye hep söyledim. Bu medyanın uzantıları, kalemşörleri şöyle yazıyor. ‘’Devlet yönetmek başka, gazete yönetmek başka’’ Şu çözüm sürecine katkı vermek istiyorsanız böyle bir haberi atamazsınız, atmamalısınız. Bu süreç hassas. Ben konuşmuyorum, konuşmayacağım. Arkadaşlarıma da söyledim, konuşmayın diye... Attıkları başlıklarla gazetecilik yapıyorlarmış, böyle gazetecilik yapacaksan batsın böyle gazetecilik..’

Veya; "Son zamanlarda bir diktatör sıfatı tutturmuş gidiyorlar. Açık açık soruyorum, diktatörün başta olduğu bir ülkede gazeteler ya da gazeteciler Başbakan'a hakaret edebilir mi? Bir tek kişi bile çıkıp bu Başbakan'ına diktatör diyebilir mi?’

Nihayetinde bir gün gelir evet o ‘batsın’ denen gazetecilik batabilir. Gazeteciler batarken dahi nasıl batıldığını yazmakla sorumlu kişilerdir. Gazeteciler ölür. Gazetecilik de ölür, ölebilir. Ölüm Allah’ın emri ya.

Başbakanlar da ölür. Ama şiirler kalır.

Bülent Ecevit’in ‘Yarın’ şiirinin kaldığı gibi.

Yarın
birşeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı

karıncaların telâşından belli
birşeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk

pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
birşeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli

Elif Key

http://annemlerdeuyumusum.blogspot.nl/2013/08/gazetecileri-darltaym-deme.html

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.