Header Ads

Kanal İstanbul: "Ulaşım Değil Emlak Projesi"


Başbakan Erdoğan'ın çılgın proje olarak duyurduğu Kanalİstanbul'un güzergahı netleşmeye başladı. Kanal İstanbul'un, Küçükçekmece Gölü'nden başlayıp Altınşehir, Sazlıbosna Barajı, Şamlar Köyü ve Tayakadın üzerinden Karadeniz'e ulaşacağı belirtiliyor. 40-45 km uzunluğunda, 25 metre derinliğinde olması düşünülen Kanal'dan günde 150-160 geminin geçmesi öngörülüyor.

Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, söz konusu rota için "Yüzde 99 burası olacak" demişti. Projenin başlangıç noktasının Küçükçekmece olacağını söyleyen Aziz Yeniay, böylece İstanbul'un en önemli su kaynaklarından olan Terkos Gölü'ne dokunulamayacağını belirtmişti.

Terkos Gölü'ne dokunulmasa da İstanbul'un kuzeyinde değerli orman, tarım arazileri ve su havzaları bulunuyor. Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar, "Bu arazilerin korunması İstanbul açısından çok ciddi önem arz ediyor" derken, buradaki yapılaşmanın bölgeye zarar vereceğine dikkat çekti. Atlar, öncelikle yatırım yapılması gereken alanlar varken neden böyle bir projeye ihtiyaç duyulduğunu sordu. Atlar'a göre, Kanal İstanbul, bir ulaşım projesinden ziyade bir emlak projesi.

İSTANBUL'UN KUZEYİ KORUNMALI

ETHA'ya konuşan Akif Burak Atlar, henüz inceleyebilecekleri bir plan olmadığını söyledi. Ancak projenin 2009 yılında çıkarılan ve üst ölçekli plan olan İstanbul Çevre Düzenleme Planı'nda bulunmadığını hatırlatan Atlar, bu planda İstanbul'un kuzeyinin korunması gereken alan olarak görüldüğüne dikkat çekti.

Atlar, "Çünkü İstanbul'un kuzeyinde çok değerli ormanlar, su havzaları, değerli tarım arazileri bulunuyor. Bu arazilerin korunması İstanbul açısından çok ciddi önem arz ediyor. Bu plan, bu doğal eşiklerin aşılmaması gerektiğini öngörüyordu. Keza bu planda üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı projeleri de yer almıyordu. İstanbul'un kuzeyinde yeni bir şehir kurma projesi de yer almıyordu. Yani yapılan bu bütüncül planlar, İstanbul'un belki 20-25 senesine yön verecek planlar. Daha sonrasında bütün bu planlar, tek tek bütüncül planların terk edilmesi neticesinde birbirinden bağımsız olarak, belki başka niyetlerle alakalı olarak İstanbul gündemine yerleştirildi" diye konuştu.

DOĞAYA MÜDAHALE

Projeyle neyin hedeflendiğinin önemli olduğuna işaret eden Atlar, "Neden Kanal İstanbul gibi proje yapıp Karadeniz ile Marmara Deniz birleştiriliyor ve neden İstanbul Boğazı'ndaki geçişleri oraya yönlendirme ihtiyacı duyuluyor? Bunun düşünülmesi gerekiyor. Her şeyden önce bu proje, doğaya ciddi bir müdahale anlamına geliyor" dedi.

"Böyle bir ihtiyaç var mı, önce bunu düşünmek lazım" diyen Atlar, öncelikle yatırım yapılması gereken alanlar olduğunu ifade etti, toplu ulaşımı örnek gösterdi.

Şehir plancıları, kentle ilgili diğer meslekler ve doğa bilimcilerinin konuyu ciddi bir şekilde ele alması gerektiğini ifade eden Atlar, çevre ekosisteminin bundan nasıl zarar göreceğinin de iyi araştırılması gerektiğini kaydetti.

BÖLGEYİ YAPILAŞMAYA AÇIYOR

Atlar, şöyle devam etti: "Bu projeleri bir arada ele aldığınız zaman; bütüncül planlar dışında, kopuk farklı farklı projeleri yan yana koyup resme bir bütün baktığınız zaman İstanbul'un yapılaşmamış alanlarını yapılaşmaya açacak ve çok ciddi bir doğal alanın kaybı, doğal özelliği korunması gereken alanın niteliğinin kaybı ortaya çıkacak."

Yapılaşmanın ciddi bir emlak projesine de işaret ettiğinin altını çizen Atlar, ekledi: "Bölgenin cazibesi artacak. Etrafını korumakla mükellef olduğumuz bu alanlar yapı sektörünün ciddi baskısı altında kalacak ve ciddi spekülasyona neden olacak. Bu anlamda çok ciddi sakıncalar yaratan bir projeler bütünü var karşımızda, onlardan biri de Kanal İstanbul projesi."

Atlar, İstanbul Boğazı üzerine yapılan iki köprünün ardından bölgede çok hızlı ve kontrolsüz bir şekilde yapılaşmanın arttığını hatırlatarak, "Dolayısıyla bu projenin, bir ulaşım projesi olmasından ziyade bir emlak projesi olacağını tahmin etmek çok da zor değil. Açıkçası, karar mekanizmalarının bu baskıyı önleyeceği konusunda da şüphelerimiz var" dedi.

Atlar, ayrıca kente dair kararların halkın nabzını tutarak verilmesi ve süreçlerin şeffaf ve katılımcı bir şekilde işletmesi gerektiğini ekledi. Gezi direnişini hatırlatan Atlar, şöyle devam etti: "Gezi sonrası kent meselesinin ne kadar önemli olduğu, kentlilerin yaşam alanlarına sahip çıkması gerektiği görüldü. Bu süreç ve sonrasında İstanbul'un farklı yerlerinde birçok parkta forumlar düzenlenmeye başladı. Bu forumlarda kentsel yaşam özgürlüğü, mekanlar değerler üzerinden onlarca örneği olan projeler de tartışılıyor. Fakat bu karar mekanizmaları bugüne kadar nasıl süreçlerden geçmişse, bundan sonra da öyle olacak gibi gözüküyor."

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.