Avrupa Basınında Bugün (5 Temmuz 2013)
İngiltere Basınıİngiliz gazetelerinin manşetlerinde bugün yine Mısır’daki siyasi kriz var.
Gazetelerde, Batılı liderlerin açıklamaları üzerinden Mısır'daki ordunun müdahalesinin bir darbe olup olmadığını tartışan analizler göze çarpıyor.
Independent gazetesinin deneyimli Orta Doğu muhabiri Robert Fisk’in yazısı, ‘Bir darbe ne zaman darbe değildir? ABD onu öyle anmamaya karar verdiği zaman’ başlığını taşıyor.
Yazısında Mısır’da ordunun müdahalesinden darbe olarak bahsetmediği için ABD yönetimini eleştiriyor Robert Fisk.
Fisk: Tarihte ilk kez bir darbe, darbe değil
Fisk özetle şunları söylüyor: “Dünya tarihinde ilk kez bir darbe, darbe değil. Ordu yönetimi ele geçiriyor, demokratik bir şekilde seçilmiş devlet başkanını görevden alıp tutukluyor, anayasayı askıya alıyor, olağan şüphelileri gözaltına alıyor, televizyon kanallarını kapatıyor ve zırhını başkent sokaklarına yığıyor. Ama Kutsal Barack Obama’nın iki dudağı arasından darbe kelimesi çıkmıyor ve çıkamıyor. Umutsuz Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Mun da böylesine saldırgan bir kelimeyi dillendirmeye cüret etmiyor. Bu, Obama olan biteni bilmiyor olduğundan değil.”
Obama’nın darbe kelimesi kullanmamasının olası nedenleriyle ilgili şu yorumda bulunuyor Fisk: “Bu ağız sıkılığının nedeni, milyonlarca Mısırlının böyle bir darbe istemesinden mi kaynaklanıyor? Acaba Obama, bunun bir darbe olduğunu kabul etmenin ABD’yi, İsrail’le barış içindeki en önemli Arap ulusuna yaptırımlar uygulamak zorunda bırakacağından mı korktu? Ya da darbeyi yapanlara darbe yaptıkları söylendiğinde, ABD’den 1.5 milyar dolarlık desteği sonsuza kadar kaybederler diye mi?”
Fisk, Mursi’nin demokratik seçimlerle iktidara geldiğini, bugün ülkelerini yöneten bazı Batılı liderlere kıyasla daha fazla oy aldığını, popülerliği düşse dahi bunun bir darbe gerekçesi olamayacağını belirtiyor: “Bu, ‘Avrupa orduları, Avrupalı Başbakanlar, kamuoyu yoklamalarında yüzde 50’nın altına düştüklerinde iktidara el koymaları gerekir’ anlamına mı geliyor?”
Sorularına şöyle devam ediyor Fisk: “Bu arada Müslüman Kardeşler’in Mısır’daki bir sonraki devlet başkanlığı seçimlerine girmesine izin verilecek mi? Yoksa men mi edilecek? Eğer katılırsa ve adayı yeniden kazanırsa ne olacak?”
Fisk ortadaki durumdan ‘şu an kimse ondan daha mutlu değildir’ dediği Suriye lideri Beşar Esad ve İsrail’in son derece memnun olduğunu yazıyor.
Guardian gazetenin Orta Doğu editörü Ian Black de bugünkü yazısında bu tartışmayı ele alıyor.
Washington, Londra ve birçok Batılı merkezden yapılan açıklamalarda darbe kelimesinin kullanılmamasının dikkat çekici olduğunu belirten Black, Obama’nın kelimeyi tercih etmemesinin nedeninin stratejik olarak önemli bir Orta Doğu ülkesine finansal yardımın kesilmesi riskini önlemek olduğunu yazıyor.
Black, İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague’in açıklamasıyla ilgiliyse şu yorumu yapıyor: “William Hague askeri ‘müdahaleyi’ kınarken pragmatik olarak geçişin hızlı ve kapsayıcı olması için çağrı yapan bir formülle çıkageldi. Ama Hague, bunun halkın hareketi olduğunu ekledi. ‘Geçen yıl Mısır’da devlet başkanının yaptıkları ve hükümet yönetimiyle ortaya çıkan muazzam memnuniyetsizliği kabul etmemiz gerekiyor’ dedi.”
Black, Körfez ülkelerinden yapılan olumlu açıklamalara da dikkat çekti.
Times gazetesindeki Roger Boyes imzalı analizde de aynı konu ele alınmış.
Boyes, Obama’nın açıklamasında darbe kelimesini kullanmadığını hatırlattıktan sonra, “Obama yönetimi Arap dünyasının en yüksek nüfusa sahip ülkesiyle ilişkiler konusunda bir çelişki yaşıyor” yorumunu yapıyor.
İngiltere’nin de askeri müdahale kavramını kullandığını belirten Boyes öte yandan Avrupa Birliği’nin Mısırlı generallerin kısıtlanması için baskı kurmak istediğini belirtiyor.
Standard and Poor’s'tan Türkiye'ye uyarı
Financial Times’ta ise kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s’un bir raporuyla ilgili, Türkiye’yi de ilgilendiren bir haber dikkat çekiyor.
Haberde, Standard and Poor’s’un raporuna göre, ABD Merkez Bankası’nın (FED) para politikasını daraltması durumunda gelişmekte olan ülkelerden yatırımcı çıkışı sorunu yaşayacak ülkelerin en başında Türkiye, Ukrayna ve Gürcistan’ın geldiğini belirtiliyor.
FED başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının son küresel ekonomik krizle birlikte devreye soktuğu parasal gevşeme politikaları, gelişmekte olan ülke piyasalarına uzun bir süre yüksek miktarda yabancı sermaye girişine neden olmuştu.
Habere göre Standard and Poor’s’un raporunda, gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının para politikasını sıkılaştırmaya başlayacağına dair spekülasyonlara paralel olarak yatırımcıların gelişmekte olan ülkelerdeki portföylerini azalttığına dikkat çekiliyor.
Gazeteye konuşan uzmanlar, parasal gevşemeden tamamen vazgeçilmesinin henüz söz konusu olmadığını ama bunun gerçekleşmesi durumunda bundan en fazla Gürcistan, Türkiye ve Ukrayna’nın etkileeceğini belirtiyorlar.
Raporda Belarus, Bulgaristan, Makedonya, Gana ve Hırvatistan’ın da korunmasız ülkeler olduğu belirtiliyor.
Almanya BasınıBugünkü Alman basınından seçtiğimiz yorumlar Mısır'daki son durum, batının takınması gereken tavır, askerî darbenin analizi ve ülkenin geleceği gibi konulara odaklı.
Frankfurter Allgemeine Zeitung yorumunda, Mısır’da askerî darbenin ardından batının nasıl tavır alması gerektiğine ilişkin şu görüşlere yer veriyor:
“Batı, Mısır’da siyasi-sosyal bir grubun tekelci politikalarını değil, geniş bir politik ve sosyal yelpazede yeni bir başlangıç hedefleyenleri desteklemelidir. Batı aynı zamanda sadece bir tarafa ilgi göstermemeli, becerisizliklerden uzak durmalıdır. Başkan Obama’nın, Mursi’nin karşıtları tarafından terörizmi destekleyen kişi şeklinde damgalanmış, gözden düşmüş olmasını kimse gözlerden ırak tutmamalı. Her şeyden önce de Batı, Mısır’daki olası nüfuzunu abartmamalı; çünkü bu etki gerçekten de büyük değil. Aynı şey bu konuda Avrupalılardan daha büyük bir çıkmaz içinde bulunan ABD için de geçerli. Örneğin yasalar yoluyla darbecilere yardım gitmesine izin vermemelidirler. Öte yandan da (Mısır'daki) askerler onların müttefiki konumundadır.”
Süddeutsche Zeitung’un aynı konudaki yorumuna geçiyoruz:
“Kahire’deki darbe her derde deva bir ilaç değil, olsa olsa bir soluklanma molasıdır. Parlamento kültürü bugünden yarına oluşacak bir şey değil; öte yandan ekonominin yapısal sorunları varlığını koruyor, yoksulluk artıyor ve generallere hiçbir zaman güven olmayacağı da biliniyor. Zafer sarhoşluğu içinde bulunan muhalefet, başarısızlığa uğrayan İslamcılar ile ortak noktalar bulmaya çalışmalı. Sadece ve sadece demokrasi kurumlarının içi nihayet doldurulduğu takdirde Mısır hem yeni huzursuzluklara, hem de subayların iktidar hırsına karşı kendini korumuş olur.”
Berlin’de yayımlanan Die Welt’in yorumunda ise özellikle “darbe” kavramı çeşitli açılardan irdeleniyor:
“Cumhur, yani halk, başkanını iktidardan uzaklaştırdı. Tahrir Meydanı’ndan kitleler ‘Hüsnü Mursi’ diye haykırıyordu. Bununla otokratik devrik lider Hüsnü Mübarek ile halefi Mursi arasında bağ kurulmuş oluyordu. Devlet başkanının bir kez daha düşürülmüş olması Mısır halkının bilincini güçlendirecektir. Belki bu ülke bir zaman sonra bir demokrasiye dönüşecektir. Ancak Mursi’nin düşürülmesi sürecine Mısır Ordusu katılmıştır. Bazı gözlemciler şimdiden bir darbeden söz ediyor. Hem haklılar, hem değiller. Belki haklılar, çünkü askerler demokratik yoldan seçilmiş bir devlet başkanını ev hapsine almış, bu hareketin yandaşlarına karşı operasyon başlatmıştır. Belki çok haklı sayılmazlar, çünkü askerler ülkede iktidarın tüm şalterlerini ele geçirmiş değiller.”
Reutlinger General-Anzeiger gazetesi Mısır'da bundan sonra yapılması gerekenleri yorum sütununa taşımış:
“Askerî darbenin en büyük eksikliği, demokratik yoldan seçilmiş bir devlet başkanını ve demokratik meşruiyeti olan bir hükümeti devirmiş olmasıdır. Her ne kadar Mısır Parlamentosu geçen yıl içinde neredeyse hiç toplanmamış olsa bile… . Şimdi Müslüman Kardeşler'in liderlerine karşı bir cadı avı başlatmak ve bu yolla onları yer altına ve şiddet içeren direniş hareketlerine itmek yanlış olur. (Geçici Devlet Başkanı) Mansur'un bunları vakit geçirmeden yeni sürece entegre etmesi gerekir. Tıpkı Mursi muhalefete ve sokağa karşı iktidar edemediği gibi, bunun tersi koşullar altında Mansur da iktidar edemez. Şimdi elzem olan şey, bir ulusal birlik hükümeti oluşturmaktır.”
Fransa BasınıFransız Ouest-France gazetesi Mısır'da ordunun yönetime el koymasını şöyle değerlendiriyor:
"Birkaç günden bu yana tek bir çıkış yolu görünüyordu. Sokaklardaki protesto gösterilerinin yol açtığı baskı, ekonomik ve siyasi başarısızlığının ağırlığı altında, demokratik yollardan seçilen modern Mısır'ın ilk Devlet Başkanı Muhammed Mursi devrildi. Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Abdülfettah El Sisi komutasındaki ordu yönetimi eline aldı. Pazar gününden bu yana Tahrir Meydanı'ndaki kalabalık, Abdülfettah El Sisi'nin adını vererek onu göreve çağırıyordu. İç savaş tehlikesinin giderek büyümesi nedeniyle çoğunluk ordunun müdahalesinden yanaydı. Kahire'de şu sıralar sokaklardaki protesto gösterilerine kulak veren ordu, Mısır'da ekonomi, güvenlik ve siyaset üzerinde sahip olduğu yüksek dominant konumu muhafaza ediyor. Peki bu, kalıcı bir devrim mi, yoksa karşı bir devrim mi?"
Lüksemburg BasınıLuxemburger Wortaynı Mısır'daki kriz ile ilgili yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
"Mısır'daki güç gösterisi çok uzun zaman önce başlamıştı. Şimdi ise güç testi söz konusu. Durum birbirine yakın büyüklükteki iki cephenin karşı karşıya gelmesiyle tehlikeli bir hal alıyor: Bir tarafta laik, diğer tarafta ise İslamcı cephe. Şimdi üçüncü bir güç daha oyuna dâhil oldu: Ordu. Ordu kendisini bu devlet krizinde devletin birlik ve bütünlüğünün koruyucusu ve hakemi olarak görüyor. Büyük olasılıkla her iki cepheyi ateşkese zorlayabilir, ancak bu uzun vadeli olmayacaktır."
İspanya Basınıİspanya'dan sol liberal El Pais gazetesi bugünkü sayısında Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales'in bulunduğu uçağın, CIA eski ajanı Edward Snowden'ın da uçakta bulunduğu şüphesiyle Viyana'da inişe zorlanmasını ele alıyor. Gazete, 'Zayıf Avrupalılar ABD'nin baskısına boyun eğiyor' başlıklı yorumda eleştirel satırlara yer veriyor:
"Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales, karşı savunmaya geçemediği bir durumda aşağılandı. Birçok Avrupa ülkesi Morales'in uçağının, eski gizli servis ajanı Edward Snowden'ın bulunduğu şüphesiyle hava sahalarından geçmesine izin vermedi. Böyle bir olayın eşi benzeri yok ve diplomasi kurallarına da aykırı. Bazı Avrupa ülkelerinin ABD'nin baskısıyla böyle bir kolaycılığa kaçması, utanç verici. Eğer burada söz konusu olan vatandaşların Amerikan casusundan korunması ise AB ülkeleri çok dikkatli ve korkak hareket ediyor. ABD yasaları ihlâl edenleri izleme hakkına sahip. Başkan Barack Obama yine de Snowden'ın takibinde, ABD'nin zaten yıpranmış imajına yeni utançlar ekleme tehlikesine doğru koşuyor."
(dw türkçe/bbc türkçe)
YORUM YAZIN