Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (22 Temmuz 2013)


Guardian, Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry'nin arabuluculuğuyla başlatılması planlanan İsrail-Filistin barış görüşmelerinin, daha başlamadan çıkmaza girdiğini yazıyor.

Gazete, yeni görüşme hamlesinin dedikodular, yalanlamalar, eleştiriler ve kafa karışıklıkları arasında kaldığını belirtiyor ve bu durumun hem taraflar, hem de arabulucu Kerry'nin yüzleşeceği diplomatik ve siyasi bataklığın bir göstergesi olduğunu belirtiyor.

Guardian’ın dikkat çektiği ilk nokta, eski İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman'ın Facebook sayfasında yazdıkları. Lieberman, 'İsrail-Filistin sorununda en azından önümüzdeki yıllardan çözüm görünmüyor, şu an yapılması mümkün ve önemli olan sorunun yönetimi' diyor.

Ekonomi Bakanı Naftali Bennett de, görüşmlere rağmen Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te Yahudi yerleşimi inşaatlarının süreceğini belirtiyor.

Gazete, Başbakan Benyamin Netanyahu'nun koalisyon hükümetindeki bu iki önemli ortağın çıkışlarının, hükümet içinde görüşmelere karşı duruşu gösterdiğini söylüyor.

'Kesin görüşme taahhüdü yok'
Bu arada, Filistinli müzakereci Yaser Abed Rabbo'nun da görüşme yapılacağına dair kesin bir taahhüt verilmediğini ve Kerry'le görüşmelerin hala devam ettiğini söylediği kaydediliyor.

Guardian Filistinli bir kaynağın da, Kerry'nin toprak müzakerelerinin 1967 savaşı öncesindeki sınırları temel alacağı yönünde güvence veren bir mektup yazdığını, ancak mektubun Filistinlilere ulaşıp ulaşmadığının belirsiz olduğu bilgisini verdiğini söylüyor.

Söz konusu kaynak, 'İyi belirlenmiş ilkeler ve takvim olursa ki bizce bu yıl sonuna dek demektir, görüşmelere gireriz' diyor.

Gazete ayrıca Netanyahu'nun yapılabilecek herhangi bir anlaşmanın İsrail halkının oyuna sunulacağını söylediğini aktarıyor.

Financial Times da Avrupa Birliği'nin Lübnan'daki Hizbullah örgütünün askeri kanadının terör örgütleri listesine almaya bir adım daha yaklaştığını yazıyor.

Gazete, İngiltere'nin bu yönde yürüttüğü kampanyanın bugün Brüksel'de yapılacak Avrupa Birliği Dışişeleri Bakanları toplantısı öncesinde ivme kazandığını vurguluyor.

Financial Times diplomatlar ve AB yetkililerine dayandırdığı haberinde, böyle bir hamleye karşı çıkan İrlanda ve Malta'nın itirazlarından vazgeçtiğini belirtiyor.

Hizbullah terör örgütü mü?
Gazete ayrıca, 28 üye ülkenin oybirliğini gerektiren kararın AB'nin Hizbullah'a karşı attığı en saldırgan adım olacağını kaydediyor.

Guardian da konuya geniş yer ayırıyor. Gazete için bir makale kaleme alan İsrail Adalet Bakanı Tzipi Livni Hizbullah'ın Brüksel'in terör örgütleri listesine girmesini savunduğu makalesinde, Hizbullah'ın İsrail ve başka yerlerde sivilleri hedef alan saldırılar düzenlediğini söylüyor ve şöyle devam ediyor;

'Hizbullah'ın terör örgütleri listesine alınması gerektiği açık. Ama Avrupalılar'ın bu konudaki isteksizliği Hizbullah'ın Lübnan'da aynı zamanda bir siyasi parti olmasından da kaynaklanıyor. Hizbullah bir terör örgütü ve siyasi partidir, lideri de siyasetle ve terörle ilgili karar veren Şeyh Hasan Nasrallahdır. Hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu her demokraside meşru güç kullanma hakkı olan tek yapı hükümetlerdir. Ama Hizbullah'ın Lübnan'da Suriye ve İran tarafından silahlandırılan bağımsız milisleri var. Hiçbir demokratik ulus, silahlı milisleri 'siyasi parti' diye adlandıramaz'

'İşgale direniş meşrudur'
Guardian, Livni'nin yazısının hemen yanında, karşıt görüşü savunan akademisyen Sami Ramadani'nin yazısına da yer veriyor. Ramadani işgale karşı direnişin meşru olduğunu savunuyor. Ramadani'nin yazısında dikkat çeken satırlar şöyle;

'Hizbullah'ı bir terör örgütü diye tanımlama girişimleri sadece boş değil, bu hareketi ve tarihini hiçe sayan bir yaklaşım. Tüm gerçek direniş hareketleri gibi Hizbullah'ın başını çektiği Lübnan direnişi bir işgale tepki olarak doğdu. Tüm başarılı direniş hareketleri gibi işgal altındaki halkın büyük çoğunluğunun desteğine sahip. Aslında Hizbullah bir değil, iki işgalin sonucu. Filistin'in ve Lübnan'ın işgalinin. Çoğu Lübnanlı bugün Hizbullah'ı sadece İsrail'in işgal ettiği çoğu Lübnan toprağındaki işgale son veren güç değil, aynı zamanda gelecekteki İsrail işgalinden koruyan kakan olarak görüyor. Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'in baskısına boyun eğmek yerine, direniş hareketlerinin ortaya çıkma ve güçlenme nedeni ortadan kaybolmadan yok olmayacağını tanıyarak meşruiyeti ve adaleti savunmalı. Bu neden de İsrail'in Arap halklarını ve topraklarını işgal etmesidir.'

Mısır'da siyasal İslamı yasaklama hamlesi
Independent Mısır'da liberal ve laik güçlerin, dini partilerin yasaklanması ve camilerde siyasi propaganda yapılmasının yasaklanması için bastırdığını yazıyor.

Gazete, Müslüman Kardeşler hareketi kökenli Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin devrilmesi ve yüzlerce Müslüman Kardeşler destekçisinin tutuklanmasıyla sonuçlanan askeri darbeden sonra yükselen milliyetçiliğin etkisiyle, liberal ve laik güçlerin dini siyasetten tamamen arındırma girişiminde bulunduğunu belirtiyor.

Independent liberal El Düstur Partisi'nin kurucu üyelerinden Ahmed el Havari'nin, 'Tamamen dini temeller üzerine kurulan tüm siyasi partilerle büyük bir sorunumuz var' dediğini aktarıyor.

Gazete bu gelişmenin dün anayasayı değiştirmek üzere oluşturulan 10 kişilik komitenin dün ilk toplantısını yaptığı bir dönemde geldiğine de dikkat çekiyor.

'Gıda tüketimi düşmeli'
Daily Telegraph'ta, İngiltere'de hükümete danışmanlık yapan bilimadamı Profesör Tim Benton'ın gıda uyarısına yer veriyor.

Benton, günümüzdeki gıda tüketim seviyelerinin sürdürülemez olduğuna dikkat çekiyor ve ailelerin gıda tüketimini üçte bir oranında azaltması ve restoranların da porsiyonlarını aynı oranda küçültmesi gerektiğini söylüyor.

Benton hükümetin artık gıda üretimini arttıracak önlemlerden öte, talebi de düşürecek adımlar atması gerektiğini belirtiyor. Tim Benton ayrıca, yılda 12 milyar sterline mal olan gıda israfını azalmak için de önlemler alınması gereğine dikkat çekiyor.

Almanya Basını
Yorumlar ağırlıklı olarak İsrail ile Filistinliler arasında başlatılması istenen barış görüşmelerine odaklı. Bir değerlendirme de dijital veri casusluğu kapsamında Almanya’nın tutumuna ilişkin.

Frankfurter Allgemeine Zeitung, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Ortadoğu'da barış sürecini canlandırma girişimlerine ilişkin yorumunda olumlu bir bilanço çıkartıyor:

“Birçoklarının pek az ihtimal vermesine rağmen Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry neredeyse küçük bir mucize yarattı. Kerry, İsrail ve Filistinlileri barışa götürecek görüşmeleri başlatmak üzere bir araya getirdi. Görüşmelerin hemen bu hafta Washington’da başlaması ve kapalı kapılar ardında aylarca devam etmesi planlanıyor. John Kerry, selefi Hillary Clinton’ın yaptığı gibi mekik diplomasisini medyada bir şova da dönüştürmedi. Tam tersine Kerry beklentileri frenledi, muhataplarını da akılcı bir biçimde formüle ettiği teklifler ile görüşme masasına çekebildi. Bu görüşmelerin elle tutulur sonuçlar doğurması için çıkan fırsatlar hiç de kötü değil.”

Neue Osnabrücker Zeitung'un Ortadoğu barışı konusundaki beklentileri ise fazla olumlu değil:

“İsrail ile Filistinliler arasında yakın bir gelecekte kalıcı bir barış sağlanamayacaktır. Tarafların buna rağmen yeni tur görüşmelere geçmek istemesinin basit bir nedeni var: Taraflardan biri eğer görüşmeleri reddedecek olsa, hem ABD’nin hem de Avrupa’nın yaptığı yardımları riske atmış olacak. Bu anlamda görüşmelere katılım, görüşmelerin başarı ile sonuçlanması için ciddi bir gayret sarf etmek anlamına gelmiyor. Ayrıca böyle olası bir sonucun önce tarafların kendi halkları nezdinde onaylanması gerekli. Özetle söylemek gerekirse, Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry’nin meşakkatli uğraşılarla tarafları daha sonra asıl barış görüşmelerine geçmek üzere yeni tur diyaloğa ikna etmesi saygı duyulacak bir başarıdır. Ama bundan öte bir anlamı yok!”

Stuttgarter Zeitung da yorumunda yeni tur Ortadoğu barış görüşmelerinde İsrail ve Filistinli politikacıların işinin zor olduğunu vurguluyor:

“İsrail Başbakanı Netanyahu, işgal bölgelerinde olası bir yer değiştirme gündeme geldiğinde, ülkesinde kutuplaşmaya yol açmadan asi yerleşimcileri nasıl hizaya getirecek? Öte yandan Filistinlilerin lideri Mahmud Abbas da radikal İslamcı Hamas örgütü ile birlikte nasıl hareket edecek, onları İsrail devletinin var olma hakkı konusunda nasıl ikna edecektir? Ayrıca Kudüs’ün gelecekteki statüsü tüm İslam dünyasını ilgilendirdiğine göre, kentin geleceği konusunda Abbas’ın görüşmeleri yürütme yetkisi var mıdır? Bu ve diğer birçok sorunun çözümü, onlarca yıldan bu yana ödün vermeden savunulmuş pozisyonlardan vazgeçmeye hazır olmayı gerektiriyor.”        

ABD Ulusal Güvenlik Kurumu'nun (NSA) adının karıştığı dijital casusluk skandalına Alman istihbarat servislerinin de dahil olduğu yolundaki iddialara Almanya Başbakanı Angela Merkel'dan tatmin edici yanıtlar gelmiyor. İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich de Washington’da Amerikalı yetkililerle bu konuyu görüşmüş, ancak o da muhalefetin ve kamuoyunun zihninde oluşan sorulara tatmin edici yanıtlar verememişti.

Düsseldorf’ta yayımlanan Westdeutsche Zeitung yorumunda, dijital dinleme skandalı kapsamında Almanya’nın sergilediği tutumu mercek altına alıyor:

“Başbakan Merkel bugüne kadar hiç böyle çaresiz bir görüntü sergilememişti. Ve bu zamana kadar hiçbir Alman bakan da İçişleri Bakanı Friedrich’in son Washington ziyaretinde yaşadığı gibi Amerikalılar tarafından bu kadar oyuna getirilmemişti. Muhalefetin tüm bunları seçim kampanyalarında kendi lehine kullanmak isteyeceği aşikâr. Ama biraz daha ayrıntıya girildiğinde muhalefetin de ne kadar riyakar olduğu ortaya çıkıyor. Zira sosyal demokratlarla Yeşiller'in koalisyon hükümeti döneminde de en azından milenyumun başında, Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen terör saldırısının ardından Alman istihbarat birimleriyle ABD Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) arasındaki veri iletişiminin had safhaya ulaştığı biliniyor.”  

(bbc türkçe/dw türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.