Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (2 Temmuz 2013)


İngiltere Basını
İngiltere gazetelerinde bu sabah, derin bir siyasi kriz içindeki Mısır’la ilgili analizler dikkat çekerken Guardian, Avrupa’nın ‘yeni kayıp kuşağını’ mercek altına alıyor.

Independent’ın deneyimli Orta Doğu muhabiri Robert Fisk, Mısır’dan kaleme aldığı yazısında Mısır ordusunun yönetime gelmesi durumda ülkenin birçok zorlukla karşı karşıya kalacağını vurguluyor.

Mısır ordusunun gösterileri desteklediğini hatırlatan Fisk şöyle devam ediyor: “Göstericiler bunun ne anlama geldiğini iyi düşünmeli. Laik Cezayirliler, Cezayir Ordusu’nun 1992 yılında, İslami Selamet Cephesi’nin kazanacak olduğu seçimlerin ikinci turunu ertelemesini desteklediler. Cezayirli generaller, dün Mısırlı askeri liderlerin çokça söylediği gibi, devletin ‘ulusal güvenliğinin’ tehlikede olduğunu belirttiler. Bunun ardından Cezayir’de 250 bin kişinin öldüğü bir iç savaş yaşandı.”

‘Kurulacak olan aptal bir cunta yönetimi ’
Fisk, ülkedeki olası bir askeri yönetimin Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra kurulanla aynı, aptal bir cunta yönetimiyle olacağını yazıyor.

“Özgür seçimlerle ilgili eski söylem basitti. Eğer İslamcıların seçimleri kazanmasına izin veriliyorsa ülkeyi yönetip yönetemeyeceklerini görürüz. Bu, Batı destekli diktatörlüklere ve Arap dünyasının askeri kliklerine muhalefet edenlerin her daim dillendirdikleri sloganlarıydı” diyen Fisk, Mursi’nin temel sorununsa tüm Mısır’ın devlet başkanı olamaması olduğunu belirtiyor.

Fisk, Mursi’nin iktidarı sırasında ‘Müslüman Kardeşler stili’ bir anayasa hazırladığını, insan haklarını ihlal eden adımlar attığını ve sandıkta aldığı yüzde 51 oyun onu bütün bir ülkenin devlet başkanı yapamadığını belirtikten sonra 2011 yılındaki devrimin taleplerini hatırlatıyor.

2011’de devrimin taleplerinin ‘ekmek, özgürlük, adalet ve saygı görmek’ olduğunu belirten Fisk, bunların Mursi hükümeti döneminde karşılanmadığını ancak öte yandan ordunun bunları karşılayacak durumda bulunmadığını belirtiyor.

‘İslamcıların yenilgi korkusu’
Times gazetesinde Michael Binyon imzasıyla yayınlanan analizdeyse ülkedeki İslamcıların yenilgi korkusu yaşadıkları belirtiliyor.

Binyon şöyle yazıyor: “Devlet Başkanı ve yandaşları meşru bir şekilde seçildikleri konusunda ısrar ediyor ama dışarıdaki İslamcılar Mısır’ın ilk İslamcı hükümetinin devrilmesinin davalarına zara vermesinden korkuyorlar. Mursi’ye, referanduma ya da seçimlere gitmesini öneriyorlar. Eğer Kahire yönetilemez hale gelirse General Abdel Ataha al-Sisi’nin başında olduğu ordu devreye girecek. Ama tam anlamıyla bir darbe olası görünmüyor. Savunma Bakanı Mursi’yi, muhalefeti ulusal birlik için kurulacak bir hükümete katılmaya davet etmeye zorlayacak.”

Binyon böyle bir senaryoda İslamcıların yenilmiş olduğunu belirttikten sonra soruyor: “Peki bu, Mısır’ı kurtaracak mı?”

‘Mısır’ın kaderi ordunun elinde’
Guardian’ın Mısırla ilgili haberlerineyse gazetenin Orta Doğu editörü Ian Black’in analizi eşlik ediyor.

Black Mısır’da bugünkü krizin adım adım geldiğini yazıyor ve ortaya çıkan son durumun emarelerinin aylar öncesinden ortada olduğunu belirtiyor.

Black şu yorumda bulunuyor: “Müslüman Kardeşler’in ordunun son hareketine öfkesi, etkisizleştirmiş olduklarını düşündükleri askerlerin kendi üzerlerinde üstünlük sağladığı duygusuna sahip olduklarını yansıtıyor.”

Seçimle iktidara gelen Mursi’nin askeri yönetimden sivil yönetime geçiş sürecinde Savunma Bakanı Sisi’yi görece getirdiğini ve orduyla hükümetin bu yeni dönemde ortaklık kurduklarını belirten Black, zamanla bu ortaklığın zedelendiğini aktarıyor.

Black bu ayrışmanın kritik bir hal aldığı dönemi şöyle anlatıyor: “Geçen Kasım ayında Anayasa Referandumu döneminde Sisi; Mursi’yi, bakanları ve farklı politik ve kamuoyuna mal olmuş figürleri sosyal diyaloğa davet etti. Geçmişte de ordu kısıtlı ve taktiksel yollarla müdahalede bulunmuştu. Ama Sisi 23 Haziran’da açık bir şekilde, hükümet ve muhalefet yandaşları arasındaki çatışmaların kontrolden çıkması ve ülkeyi karanlık bir çatışma tüneline sürüklemesi durumunda ordunun devreye gireceği uyarısında bulundu. Tamarod hareketinin devam ettirdiği kitle gösteriliyle o an geldi çattı. Mısır’ın askerleri ülkenin kaderini yeniden kendi avuçları içine aldı.”

‘Avrupa’nın kayıp kuşağı’
Guardian bugün iki tam sayfasınıysa Avrupalı genç işsizlerin durumuna ayırmış.

Gazetenin muhabiri Jon Henley, haber kapsamında farklı Avrupa ülkelerinden genç işsizlerle konuşmuş.

Gençlerin hepsi de büyük umutlarla iyi bir eğitim aldıklarını ancak iyi bir işe ve iyi hayat standartlarına sahip olamadıklarını, her tür işte çalışmaya hazır olarak iş aradıklarını belirtiyor.

Haberde günümüzün 25 yaş altı Avrupalı genç işsizlerinden ‘kayıp kuşak’ olarak bahsediliyor.

Guardian’ın verdiği rakamlarsa göre günümüzde gençler arasında işsizlik oranı Yunanistan’da yüzde 59.2, İspanya’da yüzde 56.4, Portekiz’de yüzde 42.1, İtalya’da yüzde 38.5, Fransa’da yüzde 24.6 düzeyinde.

Almanya Basını
Bugün Alman gazetelerinde öne çıkan yorum konuları, yüzbinlerin rejimi protesto ettiği Mısır ve ABD'nin AB kurumlarını dinlediği iddiaları.

Devlet Başkanı Mursi aleyhine gösterilerin giderek büyüdüğü ve ordunun asayiş sağlanamadığı takdirde devreye girileceği yönünde ültimatom verdiği Mısır’daki duruma ilişkin Berliner Zeitung şu yorumu sunuyor okurlarına:

„Mısır'da yine kimsenin beklemediği bir şey oldu. 2011 Ocağında nasıl yüzbinlerce kişi Hüsnü Mübarek'e karşı barışçıl bir şekilde sokağa dökülmüş ve rejimin aşırı şiddetine karşı yılmamıştı, Mısırlılar şimdi de benzer bir cesaret örneği sergiliyorlar. Ancak muhalefet Mursi'yi makamından uzaklaştırabilmek, ülkeyi de krizden çıkarabilmek için gerçekçi senaryolar üretmekte hâlâ zorlanıyor. Fakat tüm tarafların kabul edeceği siyasi bir çözüm önerisi gelmediği takdirde, barışçıl protestolar şiddetli çatışmalara dönme tehlikesiyle karşı karşıya.“

Die Welt gazetesinin Mısır’da sokağa dökülen halkın protestoları hakkındaki yorumu da şöyle:

„Mısır dini bir iç savaşa sürükleniyor. İki cephe de ödün vermeye yanaşmıyor. Bir yanda seçimle göreve gelen Devlet Başkanı Mursi’nin dinci muhafazakar destekçileri, diğer yanda ise birbirinden çok farklı grupların biraraya geldiği muhalefet. Böyle bir durumda bir uzlaşma nasıl mümkün olabilir? Yeni Mısır’ı hangi isim birleştirebilir? Kesin olan bir şey var, o da bu ismin Mursi olmadığı. Büyük şehirler tenzih edildiğinde, Mısır’ın İslam'ın koyu bir biçimde yaşandığı bir ülke olduğunu kabullenmek istemeyen muhalefeti de uyarmak gerek. Dinin topluma belli bir ölçüde nüfuz etmesine izin verilmediği ve dine yasalarla sınırlandırılmış belli bir hareket alanı tanınmadığı sürece Mısır huzura eremeyecek. İki taraf için de öğrenmenin vakti geldi.“

Münih’te çıkan Süddeutsche Zeitung ise bu sabahki yorum sütununda ABD Ulusal Güvenlik Kurumu‘nun AB ve Alman kurumlarını dinlediği yönündeki haberleri konu ediyor:

„11 Eylül saldırılarından hemen sonra Atlantik’in öteki kıyısından Avrupalı dostlara gelen endişeli bir mesajda „İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra biz sizi kurtarmıştık, şimdi sıra sizde.“ deniyordu. Bunlar dokunaklı sözlerdi… ABD siyasi karakterini oluşturan olumlu özelliklerden vazgeçmiş değil. Ama bu casusluk skandalı ilişkilere bir açıklık getirilmesini şart koşuyor. Başbakan Merkel ile Başkan Obama arasında bir telefon konuşmasında dile getirilen açık ifadeler, buna yetmez. Haysiyet gereği ABD’ye verdiği sözlerin hatırlatılması lazım. Burada bir dostluktur söz konusu olan.“

Aynı konuda Kölner Stadt-Anzeiger de şu satırlara yer vermiş:

„Bu toptan gözetimin mağduru küresel iletişim, kurbanları da bu iletişime katılan herkes.O zaman bu gözetimin önemli ölçüde azaltılması için uluslararası kuralların konması talep edilmeli. Burada önemli olan tabandan baskı yapılması. Eğer hükümetler vatandaşlarını bu denli kapsamlı bir gözetimden korumaya yanaşmazlarsa, o zaman protestolarla ve tartışmalarla buna zorlanmalılar.“

İsviçre Basını
İsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung, Mısır’daki kitlesel protestolara ilişkin “Uzlaşmaz İki Kamp” başlıklı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

“Mısır şu anda uzlaşmaz iki kampa ayrılmış durumda: Bir tarafta İslamcılar, karşı tarafta ise seküler muhalefet ve eski yönetime bağlı insanlar bulunuyor. Uzlaşmaya kimse hazır değil. Şu anda arabuluculuk yapması muhtemel bir şahsiyet de görünmüyor. Ordu da ülkenin kaosa sürüklenme tehlikesi belirdiğinde müdahale edeceği konusunda uyarıda bulundu. Ancak generallerin günlük politikaya yeniden karışma gibi bir arzusu yok. Yandaşlar ve karşıtlar, pazar günü tek bir noktada görüş birliği içindeydiler. Bir yandan Devlet Başkanı Mursi kitlesel protesto gösterilerine rağmen istifayı düşünmüyor, öte yandan önümüzdeki günlerde, sokaklarda sonucu belirsiz bir iktidar mücadelesi yaşanacağını gösteriyor.”

Fransa Basını
Sol liberal Fransız gazetesi Liberation'un aynı konudaki yorumuna geçiyoruz:

“Demokrasinin sadece seçimlere indirgenemeyeceği Mısır’da anlaşıldı. Sosyolog Smain Laacher, bir sosyal düzenin temellerini ve kemikleşmiş düşünce yapılarını değiştirmek için bir diktatörlüğü yıkmanın yeterli olmadığını yaptığı analizlerde saptıyor. Mısır’daki mitingler, değer yargıları, dinsel görüşler ya da felsefî düşüncelerin ötesinde ilk olarak sosyal sorunların insanları seferber ettiğini çok açık bir biçimde gözler önüne serdi. Ancak bu seferberliğin sonucunun ne olacağı belirsiz.”

Hollanda Basını
Hollanda gazetesi De Telegraaf, Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu'nun, aralarında Almanya'nın da bulunduğu AB ülkelerini dinlediğinin ortaya çıkarılmasına değiniyor. “Almanya Washington’a öfkeli” başlıklı yorumda şu satırlar göze çarpıyor:

“Barack Obama ile Angela Merkel, Brandenburg Kapısı önünde bundan iki hafta kadar önce iki ülke arasında onlarca yıldan bu yana var olan dostluğun altını çizmişlerdi. Gerçi Obama, Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu'nun (NSA) dinleme skandalına ilişkin rahatsız edici sorularla karşı karşıya kalmıştı ama özel alana bu tür müdahaleleri devletin güvenliği gerekçesi ile açıklamıştı. Tabii ki Başbakan Merkel’ın bile -büyük bir olasılıkla- Amerikalı istihbaratçılar tarafından izlendiğini söylememişti. Almanların geçmişte Stasi ve Gestapo gibi örgütlerle kötü tecrübeleri olduğu için, kişiye ait özel verileri toplayan ve kötü amaçlı kullanan bu tür üst düzey kuruluşlar konusunda büyük sorunları var. Bu nedenle Almanların üçte biri, Ulusal Güvenlik Kurumu'nun sırlarını ifşa ettiği gerekçesiyle ABD tarafından aranan Edward Snowden’ı kahraman olarak görüyor.”

(bbc türkçe/dw türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.