Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (5 Haziran 2013): Gündem 'Gezi Parkı Direnişi'



İngiltere Basını
İngiltere'de yayımlanan gazeteler, Gezi Parkı protestolarıyla ilgili haberlerinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın açıklamalarını öne çıkarıyor.

Guardian gazetesi, Arınç'ın "kısmi özür" olarak nitelediği açıklamasının dokuz gündür devam eden gerilimi yatıştırmayı amaçladığını belirterek, "Ama bu açıklamanın göstericileri çapulcular ve marjinaller olarak niteleyen Başbakan'ın rızasıyla mı yapıldığı belli değil" diyor.

Aynı gazetede yer alan bir başka haberde, meydanlardaki öfkeye rağmen, Taksim'in hemen yanı başındaki Kasımpaşa'da, Başbakan Erdoğan'ın hala ülkede büyük bir dönüşüm yaratan lider olarak görüldüğü aktarılıyor. Habere göre, Kasımpaşa'da doğan Erdoğan'ın berberi ve semt sakinleri, Başbakan'ın ekonomik büyüme sağladığını, Türkiye'nin itibarını ve stratejik önemini artırdığını söylüyor ve "AKP, kolay yıkılamaz" diyor.

Financial Times gazetesinin muhabiri de AKP'nin yaklaşık yüzde 70 oya sahip olduğu Çankırı'dan benzer izlenimler aktarıyor.

Haberde buradakiler protestocuların aksine Erdoğan'ın baskıcı ve kendi dini inançlarını paylaşmayanlara karşı hoşgörüsüz olduğunu düşünmüyorlar. Aksine burada Erdoğan'ın göstericilerin muhalefet tarafından manipüle bir grup çapulcu olduğu yolundaki sözlerinin büyük ölçüde destek bulduğu kaydediliyor.

Türkiye'nin yakın bir zaman önce IMF'ye 23,5 milyar dolarlık borcunu kapattığı belirtilen haberde, adının Ayşe olduğunu söyleyen bir kadın, "10 yıl önce daha doğmamış çocukların bile borcu vardı" diyor.

‘Taksim Halk Cumhuriyeti’
Gazetenin İstanbul muhabiri de polis barikatı olmamasına gönderme yaparak Taksim Meydanı'nı "Taksim Halk Cumhuriyeti" olarak tanımlıyor ve meydandan izlenimler aktarıyor.

Hürriyet Daily News gazetesi yazarı Mustafa Akyol ve Brookings Enstitüsü'nden

Dr. H.A Hellyer'in ortak kaleme aldığı "Bahar değil, yenilenme" başlıklı makalede Türkiye'deki protestoların "demokratlığını gösterebilmesi açısından Erdoğan hükümeti için bir fırsat olduğu" belirtiliyor.

‘Protestolar AKP için bir şansa dönüşebilir’
Yazıda özetle şöyle deniyor:

"Tahrir değil, Taksim. Evet bugün Türkiye'de yaşanmakta olan bir çok şey, Mısır'daki ayaklanma sırasında olanlara benziyor; Polisin acımasızlığı karşısında yılmayan barışçıl göstericiler, protestocuların otoriteye hesap sorma hakkında ısrar etmesi, sosyal medyanın rolü ve bir konuya odaklı bir protestonun daha geniş bir huzursuzluğu yansıtması...

Protestoları, Arap Baharı'nın yeni bir halkası olarak nitelemek ne kadar cezbedici görünse de bu eylemler birçok açıdan farklı. Dahası AKP özen gösterirse bu durumdan kazançlı çıkabilir. Ama protestoların mesajını görmezden gelirse, Türk Baharı yakıştırması haklı çıkar"

Yazıda Arap Baharı'nda halkların demokratik meşruiyeti olmayan despot liderlere karşı ayaklandığı buradaki protestolar sonrasında binlerce kişinin öldüğü, Türkiye'nin ise onlarca yıllık demokrasi deneyimi olduğu, Erdoğan'ın oylarını her defasında artırarak üç özgür ve adil seçim kazanarak işbaşına geldiği belirtiliyor. Yazı şöyle devam ediyor:

"Bununla birlikte hükümetin son birkaç günden alacağı çok ders var. Seçim kazanmak, sağlıklı, çoğulcu bir demokrasinin işareti değildir. Sadece seçimleri kazanabileceğinizi gösteren bir şeydir. Ezici çoğunlukla seçim kazanan bir parti hala suistimale açıktır ve güçlü bir muhalefetin olmaması bunu kaçınılmaz kılar. Erdoğan'ın partisi büyük işler başardı ama eleştiriye karşı hoşgörüsüzlük, karşı görüştekilerin katılımının reddi ve protestoları dikkate almama eğilimi var."

‘Demokraside diktatörümüz var’
Independent'ın haberinde ise protestocuların Arınç'ın özrüne şüpheyle yaklaştıkları belirtiliyor. Bazı eylemcilere göre Erdoğan iyi polis, Arınç da kötü polisi oynuyor ve hükümet protestolara şaka gibi bakıyor. Bir protestocu, "Burası Orta Doğu'daki gibi değil, biz sistemi değiştirmek istemiyoruz. Buradaki sorun, demokrasiye rağmen bir diktatörümüzün olması" diyor.

Aynı gazetedeki başka bir yazıda da turistler için Türkiye'ye gitmenin ne kadar güvenli olduğu sorusuna yanıtlar veriliyor.

Protestoların Mısır'da Hüsnü Mübarek'i deviren ayaklanmaya benzediği ancak kontrolden çıkmasının beklenmediği belirtiliyor.

Haberde İngiliz Havayolları'nın İstanbul'a uçacak yolculara ay sonuna kadar biletlerini erteleme hakkı vereceği kaydediliyor.

Almanya Basını
Türkiye'de günlerdir devam eden hükümet karşıtı protestolar, bugünkü Alman basınında öne çıkan ağırlıklı yorum konusu.

Neue Osnabrücker Zeitung yorum sütunlarında Başbakan Erdoğan'a ağır eleştiriler getirliyor.

"Ülkede hemen her kesimi kapsayan protestoların yatıştırılabilmesi için kilit isim, Recep Tayyip Erdoğan. Birçok vatandaş, yaşam biçimlerinin kendilerine Erdoğan tarafından dikte edilmesini istemiyor ve kişisel özgürlük haklarına yapılan müdahalelere karşı direniyor. Ancak Başbakan’ın aklına yaptığı açıklamalarla gerilimi tırmandırmaktan daha akıllıca bir şey gelmiyor. O nedenle, olanları kavrama kapasitesine sahip mi, şüphesi doğuyor. Erdoğan Arap Baharı bağlamında demokrasi, adalet ve güvenlik konusunda büyük sözler söylüyordu. Şimdi ise 'Ankara’nın Sultanı', insan hakları ve vatandaş haklarıyla pek ilgisi olmayan biri gibi davranıyor."

Thüringische Landeszeitung'un yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

"Başlangıçtaki hoşnutsuzluğun nedenleriyle artık pek ilgisi kalmamış, çoktan başka yönlere kaymış protestolar vardır. Türk sivil toplumu ayaklanıyor. Modern bir ülkeye uymayan bir politikaya isyan etme denemesi yapıyor. Ama bu protesto Türkiye’deki siyasi kırılma noktalarında bir şeyler değiştirecek mi? Şu an Türkiye’de olanlar, hem Türkler hem de bizim için; aynı anda büyük bir zorluk, fırsat ve risk anlamına geliyor."

Düsseldorf’ta yayımlanan Westdeutsche Zeitung, Başbakan Erdoğan’ın geri vitesin yerini bulmakta zorlandığını, Cumhurbaşkanı Gül’ün uyarıcı sözlerinin bile yatıştırıcı etki yaratamadığını, polis şiddetinin sürdüğünü belirtiyor ve ekliyor:

“Görüntüler zalimce. Bir iç savaşı andırıyor ve son yıllar boyunca oluşan birikimi gösteriyor. Bu, Erdoğan ve Gül’ün saltanatı. Bu, dinin siyasete dönüşü, kesin bir din-devlet ayrımı yolundan sapılmasıdır. Türkiye uzun yıllar Atatürk’ün açtığı yoldan yürüdü. Atatürk’ün istediği, Batı örneğinde modern bir devletti. Herkes için eğitim istiyor, ancak başörtüsü istemiyordu. Cumhurbaşkanı’nın başörtülü eşi Hayrünnisa Gül, İslam’ın günlük politikaya dönüşünü sembolize etti. Pek çok Türk’ün bu yoldan gitmek istemediği açıkça ortada. Yine de son olaylar şaşırtıcı. Türkiye bir yanda Suriye’ye diş gösterirken, diğer yanda hapisteki Kürt lider Abdullah Öcalan ile diyalog kurdu. Şimdi ise tüm bunlarla Türk toplumunda oluşan çatlakların üstü badanayla kapatılmak isteniyor izlenimi oluşuyor. Şüphesiz şimdi ne olacağı sadece Türkleri ilgilendirir. Türkiye hâlâ AB’ye girme çabası içinde ve NATO içinde de giderek istikrarsızlaşan Ortadoğu’da tampon olarak rolü giderek önem kazanıyor. Alman politikacıların Erdoğan ve demokrasiyle ilgili görüşleri konusunda açık ve net bir tutum sergilemeleri işte bu nedenle doğru ve gereklidir.”

Die Welt gazetesi ise Türkiye’nin Avrupa açısından taşıdığı önemi vurguluyor.

“Atatürk, orduya da dayanarak ülkeyi zorla modernleştirdi ve geri kalmışlık olarak gördüğü İslam’ı bastırdı. Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasî dehası ise birbirinden kopmuş, birbiriyle yarış içindeki ögeleri ılımlı bir İslamcılık altında birleştirmesi oldu. Açık bir şekilde, Akdeniz’de bir ‘Neo-Osmanlıcılık’ hayali kuruyordu. Şimdi ise komşu Suriye, Lübnan ve Irak’ın durumu Türkiye’yi de tehdit ediyor. Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin durdurulmamasının zekice olduğu şimdi görülüyor. Avrupa güçlü bir konumda ve Erdoğan’a otoriter ve İslamcı rotasını yumuşatması için baskı yapmalıdır. Avrupa’nın güneydoğu kanadında istikrarlı, demokratik bir Türkiye, hayatî önem taşımakta. Atatürk ve Erdoğan’ın olumlu mirasının korunması gerek.”

Danimarka Basını
Danimarka'da yayımlanan Politiken gazetesinde şu yorum göze çarpıyor:
“Erdoğan gençlik yıllarında İslami eğilimli, kapatılan bir partinin üyesiydi. Dindar güçlerin bastırıldığını bizzat deneyimledi. Erdoğan siyasi geçmişe bakarsa, Türkiye'deki sivil toplumun sürekli olarak mücadele içinde olduğu siyasi yöntemleri kendisinin de devralmış olduğunu görür. Demokratik cömertlik gösterme sırası onda. Konuşmak yerine dinlemesi gerekir. Kendisini eleştirenlerin üzerine polisi göndermek yerine onları davet etmeli. Sokak protestoları, ‘muhalefetin eseri' denerek küçümsenemez.“

Hollanda Basını
Hollanda'da yayımlanan NRC Handelsblad gazetesi yorumunda Başbakan Erdoğan'ın siyasi çizgisini eleştiriyor:
“Başbakan sahip olduğu demokratik yetkiyi giderek artan bir şekilde, toplumun onun görüşlerini paylaşmayan kesimini hiçe sayarak, kendi isteklerini kabul ettirebileceği bir 'vekâlet' olarak görüyor. Başbakan’ın konumunu zayıflatan sadece son günlerde pek çok kentte kendisine ve hükümetine karşı yapılan protestolar değil. Onun zaafı gösterdiği tepkileri oldu. Sükûnet çağrısı yapmış olabilir ama öyle provoke eden, ağır sözlerle ifade etti ki – mesela onlara çapulcu dedi – bu sokakta onu eleştirenlerin öfkesini artırdı. Erdoğan'ın seslenişini ve reaksiyonlarını uygun şekle dönüştürmesi için henüz geç değil. Parlamentoda çoğunluğa sahip deneyimli bir liderin huzursuzluk sinyallerini ciddiye alması gerekir.”

İspanya Basını
İspanyol gazetesi El País Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tavrını değiştirme zamanının geldiği yorumunu yapıyor:

“Türkler İslami değerlere bağlı hükümet partisinin özel yaşamlarına karışmaması için mücadele veriyor. Erdoğan'ın otoriter dürtüleri, alkol tüketimine getirilen kısıtlamalar ya da gazetecilerin tutuklanmasında kendisini belli ediyor. Mevcut hükümet Türkiye için birçok başarı elde etti. Buna eskiden siyasete müdahale eden generallerin disipline edilmesi de dâhil. Ancak Başbakan ülkesinin insanlarına kendi görüşlerini dayatmaya çalışmamalıdır. Protestolar demokrasi ve sivil toplumun Türkiye'de yer edindiğini gösteriyor. Erdoğan'ın abartılı kibrini bir kenara bırakıp verilen mesajları alma zamanı geldi.“

İtalya Basını
İtalya'nın La Stampa gazetesi Türkiye’deki gelişmeleri AB’ye üyelik süreci çerçevesinde değerlendiriyor:

“AB Türkiye'ye kapıyı açmak üzereydi. Şimdi bu süreç durdurulacak mı yoksa hız mı verilecek? Nihayetinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, birbirleriyle diyalog kurmakta zorluk çeken dünyaları birleştirecek olan kişi. Erdoğan'ın bu ve diğer özelliklerini Avrupa biliyor ve onu daha çok kendine bağlamak istiyor. Ancak kaygı verici noktaları da görebiliyorlar. Buna bir örnek verirsek; ‘temel haklar' faslındaki tutumu ne olacak? Erdoğan'ın Brüksel'e gidip gitmeyeceği ya da üç faslın açılıp açılamayacağını kimse şimdiden söyleyemez. AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy, Ankara'dayken Avrupa ile Türkiye arasındaki köprü için temelin atılması dileğinde bulunmuştu. Bu karışıklıkta köprünün açılış kurdelesini kesmek şimdilik en azından ertelendi diyebiliriz.“

(bbc türkçe/dw türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.