Header Ads

Avrupa Basınında Bugün (7 Mayıs 2013)




İngiltere Basını
İngiltere gazetelerinde, Türkiye ve komşularıyla ilgili önemli haber ve yorumlar yer alıyor. Tanınmış Orta Doğu muhabiri Patrick Cockburn, Kandil'de PKK yöneticileriyle görüşmelerine dayanan bir haber-analiz kaleme almış. Financial Times ise Irak-Suriye sınırına dikkat çekiyor.
Independent , Türkiye’de Kürt sorununun şiddetten arındırılması yönünde PKK ve hükümet tarafından atılan adımlara iki sayfaya yakın yer ayırmış bugün.
Analizler de içeren haber, gazetenin kıdemli Orta Doğu muhabiri ve yazar Patrick Cockburn ’ün, Irak’taki Kandil dağlık bölgesinde PKK yöneticilerinden Sabri Ok ’la yaptığı görüşmeye dayanıyor.
Türk hükümetinin İmralı adasında hapis yatan örgüt lideriyle yürüttüğü ateşkes ve çekilme sürecini özetleyen Cockburn, Abdullah Öcalan’ın rolüne şöyle vurgu yapıyor:
“Türk güvenlik güçleri Öcalan’ın 1999’da yakalanmasının, PKK’nın çöküşüne yol açacağına inanıyordu. Bu akla uygundu; o hareketin acımasız ve otoriter lideri olarak tanınıyordu. Fakat Öcalan, hapishane hücresinde etkisiz kalacağına, artık ayrılık yerine özerklik arayan PKK’nın kontrolünü elinde tutmayı sürdürdü. Kürtlerin pek çoğunun gözünde hapsedilmesi ona, Kürtlerin çektiği acıların ve direnişinin sembolü olan bir şehidin cazibesini kazandırdı. PKK liderinin şablon ve resimleri, Kandil’deki kayalıkların ve uçurumların cephesinde beliriyor ve Türkiye’deki her Kürt gösterisinde taşınıyor.”
Örgütün ayakta kalabilmesini, Türkiye’de eşit siyasal ve sosyal haklara sahip olmayan Kürtlerin topluca cezalandırılmasına ve seçilmiş Kürt yetkililerin, gazetecilerin, insan hakları savunucularının tutuklanmasına bağlayan Cockburn, Sabri Ok’un, “30 yıllık mücadelelerinde en güçlü dönemlerinde oldukları” yönündeki sözlerini aktarıyor.
Öcalan’ın 21 Mart’ta yaptığı, “silahlar yerine fikirlerin konuşması” çağrısına gönderme yapan kıdemli Orta Doğu muhabirinin Türkiye’deki Kürt sorununun geleceğiyle ilgili öngörüleri ise şöyle:
“Bu gerçekleşebilir ama kesinlikle değil. Kendi çıkarlarının Türk devletini hem Türkiye’deki Kürtlerle, hem de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle ve Kuzey Suriye’deki Kürtlerle uzlaşmaya sevk etmesi gerekiyor; fakat Türklerin söylemi hâlâ Kürtlerin hapisten salıverilmesi, tüm toplumu kapsayan terörle mücadele yasalarının kaldırılması ve anayasal değişiklikler gibi eylemlerle uyuşmalı.”
Kuzey Irak’taki bazı Kürt politikacılarnın, PKK’nın ilk elden çekilmeye başlayarak Türkiye karşısındaki kozlarını bırakmasını hata olarak gördüğünü aktaran yazar, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“(Sabri) Ok, Türkiye’nin PKK çekilmesine rağmen baskıyı sürdürmesinin ‘onlar için ve hiç kimse için iyi olmayacağını’ söylüyor. Gerilla savaşı yeniden başlarsa kızışabilir çünkü PKK bölgede Türkiye’nin sayıları artan, İran ve Suriye gibi düşmanlarından destek arayabilir. Türkiye, Kürt azınlıkla bezdirici ve kazanılamaz çatışmasını sona erdirebilir ve erdirmeli ama bu, öyle yapacağı anlamına gelmiyor.”
Financial Times gazetesinin başyazısında, Irak’ın dağılması olasılığı konu ediliyor.
İran’la yakın ilişkilere sahip olan ve gücünü Şii Iraklılardan alan Başbakan Nuri el Maliki, başyazıda, devleti mezhepsel ayrılığın üzerinde tutamadığı için eleştiriliyor.
Eleştirilerin odağında, Maliki’nin Sünni politikacıları iktidardan uzaklaştırması ve Bağdat hükümetiyle Kürt özerk yönetiminin arasını açması yer alıyor.
Ayrıca, Maliki’nin, Suriye’deki silahlı isyanın sonunda Sünni ağırlıklı bir hükümet kurulmasından çekinerek, Beşar Esad rejimine arka çıktığı öne sürülüyor.
Financial Times’a göre, bu karmaşık tablonun ortaya çıkmasının sebepleri, Fransız ve İngiliz sömürgeciliğinin bu iki ülkede azınlıktaki mezhepleri iktidara yerleştirilmesine kadar gidiyor; daha yakın tarihteyse, Amerikan işgalinin ardından El Kaide’nin Irak topraklarında üslenmesine.
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin fazla manevra alanı olmadığı belirtilen başyazıda, Irak’ta arabulucu rolü oynayan Kürt Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin ise hasta yatağında olduğuna dikkat çekiliyor.
Her şeye rağmen, Irak’ın dağılmasına karşı nüfuz kullanılması gerektiğini vurgulayan Financial Times, şu uyarıda bulunuyor:
“Suriye’nin de parçalanma riski olduğu bir zamanda, Irak’ın batısıyla Suriye’nin doğusunu birleştirecek bir cihatçı emirliğin kurulmasına ilişkin en ufak olasılık bile stratejik bir kabus olarak görülmeli.”
Almanya’da “asrın davası” olarak görülen neo-Nazi cinayetleriyle ilgili davanın dün başlamasına ilişkin ayrıntılar Daily Telegraph ve Times gazetelerinde yer alıyor.
Times, sekizi Türk, on kişiyi öldüren çeteye benzer 200 yasadışı grubun Almanya’da faaliyet gösterdiğini aktarıyor. Habere göre, bu grupların üye sayısı 22 binin üzerinde ve bunların 9 binden fazlası şiddete başvurma eğiliminde.
Geçen yıl köktenci sağ grupların işlediği 17 bin suçun 800’den fazlasının şiddet içerdiği, aktarılan bilgilerden.
Gazete, Türkiye’nin BM elçisi Oğuz Demiralp’in Almanya’da yaşayan 3 milyon civarında Türkiye kökenli kişinin kendini güvende hissetmediğine ilişkin sözlerini de aktarıyor.
Guardian gazetesinin birinci sayfasında, İngiliz ordusunun insansız hava araçları filosunu genişletmesiyle ilgili bir haber aktarılıyor.
Bir kısmı Afganistan’da kullanılan araçların sayısının ilk etapta 500’e çıkarılması hedefleniyor habere göre.
İngiltere hava sahasının, araçların uçurulması için dar geldiğini aktaran Guardian, özellikle ABD’nin Afganistan ve Pakistan’da bu tür araçlarla düzenlediği operasyonlarda çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesi nedeniyle, insansız hava araçlarının büyük eleştiri topladığını da haberde belirtiyor.
İnsansız hava araçlarının geliştirildiği üssü gezen muhabir Nick Hopkins ise 2030 yılı itibariyle İngiliz hava kuvvetleri filosunun üçte birinin insansız hava araçlarından oluşacağının altını çiziyor.


İspanya Basını
El Pais: Emeklilik reformu, Halk Partisi'ni ikiye böldü
Kemer sıkma politikaları Maliye Bakanı ile Hazine Bakanını karşı karşıya getirdi. Maliye Bakanı Guindos Brüksel’in talep ettiği reformların bir an önce uygulamaya konmasını istiyor.
Yeni kesinti paketinin toplumda huzursuzluk yaratacağını düşünen bir grup partili ise “Brüksel reformlarına” karşı çıkıyor.
Başını Hazine Bakanı Cristobal Montoro’nun çektiği muhalif grup, özellikle emekli maaşlarında kesinti yapılmasını istemiyor.
Montoro’ya yakın kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Hazine Bakanı 2015 yılında yapılacak yerel seçimler için endişeleniyor.
Bakan, yapılacak kesintilerin sandıkta kendilerine büyük oy kaybettireceğini iddia ediyor.
Hatırlanacağı üzere yapılan son anketler, Halk Partisini destekleyenlerin oranında büyük bir düşüş yaşandığını ortaya koyuyordu.

Rusya Basını
İzvestiya: Kaybolan AN-2’nin enkazı mı bulundu?
Geçtiğimiz sene 11 Haziran’da An-2 uçağı Sverdlovsk’in Serov kentinden yasadışı uçuş gerçekleştirmiş ve kaybolmuştu. Uçakta gemi kaptanının yanı sıra 12 kişi bulunuyordu. Savcılar, mürettebat ve yolcuların balık avlamaya veya komşu bölgede hamama gittiği ihtamili üzerinde durmuş, ancak uçakla ilgili aramalardan sonuç alınamamıştı. 300 bin kilometrekarelik bir arazide aramalar yapılmış, 1980 senesinde kaybolan bir başka An-2 uçağının ve Mi-8 helikopterinin enkazı bulunmuş, ama Sverdlovsk’tan kalkan uçaktan bir ize rastlanmamıştı.. Geçtiğimiz kasım ayında ise aramalara son verilmişti.
İlk günden itibaren bu olayı takip eden İzvestiya ise aramalar durduktan sonra kendi araştırmasını sürdürdü. Ve nihayet neredeyse bir sene sonra İzvestiya muhabirleri yerli avcılarla birlikte parçalanan An-2’yi ve uçakta bulunan insanlardan geriye kalanları buldu. Enkaz, uçağın havalandığı havalimanına 8 kilometre mesafede bulundu.

Almanya Basını
Bugünkü Alman basınından seçtiğimiz yorumların büyük bölümü dün başlayan NSU davasıyla ilgili. Bir yorum da Almanya'daki İslam Konferansı’nın neden başarısız kaldığına yönelik.
Frankfurter Allgemeine Zeitung , NSU davasına ilişkin şu görüşlere yer veriyor:
“NSU davası başladı, ama davanın nasıl bir anlam taşıdığını bir kez daha hatırlatmalıyız: Dava büyük öneme sahip, ancak herkesin beklentisini karşılamak gibi bir işlevi olamaz. Bu tür davalarda sanıkların sıklıkla kurban olarak mahkemenin huzuruna çıkması bir çelişkidir. Çünkü suçları henüz sabitleşmemiştir. Yargı organları aracılığıyla onların suçu kanıtlanmaya çalışılır. Yargının görevi sanıkları doğrudan hapse göndermek değil, işledikleri suçu olabildiğince objektif bir biçimde ispat etmektir. Davanın usul açısından ince elenip sık dokunması yargılamanın adil olması içindir. Redd-î hakim talebinde bulunulması da nadir görülen bir şey değildir.”
Berlin'de yayımlanan Berliner Zeitung 'un yorumuna geçiyoruz:
“Özetle söylemek gerekirse mahkeme, iddianamenin içeriğini incelemekle yükümlüdür. Ama hukuk devletinin ihmallerini tamir edemez. Bu konuda daha fazla beklenti içine girenler, sadece en zayıf konumdakilerin, kurban yakınlarının hayal kırıklığına uğramasına yol açar. En azından dava başladı. Türk gazetecilerin de hazır bulunduğu ve aşırı sağcıların rahatsızlık vermediği bir ortamda başladı. Sadece bu bile hayırlı bir haber!”
Stuttgarter Zeitung 'da ise şu satırları okuyoruz:
“Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde yer alan Türk kökenli adama kalsa, onun isteği, savcıların terör sanığı Beate Zschaepe’nin ‘tam anlamıyla suyunu çıkartmaları’ olurdu. Aşırı sağcı sanığın avukatlarının devasa davanın ilk gününü ortaya koydukları psikolojik oyunlarla geçiştirmeye çalışmaları nedeniyle bu anlaşılır bir duygu. Ama bu tür girişimlerin ahlaksal değerlerle hiçbir ilgisi yok. Hele öldürülen 9 göçmenle bir polis memurunun 24 yakınının çektiği acılar göz önünde tutulursa… Bu bakımdan önümüzdeki duruşmalar şunu ortaya çıkaracaktır: Hukukçular para, kariyer, şan, şöhret için kendilerini satacaklar mı, satmayacaklar mı? Ya da hep övgüyle söz ettikleri adalet denen şeye ve de kurbanlara gerçekten inanıyorlar mı, inanmıyorlar mı?”
Frankfurter Rundschau ise yorumunda farklı bir konuya, Almanya İslam Konferansı'na değiniyor:
“İslam Konferansı’nın başarısızlıkla sonuçlanması, ikinci dönemde kurumsal olarak çok fazla yük omuzlamasından kaynaklanıyor. Örneğin imamların Almanya’da eğitim alması konusunda epeyce mesafe alınmışken, karşılıklı duyulan güvensizlik ortamının yok edilmesinde fazla yol kat edilemedi. Konferansın sadece siyasi bir kılıf haline dönüşmesinin sorumluluğunu sanki kimse üstlenmek istemiyormuş gibi bir izlenimden insan kendisini kurtaramıyor.”

(bbc türkçe/trttürkhaberdar/dw türkçe)

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.