Öcalan'ın Özgürlük Yolu
![]() |
- ERTUĞRUL MAVİOĞLU - |
Sabahın altısında Hewler’deki Batmanlı bir işadamının yeni açılan otelinin önünden gazeteci ordusunu Kandil’e götürecek araçlardan birine bindiğim andan beridir insan hayatı için bile uzun sayılmayacak bir süre içinde 78’lik plak heveskârlığıyla dönen olayları düşünmekteyim:
‘Barış olsun’ diyenlerin nelere katlandığını, maruz kalınan devlet zorbalığını, medyadaki linç kampanyalarını, eli rahatladıkça daha da saldırganlaşan özel timi, JİTEM’i, korucuyu, askeri, polisi, savcıyı, mahkemeyi… Nice insanın kıyma makinesinden geçerken, duyulmayan çığlığını… Yaşanan tüm acımasızlıkları, yani yakılan köyleri, yani sürgünleri, yani sokaklara dökülüp taş attı diye içeri tıkılan çocukları, yani panzer altında ezilenleri, yani hapishanenin karanlık köşelerinde tecavüze uğrayanları, yani koleksiyon niyetine kulakları, dilleri, elleri kesilen insanları, yani asit kuyularında sır edilenleri, yani kimsesizler mezarlığına gömülenleri, yani toplu mezarları, yani evleri yıkılanları, yani ensesine tek kurşun sıkılarak, satırla başları doğranarak katledilenleri, yani mezar evleri, kurşunu, gazı, kimyasalı, kazan bombasını, F 16’ları, Skorsky’leri, Kobraları, havan mermilerini, Mizgin’i Uğur’u, Ceylan’ı ve diğerlerini; yani ecelsiz tüm ölenleri…
Kaybedilen kırk bine yakın candan, yolu cezaevinden, işkenceden geçen yüzbinlerden söz ediyoruz. Dile kolay bunları söylemek lakin bu gerçeklikle tezat tüm yaşananlar. Bir gazeteci ordusu Kandil’deki o büyük basın toplantısı öncesinde Hewler’e doluşmuşuz. Otel odaları, kiralanan araçlar, taksiler, canlı yayın araçları, kurulan sofralar, kelimenin gerçek anlamıyla ‘bilinmeyen bir dilde’ bulunmaya ve tarif edilmeye çalışılan adresler, AVM’ler… Açıklamanın bir gün ertelenmesi dumur etmiş, herkesin işi aksamış, dolması gerekli hayli boş bir zaman doğmuş ve nihayet vakit gelip çatmış.
Kandil’e daha önce gidenlerimiz parmakla gösterilir. Üzerine satırlar dolusu makaleler, haberler yazılan, sohbetlerin, geyiklerin konusu bu dağlar sırası, pek çok gazeteci için ilk kez tanışılacak bir heyecan ve merak unsuru. Herkes, Kandil’e gitmenin bile dava konusu edildiği ülkede, yerli yabancı yüzün üzerinde gazetecinin ‘medya savunma alanları’ndaki varlığını bile başlı başına bir olay görüyor. Hewler’de keşfedilmeye değer her şey iki günde tüketilmiş ve şimdi sırada Kandil var.
Söylenecek olana değil, nasıl söylenecek olduğuna kilitlenmiş bütün ilgi. “Çekiliyoruz” ya da “Çekilmeye başladık” bile kesmeyecek. “Çekildik” deseler manşetler büyüyecek, cümleler çoğalacak. Ah bir de İmralı’dan ulaştırılmış bir ses kaseti çıkarsalar ya da dağıtılacak basın kitinin içindeki sürpriz bir video…
Kandil’den gelen şoförümüz Mahmud, Soranice ve Kırmanci biliyor. Yolda çat pat Türkçesi olduğunu da anlıyoruz. Kamyonun altında kalma tehlikesini atlatırken, “Lanet olsun namussuz herif” ya da “canım benim” repliklerinden… Kontrol noktalarında hayli tecrübeli. Bir selam verip peşmergeye, takıp vitese aracı yeniden gaza basıyor. Bir sonraki peşmerge kontrolüne kadar sorun yok. 2010’da her adım başı olan kontroller, neredeyse en asgari düzeye inmiş. İki buçuk yıl önce yol boyu en az on kez parmaklanan pasaportum, bu kez sadece bir defa peşmergenin merakını celbediyor. Bu bile önemli bir değişim.
Kandil Belediyesi’nin derme çatma binasında 200’ün üzerinde gazeteci birikmiş, basın toplantısının yapılacağı yere götürülmeyi bekliyor. Öğle yemeği ve bir süre daha bekleyişin ardından nihayet çift kabin Toyota’lar geliyor. Hızla araçlara yerleşiyoruz ve dağlara doğru yola çıkıyoruz.
Basın toplantısının düzenleneceği yere geldikten sonra bir süre üst araması krizi yaşansa da sonra o da gideriliyor ve nihayet KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, KCK Yürütme Konseyi üyesi Zeki Şengal ve Kongra Gel Divan üyesi Hacer Zagros ile birlikte görünüyor.
Murat Karayılan basın toplantısına Time Dergisi’nin Abdullah Öcalan’ı dünyanın 100 kişisi arasına girdiğini anımsatarak başlıyor. Karayılan önemli kararlar aldıklarını ve bunu açıklayacağını söyledikten sonra ilk olarak metnin Kürtçesi okunuyor. Ardından söz yine Karayılan’da.
Bu basın toplantısının geri çekilmeyle ilgili olduğu elbette ki biliniyordu. Ancak Karayılan ilk kez kesin bir tarih verdi. Çekilme 8 Mayıs’ta başlayacak. Çekilmenin silahlı ya da silahsız olacağına ilişkin de Karayılan’ın yanıtı net: “Gerilla kendi savunmasını yapacaktır. Madem ki Meclis bir karar almadı, o halde gerilla kendi yöntemleriyle çekilir. Silahsızlanma o kadar basit değil.” Dahası Karayılan gülerek, gerillanın kurtlardan korunmak için bile silaha ihtiyacı olacağını söylüyor.
Karayılan’a bir soru da Kürt hareketinin orta kademe yöneticilerinin ikna edilip edilmediği üzerine. Karayılan, bu konuda temkinli konuşuyor: “Hiçbir şey tamam, kesin ve net değildir. Orta kademe yöneticilerin tereddütleri şimdilik sona ermiş değil. Bir süreç var, sorumlulukların yerine getirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Halkımız ne karamsar olsun, ne de aşırı iyimserliğe kapılsın.”
Bir diğer nokta da BDP’nin bundan sonraki rolüne ilişkin. Sırrı Süreyya Önder’in söylediklerinden yola çıkan bir soru bu. Karayılan, şu ana kadar BDP’nin rolünü teslim ediyor ve bundan sonra daha önemli görevler üstlenmek durumunda olacağını vurguluyor.
Karayılan’ın basın toplantısı boyunca en hassas olduğu konuların başında Öcalan geliyor. Sürecin ilerleyebilmesi için Öcalan ile kuracakları irtibatın pürüzsüz ve dolaysız olması gerektiğine dikkat çekiyor. Öcalan’ın özgürlüğü konusunda ise Karayılan duraksıyor. Üç aşamalı olarak sunduğu planın zaten özgürleşmeyi getireceğini söylüyor. Yani “Taraflar barışmışsa, özgürlük de gelir.”
Karayılan’ın, tarafların sorumluluklarını yerine getirmeleri gerektiğine açık vurguları var. Ve eğer her şey yolunda giderse, hiçbir pürüz çıkmazsa süreci üç ya da dört yılda tamamlamayı hedeflediklerini söylüyor. Yani bir başka ifadeyle dört yıl sonra Öcalan özgür olabilir mi? Şimdi tüm açıklamaların yanında, muhtemelen bu soru da tartışılacak.
Ertuğrul Mavioğlu
*BirGün
** http://www.birgun.net/politics_index.php?news_code=1366966309&year=2013&month=04&day=26
YORUM YAZIN