“Nergis Çiçektir; Romanlar, Çingeneler de Bahardır”
![]() |
| - HACER FOGGO - |
Bugün 8 Nisan Dünya Romanlar Günü. Dünya Romanlar günü 1975 yılından beri tüm dünya da çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Romanlar 8 Nisan'ı kutlamaya ilk kez 1975 yılında Londra'da düzenlenen 54 ülkeden Romanların katıldığı Dünya Romanlar Konferansı'nda karar verdi. Bugünün anlamı dünyada Romanların sorunlarına dikkat çekmek farkındalık yaratmaktır.
Örneğin Macaristan da bugün binlerce Roman muhalefetteki faşist Jobbik partisini 'Romanların ülkeyi terk etmesi’ gerektiğini söylediği ve ırkçılığı teşvik ettiği için protesto edecek. Romanların yoğun olarak yaşadığı ülkelerde 8 Nisan Romanların sorunlarına farkındalık yaratacak toplantılar ve etkinliklerle devam ediyor.
Ben de 14 Mart 2010 yılında Roman Buluşması için kaleme aldığım aşağıdaki metini 8 Nisan Dünya Romanlar Günü’nde Türkiye ve dünyadaki tüm Romanlara armağan ediyorum.
Kardeşlerim,
Doğduğumuzda, daha henüz hiç kimse bizi Çingene-Roman diye aşağılamaya başlamadan önce, gül kokulu bebeklerdik.
Anamızın sırtındayken başkalarının gözünde sadece “acınacak” varlıklardık.
Ve derme-çatma evlerimizden sokağa adımımızı attığımızda...
Bizimle çelik-çomak, evcilik oynamaktan kaçanları gördükçe...
Dönüp dönüp annemize sorduk:
NEDEN?
ABC’yi öğrenmek için üniformamızı giyip okula başladığımızda annemiz sandı ki, aynı üniformayla, fark edilmeyiz, kayboluruz okullu çocukların aralarında.
Kaybolamadık ne yazık ki…
Ayağımızdaki ayakkabı, bir de şivemiz ele verdi bizi.
Önce sıra arkadaşımızı yanımızdan ayırdılar, sonra da bizi sınıftan...
Öğretmenimiz bizi en arka sıraya oturttu.
Bizler daha o yaşlarda sırtımızdaki üniforma gibi istediğimiz zaman çıkaramayacağımız bir başka üniformayı keşfettik.
Anladık ki bu üniforma bir hayat boyu çıkmaz.
Bir Romanın dediği gibi:
“Her şeyden önce insanız. İnsan olduğumuzu kabul ettirmek için, Romanlığımızı inkara kalkışmışız”.
Biz Romanız.
Bu üniforma ile açtığımız gözlerimizi, bu dışlanma, bu önyargılarla kapatmak istemiyoruz.
İşte bu yüzden diyoruz ki:
Henüz yüzde 80’imiz okuma-yazma bilmiyorsa, bu ayıp hepimizin.
Bizler okumayı da, yazmayı da severiz.
Yeter ki...
Okullarda aşağılanmayalım.
Şehrin çöplüğünü hurdalarını toplayıp geri dönüşüme kazandırırken ellerimiz pis olsa da, ruhumuz pis olmaz.
Yeter ki zabıtalar hurda çek çeklerimize el koymasın…
İnsanlıktan yoksunluk, yoksulluktan daha tehlikelidir, bilirsiniz.
Bir camide namaz kılan bir Roman’dan rahatsız olup “Çingeneye bak önümde namaz kılıyor” diyenlere,
Her sabah bir viyadükte kurulu çadırdan tertemiz önlüğü ile okul yoluna düşen Gamzeler için,
Hiçbir yerde Romanlar ağlamasın, yersiz yurtsuz kalmasın diye buradayız.
Yarı yıkık evlerde bakımsızlıktan ölen Gökhan bebeklerin, çadırlarda ölen Zeynep bebeklerin sesini duyurmak için,
Selendi’de çocuklar linç edilmekten korktukları için çeyiz sandıklarına kendilerini kilitlemesin diye buradayız...
Nergis, Çingene ismidir diye torunun adını değiştirmek isteyenlere; “Nergis çiçektir. Romanlar, Çingeneler de bahardır” demek için buradayız.
Sayın Basın mensupları…
Bizi görünce aklınıza hemen oynamamız gelir biliriz.
Buraya gelirken yöneticileriniz “göbek atanları kaçırmayın” demiştir belki de...
Hoş onların öyle demesine de gerek yok ya…
Bizler evsiz, aşsız da kalsak, sizler gelip bizlere “hadi bir oyna” dersiniz.
Haklısınız, bizler dans eder, çok iyi şarkı söyler, her türlü enstrümanı da gözümüz kapalı çalarız.
Keyifli insanlarız sizin anlayacağınız.
Hani derler ya;
''Romanın malını eşeğe yüklemişler dolmamış, keyfini deveye yüklemişler almamış.''
Evet, keyifli insanlarız.
Ama bilir misiniz ki bu keyif nasıl bir keyiftir?
Bizler Cehennem mahallelerinde açlıkla, yoklukla “idara, müdara, dubara” ile
Cennet’teymiş gibi kalkar,
hepinize günaydın der, lavanta kokular satarız.
Bilir misiniz ki, biz kağıt toplarken umutlarımızı da toplarız çöplerden?
Bilir misiniz ki, sizlere çiçek satarken sevginizi de isteriz….
Bilir misiniz, kimse bizim çocuklarımıza “büyüyünce ne olacaksın” diye sormaz.
Neden sormazlar bilir misiniz?
Kaderleri bellidir de ondan.
İşte biz bu kaderi değiştirmek için buradayız.
Bizim de çocuklarımız büyüyünce, sizin çocuklarınız gibi “doktor, mühendis, polis, öğretmen, tarihçi, profesör, hatta Başbakan olacağım” desin bu yollar açılsın diye BURADAYIZ.
Bu yüzden sayın Basın Mensupları, sadece “oynadılar” diye yazmayın.
Bizim meramımızı ve önümüzü açmanın yollarını da yazın.
Bizim de hayallerimizin olduğunu…
Ve canımız acıdığında bizim de ahh dediğimizi yazın.
Evet … Cehennem mahallelerinde cennetteymiş gibi kalkıyoruz,
çünkü biliyoruz ki...
Bir gün mutlaka gerçek cennet mahallemizde, bizim de çocuklarımız ayrı odalarda ders çalışacak...
Bizim de her akşam elimize bir gazete alıp, içini okuyup, memleket hakkında yorum yapacak zamanımız olacak, tıpkı sizler gibi…
Bugün sofraya ne koyacağımızı düşünmeden,
Çok şey mi istiyoruz?...
Başka ne mi istiyoruz?
Biz mahallelerimizde insanca koşullarda yaşamak istiyoruz. Oraya buraya sürülmeden, insanca onurumuzla yaşamak istiyoruz.
Sosyal iyileştirme istiyoruz…
Sağlık güvencesi, iş, okul...
Başka ne mi istiyoruz?
Bir de dünyadaki diğer kardeşlerimiz için iyi şeyler istiyoruz.
Bir daha Çek Cumhuriyeti’nde Roman olduğu için kadınlar kısırlaştırılmasın diye...
Dünyanın hiçbir ülkesinde sağlıklı Roman çocuklar, zihinsel engelli çocuklarla aynı okula gönderilmesin diye...
Macaristan da Roman işçiler fabrikalarda sırtlarında “aşağılık ırk” yazan işçi tulumları ile çalışmasın diye,
Bulgaristan’da Roman olduğu için işe alınmayan Roman kalmasın diye...
Yunanistan’da yoksul Romanlar, Olimpiyatlar sırasında ülkenin imajı bozulmaması için barakalarından atılmasın diye...
İtalya da sadece ve sadece Roman oldukları için çocuklardan parmak izi alınmasın diye…
Ve...
İkinci Dünya Savaşı’nda sadece Roman olduğu için katledilen 1.5 milyon Romanı hep birlikte analım diye…
Bir daha katliamlar, soykırımlar olmasın diye..
Ve hiç kimse ama hiç kimse; Romanya’da, Hindistan’da, Makedonya’da dünyanın dört bir yanında sadece Roman oldukları için zulüm görmesinler diye...
Türkiye’nin dört bir yanından hepimiz diyoruz ki son olarak,
Bilirsiniz bizim küsmelerimiz tülbent kuruyuncaya kadardır.
Bizler bugün bir geleneği bozup tülbentin bile kurumasını beklemeden,
bize bugüne kadar önyargı ile bakan herkesi affetmeye, birbirimizi tanımaya, öğrenmeye, beraber bu hayatta birlikte yürümeye ve insanlığımızdan şüphe duyanlara; sesimizi duyurmak için buradayız.
Hacer Foggo
14 Mart 2010
hacerf@gmail.com

YORUM YAZIN